Cordelia Fine kitaplarından Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması kitap alıntıları sizlerle…
Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması Kitap Alıntıları
Temel biyolojik cinsiyet farklılıkları var ve bunlar bizzat insan beyninde başlıyor.
Bir kadına yorucu bir işgününden sonra eve gelip de bir güzel dinlenen kocasının bacaklarının arasını elektrik süpürgesiyle süpürten bu korkunç adaletsizliğin arkasında ne olabilir?
Her şeye sahip olma fikri hiçbir zaman her şeyi yapmak anlamına gelmez. Erkekler de ebeveyndir ve aslına bakılırsa, erkekler evde eşit olana kadar kadınlar hiçbir zaman ev dışında eşit olamayacak.
Çalışan anne olma sorununa adanmış makaleler -hatta kitaplar- varken, çalışan bir baba olmaktan kaynaklanan zaman ve sorumluluk çatışmalarından bir paragraf olsun bahseden çocuk bakım kılavuzuna rastlamak pek olası değildir.
Kafatası, egemen kültürel inançların psikolojik açıdan artan ya da azalan etkilerine hiçbir biçimde engel olamıyor.
(..) erkek bebeklerin doğumu sırasında, kızların değil, gerçekleşen fetüs testosteronu artışı var. Brain Sex (Beynin Cinsiyeti) yazarları Anne Moir ve David Jessel bu unutulmaz anı şöyle tarif ediyor: Döllenmeden altı ya da yedi hafta sonra doğmamış bebek “kararını verir” ve beyin dişi ya da erkek örüntüsü almaya başlar. Rahmin karanlığının kritik aşamasında olanlar beynin yapısını, düzenlemesini ve böylece bizzat zihnin doğasını belirleyecektir.
(..) kadın ile erkek beyinleri arasındaki -düşüncelerimizin, duygularımızın, yeteneklerimizin, motivasyonlarımızın ve davranışımızın kaynağı olan zihinlerimiz- toplumsal cinsiyet farklılıklarını, zihni içinde işlev gördüğü sosyokültürel bağlamından ayıran kafatasının psikolojik olarak bu farklılıklara ne kadar nüfuz ettiğini kavrayamadan, anlayamayız.
İki kadın öğrenci bayılmadı, böylece hemcinslerini utandırmamış oldular. Üç adamın bayılması sadece prosedürde önemsiz bir aksaklık olurdu fakat iki kadın tıp öğrencisinin bayılması bütün bir kadın cinsinin tıp mesleğine uyumsuzluğuna dair tersi ispatlanamaz bir kanıt olacaktı.
Kendini bir başkası olarak hayal etmek gibi basit ve kısa bir deneyim hem benlik algısını hem de bunun sonucu olarak davranışı dönüştürüyor. Gerçek olana dek rolünü yapmaya devam et sözü ampirik dayanak kazanıyor.
Diğer insanların sizinle ilgili algıları(ya da daha doğrusu,onların sizi algılamasına dair sizin kendi algınız) benlik algısının sınırlarına nüfuz edebilir. William James’in söylediği gibi, bir insanın onu tanıyan ve zihinlerinde bir imgesini barındıran kişilerin sayısı kadar toplumsal benliği vardır.
erkek sinir devresini harap eden fetüs testosteronu, aşın büyük dişi korpus kallosumu, erkek beyninin etkin biçimde uzmanlaşmış düzenlemesi, erkek çocuklannın ilkel korteks altı duygu devresi ya da kadın beynindeki ak maddeyi işleyen görsel mekânsalın yetersizliği, geride yatan mesaj aynı.
Erkek ve kadın beyinleri en önemli noktalarda birbirinden farklıdır.
Erkek ve kadın beyinleri en önemli noktalarda birbirinden farklıdır.
Brizendine, erkeklerin empati kurma becerilerini yabancı dilde yazılmış bir menünün şifresini çözmeye çalışan ümitsiz turiste benzetir ve kadınların bu alanda geliştirdikleri ustalıkla arasında kesin bir tezat olduğunu söyler.
Evan’la tanışın.
Eşi Jane’in sinirleri bozukken koltukta yanma oturmuş, “kendi sıkıntılarından uzaklaşmak için” dergi ya da kitap okumaktadır ve diğer koluyla da Jane’e sarılmıştır. Aranızda politik olarak doğru ve/veya bilimsel konulardan uzak olanlar Evan’m tuhaf davranışının sebebine şaşırabilir. Jane’i içten içe çekici bulmamaya mı başladı? Derin travmatik bir olayın yavaş nekahet sürecinde mi? On üç yaşına kadar kurtlar tarafından mı yetiştirildi? Hiçbiri değil. Sadece sinir devresi empati açısından toptan yanlış döşenmiş normal bir beyne sahip normal bir adam. Basit bir rahatlatma eyleminin Evan’m davranışsal repertuarının bir parçası olmamasının sebebi doğanın ona verdiği
nöronların kusuru: Yıkıcı bir “testosteron marinasyonu”ndan, kadınların duygusal ayrıntılarda sahip olduğu “doğuştan yüz ve ses tonu okuma yeteneğinden” yoksun nöronlardan, yani erkek nöronlarından çekiyor
Eşi Jane’in sinirleri bozukken koltukta yanma oturmuş, “kendi sıkıntılarından uzaklaşmak için” dergi ya da kitap okumaktadır ve diğer koluyla da Jane’e sarılmıştır. Aranızda politik olarak doğru ve/veya bilimsel konulardan uzak olanlar Evan’m tuhaf davranışının sebebine şaşırabilir. Jane’i içten içe çekici bulmamaya mı başladı? Derin travmatik bir olayın yavaş nekahet sürecinde mi? On üç yaşına kadar kurtlar tarafından mı yetiştirildi? Hiçbiri değil. Sadece sinir devresi empati açısından toptan yanlış döşenmiş normal bir beyne sahip normal bir adam. Basit bir rahatlatma eyleminin Evan’m davranışsal repertuarının bir parçası olmamasının sebebi doğanın ona verdiği
nöronların kusuru: Yıkıcı bir “testosteron marinasyonu”ndan, kadınların duygusal ayrıntılarda sahip olduğu “doğuştan yüz ve ses tonu okuma yeteneğinden” yoksun nöronlardan, yani erkek nöronlarından çekiyor
Basit bir hormondan beyin sapına hikayemizde bile toplumsal bir alt metin var.
Sosyal psikolog Laurie Rudman ve Peter Glick toplumsal cinsiyet stereotiplerine kısaca kötü ama cesur (erkekler sert, rekabetçi ve kendinden emin) ve müthiş ama zayıf (kadınlar zarif, hoş ve yumuşak diye kalıp yargılandırılmış) diyor.
İstemeden ve fark etmeden, daha doğar doğmaz, erkek ile kız çocuklarına farklı nitelikler için farklı değer veriyor olabiliriz. Ebeveynlik, daha doğumdan önce eşitsiz olan bu noktaa başlıyor.
Erkek çocuğu ebeveynlerinin haberlerde daha çok gurur, kız çocuklarının ebeveynlerinin ise daha çok mutluluk ifade ettiğini buldu. Ebeveynler erkek ve kız çocuğunun doğumuna resmi olarak neden daha farklı duygusal tepkiler veriyor? Yazarlar kız doğumunun bağlanmayla ilgili sıcak, yumuşak duyguları daha kuvvetle tetiklediğini, erkek çocuğundan daha çok gurur duyulmasının erkeğin toplumsal dünyada konumunu yükselteceğine dair bilinçdışı inançtan kaynaklandığını iddia etti.
Örtük davranışlar, psikolojimizde önemli bir rol oynar. Toplumsal algıyı bozar, davranışımıza sızar, kararlarımızı etkiler – hepsini biz fark etmeden yapar.
Editörlerin, gazetecilerin ve okulların beyindeki toplumsal cinsiyet farklılıkları konusundaki iddialara çok daha şüpheci davranması yönünde acil ihtiyaç var. Insanın erkek ve kadın beyni hakkında saçmalayabilmesi ve bu saçmalıkların saygın bir gazetede yayımlanmasından keyif duyabilmesi, bir okulun bunlara dayanarak eğitim politikasını değiştirebilmesi ya da bir kitabın aynı sebepten çok satan olabilmesi bana korkutucu geliyor.
Bir fMRI çalışmasına dayanarak annenin çocuğunu sevme ve koruma güdüsü beynine doğuştan kazınmıştır diye iddia eden New York Times’daki bir makaleye cevaben bir nöroinatçı deneyim ve öğrenmeyi ciddiye alın. Sırf (beyinde) bir tepki görüyorsunuz diye doğuştan olduğu iddiasına varamazsınız diyor.
Bulgular erkeklerin uyaranlara verdikleri tepkileri değiştirdiği, analiz ve çağrışım ve analizle ilgilendiği, kadınların öncelikli duygusal referanslardan yararlandığı sonucuna varıyor.
Erkeklerde duygu fazlasıyla bölümlere ayrılmış, yani ”bir erkek mevcut konu ile ilgili duygusallaşmadan mantık ve sözlerle (sol beyin) tartışabilir ve sonra mekansal çözümlere geçebilir (sağ ön beyin). Sanki duygu kendine ait küçük bir odada var olur. Fakat ”Kadınlarda Duygu ” diyagramında beynin her iki yarı küresine dağılmış ondan fazla leke vardır. Pease’lere göre bunun anlamı ”kadınların duygularının diğer birçok beyin fonksiyonu ile birlikte eş zamanlı harekete geçebilir ” olmasıdır. Ya da eğri oturalım doğru konuşalım, duygu bir kadının herhangi bir ve bütün zihinsel faaliyetini bulandırabilir.
Felefeci Neil Levy zeka, pozitif bilimlerde ve buluşlarda bile, sistemleştirme kadar ’empati kurma’ gücüdür de demiştir. Mesela Albert Einstein buluşlarının mantıklı bir yolun son noktasından ziyade deneyimle duygudaşlık içinde temas halinde olan sezgi nin sonucu olduğunu söylemiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği evde başlar (ya da biter)
Birini erkek ya da kadın diye sınıflandırdığımızda, toplumsal cinsiyet çağrışımları kaçınılmaz biçimde otomatik olarak faaliyete geçiyor ve onları kültürel inanç ve norm filtresinden geçirip algılıyoruz. Bu yeraltına itilen -bilinçsiz ve kasıtsız- cinsiyetçiliktir.
bilimsel yollarla destekleyen bir dizi deney yaparak insanların kendi benlik değerlendirmelerini başkalarının onlar hakkındaki görüşlerine göre ayarladıklarını gösterdiler.
Toplumsal cinsiyete gelince, erkek ve kadın kategorileri otomatik çağrışımları penis ve vajinaya bağlı durumdaki birkaç zayıf iplikten ibaret değil.
Kadınların ve erkeklerin eşit konumda olduğu bir toplum hiç var olabildi mi? Aman vermez direnç noktası belki de biyoloji değil, kültürle şekillenen zihinlerimizdir.
”benliği kültürden ayıran belirgin bir çizgi ” yoktur ve içinde geliştiğimiz ve yaşadığımız kültürün zihinlerimizde ”derin bir uzantısı ” vardır.
Bana ne kadar kadın gibi davranırlarsa, o kadar kadın oluyordum. İster istemez adapte oldum. Eğer arabaları geri geriye park etme ya da şişe açmaya gücüm olmadığı düşünülüyorsa, tuhaf biçimde gücüm olmadığını görüyordum. Eğer bir kasanın benim için ağır olduğu düşünülüyorsa, açıklanamaz biçimde de ağır buluyordum.
-Jan Morris, erkekten kadına transeksüel geçiş sonrası deneyimlerini otobiyografisi Conundrum’da(1987) anlatıyor.
-Jan Morris, erkekten kadına transeksüel geçiş sonrası deneyimlerini otobiyografisi Conundrum’da(1987) anlatıyor.
(MRI kullanan) araştırmacılar her zaman bildiğimiz bir gerçeği tam anlamıyla aydınlattı. Temel biyolojik cinsiyet farklılıkları var ve bunlar bizzat insan beyninde başlıyor. Gurian’a göre biz öğretmenler, ebeveynler ve çocuk bakıcıları olarak beynin nasıl çalıştığından ve erkek ile kadın beyinlerinin öğrenmede farklılıklarından bihaber bir sınıfa ya da eve girdiğimizde olabileceğimiz ve olmamız gereken yerin fersah fersah uzağında yız demektir.
Tarafsız uzmanlar iki bin yıl boyunca kadınların kanı kaynatmak ve ruhu arındırmak için yeterli ısıdan mahrum oldukları, kafalarının çok ufak, rahimlerinin çok büyük olduğu, hormonlarının onları güçsüzleştirdiği, ya kalpleriyle ya da beyinlerinin yanlış kısmıyla düşündükleri gibi keskin sezgileri bize olgu olarak sundular. Listenin sonu gelmez.
-Beth B. Hess, sosyolog(1990)
-Beth B. Hess, sosyolog(1990)
Bir grup sıçanı ferah ve yaşanılası bir Skinner kutusunun köşesindeki iyi yağlanmış bir kaldıracı yukarı çektikleri için daha büyük ve iyi mama kapsülleriyle ödüllendirirsek, onların daha az ayrıcalıklı, belki de taciz edilen sıçan grubuna oranla kaldıraç çekmeye doğuştan daha meyilli olduklarını mı düşüneceğiz?
insanların seçimleri ex nihilo [hiçlikte] yaratılmaz: yaşadıkları toplum tarafından şekillendirilir
Kabaca söylemek gerekirse, kadının kendi başına yükselmesini ve gücünü görmeyi sevmiyoruz.
güçlü pozisyonlardaki kadınlara karşı hala süren bir rahatsızlık var – hem bilinçli hem örtük. Kadınlar yeteneklerine gerektiği kadar güvendiklerinde ve güçle ilişkileri rahat olduğunda, yetkin fakat soğuk olarak görülme riskini alıyorlar:
Patricia Fara, Scientists Anonymous (Anonim Bilim Adamları) adlı kitabında, 19. yüzyılın başında botanikçi Jeanne Baret ile matematikçi Sophie Germain’in araştırmalarını yürütmek için kendilerini nasıl erkek olarak tanıtmak zorunda kaldıklarından bahsediyor. Baret’in tersine bugünün kadın biyologları alan çalışmalarını yürütmek için erkek gibi davranmak zorunda değil.
hayat diye bilinen kaçınılmaz dev sosyal psikoloji laboratuvarı
Erkeklerin hakim olduğu sularda su yüzünde kalabilmek için kimliklerinin bir parçasını gemiden atmışlardı. Eğer bunlar benliğin terk edilmesi gerekirken bilhassa yüceltilen parçalarıysa kadın sonunda tercihini geminin batmasından yana kullanabilir.
Dehşet verici ameliyat sırasında dişlerimi sıktım, ellerimi kenetledim ve bekledim. Yanımda son sınıfta okuyan bir kadın öğrenci vardı. Yüzünün yeşilimsi bir beyaza döndüğünü ve biraz sarsıldığını gördüm. Sessizliğin kural olduğu ameliyat odası etiğini çiğneyip kulağına fısıldadım, sakın ha, bayılma! ( ) İki kadın öğrenci bayılmadı, böylece hemcinslerini utandırmamış oldular. Üç adamın bayılması sadece prosedürde önemsiz bir aksaklık olurdu fakat iki kadın tıp öğrencisi bayılması bütün bir kadın cinsinin tıp mesleğine uyumsuzluğuna dair tersi ispatlanamaz bir kanıt olacaktı.
Bana ne kadar kadın gibi davranılırsa, o kadar kadın oluyordum. İster istemez adapte oldum. Eğer arabaları geri geriye park etme ya da şişe açmaya gücüm olmadığı dülünülüyorsa, tuhaf biçimde gücüm olmadığını görüyordum. Eğer bir kasanın benim için ağır olduğu düşünülüyorsa, açıklanamaz biçimde ben de ağır buluyordum.
Ömrü hayatımda bir kadın başbakan göreceğimi sanmıyorum. Margaret Thatcher (1971),
1979’dan 1990’a kadar İngiltere Başbakanı
1979’dan 1990’a kadar İngiltere Başbakanı
Bir Erkek avantajını daha iyi eğitime ve daha fazla bilgi araçlarına borçluysa, kendini Kadın’dan daha yukarıda görmemeli, elleri bağlı bir Adam’ı dövdüğü için Cesaret’iyle övünmemeli.
“Toplumsal gerçekliklerin zihinleri şekillendirdiği”ne işaret eden araştırmacılar bilim ve matematikteki başarılarda örtük toplumsal cinsiyet stereotipleri ve toplumsal cinsiyet uçurumunun belki de “birbirini karşılıklı pekiştirdiğini” -her birinin bir diğerini beslediğini- iddia ediyorlar.
Araştırmacılar, toplumsal cinsiyet söz konusu olduğunda, toplumsal bağlamın yetenekle ilişkisini, özellikle matematik gibi tipik eril alanlarda, başarıyla kanıtladılar.
Zihnimiz, toplum ve nörocinsiyetçilik fark yaratıyor. Hep birlikte toplumsal cinsiyetin sinir devresini döşüyorlar. Fakat bu devre sert değil, yumuşak. Esnek, şekillendirilebilir ve değiştirilebilir. Ve biz inanırsak, o çözülecektir.
Cinsiyet ve ırk farklılıkları tartışmalarında beyin sık sık savaş alanı olmuştur.
“Sevgi, şefkat, bakım; rekabet, hırs, iddialı olmak -bunlar insanı özellikler ve bütün insanlar hem kadın hem erkek -bunlara eşit şekilde erişebilmeliler.
Toplum yavaş yavaş değişirken, bizzat erkek ve kadınların yetenekleri, duyguları, değerleri, ilgi alanları, hormonları ve beyinleri arasındaki farklılıklar da değişiyor -çünkü her biri içinde geliştiğini ve yaşadığı toplumsal bağlanla ayrışmaz biçimde içiçe geçmiştir.
“Politik toplumsal ve ahlaki mücadelelerimiz arasındaki sürekli etkileşim fizyolojik varlığımızın ta kendisini şekillendirir ve onda bedenlenir.”
Fakat çocuklar daha okul yaşına erişmeden evvel toplumsal cinsiyet çağrışımlarının da ötesine geçip, erkek ile kadının içsel doğalarına ait bir o kadar çıkarımda bulunuyor. İnsanı rahatsız edecek kadar küçük yaşta kadınların “öteki” olduğunu öğreniyor gibi duruyorlar.
maceraperest bir kız bulmak hanım evladı bir erkek bulmaktan daha kolay. Toplumsal cinsiyet stereotiplerinin küçük çocuk kitaplarında kendini dayatması, araştırmacıların bulgularına göre genelde kadın karakterlerin icra ettiği bir şey. Nasıl gerçek hayatta kadınlar eril iş hayatına girmeye, erkeklerin evciliğe dönmesini oranla daha hazırsa, çocuk kitaplarında da toplumsal cinsiyet sınırlarını aşan genelde kadınlar oluyor.
Erkek ve kız bebeklere sunulan deneyim, ortam, oyuncak, teşvik ve sözel olmayan iletişimdeki belli belirsiz (hatta o kadar belli belirsiz de değil) farklılıkların onların cinsiyetlendirilmiş ilgilerini açıklayıp açıklayamadığı hala incelenmeyi bekliyor.
Sözel olmayan hareketler kendini sözlerden daha çok ele veriyordu.
Geçmişin hatalarından öğrenmek için tam olarak daha ne kadar zaman gerekiyor?
kızları ve erkek çocuklarını farklı yollardan eğitmek gerektiği iddiası nörobilimsel bir saçmalıktan başka bir şey değildir.
erkeklerin ve kadınların farklı beyinler sayesinde farklı davrandıklarını varsaymak sezgiseldir.
“Eğer hormonlar rolleri belirliyorsa, tüm topluluklarda aynı cinsiyetin aynı rolleri oynamasını beklerdik. Açıkçası durum bu değil.”
“Tarafsız uzmanlar” iki bin yıl boyunca kadınların kanı kaynatmak ruhu arındırmak için yeterli ısıdan mahrum oldukları, kafalarının çok ufak, rahimlerinin çok büyük oldu hormonların onları güçsüzleştirdiği, ya kalpleriyle ya da beyinlerinin yanlış kısmıyla düşündükleri gibi keskin sezgileri bize olgu olarak sundular. Listenin sonu gelmez.
Kadınlar ve erkekler hakkındaki kültürel gerçeklikler ve inançlar -mevcut eşitsizliklerde reklamlardan, sohbetlerde, zihinlerde, beklentilerde ya da başkalarının davranışlarında temsil edilen ya da çevre tarafından zihin zihinlerimize işlenen- benlik algımızı, ilgilerimizi ve davranışımızı değiştirir
Kısacası, aynı kariyer kadın için erkeğe oranla daha büyük fedakarlıklar gerektiriyor.
Her başarılı akademisyen erkeğin arkasında bir kadın var ama her başarılı akademisyen kadının arkasında soyulmamış bir patates ve biraz ilgi bekleyen bir çocuk var.
“İnsanların seçimleri ex nihilo[hiçlikte] yaratılmaz: yaşadıkları toplum tarafından şekillendirilir.”
Ve kadınların çoğunluğu medeniyeti ilerletmekten ziyade beslemek için doğmuşsa, görece az kadının daha prestijli ve hırs gerektiren kariyerlerin gerekliliklerini üstlenerek zirveye yükselmesi şaşırtıcı olmasa gerek.
“Her şeye sahip olma fikri hiçbir zaman her şeyi yapmak anlamına gelmez. Erkekler de ebeveyndir ve aslına bakılırsa, erkekler evde eşit olana kadar kadınlar hiçbir zaman ev dışında eşit olamayacak.”
Bir kadına yorucu bir işgününden sonra eve gelip de bir güzel dinlenen kocasının bacaklarının arasını elektrik süpürgeyle süpürten bu korkunç adaletsizliğin arkasında ne olabilir?
Zekası tam çalışan hiçbir yetişkin, sosyal becerileri ne kadar düşük olursa olsun, herkesle tokalaşıp tek kişiyle tokalaşmamanın kaba olduğu kuralından bihaber değildir.
adaletin tekeri yavaş döner.
Tuhaf ama bir erkeğin işinin kadınınkinden daha değerli olduğuna dair örtük düşünce küçük yaşta öğreniliyor gibi.
Kendi nesnelliğine en çok güvenen insanların en çok ayrımcılığı yapanlar olması ironik.
Kadınlar yeteneklerine gerektiği kadar güvendiklerinde ve güçle ilişkileri rahat olduğunda, “ yetkin fakat soğuk” olarak görülme riskini alıyorlar: sürtük, buz kraliçesi, demir bakire, sert, kelle uçuran, ejderha kadın Aynı anlama gelen kelimelerin çoğu manidar. Kabaca söylemek gerekirse kadının kendi başına yükselmesini ve gücünü görmeyi sevmiyoruz.
Hiçbir mükemmel insani form ruhsal lütuflarla süslenmiş ve kendini cinsiyetine has görevlere adamış hoş bir kadın kadar önünde saygıyla eğilmemizi sağlayamaz ve doğasını unutmuş, erkeklerin oy hakkı ve insan hakları için sesini yükselten bir kadına duyduğumuz nefretten daha derin bir nefretle sırtımızı döndüğümüz bozulmuş bir insan karakteri yoktur.
Bir kariyer rotasının parıltısını bir cinsiyete uyarlamanın ne kadar kolay olduğu aşikar. Bir Y kromozomunun sizin lehinize çalıştığı etkisini uyandıran birkaç söz ya da iç tasarımda bir düzenleme kariyer ilgi alanlarınızda şaşırtıcı bir biçimde ciddi değişikliklere yol açıyor.
Erkeklerin hakim olduğu sularda su yüzünde kalabilmek için kimliklerinin bir parçasını gemiden atmışlardı. Eğer bunlar benliğin terk edilmesi gerekirken bilhassa yüceltilen parçalarıyla kadın sonunda tercihini geminin batmasından yana kullanabilir.