İçeriğe geç

Toplum Böceği Kitap Alıntıları – Kerem Işık

Kerem Işık kitaplarından Toplum Böceği kitap alıntıları sizlerle…

Toplum Böceği Kitap Alıntıları

Altın oran dedikleri şey bu olsa gerek: kulaklarımın büyüme hızının gövdenin küçülme hızına bölünmesiyle elde edilen sonuç.
Yaşadığım her şeyi bir yorgana işleyip sonra onu üstüme örtmek isterdim
herkesin tek bir mutlu anısı olsa ve herkes bu anıyı dedi hayatlarının üzerine yayıverse
Bedensel değil varoluşsal bir hiçlikti aradığım. Bir her-şeyin- ortasında -hiç -bir-şeye -ortak -olmama hali.
Tüm bu başı sonu belli olmayan düşüncelerin arasında hayata karışıp deneyim kazanıp/ gözlem -inceleme yapmak, zihnim tarafından yaratılan batakta ruhumun daha derine saplanması anlamına geliyordu. Erişmek istediğim fiziksel ve ruhsal durum tama anlamıyla bir hiçlikten ibaretti
Öyle bir terlemeydi ki bu, sanki terlemiyordum da doğa üstüme işiyordu
İnsanoğlunu ileriye götüren, hayatlarımızda yeni bir çığır açan pek çok buluşun çaresizlikten kaynaklandığına inanırım.
Dedim ki siz bana gülerseniz ben hiç bulamam kendimi ve fakat upuzun bir vazgeçiştir hayat. Sonra kahkahalar yapış yapış sıvanırken duvarlara başımı çevirince baktığım yerde gördüğüm yerde duyduğum her şeyde vardı bir o. O bir bendi.
Oysa mucizeler gerçek değildir. Gerçekler de pek mucizevi sayılmaz.
Her insan kendi coğrafyasını yaratır. Yaşanan tüm kederler, sevinçler, başarı ve başarısızlıklar bu coğrafyayı şekillendirir. Kimileri inişli çıkışlı bir topografya yaratırken beriki uçsuz bucaksız bir ova olabilir. Sert rüzgarların uğultusundan başka bir şey duyulmayan çorak bir ova.
Yaşadığım her şeyi bir yorgana işleyip sonra onu üstüme örtmek isterdim.
Öyle yaşanır mı dedi dedim yaşanıyor işte ama saksı gibiyim nereye koyarsan orada kalırım
Erişmek istediğim fiziksel ve ruhsal durum tam anlamıyla bir hiçlikten ibaretti. Bedensel değil ama varoluşsal bir hiçlikti aradığım. Bir her-şeyin-ortasında-olup-hiçbir-şeye-ortak-olmama hali.
Ne de olsa insan gözlerini açıp bir yere baktığında yalnızca o yere bakmakla kalmıyor aynı zamanda hayata ortak oluyordu. Bense böyle bir ortaklık düşüncesinden git gide uzaklaşıyordum. Tüm bu başı sonu belli olmayan düşüncelerin arasında hayata karışıp deneyim kazanıp gözlem-inceleme yapmak, zihnim tarafından yaratılan batakta ruhumun daha derine saplanması anlamına geliyordu.
Çevremi saran onlarca, yüzlerce hatta binlerce insanın yalnızca beni yapmam gerekenlerden alıkoymaya çabaladıklarını hissediyordum; oysa yapmam gerekenler yahut benden beklenenler hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sahi, neydi benden beklenenler?
Burada olmalıyım dediğim yerlerde olmamam gerektiğini hissettim sonra. Betim benzim attı. Sarardım.
Parçası olduğumuz gün, yoğun kıvamlı bir hal aldı. Islak bir un kütlesinden farkı kalmadı. Laciverde çaldı rengim. Yeşilliklerle çevrili yolda yürümeye devam ettim. Yeşerdim. Kuşlar, ağaçlar, kediler, börtü böcek falan… Hoş şeyler bunlar, dedim kendi kendime. Yeşilin olmayan tonlarına büründüm. Deli yeşili, çekip gitme yeşili, bana mı dedin yeşili… Her biri ayrı güzeldi. Hoşlandım.
Oysa gelseydim belki beni daha iyi tanırdınız. Tabii böyle bir şey mümkünse. İnsan hep değişir çünkü. Diğer her şey gibi. Zaten bir yerde uzun süre beklersen eninde sonunda her şey değişir.
Sonra zaman geçti. İçim dışım hiç değişmedi. Sürekli kafam büyüdü. Büyüdükçe serin, ıslak bir otlağa dönüştü. İçine envai çeşit kurt ve kuzu doldu. Mütemadiyen ağladım. Bildiğim bilmediğim her şeye ağladım. Çok şey vardı bilmediğim.
Ben baktıkça eski bir bana benzedi. Sen miydin benden giden demek ister gözlerle ardı sıra bakarken o da bana sen misin peşime düşen geride kalma pahasına diye bir bakış attı.
İçim yandı gülünce onlar. Dedim ki siz bana gülerseniz ben hiç bulamam kendimi ve fakat upuzun bir vazgeçiştir hayat.
Artık ben de kendimi başkalarının gördüğü gibi görebilmek istiyorum zaman zaman. Annemin gördüğü gibi söz gelimi, ya da bahçemizdeki kedilerin.
Yaşadığım her şeyi bir yorgana işleyip sonra onu üstüme örtmek isterdim.
Her insan kendi coğrafyasını yaratır. Yaşanan tüm kederler, sevinçler, başarı ve başarısızlıklar bu coğrafyayı şekillendirir. Kimileri inişli çıkışlı bir topografya yaratırken beriki uçsuz bucaksız bir ova olabilir. Sert rüzgarların uğultusundan başka bir şey duyulmayan çorak bir ova. Fakat ne yazık ki insanların çoğu bu uçsuz bucaksız coğrafyada ne yapacağını bilemez. Sağdan soldan edindikleri yarım yamalak bilgilerle şekillendirmeye giriştikleri kişisel coğrafyaları kısa bir süre içinde yaşanamayacak bir hal alır. Kaçınılmaz son yakalarına yapışır ve can sıkıntısı kuru toprakta biriken toz gibi her yanlarını kaplar.
Ne de olsa insan gözlerini açıp bir yere baktığında yalnızca o yere bakmakla kalmıyor aynı zamanda hayata ortak oluyordu.
Dostluk bir insanın bir diğeriyle kendi belleğinin bir parçasını paylaşmasıdır.
İnsanoğlunu ileriye götüren, hayatlarımızda yeni bir çığır açan pek çok buluşun çaresizlikten kaynaklandığına inanırım.
başımı çevirince baktığım yerde gördüğüm yerde duyduğum her şeyde vardı bir o. O bir bendi.
Ben baktıkça eski bir bana benzedi.
Sen miydin benden giden demek ister gözlerle ardı sıra bakarken o da bana sen misin peşime düşen geride kalma pahasına diye bir bakış attı.
Her insan kendi coğrafyasını yaratır. Yaşanan tüm kederler, sevinçler, başarı ve başarısızlıklar bu coğrafyayı şekillendirir. Kimileri inişli çıkışlı bir topografya yaratırken beriki uçsuz bucaksız bir ova olabilir. Sert rüzgarların uğultusundan başka bir şey duyulmayan çorak bir ova.
herkesin en az bir anısı var ve mesela herkes en az bir anının parçası.
Erişmek istediğim fiziksel ve ruhsal durum tam anlamıyla bir hiçlikten ibaretti. Bedensel değil ama varoluşsal bir hiçlikti aradığım. Bir şeyin ortasında olup hiçbir şeye ortak olmama hali.
Ne de olsa insan gözlerini açıp bir yere baktığında yalnızca o yere bakmakla kalmıyor aynı zamanda hayata ortak oluyordu.
inanılan, değer verilen, hayatın asıl anlamı olduğu düşünülen bir duygu ya da düşünce, başkalarınca ne kadar az biliniyorsa, bunu o an düşünen kimse için bir o kadar kıymetlidir.
Yağmur başlayınca her şey büyülü bir hal alırdı. Söz gelimi binalar. O gri, kasvetli beton yığınları gider yerlerini yumuşak hatlı tren garları, ıssız ve unutulmuş tütün depoları alırdı. Bu kez insanları olduklarından daha farklı görmeye başlardım. Hiç gülmeyenler güler, hep somurtanlarsa sırıtırdı. İşte yine öyle oldu.
Bildiğim bir şey var ama: ben koştukça içim uzaklaşır dışımdan.
Ben baktıkça eski bir bana benzedi.
Sen miydin benden giden demek ister gözlerle ardı sıra bakarken o da bana sen misin peşime düşen geride kalma pahasına diye bir bakış attı.
Siz bana gülerseniz ben hiç bulamam kendimi ve fakat upuzun bir vazgeçiştir hayat.
Oysa mucizeler gerçek değildir.
Gerçekler de pek mucizevi sayılmaz.
Demek heceler yalnız ve yalnız birbirimize aynı şeyden bahsettiğimizden emin olmak için uydurduğumuz ses öbeklerinden ibaretti.
Ne de olsa inanılan, değer verilen, hayatın asıl anlamı olduğu düşünülen bir duygu ya da düşünce, başkalarınca ne kadar az biliniyorsa, bunu o an düşünen kimse için bir o kadar kıymetliydi.
Ne zaman bir birey olarak üzerinizde “zorlayıcı”, sizin

tarafınızdan belirlenmemiş bir etki ya da

bir şey görürseniz, işte o toplumdandır.
~Durkheim~

Yaşamaktan kesinlikle keyif almadığım bu gibi anlar da gelip geçerdi. Geçerdi geçmesine ama bunların her biri ardında, yıllarca sırtımda taşımak zorunda kaldığım yükler bırakırdı.
Dedim ki siz bana gülerseniz ben hiç bulamam kendimi fakat upuzun bir vazgeçiştir hayat.
Oysa mucizeler gerçek değildir.
Gerçekler de pek mucizevi sayılmaz.
Toplumun refah ve huzuru için önemli kararlar almakla zorbalık arasında ince bir çizgi vardır
Eskiden sessizdi dünya
Bedensel değil ama varoluşsal bir hiçlikti aradığım
Demek heceler yalnız ve yalnız birbirimize aynı şeyden bahsettiğimizden emin olmak için uydurduğumuz ses öbeklerinden ibaretti.
Ah, katıksız gerçeklikteki şaşırtıcı yücelik!..
ve her nedense eline hesap makinesi geçince leblebi yazmaya çalışan adamları düşündüm
Tevfik Bey’e göre insanoğlunun hayal dünyası engin bir okyanustan farksızdı.Açıklarda neyle karşılaşılabileceği bilinmediğinden en iyisi kıyıda durmaktı.Yetişkinlerin kontrolü elden bırakmamak adına uzman hayalcilerin yönetimindeki toplu hayal kurma ayinlerine katılmalarını salık veriyor,çeşitli etnik çalgılar eşliğinde ‘Hayal Bu İşte’ mantrasının tekrarlandığı bu ayinler sırasında katılımcıların gündelik hayatın stresinden uzaklaşırken aynı zamanda sosyal bir aktiviteye katılma fırsatı yakaladıklarını da söylüyordu.
ŞiBuMi’ nin piyasadan talep ettiği erişilmesi neredeyse imkânsız hedef fiyatlar yüzünden yıllarını vererek kurduları işletmenin birkaç ay kadar kısa bir süre içerisinde tamamen kontrollerinden çıkmasını sindiremeyen aile fertlerinin öfke dolu bakışlarına alışmıştım alışmasına ancak aylıklarının neredeyse yarıya düşeceğini ve bundan böyle işletme sahasında inşa edilecek olan çok katlı lojmanlarda yaşamak zorunda kalacaklarını henüz bilmeyen- ve biz oradaki işlerimizi tamamlayıp kenti terk etmeden de öğrenemeyecek olan- işçilerin yaşayacakları hayal kırıklığının boyutlarını tahmin dahi etmek istemiyordum.Bu bir iş, diye kendi kendime tekrar ediyordum durmadan.’ Bu bir iş ve bu işi birileri yapmak zorunda.’ Butes’in ifadesiz ve duygusuz kişiliğini örnek almaya çalıştıysam da bunu bir türlü tam anlamıyla beceremiyor kendimi paydos saati geldiğinde evine gitmek üzere servis bekleyen işçilerin arkasından bakarken yakalıyordum
Oysa içimde dolma saran bir teyzenin sessizliği
İsmin -de halini bilmem de,insanın ben hali pek fenaymış.Bildiğim bir şey var ama: ben koştukça içim uzaklaşır dışımdan.
Demek heceler yalnız ve yalnız birbirimize aynı şeyden bahsettiğimizden emin olmak için uydurduğumuz ses öbeklerinden ibaretti.
Birlikte güldük. Birlikte gülmek güzeldi.
Benim için insanlar artık yalnızca içlerindeki o vahşi hayvanlar kadar gerçekti.
Örneğin annemin bana sevgisi azalmasın diye nefret etmeme rağmen pişirdiği kıymalı karnabaharı yemeğini büyük bir iştahla yerdim.
Her insan kendi coğrafyasını yaratır.
İnsanların hizmet ettiği -daha doğrusu etmeleri gereken- tek yüce güç sırtlarında biçimsiz bir kambur gibi taşıdıkları değer yargılarından sıyrılıp doğru bildikleri her şeyi günbegün paramparça ederek yeni baştan inşa etmelerinin buyuran o vahşi hayvandı.
Biliyor musun kendimi başkalarının gördüğü gibi görmeyi çok isterdim.
Yaşadığım her şeyi bir yorgana işleyip sonra onu üstünü örtmek isterdim.
Dostluk bir insanın bir değeri ile kendi belleğinin bir parçasını paylaşmasıdır.
“İsmin -de hâlini bilmem de insanın ben hâli pek fenaymış.Bildiğim bir şey var ama:Ben koştukça içim uzaklaşır dışımdan.”
İsmin -de halini bilmem de insanın ben hali pek fenaymış.
Oysa içimde dolma saran bir teyzenin sessizliği.
Sağ ayağınızın üzerinde dururken sol elinizde tutmakta olduğunuz bir topu yerde sektirip aynı anda da sağ elinizle bilgisayar klavyesi kullanabilir misiniz?
Oysa mucizeler gerçek değildir.
Gerçekler de pek mucizevi sayılmaz.
Ne zaman bir birey olarak üzerinizde zorlayıcı , sizin tarafınızdan belirlenmemiş bir etki ya da bir şey görürseniz, işte o toplumdandır.
Yaşadığım her şeyi bir yorgana işleyip sonra onu üstüme örtmek isterdim.
İsmin -de halini bilmem de, insanın ben hali pek fenaymış. Bildiğim bir şey var : ben koştukça içim uzaklaşır dışımdan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir