İçeriğe geç

Tırpan Kitap Alıntıları – Fakir Baykurt

Fakir Baykurt kitaplarından Tırpan kitap alıntıları sizlerle…

Tırpan Kitap Alıntıları

Rahmetlik Atatürk! Yazıyı değiştirdi, ezanı değiştirdi, ölçüyü, tartıyı, takvimi değiştirdi. Kadınlara bissürü serbeslik verdi. Çok da hoca kesti Rahmetlik!
Sanatta devrimci tavır, hayatı değiştirme tavrıdır. Kitaplarımız, bize ün sağlamak yada kalıcı olmaktan önce, toplumu bu yönde etkilemek içindir. Hayatı değiştirme amacına yönelmemiş bir sanat, insanın bilinçlenmesine ve birleşmesine yardım edemez.
Kırlangıç kuşuna sormuşlar:Neden böyle bir yerden, bir gökten uçuyorsun? Dünya ile başedemiyorum! Onun için, bir altından geçiyorum, bir üstünden!..
Dürü, kapının aralığından başını uzattı: Ne yılışık herif! Yok diyoruz, hala sırnaşıyor! Defolup gitmiyor!
Havana: Durduğumuz yerde, gördün mü başımıza gelenleri ay kızım? Sen de eline bir ayva alıp ne dikilirsin o şaçağa ay Dürüm?
O Kör Calal var ya, senin davul zurna deye dambur dumbur götürdüğün Kör Calal; aman ona dıggat et! heç boş bırakma dürzüyü: çok İşçi Partilidir, militandır! sazıda yaman çalar kafir! bir militan saz çaldı mı çok tevlikedir Musdu! zaten tüm komünisler böyle hünerli, hemi de ince beceri erbabı olduklarından çok etgindirler!
Heç onların eksilmesiylen, bizim eksilmemiz bir olur mu derim sana!
Varsılın canı datlı olur, varsılın canı kıymatlı olur, onlar yılarlar, biz yılmayız, biz heç yılmayız derim sana!
Size gidiyor taze kuzular, mor lanalar! oturup cavırlarla yiyorsunuz!
Emme siz hangi aşları bişirdiniz bunca yıldır yoksullara?
Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza?
Vergi dediniz aldınız, esger dediniz yoldunuz, oy dediniz sandık sandık verdik ay deşilesiceler! hacılar sizinlen, hocalar sizinlen..
‘Bütün kitapları kendine yordun deli Hafız!’ dedi. ‘karıya kıza, yoksula bir şey bırakmadın..
İnsanın kafası bir ışıldaklı kutudur. İnsan onu işletirse ne akıllar, ne fenler bulur! İnsan, kafasının ışıldaklı kutusunu işletirse, demirden tırpan yaparsa, düşmanların cihazından yılmaz da kendi kafasını cihaz eylerse, çaresiz kalmaz. İnsanın elinde çareler çoğalır. Bir insan bir çare bulursa, o çareyi sınarsa, öteki çaresizler o çarenin sınandığını, o çarenin iş gördüğünü görürse, çaresizlerin elindeki çarelere inancı artarsa, hiç dayanır mı o düşman?
Gökyüzüne baktı. “Hiç adaletin yok mu Allaah?”
Varsıllar , yoksulların tasından su içmeye iğreniyorlar.
“İnşallah, maşallah, yaşıyoruz elhamdülillah! ”
“İnşallah, maşallah, yaşıyoruz elhamdülillah! ”
“Yere bas, yere! Rüyada mısın, düşte mi? Nedir bu halin? Sen hökümetin bir yaralı parmağa işediğini gördün mü muhtarlığında,
Karıncalar birleşti mi fili yudar.
Ağaların beylerin dediği oluyor. Yıkılası dünyada hep onların sözü yörüyor
Kadın koskocaman ölümü yener de bir kaderini yenemez.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Biz de çok sıkışıyoruz! Eziyetten, çileden dinimiz sinkaf oluyor! Ama neden bize ulaşmıyor bir kez olsun bu Hızır? ”
“Altının kıymetini sarraf bilir, insanın kıymetini insan!”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu karayazılar bize Kudret’ten yazılmış, sileriz, sileriz çıkmaz Sileriz, sileriz, neden çıkmaz be gözel Mevla’m?
Bu nasıl analık? Doğurmuş, kayırmış; ama koruyamamış?
İnsan haksız bir iş görür de, susar mı? Susmaz! Eğer susarsa, o insan mıdır?
“Yüreksizlik babalarından miras!”
Kızların kaderi daha göbekleri kesilmeden yazılır çizilir, adları konmadan küpelenirmiş kulağına.
Kendi kendine bırakırsan, seveni sevene vermez bu dünya!
Değiştirin bu kafaları da, birbirinize saldırmaktan vazgeçin! Suç kimdeyse, neredeyse, ona dönün yönünüzü! Ağınızı, ateşinizi birbirinize ziyan etmeyin! Düşman mı yok bu sidikli dünyada!
“Uçarak gidiyorsunuz ağlayacağınız günlerin üstüne!”
“Uluguş Nine, ne zormuş Gökçimen’de kız olmak!”
Türkiye bu! Şimdi Türkiye’de işler torpille, Muhtar!
Her dağın kendine göre dumanı var. Kimse kimsenin içindekini bilmez.
Rüyada mısın, düşte mi? Nedir bu halin? Sen hökümetin bir yaralı parmağa işediğini gördün mü muhtarlığında, muhtarlığından önce?

Görmedim, işemedi! Ama işer inşallah!

Tespih çeker gibi sövdü.
Camiye, okula, kışlaya, fabrikaya, karakola siyaset girmez, Ferhat Efendi! Girdi mi, o melmeket hapı yutar!
– Çavuşum yahu!, dedi arkadaki jandarmalardan biri.
– Söyle Ferhat aslanım!, dedi Şerif Çavuş.
– Yahu biz bu milletin candarması değil miyiz?
– Evet milletin candarması yız! Sonra!
– Neden hep bu ağaların işine koşuyoruz?
Hökümet, hökümet değil ki! Yoksulları tutacağına, varsılları tutuyor!
‘Go home! Go home!’ diyen gençleri görüyor musun? Atacaklar Amerika’yı içimizden! Ama biz de boş duruyor değiliz! Bin bir akıl aldık Amerika’dan, bir tanesi beş yıl yeter! Sonrasına Allah kerim! Amerika diyor ki: ‘El kadar dinamit koyun camilere, komünistler koydu deyin, halk hepiciğinin mına gosun! Çünkü çok dincidir sizin halk!’
Petek petek ballarımız kime gidiyor? Tulum tulum peynirlerimiz kime gidiyor? Onca av kuşlarını furup kırıp kime yolluyoruz? Size gidiyor taze kuzular, mor lahanalar! Oturup cavırlarla yiyorsunuz! Ama siz hangi aşları pişirdiniz bunca yıldır yoksullara? Hangi kuşları kondurdunuz Kemal Paşa ölüp gittikten beri başımıza? Vergi dediniz, aldınız! Asker dediniz yoldunuz! Oy dediniz, sandık sandık verdik, ay deşilesiceler! Hacılar sizinle, hocalar sizinle! Kurullar, üyeler emrinizde! Kalemler, tüfekler emrinizde!
Buldun yasal yoldaki adamları da? Ulan hepiciği yasaların içinde eşkıya! Kanun diyor mu, on üç yaşındaki kızı altmışındaki Şişgöbek’e ver? Kanun diyor mu, para kuvvetiyle haksız işleri karakolda, kaymakamda gördür? Herifçioğlu yasal güreşmiyor ki, sen de yasal güreşesin!
Ne yapacaksın bu kadar malı, işte görünüyor dünyanın hali
Aldığın pahalı, sattığın ucuz! Yaşanmaz oldu ortalık!
Ulan, oğlun var, evereceksin; kızın var, gelin edeceksin! Üç üç, beş beş, alacaksın parasını, vereceksin kızını! Töre bu! Kim bunun dışında kalabilir de, evermeyebilir oğlunu kızını? Sen kendin yapabildin mi? Ben kendim yapabildim mi? Oğlumuz kızımız da uyacak bizim uyduklarımıza
Başındaki hökümet, hökümet değil ki! Yoksulları tutacağına, varsılları tutuyor!
“İnsanın yüreğinde gayret olmalı, gayreeet!”
Habire çalsın çağırsınlar! Tuzları kuru tabii; ne olacak! Biz de burda götümüzden yanalım, başımızdan duman çıkaralım! Ulan ne ala melmeket be; ooof!
“Gözel sevmek ayıp değil, yasak değil, günah hiç değil! Toprağımızda parayı veren düdüğü çalıyor, çok şükür; karıyı kızı tesbih gibi diziyor.”
Haksızlık haksızlıktır kızım. İsterse baban olsun; yapanı ezeceksin!
İnsan haksız iş görür de susar mı? Susmaz! Eğer susarsa, o insan mıdır? Değildir! Madem öyle, siz de susmayın. Verin el ele! Çıkarın sesinizi!
– Ağlayıp inleyip, hem de direnip tartılıp bağrımızı tırmaladığımızla kalıyoruz. Olmaz olası işler, varacağına varıyor. Ağaların, beylerin dediği oluyor. Yıkılası dünyada hep onların sözü yürüyor, bilmiyor musun Uluguş?
– Her zaman daha tutuşmadan pes derseniz, helbet onların dediği yürür Havana Hanım! Benim bildiğim, her zaman budur kadın kısmındaki, yoksul kısmındaki! Dik duralım, dövüşelim, savaşalım demez kadın kısmı, yoksul kısmı! Yenilmeden yıkılıverir. Pes der hemen. İşte sen de dedin
Bu dünyanın direkleri tutmuyor; varsılların parası çok, yoksulların gücü yetmiyor.
Öyle konuşuyor ki ulan! Romatizma ağrısı gibi karı! İnce ince sokuşturup duruyor!
Kendi kendine bırakırsan, seveni sevene vermez bu dünya!
Değiştirin bu kafaları da, birbirinize saldırmaktan vazgeçin! Suç kimdeyse, nerdeyse, ona dönün yönünüzü! Ağınızı, ateşinizi birbirinize ziyan etmeyin! Düşman mı yok bu sidikli dünyada! Zaten ömürler kısa. Bir insanın gücü yetmiyor furuşmaya. Yoksullukla da savaşılmıyor
Borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek!
Bu olmaz olası paralar, her yerde böyle yaranı yoldaşı birbirine düşürürmüş! Ee, boşuna mı demişler: Anayı kızdan ayıran para! ocağı batası para!
Kadın o! Kim takar kadını, köleyi? Kadın ev kölesi! Kadın doğurur, yener ölümü. Koskocaman ölümü yener de, yazgısını yenemez.
Kız olmaktan kolay imiş ocaklarda köz olmak!
Parayı kuşağına doldurup gelen, istenen altınları da takınca, beğendiği kızı ata bindirip götürmüş, gel demiş imama, kıydırmış bir nikah, ondan sonra istediği kadar çocuk doğurtmuştur. Yıllar geçip Gökçimenli kız kocayınca, onu bir köşeye itmiş, belki onun kazancıyla, Gökçimen’e varıp bir kız daha almıştır.
Gökçimen’in suyu kesilmediğinden, her yanı çayır çimendir. Çayır çimenin yeşili kızların gözüne yansır. Bu yüzden göküş olurlar. Eğer avcunda üç kuruşun var da, kendine yeni bir karı almak istiyorsan, Gökçimen’e git, kız al! derler.
Onlar kuvvetli, onlar varsıl; ama az! Biz yoksuluz; ama çoğuz! Hiç onların eksilmesiyle, bizim eksilmemiz bir olur mu derim sana! Varsılın canı tatlı olur. Varsılın canı kıymetli olur. Onlar yılar, biz yılmayız. Biz hiç yılmayız derim sana!
Bundan sonra adamı, kişiyi ince elekten eleyip seçeriz inşallah! Malı malına ayırdıktan sonra kimini kalbimizin içine, kimini de kelpimizin içine koruz!
Ah herkes kendi yitiğini büyültür gözünde!
Altının kıymetini sarraf bilir, insanın kıymetini insan!
Bazılarına dünya pes diyecek. Bazıları dünyaya pes diyecek. Böyle böyle geçip gideceğiz kahpe dünyanın yapısına dokanmadan!
Her zaman daha tutuşmadan pes derseniz, helbet onların dediği yürür Havana Hanım! Benim bildiğim, her zaman budur kadın kısmındaki, yoksul kısmındaki! Dik duralım, dövüşelim, savaşalım demez kadın kısmı, yoksul kısmı! Yenilmeden yıkılıverir. Pes der hemen. İşte sen de dedin
Demek öyle ha? Kaderinden kaçamıyor insan? Alnına ne yazıldıysa, başına geliyor?
Kızların kaderi daha göbekleri kesilmeden yazılır çizilir, adları konmadan küpelenirmiş kulağına.
Yoksulluk zorlu pehlivan! Yoksullukla güreşilmiyor! En güçlü pehlivanları yeniyor yoksulluk.
Bir felakete uğradıklarının ayırdındalar. Felaketi yenemeyiz diye korkuyorlar, suçu birbirlerine yüklüyorlar.
‘Karıncalar birleşti mi, fili yutar!’
Bacadan eniyor ayvanın dalı, gözel ne yapacaksın bu kadar malı, işte görünüyor dünyanın hali
Akşam oldu ataşını yakana Güneş doğdu el yüzüne bakana Bu dünyada hayırlıya çatana, sabah akşam seyran olur ömürler!
Gönlümün sesini duyan yok.
Dam başında siniler
İnil inil iniler
Kudurası varsıllar
Gök Dürü’yü yediler.
Ağaların, beylerin dediği oluyor. Yıkılası dünyada hep onların sözü yürüyor, biliyor musun Uluguş?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir