İçeriğe geç

Tiranlık Üzerine Kitap Alıntıları – Timothy Snyder

Timothy Snyder kitaplarından Tiranlık Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Tiranlık Üzerine Kitap Alıntıları

Görmek ya da duymak istediğinle, gerçekte olan arasındaki farktan vazgeçtiğinde, tiranlığa teslim olmuşsun demektir.
Zaman altüst oldu.
Ah benim makus talihim.
Demek ki ben, bunu yoluna koymak için doğmuşum!
Şayet hiçbirimiz özgürlük uğruna ölmeye hazır değilsek, o halde hepimiz bir dikdatörlük altında öleceğiz demektir.
Kendinizi hislerinize bırakın, böylece şu anda sizi rahatsız eden şeyleri düşünmeyi bir kenara bırakıp, sürekli olarak Führer’in büyüklüğüne odaklanırsınız.
Kendinizi hislerinize bırakın, böylece şu anda sizi rahatsız eden şeyleri düşünmeyi bir kenara bırakıp, sürekli olarak Führer’in büyüklüğüne odaklanırsınız.
Ekranda herşey çabucak olur ama aslında hiçbir şey olmaz.
Ardı ardına verilen haberlerin her biri mutlaka son dakika heberleri dir.
Böylece hepimiz ardı ardına gelen dalgalara maruz kalırız fakat asla okyanusu göremeyiz.
Sisteme karşı olduklarını iddia eden silahlı adamlar, günün birinde üniforma giymeye ve ellerine bir meşaleyle bir liderin resmini alıp da yürümeye başlarsa, bilin ki sona yaklaşılmış demektir.
Lider yanlısı paramiliterler, resmi polis ve askerlerin arasına karıştığında ise artık sona gelinmiştir.
Özgürlüğün bedeli sonsuz ihtiyattır.
.. geçmişe yapılan her atıfta sanki dış mihrakların ulusal saflığımıza karşı düzenledikleri saldırılardan izler varmış gibi hissederiz.
Zaman çıktı yerinden
Ah, benim makus talihim
“Demek ki ben, bunu yoluna koymak için doğmuşum!” diyor Hamlet ve sözünü şöyle bitiriyor: “Haydi, gelin birlikte gidelim.”
Şayet bir kez önünde sonunda her şeyin iyi olacağına inandıysanız, şimdi de asla hiçbir şeyin iyi olmayacağına ikna edilebilirsiniz. Ya da gelişimin kaçınılmaz olduğuna inandığınız için şimdiye dek hiçbir şey yapmadıysanız, tarihin kendini tekrarlayacağını düşünüp bundan sonra da hiçbir şey yapmamaya devam edebilirsiniz.
Şu anda karşı karşıya olduğumuz tehlike, kaçınılmazlık politikalarından sonsuzluk politikalarına doğru bir geçişten; yani, saf ama kusurlu bir demokratik cumhuriyet kategorisinden, şaşkın ve alaycı bir faşist oligarşi biçimine geçişten oluşuyor.
Kriz kalıcı olduğu için olağanüstü hal de kalıcıdır: böylece geleceğin planlanması imkansız hatta hainlik gibi görünür. Düşman sürekli kapıda beklerken biz nasıl ıslah olmayı bekleyebiliriz ki?
Sonsuzluk politikalarında efsanevi bir geçmişin cazibeli hale getirilmesi, gelecek ihtimallerimiz hakkında düşünmemize engel olur. Mağduriyetlerle yaşama alışkanlığı kendini düzeltme dürtüsünü yok eder. Ulus, gelecekteki potansiyelinden ziyade kendi içsel erdemi ile tanımlandığından siyaset gerçek sorunlara olası çözümlerin tartışılmasından ziyade, iyinin ve kötünün tartışmasına dönüşür.
… geçmişe yapılan her atıfta sanki dış mihrakların ulusal saflığımıza karşı düzenledikleri saldırılardan izler varmış gibi hissederiz.
Kaçınılmazlık politikası gibi sonsuzluk politikası da tarihi gerçekleri gizleme eğilimindedir ama bu biraz daha farklıdır. Geçmişle ilgilidir ama geçmişteki gerçekleri gizleyerek bunlarla hiç ilgilenmez. Ruh hali ise, aslında geçmişteki felaketlerle dolu dönemler boyunca hiç yaşanmamış olan anların özlemi ile doluymuş gibidir. Sonsuzluk politikası bize bu geçmişe ulusal mağduriyetler anısına dikilmiş, okunaksız anıtlarla dolu ,geniş , puslu bir avluymuş gibi gösterir ; bunların hepsi de şimdiki zamana eşit ölçüde uzak ve hepsi de aynı şekilde manipülasyona açıktır.
13- 14 yaşlarındaki çocuklar ortalığı birbirine katınca, yetişkinlerin gelip onların pisliklerini temizleyeceklerini varsayarlar .Ama ortada yetişkin falan yoktur. Bu pislik bizim pisliğimizdir.
Şayet hiçbirimiz özgürlük uğruna ölmeye hazır değilsek, hepimiz bir diktatörlük altında öleceğiz demektir.
Bir vatansever, etrafında olup bitenlerle ilgilenmeli ve ülkesinin de içinde bulunduğu gerçek dünyadan kopuk yaşamamalıdır.Bir vatansever evrensel değerlere bağlı kalmalı , kendi ulusunu yargılayabileceği bazı standartlara sahip olmalı ve vatanının hep daha iyiye , daha ileriye gitmesini istemelidir.
Orwell’a göre milliyetçi :”İktidarın ,zaferin, yenilginin ve intikamın hayalini kurduğu halde gerçek dünyada olanlarla zerre kadar ilgilenmeyen kişidir.”
Reischtag yangını demokratik yollarla iktidara gelen Hitler’in hükümeti için artık tehditkar ve kalıcı bir Nazi rejimi haline gelmenin fırsatı olmuştu .Bu olay terör yönetiminin örneklerinden biridir .
Hitler’in kitabındaki en eski numara, kuvvetler ayrılığının sona ermesini , muhalefet partilerinin çözülmesini ,ifade özgürlüğünün askıya alınmasını,adil yargılanma hakkının ortadan kaldırılmasını ve bu gibi yaptırımları gerektiren ani felaketler yaratmaktır .
Araştıran bir birey, inşa eden bir vatandaştır. ARAŞTIRAN insanlardan hoşlanmayan bir LİDER potansiyel bir TİRANDIR.
Yanlış yönlendirilmiş inanç tıpkı başkanın “ Ben bu meseleyi tek başıma çözerim .” ya da “Ben sizi temsil ediyorum.” demesi gibi bir takım kendini tanımlayan ifadeler içerir .Çünkü inanç bu şekilde gökten yere inince kişisel izlenimlerimizin ve tecrübelerimizin o küçücük gerçeklerine en ufak yer bırakmaz.
11. Araştırın : Araştıran bir birey , inşa eden bir vatandaştır. Araştıran insanlardan hoşlanmayan bir lider ,potansiyel bir tirandır.
İkinci biçim ise, adeta bir şaman büyüsü gibidir. Klemperer’in de dediği gibi, faşist stil sonsuz tekrara dayanır ve bu da kurgusallığı makul ve cezai olarak arzulanır hale getirmek için tasarlanmıştır. Örneğin Yalancı Ted ya da sahteker Hillary gibi lakapların sistematik bir biçimde kullanılması, başkanın kişiliğine çok daha uygun bazı karakter özelliklerini altüst etmiştir.Aynı şekilde başkanın Twitter’da durmadan tekrar ediyor paylaşımlarda insanları aynı şeyi dile getiren basmakalıp tiplere dönüştürmüştür.
10 . Gerçeklerden şaşmayın: gerçekleri terk etmek özgürlüğü terk etmek demektir.
7. Öğüt : İtiraz et. Birileri etmeli. Doğruyu söyle. Birileri doğruyu söylemeyi göze almalı. Bu senin karakterin için de önemli. Ne fazla gözü kara ol ne de çok korkak biri: Cesaret söyleyeceklerini doğru zamanda, uygun bir dille söyleyerek iki uçtan kaçınıp ortayı düşünerek bulmaya denir. Elbette hiçbirimiz kendimizi kolayca ele vermemeli, hapse girmemeye çalışmalıyız. Ama biz bile konuştuğumuz için hapse giriyorsak dışarısı içerisinden çok daha kötü hale gelmiş demektir. İnsan cesurca konuşa konuşa cesur biri olur. Bunu yapamazsak, yavaş yavaş yalanların içinde kendimizi de kaybederiz. Zamanla bizden eser kalmaz. En büyük kayıp hakikatin kaybı, kendiliğin kaybıdır.
Sözde ve davranışta etrafa uyum sağlayarak, sürüden biri gibi davranmaktan vazgeç. Çoğumuza çocukken öne çıkmamayı, göze batmamayı, böylece daha az zarar göreceğimizi öğretmişlerdir. Şimdi farklı bir şey yapmak ya da söylemek insana kendisini garip hissettirebilir. Çoğunluk susarken konuşmak seni tedirgin edebilir. Fakat zaten artık herkes tedirgin değil mi? Tedirginlikle yaşamayı başarıyorsak biraz daha tedirgin olmayı göze alabiliriz.
Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.
Düşünce dilini inceltmek, geliştirmek için kitap okumalısın. Yaşadıklarımızı daha iyi düşünmek için ne okumalı? Belki Václav Havel’in Güçsüzlerin Gücü’nü, George Orwell’in 1984’ünü, Czesław Milosz’un Tutsak Edilmiş Akıl’ını, Albert Camus’nün Başkaldıran İnsan’ını, Hannah Arendt’ın Totalitarizmin Kaynakları’nı ya da Peter Pomerantsev’in Hiçbir Şey Doğru Değil ve Herşey Mümkün’ünü. Dostoyevski karamazov kardeşler, Milan Kundera varolmanın dayanılmaz hafifliği, Harry Potter ve ölüm yadigârları victor Klemperer nasyonel Sosyalizm‘in dili…
6. Öğüt :Dile özen göster. Herkesin kullandığı cümleleri kullanmaktan kaçın. Herkesin söylediği bir şeyi söyleyeceksen bile onu nasıl söyleyeceğine kafa yor. Sadece ne dediğin önemli değil, nasıl dediğin de çok önemlidir. Faşizme karşı mücadele faşistlerin kullandığı dili kullanarak yapılamaz. Düşünen, kavramaya çalışan, kavramsallaştıran, sorgulayan, şüphe eden, ötekini dinleyen, duyan, hisseden, hatta konuşturan bir söyleme biçimi edinmeye çalış. Toplumsal olaylar karşısında kitlelerin kapıldığı heyecan, hiçbir ‘şok’ seni bu dilden vazgeçiremesin. Tepki dilini o anda kuramıyorsan tepki verme, daha sonra konuş.
Küfretme: küfrün kadın nefreti, cinsiyet temelli nefret söylemi, erkek iktidarını güçlendiren bir dil olduğunu aklında tut. Küfür, öfkesinin sebeblerini açıklayacak kadar düşünmeye ve konuşmaya vakti olmayanların çaresizliğidir. Lümpen faşistler böyle konuşur. Öfke dilini kullan, öfkeni ifade et, fakat bunu yaparken düşünmeyi bırakma.
Rosa Parks’ı hatırlayın bir örnek oluşturduğunuz zaman statükonun büyüsü bozulur ve diğerleri de sizi takip eder.(Rosa Parks ,Otobüste oturduğu koltuğu bir beyaza vermesi söylenince yerinden kalkmayan ve bu yüzden tutuklanan Amerikan insan hakları savunucusu. Bu olay modern Amerikan tarihinde bir kırılma noktasıdır.)
8. Diğerlerinden ayrışın: Birileri bunu yapmak zorunda. Herkesin yaptığını yapmak kolaydır. Farklı bir şeyler yapmak ya da farklı bir şeyler söylemek bize tuhaf gelebilir. Fakat bu tedirginliği yaşamadan özgür olmak mümkün değildir.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü baltalamak isteyen kişi ve partiler, kendilerini siyasete dahil eden şiddet yanlısı gruplar yaratıyor ve bunları finanse ediyorlar. Bu gruplar, belli bir siyasi partinin paramiliter kanadı, belli ve siyasetçinin yakın koruması ya da genellikle bir parti ya da partiler tarafından organize edildiği ortaya çıkan ama görünüşte spontane gelişmiş gibi de algılanan halk girişimleri şeklinde olabilirler.
Eğer meslek erbapları anlık duygularıyla iş ahlakını birbirine karıştırırlarsa, bir anda kendilerini hiç yapmayacakları bir şeyi yaparken ya da önceden ağızlarından bile çıkması mümkün olmayan şeyleri söylerken bulabilirler.
Meslekler, yalnız bir birey ile mesafeli bir hükümet arasındaki olanaksız ahlaki iletişimi sağlayabilirler. Şayet meslek sahipleri kendilerini, normları ve kuralları onları daima zorlayacak olan ortak çıkarlara sahip bir grup olarak görürse, kendini daha güçlü hisseder ve böylece de özgüven kazanmış olurlar.
Eğer hukukçular yargısız infazla karşı çıksaydı, doktorlar gerekmedikçe kimseyi kesip biçmeselerdi, işadamları köleliğin yasaklanmasını onaylasaydı ve eğer bürokratlar cinayet evraklarını düzenlemeyi reddetseydi, o zaman nazi rejimi hatırladığımız acımasızlıkları yerine getirmekte bir hayli zorlanacaktı.
Alman avukatlar , yasaların ve kuralların kendilerininki gibi fetih ve yıkım projelerini engellenmekten ziyade , onlara hizmet etmek için var olduklarına kendilerini inandırmıştı .
5. Mesleki ahlak değerlerinden şaşmayın :Otoriteler itaatkar memurlara ihtiyaç duyar ; toplama kamplarının yöneticileri ise ucuz iş gücü peşinde olan iş adamlarına …
Yakın zamana kadar kullandığımız yaka rozetlerinin bile geçmişleri masumiyetten uzaktır .
Hayat politik bir kavramdır . Sadece dünya sizin ne hissettiğinizi umursamadığı için değil , aynı zamanda yaptıklarınıza aynen karşılık verdiği için öyledir .
4. Dünyaya karşı sorumluluklarınızı üstlenin : Bugünün sembolleri , yarının gerçeklerini mümkün kılar . Gamalı haçların ve diğer nefret işaretlerinin farkında olun .Bunları görmezlikten gelmeyin ve hiçbirine alışmayın .Bunları bizzat siz söküp atın ve diğer insanlar için de bir örnek teşkil etmiş olun.
3. Öğüt : “Faşizm koşullarında en büyük devrimcilik, işini iyi yapmaktır.” (W. Benjamin)
Faşist rejimlerde devlet liderleri kötü örnek oluştururlar: Onların muktedir kıldığı bazı kişilerin artık yasaya uymama özgürlüğü vardır. Bazı kişilere, gruplara rant, talan, yalan özgürlüğü verilmiştir; zayıflara da sadece yalanlara inanma, katledilme, tecavüz edilme özgürlüğü kalmıştır.
Böyle zamanlarda, normal halde işler düzgün yürüdüğü için kullanılması pek gerekmeyen meslek ahlakı dilinizi hatırlayın. Meslek ahlakı, adil pratiği savunmaya yarar. Avukatlar işini iyi yaparsa, yargıçlar işini iyi yaparsa bir hukuk devletini yıkmak zorlaşır. Bu diğer kurumlar için de geçerli. Kurumlar insanlar sayesinde vardır. Meslek ahlakı, muktedirin sizden yapmanızı talep ettiği yanlış işleri niye yapamayacağınızı gerekçelendirmeye yarar.
2. Kurumları koruyun : ilgilendiğiniz bir kurum bulun bir meclis, bir gazete , bir ilke , bir işçi sendikası ya da ne olursa ve ona destek olun .
2. Öğüt :Elde kalan kurumları savun. Savunulacak kurum bir gazete, bir okul, bir üniversite, bir sivil toplum örgütü, bir dergi, bir sanat kurumu, bir dernek olabilir. O kurumlarda etkin olmaya çalış, hiç olmazsa varlığını hissettir. Bir davayı takip et. Bir gazeteyi satın alarak yaşat. Biz kurumları sahiplenmezsek, onlar için ve onlar adına harekete geçmezsek kurumlar hiçbir zaman bizim olmazlar. Kurumlar kendi kendilerini savunamazlar. Baştan beri sahiplenilip savunulmazlarsa faşizm geldiğinde kurumlar domino taşları gibi düşerler.
Bazen kurumlar işlevlerini ve canlılıklarını yitirerek , önceki varlıklarının bir simülasyonuna dönüşürler ve böylece direndikleri işleri yerine getirmek yerine , yeni düzene uyum sağlarlar .
İlk başlarda beklentiye dayalı bir itaat , yeni bir duruma tepki vermeden , kendiliğinden alışmak anlamına geliyordu .
Geleceğe yönelik beklentilere dayalı bir itaat , siyasi bir trajedidir.
1. Peşinen itaat etmeyin : Otoriterliğin gücünün büyük bir kısmı özgür bir iradeyle verilir.Bu gibi zamanlarda , bireyler baskıcı bir hükümetin daha neler isteyebileceğine odaklanır ve bunları kendilerinden daha talep edilmeden yerine getirirler . Bu duruma uyum sağlayan vatandaş , iktidara neler yapılabileceğini öğretir .
Oysa kendi geleneklerimiz bizden , bizleri tarih araştırarak , tiranlığın altında yatan sebepleri anlayabilmeyi ve tiranlığa karşı doğru tepkileri verebilmeyi talep ediyor .
Zihinlerindeki bu korku , yönetimdeki gücün tek bir kişi ya da grupta toplanması ya da yöneticilerin hukukun üstünlüğü yerine kendi menfaatlerini düşünmesiydi.
Platon , demagogların serbestçe konuşma özgürlüğünü sömürerek başa geçip tiranlaşacaklarına inanırken Aristoteles de insanları , eşitsizliğin daima istikrarsızlık getireceği konusunda uyarmıştı .
Siyasette kandırılmış olmak bir mazeret değildir.
Leszek Kolakowski
Araştıran insanlardan hoşlanmayan bir lider, potansiyel bir tirandır.
Şayet hiçbirimiz özgürlük uğruna ölmeye hazır değilsek, o halde hepimiz bir diktatörlük altında öleceğiz demektir.
Ardı ardına verilen haberlerin her biri mutlaka son dakika haberidir. Böylece hepimiz ardı ardına gelen dalgalara maruz kalır fakat asla okyanusu göremeyiz.
1.Peşinen itaat etmeyin
2.Kurumları koruyun
3.Tek partili devlet sisteminden sakının
4.Dünyaya karşı sorumluluklarınızı üstlenin
5.Mesleki ahlak değerlerinden şaşmayın
6.Paramiliterlere dikkat edin
7.Silah taşımanız gerekiyorsa bunu çok iyi düşünün
8.Diğerlerinden ayrışın
9.Dilinize özen gösterin
10.Gerçeklerden şaşmayın
11.Araştırın
12.Karşınızdakilerle göz teması kurun ve sohbet edin
13.Somut politikalar uygulayın
14.Özel hayatınız olsun
15.Hayır işlerine katkıda bulunun
16.Diğer ülkelerdeki akrabalarınızdan bir şeyler öğrenin
17.Sakıncalı sözcüklere dikkat edin
18.Hayal bile edilemeyen gerçekleştiğinde sakinliğinizi koruyun
19.Vatansever olun
20.Elinizden geldiğince cesaretli davranın
Bizler ancak diğer insanların bizim hakkımızda neler bileceklerini ve bunları nerelerden öğrenebilecek kontrol edebildiğimiz zaman özgür olabiliriz
Hegemonya, sizin koltugunuzda gevşeyip ekran başınızda aptallaşmanızdan yanadır
Bir zamanlar batıdan doğuya doğru ilerleyen tarih, artık doğudan batıya ilerliyormuş gibi görünüyor
Vatanseverlik içeren sözcüklerin aldatıcı bir biçimde kullanılmalarına ses çıkartın.
araştıran bir birey, inşa eden bir vatandaştır. araştıran insanlardan hoşlanmayan bir lider potansiyel bir tirandır.
Hayat politik bir kavramdır. Sadece dünya sizin ne hissettiğinizi umursamadığı için değil aynı zamanda yaptıklarınıza aynen karşılık verdiği için öyledir. Yaptığımız en küçük tercihler bile birer oy sayılır, dolayısıyla bunların her birisi az ya da çok ileride gerçekleşecek olan seçimlerin özgür ve adil olabilmesini mümkün kılar.
Sosyal medyadan da protestolar düzenlenebilir ama hiçbirisi sokaklardakiler kadar etkili olamaz. Eğer tiranlar üç boyutlu dünyada yaptıklarının bir bedeli olmayacağını anlarlarsa hiçbir şey değişmeyecektir.
Örnegin bir başkan, kadınların “evlerine” ait olduklarını, hamileliğin “sakıncalı” bir durum olduğunu, annelerin çalışma hayatına “yüzde yüz” oranında katılamadığını, kürtaj yaptıran kadınların cezalandırılması gerektiğini söyler, kadınlara “pasaklılar” “domuzlar” ya da “köpekler” diye hitap eder ve onlara karşı yapılan cinsel saldırılara müsamaha gösterirse, bu ne anlama gelir?
Araştıran bir birey, inşa eden bir vatandaştır. ARAŞTIRAN insanlardan hoşlanmayan bir LİDER potansiyel bir TİRANDIR.
demokrasi ve hukukun üstünlüğünü baltalamak isteyen kişi ve partiler, kendilerini siyasete dâhil eden şiddet yanlısı örgütler yaratıyor ve bunları finanse ediyorlar.
Bugünün sembolleri, yarının gerçeklerini mümkün kılar. Gamalı haçların ve diğer nefret işaretlerinin farkında olun.
1933’teki Nazi Almanya’sında düzenlenen seçimler ve referandum sırasında, insanlar tek partili hükümete destek verdiklerini göstermek amacıyla yakalarına “evet” yazılı rozetler takıyorlardı.

1938 yılında Avusturya’da önceden Nazi olmayanlar bile Gamalı Haç taşımaya başlamıştı. Âdeta bir gurur göstergesi gibi algılanabilen bir sembol, dışlanmanın da kaynağı haline gelebilir.

1930 ve 1940’lı yılların Avrupa’sında bazı insanlar Gamalı Haç takmayı tercih ederlerken, bazıları da göğüslerine Davut’un Yıldızı’nı takmak zorunda bırakılıyordu.

Bugünün sembolleri, yarının gerçeklerini mümkün kılar. Gamalı haçların ve diğer nefret işaretlerinin farkında olun. Bunları görmezlikten gelmeyin ve hiçbirine alışmayın. Bunları bizzat siz söküp atın ve diğer insanlar için de bir örnek teşkil etmiş olun.
1941’de Almanlar Sovyetler Birliği’ni işgal ettiği zaman, SS’ler herhangi bir emir almaksızın kitlesel katliamlar yapabilmek için yöntemler geliştirme konusunda inisiyatiflerini kullandılar. Üstlerinin ne istediklerini önceden tahmin ettiler ve bunu gerçekleştirmek için de ellerinden ne geliyorsa onu yaptılar. Bu, Hitler’in düşündüklerinin bile daha ötesindeydi.
Almanya’da Adolf Hitler’e hükümet kurma yetkisinin verildiği 1932 seçimlerinden ya da Çekoslovakya’da komünistlerin zaferiyle sonuçlanan 1946 seçimlerinden sonraki en önemli adım beklentiye dayalı bir itaatin oluşturulmasıydı. Çünkü birçok insan, komünistlerin veya Nazi liderlerinin mevcut rejimi tümden ve çarçabuk değiştirebileceklerini fark ettiklerinde, her iki gruba da gönüllü olarak hizmet etmeye başlamışlardı. Ancak bu dönemdeki o ilk düşüncesiz mutabakatların, sonradan geri alınmaları pek de mümkün değildi.
Otoriterliğin sahip olduğu gücün büyük kısmı özgür bir iradeyle verilir. Bu gibi zamanlarda, bireyler baskıcı bir hükümetin daha neler isteyebileceğine odaklanır ve bunları kendilerinden daha talep edilmeden yerine getirirler. Bu duruma uyum sağlayan vatandaş, iktidara neler yapılabileceğini öğretir.
kendi geleneklerimiz bizden bizleri tarihi araştırarak, tiranlığın altında yatan sebepleri anlayabilmeyi ve tiranlığa karşı doğru tepkileri verebilmeyi talep ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir