İçeriğe geç

Theo’ya Mektuplar Kitap Alıntıları – Vincent Van Gogh

Vincent Van Gogh kitaplarından Theo’ya Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…

Theo’ya Mektuplar Kitap Alıntıları

Sizleri hala sık sık düşünüyorum, ama insan hayatta istediğini yapamıyor, en çok bağlandığı yeri terk etmesi gerekiyor -fakat anılar kalıyor ve kayıp dostlar- aynadaki silik görüntüler gibi hep hatırlanıyor.
Dar kafalı olmamaya, iyi yazılmış kitapları okumaktan korkmamaya dikkat et; tersine, bunu yapmak insana rahatlık getirir hayatta.
Buralar öylesine güzel ki Tabii, insanın görmesini bilen, yalın ama ışıltılı gözleri varsa Gerçi insanda öyle gözler varsa her yer güzeldir zaten.
Hiçbir kadın yaşlı değildir (Dünyada hiç yaşlı kadın yoktur anlamına gelmiyor bu; yani sevdiği ve sevildiği sürece hiçbir kadın yaşlanmaz, demek.)
Bir köylü tablosu hiçbir zaman güzel kokular sürmüş gibi olmamalı.
Peki, başka ne diyeyim ? İçimizden geçen düşünceler dışardan görünüyor mu ki ? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca bacadan sızan cılız dumanı görürler ve yollarına devam ederler. Şimdi bak , yapılması gereken şu: İçindeki o ateşi körüklemeli kişi, kendi kendind yeterli olmalı , büyük bir sabırsızlıkla, ama yine de sabırla birinin gelip o ateşin yanına oturacağı – belki de hep orada kalmak üzere- saati beklemeli. Tanrı’ya inanan kişi , önünde sonunda , ergeç gelecek olan o saati beklemesini bilmeli.
Oysa masal der ki, tanrı bu dünya etüdünü ortaya çıkarmak için çok çaba göstermiş. Masalın doğru söylediğine inanmak isterim ama öyleyse etüdünde birçok bakimdan çuvallamış demektir.
İnsan hayatta gerçekten aşık oldu mu yeni bi kıta keşfetmiş gibi oluyor.
Kocaman bir devrimle sona erecek olan bir yüzyılın üçüncü çeyreğindeyiz.
Elinden geldiğince mutlu ol ve bana en kısa zamanda mektup yaz. Ellerini sıkı sıkı sıkıyorum.
Birlikte uzun, güzel yürüyüşler yapıyoruz. Buralar öylesine güzel ki Tabii, insanın görmesini bilen, yalın ama ışıltılı gözleri varsa Gerçi insanda öyle gözler varsa, her yer güzeldir zaten.
Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım..
“İnsanların olduklarından başkaymış gibi görünmek istemeleri bana gülünç (anlamsız) geliyor.”
Sözcüklere gerek kalmadan beni anlayacaklarını sandım.
Sırf ekmek parası kazanacağım diye çok vakit kaybettim.
Ah, keşke bütün sanatçılar yaşamak ve çalışmak olanağını bulsalar!
Ben de aynı durumdayım diye umuyorum perişan, hasta, çatlak bir insan oldukça gitgide daha çok sanatçı,daha çok yaratıcı oluyorum, sözünü ettiğimiz bu büyük sanat yenilenmesine daha çok katkıda bulunabiliyorum.
Bu bana pahalıya mal oldu: kırık dökük bir beden, iyice oynatmış bir kafa, bir de adam gibi yaşamak varken benim yaşadığım hayat
Richepin değil mi şöyle diyen:
Sanat aşkı, gerçek aşkı söküp atar.
Millet’in şu sözü düşündürüyor beni: “Acıyı ortadan kaldırmak istemem, çünkü çok kez sanatçıları kuvvetle dile getiren odur.”
İnsan hayatta gerçekten aşık oldu mu yeni bir kıta keşfetmiş gibi oluyor.
Hayatla aşk birdir benim gözümde.
aşk gerçekten de olumlu bir şeydir, güçlü bir şey, öylesine var olan bir şey ki, seven insan nasıl canına kıyamazsa, bu duygusunu da atamaz içinden.
içten, candan yaşayan, gerçek acılar ve hayal kırıklıklarıyla karşılaşıp da yıkılmayan adam, her işi rastgelen ve bir bakıma bolluk içinde ömür süren adamdan daha değerlidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Acıyı ortadan kaldırmak istemem, çünkü çok kez sanatçıları kuvvetle dile getiren odur.
Gü­neşe uçmayı amaçlayan, belirli bir yüksekliğe varan, ama birden kanatlarını yitirip denize düşen İkarus..”
Yani demek istediğim şu ki vapurlar, otobüsler, trenler nasıl yeryüzünün taşıtlarıysa,koleranın ,kum hastalığının ,veremin ,kanserin gök taşıtları olmadı pekâlâ mümkündür.
Hayatı bütünüyle görebiliyor muyuz biz ,yahut ölümden önce yalnız bir yarım küresi mi görüyoruz?
Kitaba karşı hemen hemen karşı konulmaz bir tutkum var; hiç durmadan okumak, öğrenmek, kendi kendimi yetiştirmek peynir ekmek kadar kesin bir gereksinim benim için.
Kafam yorgun, ruhum umutsuz, gövdem acılar içinde.
❝ Şimdi senden bir tek ricam var: beni merak etme, çünkü senin merakın bana dert olur.❞
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendini öldürmeye kalkmış ama suyun çok soğuk olduğunu anlayınca var gücüyle yeniden kıyıya dönmeye çalışan bir adam gibiyim.
Ah, keşke bütün sanatçılar yaşamak ve çalışmak olanağını bulsalar!
İnsan ressam oldu mu, adı ya deliye ya da zengine çıkar.
Hayat epey pahalı burada
İnsanların benim hakkımda ne düşündükleri konusuyla uğraşamam, ileriye doğru gitmeli ve yalnız onu düşünmeliyim.
İnsanların olduklarından başka görünmek istemelerini saçma buluyorum.
Umut ve umutsuzluk, sabır ve sabırsızlık, sevinç ve üzüntü içinde çırpınıyorum.
Canı isteyen üzülsün, ben bıktım üzüntüden.
Hayatla aşk birdir benim gözümde.
Dayanamıyorum artık Theo, yaşamın ağırlığına daha fazla dayanamıyorum. Unutmaya çalışıyorum, daha çok resim yaparak unutmaya çalışıyorum ama olmuyor. Kulağımdaki çığlıklara karşı koyamıyorum. Kendime zarar vermekten çok korkuyorum.
Cennet mavi olabilir ama insanın çilesi daha da güzeldir.
Sanat kıskançtır, hastalık ona üstün gelsin istemez.
Benim gibi insanlar hasta olmamalıydı.
İçimizden geçen düşünceler dışarıdan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca bacadan çıkan cılız dumanı görürler ve yollarına devam ederler. Şimdi bak, yapılması gereken şu: İçindeki o ateşi körüklemeli kişi, kendi kendine yeterli olmalı, büyük bir sabırsızlıkla, ama yine de sabırla birinin gelip o ateşin yanına oturacağı -belki de hep orada kalmak üzere- saati beklemeli.
İçimizden geçen düşünceler dışarıdan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca bacadan çıkan cılız dumanı görürler ve yollarına devam ederler.
Anlamlı birkaç söz kimseye yaramayan, o derecede de kolay söylenen bir araba dolusu laftan daha değerlidir.
Hem hayat bize niçin bağışlandı: bedenimiz acı içinde kıvrandığı zaman bile yüreğimizi zenginleştirelim diye değil mi?
Unutmayalım ki küçük heyecanlar hayatlarımızın büyük kaptanlarıdır ve hiç farkına varmadan dinleriz onları.
İnsan yaptığının sonsuzluğa açıldığını ve çalışmasının bugün için anlamını, verimini görüp de yarın daha da ileri gideceğine kanı getirirse huzur içinde çalışır.
Korkaklığımdan dolayı kendi kendime kızıyorum.
Şu sıralar iyiyim yalnız -tanımlanması olanaksız, belli-belirsiz bir keder sürüp gidiyor içimde. Neyse
Gelecek her zaman insanın beklediğinden de­ ğişiktir, onun için hiçbir zaman emin olamazsın hiçbir şeyden.
Yaşam nasıl da acıklı.. Bununla birlikte, insan melankoliye kaptırmamalı kendini, başka yerlerde avuntu aramalı, en iyisi çalışmalı, çalışmalı Kimi kez, bana azıcık huzur veren bir inanç var: “Felaketler benim başımdan da eksik olmayacak!”
Kendimle ilgili olarak bildiğim bir şey de şu: Kişinin yaşamında en önemli şey görevinden dönmemesi, görevi konusunda uzlaşmaya girişme­ mesi.. Görev mutlaktır. Peki, ya sonuçlar? Onlardan sorumlu değiliz; ama görevimizi yapmak mı yapmamak mı seçiminden kesinlikle sorumluyuz. Va­rılan sonuç kullanılan araçları haklı kılar ilkesinin tamı tamına karşıtı bu de­diğim.
Yaşamı hakkında herkes kendisi karar vermek zorunda. Elime başka fırsatlar geçmiş olsaydı, değişik koşullar içinde bulunsaydım, kesinliği tartı­ şılmaz birtakım olaylar gerçekleşmeseydi, davranışlarım da ona göre etkile­ nirdi elbet.
İnan ki, satılabilecek bir resim yapabilsem dünyalar benim olacak. O zaman, senden gelen paralar konusunda -ki biliyorum o paraya benim ka­ dar senin de gereksinmen var- içim rahat edecek. Bir kez daha çok teşek­ kürler. Hoşçakal.
Çoğu kişiler ailenin dış görünümünü iç yaşamından daha önemli sayı­ yor ve böyle yapmakla iyi davrandıklarını sanıyorlar. Toplum bunlarla dolu:
gerçek bir yaşam sürdürmektense gösteriş peşinde koşanlar Yineliyorum:
Bu insanlar kötü değil, yalnızca akılsız İnsanın karısının annesi -kimi du­ rumlarda- her işe burnunu sokan, iftira atan, sinir bozan ailenin bir temsilci­ si oluyor ve bu durumlarda, kendisi kötü kişi olmasa da kesinlikle zararlı ve düşman davranışlı.
Bazen yaşamın içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum
Kimi kez otuz yaşımda olduğuma inanamıyorum, çok daha yaşlı hisse­ diyorum kendimi.
Yaşam ne gizemli bir şey; aşk ise o esrarın içinde bir başka gizem. Bir anlamda hiçbir zaman aynı kalmıyor, ama meydana gelen değişiklikler gel­ git olayında suların alçalıp yükselmesi gibi -yani, denizde gerçek bir deği­şiklik olmuyor.
İçimizden geçen düşünceler dışardan görünüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir.
Şimdi sen, onu kendime yaklaştırmak için her fırsatı kollayacağımı, elimden gelen her şeyi yapacağımı anlıyorsun, değil mi? Kararım şu: Onu o kadar uzun süre seveceğim ki, sonunda o da beni sevecek.
“Kafesteyim, kafeslenmişim, bir de hiçbir gereksinmem olmadığını söylüyorsunuz aptallar! Her istediğime sahibim, öyle mi? Ah!
Yalvarıyorum size, özgürlüğümü bağışlayın, bırakın ben de öteki kuşlar gibi olayım!”
Kafese kapatılmış bir kuş, bahar geldi mi, yapacağı bir şey olduğunu çok iyi bilir, ama yapabilecek durumda değildir. Nedir bu? Pek iyi de anımsayamaz. Belli belirsiz bir şeyler gelir gözünün önüne ve kendi kendine der ki, “Öteki kuşlar dallarda yuva kuruyorlar, yumurtluyorlar, yavrularını yetiş­ tiriyorlar.” Ve başını kafesin çubuklarına vurur da vurur. Oysa kafes olduğu yerde kalır ve kuş, acıdan deliye döner.
Peki, başka ne diyeyim? İçimizden geçen düşünceler dışardan görü­nüyor mu ki? İnsanın ruhunda koca bir ateş yanıyor olabilir, ama hiçbir zaman kendi kendisini ısıtamaz onunla; gelip geçenlerse yalnızca baca­dan çıkan cılız dumanı görürler ve yollarına devam ederler. Şimdi bak, yapılması gereken şu: İçindeki o ateşi körüklemeli kişi, kendi kendine yeterli olmalı, büyük bir sabırsızlıkla, ama yine de sabırla birinin gelip o ateşin yanına oturacağı -belki de hep orada kalmak üzere- saati bekle­meli. Tanrı’ya inanan kişi, önünde sonunda, ergeç gelecek olan o saati beklemesini bilmeli.
Kimi kez kuru ekmeğimi kendim kazandım, kimi kez de bir dost, yü­ reğinin iyiliğinden, bir dilim ekmeği bana verdi, burası doğru. Elimden na­ sıl geliyorsa öyle yaşadım, iyi kötü, gelişigüzel; birçok kişinin güvenini yitir­ dim, doğru; parasal durumum acınacak gibi, doğru; geleceğim çok karanlık görünüyor, doğru; işlerimi daha iyi yürütebilirdim, doğru; sırf ekmek parası kazanacağım diye çok vakit kaybettim, doğru; çalışmalarım, incelemelerim de kötü, hatta umutsuz durumda şu sıra, doğru; gereksinimlerim sahip oldduklarımı çok aşıyor, evet. Ama, buna yokuş aşağı inmek mi denir, hiçbir şey yapmamak mı denir? Belki de diyeceksin ki: Neden herkesin senden istediğini yapmadın, neden üniversiteye devam etmedin? Buna vereceğim tek yanıt şu: Masraflar çok ağırdı, üstelik, o dediğin gelecek, şimdi izledi­ ğim yoldakinden daha iyi değildi.
Tüylerini dökme -tüy değiştirme- vakti kuşlar için neyse, biz insanlar için de düşkünlük ve mutsuzluk dönemleri aynı zor zamanlar. Böylesi bir tüy dökme döneminde ömrü billah kalabilir kişi, ya da atlatır, yenilenmiş olarak yaşama döner.. Ama ne olursa olsun, başkalarının gözü önünde yapı­lamaz bu, çünkü hiç de eğlenceli bir şey değil Öyleyse saklanmaktan baş­ka çare yok. İyi ya, öyle olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir