İçeriğe geç

Theaitetos Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Theaitetos kitap alıntıları sizlerle…

Theaitetos Kitap Alıntıları

Ne dersin bilgi konusunda halen doğum yapmamız gerekiyor mu? Halen acı çekiyor musun?
Theodoros! Kötülük asla bitmez.
Eğer bir resme gereğinden fazla yaklaşırsan resimden hiçbir şey anlayamazsın.
Bence bilinen bir şeyi bilinmeyen olarak varsaymak diye bir şeyin var olamayacağını düşünerek hata yaptık.
İnsan her şeyin ölçüsüdür, var olanların varlıklarının ve var olmayanların yokluklarının.
Bence bilgili insan, bildiği şeyi algılayan insandır, evet bilgi algıdır.
Böylece, bir kimse bir şey hakkında kanıtı olmaksızın doğru bir sanı edindiği zaman ruhu o şey hakkındaki doğruyu dile getirir, fakat bilmez. Çünkü bir şeyin kanıtını dillendirmeye ya da anlamaya gücü yetmeyen kişi, o şey hakkında bilgisizdir.
Sokrates: Yanlış sanının varolanları birbiriyle karıştırmak olduğunu söylüyoruz; böyle bir durumda kişi, varolanlardan birini düşüncesinde başka bir varolanla değiş tokuş ederek öyle olduğunu dile getiriyor. Çünkü bu yolla daima varolan bir şey hakkında sanı sahibi oluyor, ama birini ötekinin yerine koyarak. Böylece düşündüğü şey hakkında yanıldığı için, yanlış sanıya sahip olduğu haklı olarak söylenebilir.
Sokrates: Pekala, yanlış sanı edinen birisi; bildiği şeylerin aslında o şeyler değil de bildiği başka şeyler olduğunu varsayarsa, her ikisini de bilmesine rağmen hiçbirini bilmiyor mu olur?
Theaitetos: Bence bilgili insan, bildiği şeyi algılayan insandır, evet bilgi algıdır.
SOKRATES: Benim ebeliğim ise biraz farklı. Ben kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum ve doğumda erkeklerin bedenlerine değil ruhlarına hitap ediyorum. Benim sanatımdaki en önemli nokta, gençlerin söyledikleri şeylerin mutlak doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu araştırmaktır. Bu anlamda bakıldığında, ebeler ile aramda büyük benzerlikler var, ben de bilgelik bakımından yetersizim. Hiçbir zaman kendi düşüncelerimi anlatmam ve her zaman diğer insanlara sorular sorarım, bu nedenle de bilge olduğumu iddia etmiyorum. Böyle davrandığım için bazıları beni suçluyorlar ve bu suçlamalarında haklılar. Ancak tanrılar benim başkalarını doğurtmamı istiyorlar, buna karşılık bana doğurma yetisi vermemişler. Bu nedenle bilge bir insan değilim, benim ruhumun ortaya koyabileceği herhangi bir yenilik yok. Öte yandan karşıma çıkan insanlar, ilk başta sanki hiçbir şey bilmiyor gibidirler, fakat zamanla tanrıların da yardımıyla ne kadar fazla ilerleme kaydettiklerini görürler. Ancak yine de hiçbir şey öğrenmedikleri de ortadadır. Onlar sadece kendi içlerinde var olan şeyleri ortaya dökmektedirler.
Konuşma yaparken düşülen adaletsizlik, didişmeyle tartışmayı birbirinden ayıramamaktan doğar. Bunlardan ilkinde, rakiple elden geldiğince alay eder ve onu tökezletmeye çalışırsın; ciddi tartışmada ise kendisiyle konuştuğun kişiye kendisinden kaynaklı ve daha önceki birlikteliklerinde kandırılarak atmış olduğu yanlış adımları göstererek doğru yola gelmesini sağlarsın.
Eğer herkesin algı yoluyla edindiği sanılar gerçekten kendi hakikatiyse; hiç kimse bir başkasının durumunu o kişiden daha iyi ayırt edemiyorsa ve kişinin, başkasına ait sanıların kendininkilerden daha doğru veya yanlış olduğunu araştırmaya ihtiyacı yoksa; ve çok defalar söylendiği gibi, her bir insanın sanıları kendine özgüyse, bunların hepsi birden doğru ve gerçekse; o halde sevgili dostum, başka insanlara büyük bedeller karşılığında ders anlatan Protagoras neden bilgedir?
Senden bir istenince çok; yalın istenince karmaşık olanı verdiğine göre, pek soylu ve eli açıksın sevgili dostum.
Doğrusu, şeylerin her bir insana göründüğü gibi olduğuna dair her sözü hoşuma gidiyor. Ama o hayranlık verici söylevinin daha başında, Hakikat’in ilk satırlarında neden şunu söylemiyor, anlamış değilim: Yaban domuzu -veya köpek-başlı veya algıları olan çok daha tuhaf bir başka varlık- her şeyin ölçüsüdür.
Benim sanatıma pek çok şey ebelerin sanatından miras kalmışsa bile, onlardan ayrı olduğum bir başka nokta da benim ebeliğimin kadınlarda değil erkeklerde; ve onların bedenlerinden değil, ruhlarından doğanı araştırmak olmasıdır. Bizim sanatımızın en yüce tarafı, delikanlıların düşüncesinden doğan şeyi, sırf bir heyula ya da aldanma mı, yoksa hakikatin bir meyvesi mi olduğunu anlamak için her zaman denektaşına vurabilmesidir. Çünkü bana ebelerden kalan şu da var: Ben bilgelik bakımından kısırım. İnsanlara sürekli sorular sorarım, hiçbir konuda bilge olmadığım için de bana sorulan sorulara cevap vermem. Bundan ötürü bana çoğu kimse sitemde bulunur ve bunda haklıdırlar. Nedeniyse şudur: Tanrı beni ebelik yapmaya zorlar, doğurmama ise engel olur. Bu nedenle ben ne bir bilgeyim, ne de ruhumdan doğmuş, kendi bulduğum bir şey vardır.
Theaitetos, Platon külliyatının en sert dönemeçlerinden biridir ve onu diğer Platon metinleriyle karşılıklı okuduğumuz zaman, bizi Devlet’in kesin yargılarıyla, kendinden emin genellemeleriyle kapılmış olduğumuz rehavetten alıkoyduğunu ve epistemolojik bir karanlığın içine attığını görürüz.
SOKRATES: Bilginin ne olduğunu bilmeden bilgiden söz etmek şımarıklık olmaz mı?
– ( ) Hayret tam anlamıyla bir filozof duygusudur!
Felsefenin bundan başka bir başlangıç noktası yoktu
Filozofu başkalarından ayıran nitelik de, işte bu duygudur, bu hayrettir. Felsefenin başlangıcı da budur, başka bir şey değildir.
Kabul edip etmemek sana kalmış ama söylediğim şey doğru, bir şeyin ölçüsü sensin, zaten anlattıklarım da sözlerimin doğruluğunu gösteriyor.
Öğrenmek, öğrenilen şeyde daha bilge ilmak demek değil midir?
Ne dersin bilgi konusunda halen doğum yapmamız gerekiyor mu? Halen acı çekiyor musun?
Eğer bir resme gereğinden fazla yaklaşırsan resimden hiçbir şey anlayamazsın.
Herhangi bir ispat olmadan doğru düşünceyi fark eden ruh gerçeğe ulaşır, ama bilgiye ulaşmaz.
Bilginin ne olduğunu bilmeden bilgiden söz etmek şımarıklık olmaz mı?
İstersen biraz şımaralım.
Yanlış düşünce yoktur ya da bilinen bir şeyi bilmemek de mümkündür. Sence hangisi doğrudur?
Doğruyu öğrenmek güzel, öğrenmemek çirkindir.
Tanınan ve algılanan şey, tam anlamıyla uyumluysa burada doğru sanı vardır, uyumsuzluk olduğunda ise yanlış sanı ortaya çıkar.
Kuşkulu görünen şeyleri doğru olarak kabul etmek de beni utandırıyor.
Bir insan ister deli ister akıllı olsun, bir öküzü at ya da sayısı bir olanı iki olarak kabul eder mi? Daha doğrusu buna kendisini inandıracak kadar ileri gider mi?
Sokrates! Sorularını sor! Bir kanıtın ortaya çıkması, atlıların ovaya çağırılması için kışkırtılmalarına benzer.
SOKRATES: Bir şeyin yer değiştirmesi ya da olduğu yerde dönmesi hareket midir?

THEODOROS: Harekettir.

SOKRATES: Tamam, bu durumda birinci tür hareket budur. Bir şey aynı yerde kalmaya devam ediyor, fakat beyazken siyah oluyor, eskiyor ya da yumuşakken katılaşıyorsa, buna da hareket dememiz gerekmez mi?

THEODOROS: Tabii bu da harekettir.

SOKRATES: İşte bu nedenle iki türlü hareket olduğunu iddia ettim, birincisi yer değiştirme, ikincisi değişim.

Kimi filozoflara göre evren hareketsizdi ancak Melisso ve Parmenides gibileri her şeyin tek olduğunu ve bundan dolayı da hareket edebilecekleri bir uzaya sahip olmadıklarını iddia ediyorlardı.
Soru sorulduğu zaman adeta oklarını kılıfından çekercesine hemen harekete geçerler ve pek de anlaşılmayan sözler söylerler.
Biz bu insanlara, yürüdüğünüz yolda yürümeye devam ederseniz ölümden sonra da bütün kötülüklerden uzak olan o yerler sizi kabul etmeyecektir, her zaman kötülük içinde yaşamaya mecbur kalacaksınız dersek, bu erdemsiz insanlar sanki bir deliyle konuşuyorlamış duygusuna kapılacaklardır.
Theodoros! Kötülük asla bitmez.
SOKRATES: Bedenleri bu kentin içinde olmasına karşın, ruhları burayı küçümser. Pindaros’un dediği gibi dünyanın üzerinde dolaşırlar. Dünyanın derinlikleri, ovaları hakkında bilgi sahibi olur, gökyüzündeki yıldızların hareketlerini incelerler. Etrafındaki şeylerin içlerine girmeksizin o şeylerin özelliklerini bulurlar.

TEODOROS: Sokrates! Söylediklerinden bir şey anlamıyorum.

SOKRATES: Thales’i kastediyorum Theodoros. Thales gökyüzünde olup bitenleri incelemek için havaya bakarken bir kuyuya düşmüş. Ukala ve akıllı bir Trakyalı köle de yukarıdaki şeyleri öğrenmek istiyor ama önündekileri bilmiyor diye onunla alay etmiş. Aslında felsefeye adanmış tüm ruhlar benzeri bir alaya uğrayabilirler. Bu insanların etraflarında olup bitenlerden, komşularından haberleri yoktur. Sadece neyle ilgilendiklerini değil, aynı zaman da kendileri nin bir insan mı yoksa başka bir şey mi olduklarını bile bilmezler. Aradıkları ve bulmaya çalıştıkları tek şey, insanın gerçek özü ve diğer canlılardan ne ile ayrıldıklarıdır. Theodoros! Söylemek istediklerimi anladın mı? Yoksa anlamadığın bir şeyler var mı?

TEODOROS: Tabii ki anladım ve bir itirazım yok.

Zaten felsefeyi önemsemeyenlerden bahsetmek bir işe yaramaz. ( ) denizde bir damla kadar bile bilgileri yoktur. Hatta bu konularda bilgi sahibi olmadığının bile farkında değildir.
Büyük bir tehlikeyle karşılaştığımız da, örneğin savaş, hastalık, fırtınada deniz yolculuğu yapmak gibi durumlarda bize yol gösteren insan, gözümüze sanki bir tanrıymış gibi görünür. Aslında böyle düşünülmesinin nedeni, o insanın bizden daha bilgili olduğuna inanmamızdır. Bir yerde insan ilişkisi varsa, orada o konuda öğretmen ve öğrenci ilişkisi de olur değil mi? Yine bu durumun nedeni de insanların kendilerinin bilgili ya da cahil olduklarını düşünmelerinden kaynaklanmaz mı? Ne dersin?
[Protagoras], bir şeyi herkesin kendine göre
gördüğünü söylüyor
Kendi sözlerimize göre düşünmeliyiz, başka insanların sözlerine göre değil.
Bir insanın konuşmasında erdemli olma iddiasında bulunup sonra da haksızlık yapması güzel bir davranış değildir.
başarılı hatipler ise devlet içinde zararlı olan şeylerin iyi şeyler olarak görünmesini sağlarlar.
Sevgili Sokrates! Bilgiyi kurbağaların arasında arayacak halim yok.
Ben bilgeliği ve bilgeleri önemsemiyor değilim. Bana göre bilge, kötü şeyleri iyi olarak görmeyi ve değiştirmeyi başarabilen insandır.
Ayrıca herkes bir başkasından bir şeyi daha farklı görebilmesi ve diğer insanların da bunu daha başka şekilde görebilmesi sayesinde sonsuz derecede ayrılır.
İnsan birçok değişikliğe uğrar, buna karşın ortada halen tek bir insan mi vardır yoksa çok sayıda insan mı?
Bir şey bilen insanın bildiği şeyi bilmesi mümkün müdür?
Ne dersin Theodoros? Sence de bir insanın algılarından yola çıkarak söylediği şeyler doğruysa ve bir insanın algıları doğru kararlar almasını sağlıyorsa, onun düşüncelerinin doğru ya da yanlış olduklarını bir başka insan söyleyemez değil mi? Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu düşünceler herkes için doğruysa ve bunların hepsi gerçekse, o zaman Protagoras; evet, insanlara son derece yüksek ücretle dersler veren Protagoras bilge bir insan olabilir mi? Herkes kendi bilgeliğinin belirleyicisiyse ve bizler ondan daha akılsızsak neden onun derslerine katılmamız gereksin? Bu nedenle Protagoras’ın şaka yaptığını sanıyorum.
Doğum epeyce sancılı geçti, ancak doğum bittiğine göre çocuğu incelememiz gerekiyor. Kim bilir belki de bu çocuğu büyütmemize gerek yoktur. Çünkü bazen çocuklar insanı kandırabilecek şekilde olurlar. Şimdi ne dersin, bu çocuğu ne olursa olsun büyütmeli miyiz? Onu hiçbir şekilde terk etmeyecek misin? Çocuğunun eleştirilmesine katlanabilecek misin ya da onu senden alırlarsa yeni doğum yapmış bir kadına benzer hisler taşımayacak mısın?
Aslında Homeros ve Herakleitos her şeyin hareket halinde olduğunu, Protagoras ise insanın her şeyin belirleyicisi olduğunu söylüyordu. Theaitetos da bu düşüncelerden yola çıkarak bilgi algıdır dediği zaman, herkes aynı şeyi söylemiş oldu. Theaitetos ne düşünüyorsun? Bu düşünce senin yeni doğan bebeğin değil mi? Ben de onu doğurtan ebeyim.
Kendisi hoş olup aynı zamanda hiç kimseye hoş gelmeyen bir şey yoktur.
Algılayacak bir şey olmaksızın algılayan olunmaz.
SOKRATES: Öte yandan bir birleşme yaşandığında yani bir şey, bir başka şeyle birleştiğinde ortaya çıkan şey de onlardan farklı bir şeydir değil mi?

THEAITETOS: Çok doğru.

SOKRATES: Bu durumu birbirimizin üzerinde deneyelim.

Ruh ise okuma ve inceleme sayesinde hareket eder ve bilgilenir, bu sayede kendisinin sağlığını devam ettirir. Öte yandan ortada okuma ve inceleme isteği yoksa, bu tembellik demektir ve bu durumda sadece öğrenmemekle kalmazsın, aynı zamanda öğrendiklerinizi de unutursun.
Şimdi elimizde Homeros gibi bir şairin başında olduğu büyük bir ordu var, bu orduya karşı durmak ve aynı zamanda garip duruma düşmemek mümkün müdür?
Aslında ortada var olan bir şey yok, sadece hareket halinde olan şeyler var.
Bilge insanlar boşuna konuşmazlar.
Bence bilgili insan, bildiği şeyi algılayan insandır, evet bilgi algıdır.
Benim ebeliğim ise biraz farklı. Ben kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum ve doğumda erkeklerin bedenlerine değil ruhlarına hitap ediyorum. Benim sanatımdaki en önemli nokta, gençlerin söyledikleri şeylerin mutlak doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu araştırmaktır.
Bu arada ebeler aynı zamanda en güzel çocukların doğması için hangi erkeklerle hangi kadınların birlikte olmaları gerektiği konusunda da epeyce bilgilidirler.
Theaitetos! Bu acının nedeni, bilememek değil öğrenmek üzere olmaktır.
Her şey her iki türlü devindiğine göre; görme için “görmemek”ten, algı içinse “algı olmayan”dan başka bir ad kullanmamamız gerekiyor.
SOKRATES: Anlattıklarına göre bu delikanlı asil bir insan. Yanımıza gelmesini söylesene.
”İnsan her şeyin ölçüsüdür, var olanların varlıklarının ve var olmayanların yokluklarının.”
Sonuçta herhangi bir şey hakkında açıklama yapmayan insanın aslında o şey hakkında bilgisi yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir