Margaret Atwood kitaplarından The Year of the Flood kitap alıntıları sizlerle…
The Year of the Flood Kitap Alıntıları
.
Kendine bir evin en üst katında geniş, boş bir daire kiralar. Uzun vadeli planları yok. Geceleri radyo dinliyor, geçimlik yemekler pişiriyor ve tabağında ağlıyor.
Kendine bir evin en üst katında geniş, boş bir daire kiralar. Uzun vadeli planları yok. Geceleri radyo dinliyor, geçimlik yemekler pişiriyor ve tabağında ağlıyor.
Ne için yaşıyorum ve ne için ölüyorum soruları birbirinin aynıdır.
Ren, Ren. Her şey yüzünden herkes mahzun zaten.
Dalgaları durduramıyorsan, yelken aç, git derdi Adem Bir. Düzeltemezsen, sen düzel. Işık olmazsa şans, hava kararmazsa dans olmaz. Bunun anlamı şuydu, kötü şeyler bile iyidir, çünkü yaşadığın zorluktur, nasıl olumlu sonuçlar yaratacağını asla bilemezsin. Bahçıvanlar dans etmezdi, o başka.
, eğer insanlara hiçbir şey yapamayacaklarını söylersen, hiçbir şey yapmamaktan daha beterini yaparlar.
Zaten zaman geçen bir nesne değil, derdi Pilar, içinde yüzdüğün bir denizdir.
Yaratılış gibi Düşüş de sürgidiyor. Bizimkisi tamaha düşmek: Gerçekte bizler Her Şeye aitken, Yeryüzünde her şeyin bize ait olduğunu düşünmemiz niye? Hayvanların güvenine ihanet ettik, kutsal kolaycılık görevimize leke sürdük. Tanrı’nın ‘Yeryüzünü doldurun’ emri onu taşana dek tıka basa kendimizle doldurmamız, bunun sonucunda diğer her şeyi silip süpürmemiz anlamına gelmiyordu.
Eğer fazla yalnızsan kim olduğunu unutabilirsin.
Eğer fazla yalnızsan kim olduğunu unutabilirsin.
You can fall in love with anybody – a fool, a criminal, a nothing. There are no good rules.
Dear Fellow Gardeners in the Earth that is God’s Garden
Kendini kandırdığının farkında aslında ama kanmak istiyor.
Ne var ki merhamet emek ister oysa bizler çok toyduk..
Boğulmak üzereyseniz, yumuşak, süngersi bir şeye tutunmak işinize gelmez. Daha katı bir şey ararsınız..
Fazla Tanrı öldürücü dozdur. Tanrı’yı süzgeçten geçirmek gerekir.
İnançtan çok şey beklememeliyiz. İnsanın anlayışı hataya açıktır, belli belirsiz görürüz. Din Tanrı’nın gölgesidir. Ancak Tanrının gölgeleri Tanrı değildir
Tanrı her hastalık için devasa Tabiat Ecza Dolabından bir çare sunar!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aramızda yaşayan çok küçük canlılara tepeden bakma eğilimi gösteriyoruz; ne var ki onlar olmasaydı bizler de var olmazdık; çünkü her birimiz alt görsel yaşam formlarının Bahçesi sayılırız.
Doğru, tıpkı öbür Hayvanlar gibi bizi de kutsanmış, çoğalıp artmamız ve Yeryüzünü doldurmamız buyrulmuş. Ancak sık sık yaşanan bu üreme nasıl aşağılayıcı, saldırgan ve acı veren yollarla yerine getiriliyor! Suçluluk ve ayıp duygusuyla doğmamıza şaşmamalı! O bizi neden kendi gibi saf Ruh yaratmamış? Neden bizi dayanıksız bir maddenin, ne yazık ki Maymuna benzer bir bedenin içine kapamış? İşte size kadim bir feryat.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tanrı’yı bir deney tüpüne koyup tartarak ölçemedikleri için, O’nun var olmadığını kanıtladıklarını ileri sürerler. Oysa Tanrı saf Ruhtur; öyleyse nasıl olur da biri kalkar Ölçülmezi ölçemediği gerekçe göstererek onun var olmadığı gibi mantık yürütebilir? Tanrı aslında Hiç Nesnedir, maddi nesnelerin sayesinde ve eliyle var olduğu Hiç-Nesneliktir; Hiç-Nesnelik diye bir şey olmasaydı eğer, varoluş maddiyatla öyle bir dolardı ki hiçbir şey birbirinden ayırt edilemezdi. Ayrı ayrı maddi nesnelerin sadece var olması bile, Tanrı’nın Hiç-Nesneliğinin kanıtıdır.
Hepimiz birbirimizin evladıyız.
Kabuğun sertleşmiş, nasır bağlamış. Ama sert kabuk senin hakikatin değil. Senin sıcacık, yumuşacık bir yüreğin var, tertemiz bir Gönül
Ruh, nesneden nesneye değil ağızdan ağıza yolculuk eder: kitaplar yakılabilir, kağıt ufalanabilir, bilgisayarlar yok olabilir. Sadece Ruh sonsuza dek yaşar ve Ruh nesne değildir.
Yazmaya gelince, tehlikeli olduğunu söylerdi Âdemlerle Havvalar, çünkü düşmanların onun sayesinde senin izini sürebilir, peşine düşebilir, senin sözcüklerini kullanarak seni cezaya çarptıranilirlerdi.
Yazmaya gelince, tehlikeli olduğunu söylerdi Âdemlerle Havvalar, çünkü düşmanların onun sayesinde senin izini sürebilir, peşine düşebilir, senin sözcüklerini kullanarak seni cezaya çarptıranilirlerdi.
Sizlere el yıkamanın önemini hatırlatmama izin verin, günde en az yedi kere ve bir yabancıyla her karşılaşmadan sonra.
Akbabalar dostumuzdur. Yeryüzünü arındırırlar. Ölünün çözünmesi için Tanrı’nın görevlendirdiği kara Melekleridir onlar. Düşünün hele, eğer ölüm olmasaydı ne kadar korkunç olurdu!
çünkü kaç kere ikaz edilmiş olursan ol ölüm kapıyı çalmadan gelir.
Ruh, nesneden nesneye değil ağızdan ağıza yolculuk eder: Kitaplar yakılabilir, kâğıt ufalanabilir, bilgisayarlar yok olabilir. Sadece Ruh Sonsuza dek yaşar.
Düşünün hele, ölüm olmasaydı ne kadar korkunç olurdu!
Akbabalar dostumuzdur, derdi Bahçıvanlar. Yeryüzünü arındırırlar. Ölünün çözünmesi için Tanrı’nın görevlendirdiği kara Meleklerdir onlar.
Dalgaları durduramıyorsan, yelken aç, git, dedi Düzeltemezsen, sen düzel. Işık olmazsa şans, hava kararmazsa dans olmaz. Bunun anlamı şuydu; kötü şeyler bile iyidir, çünkü yaşadığın zorlukların nasıl olumlu sonuçlar yaratacağını asla bilemezsin.
Başka dinler, bu Dünya dürülüp tomar edilecek hiçbir şey kalmamacasına tüketilecek, ondan sonra yeni bir Cennet ve yeni bir Yeryüzü ortaya çıkacak diye öğretti. İyi de biz elimizdekini böyle heba ederken Tanrı bize neden başka bir Yeryüzü versin?
Eğer sizden hayatınızı vermeniz istenirse, bunun Hayat tarafından istendiğinden şüphe etmeyin.
Aşkın böyle adilane dağıtıldığına inanmak güzel olurdu. Ancak bu benim için geçerli değildi.
eğer sorulursa, aklınızdan çıkarmayın, en iyi yanıt her zaman Bilmiyorum demektir.
Âdemlerle Havvalar, Ne yersek oyuz derlerdi, bense şöyle demeyi yeğliyorum: Ne dilersek oyuz. Çünkü eğer dileyemezsen, neden yaşayasın ki?
Eğer önünde iki kötü yol varsa, sen daha az şeytani olanı seçmelisin.
Evrenin yazı tahtasından adının silinmesine benziyordu öz annenin sen hiç doğmamış gibi davranması.
Bilgi de hokkabazlık gibi, sen bilmeden gözlerinin hemen önünde yaşanırdı ama sen başka yere bakarken.
Bereketlidir Kutsal Otlar
Seyrine doyamazsın
Onları oraya koyan Tanrı mı diye sorarsan
Ömür boyu aç kalırsın
Seyrine doyamazsın
Onları oraya koyan Tanrı mı diye sorarsan
Ömür boyu aç kalırsın
Tanrı’yı bir deney tüpüne koyup tartarak ölçemedikleri için, O’nun var olmadığını kanıtladıklarını ileri sürerler.
Sözcüklerden sakın. Ne yazdığına dikkat et. Geride iz bırakma.
Akbabalar dostumuzdur, derdi Bahçıvanlar. Yeryüzünü arındırırlar. Ölünün çözünmesi için Tanrı’nın görevlendirdiği kara Melekleridir onlar. Düşünün hele, eğer ölüm olmasaydı ne kadar korkunç olurdu!
Tanrı verdi Hayvanlara Bizim basiretimizi aşan bir irfan:
Hepsi bilir yaşamayı doğuştan, Öğrenmeliyiz biz de yılmadan
Canlılara gerekmez ders kitabı,
Tanrı besler Aklı ve Ruhları:
Günışığı her Arıya mırıldar,
Nemli kil Köstebeğe fısıldar.
Tanrı’dan yem bekler her biri, Yeryüzünün leziz lokmasını yer hepsi; Satmaz da satın almaz da hiçbiri,
Ne de bozar yaşadığı ini.
Yerdegezen parlak bir ibre Hisseder Yer titreşimlerini tam kalibre Zırhlı parlayan bedeninde Ve kıvrım kıvrım gövdesinde.
Ah Yerdegezenler kadar olsaydım bilge Bütünün bütünlüğünü sezseydim keşke, Düşünen bir Beyin yetmez oysa Kıvrak ve şevkli bir Ruh gerek bana.
Hepsi bilir yaşamayı doğuştan, Öğrenmeliyiz biz de yılmadan
Canlılara gerekmez ders kitabı,
Tanrı besler Aklı ve Ruhları:
Günışığı her Arıya mırıldar,
Nemli kil Köstebeğe fısıldar.
Tanrı’dan yem bekler her biri, Yeryüzünün leziz lokmasını yer hepsi; Satmaz da satın almaz da hiçbiri,
Ne de bozar yaşadığı ini.
Yerdegezen parlak bir ibre Hisseder Yer titreşimlerini tam kalibre Zırhlı parlayan bedeninde Ve kıvrım kıvrım gövdesinde.
Ah Yerdegezenler kadar olsaydım bilge Bütünün bütünlüğünü sezseydim keşke, Düşünen bir Beyin yetmez oysa Kıvrak ve şevkli bir Ruh gerek bana.
Madem ortadan yok olacağız, İyi olmanın derdine düşmek niye?
Artık tamamen anlıyoruz
İçimizde ne varsa hayırsız
Ufak kavgalarımız ve minik kaygılarımız,
Hepsi kendi kendimize yaptıklarımız.
İçimizde ne varsa hayırsız
Ufak kavgalarımız ve minik kaygılarımız,
Hepsi kendi kendimize yaptıklarımız.
Nuh’a seçilmiş Türleri kurtarma görevi verilmişti, bunlar însanlık içinde agâh olanları simgeliyor. Bir tek O önceden ikaz edilmiş; bir tek o. Âdem’in ilk kollayıcılık görevini üstlenerek Tufan suları çekilip Gemisi Ararat’a yanaşana dek Tanrı’nın biricik Türlerini emniyete almış. Ardından kurtarılmış Yaratıklar salıverilerek sanki ikinci Yaratılış yaşanırcasına Yeryüzüne yayılmışlar. Birinci Yaratılış sırasında hepsi neşeliymiş ama ikincisi sınırlı kalmıştı: Tanrı bir daha o kadar memnun olmayacaktı. Son deneyde bir şeylerin çok ters gittiğini biliyordu, yani İnsanın, ama artık onu düzeltmek için çok geçti. Bundan böyle insanın iyiliği için toprağı asla lanetlemem; insanın gönlünde yatanlar çocukluğundan beri şeytanidir.
Herkese âşık olabilirsin, ahmak birine, suçlu birine, hiçbir şey olmayan birine. Somut bir kuralı yok.
Hayvanlar gibi biz de kutsanmışız, çoğalıp artmamız ve Yeryüzünü doldurmamız büyütülmüş. Ancak sık sık yaşanan bu üreme nasıl aşağılayıcı, saldırgan ve acı veren yollarla yerine getiriliyor! Suçluluk ve ayıp duygusuyla doğmamıza şaşmamalı! O bizi neden Kendi gibi saf Ruh yaratmamış? Neden bizi dayanıksız bir maddenin, ne yazık ki Maymuna benzer bir bedenin içine kapatmış?
Ne çok şey kaybettik sevgili Yoldaş Memeliler, sevgili Yoldaş Ölümlüler! Bilerek ne çok şeyi yok ettik! Kendi içimizde ne kadar çok şeyi geri getirmemiz gerek!
Ne dilersek oyuz. Çünkü eğer dileyemezsen, neden yaşayasın ki?
Ne için yaşıyorum ve ne için ölüyorum soruları birbirinin aynıdır.
Her şey yüzünden herkes mahzun zaten.
Korkma, der o Ruh, en kötüsü yaşanacaksa bile korkma, çünkü bizler daha yüce bir Ruhun kanatlarına sığınırız.
İnsan kendi gerçekliğini kendi yaratır.
Aç ve üzgündü. Belki üzüntü bir tür açlıktı.
İnsanların aynı anda iki karşıt şeye inanabildiğini söylerdi, doğruydu, şimdi anlamıştım.
Birini sevdiğim zaman o aşk her zaman dilediğin yolda gitmeyebilir, buna rağmen iyi bir şeydir, çünkü sevgi enerji dalgası misali etrafına yayılabilir ve farkına bile varmadığın bir canlı bundan yararlanabilir.
Aşk beyhude bir şeydi, çünkü seni dangalakça değiş tokuşa sürükler, fazla verici davranırdın, sonunda da canın yanar, perişan olurdun.
Para berbat bir cazibedir. Hastalıktır.
Zaten zaman geçen bir nesne degil, içinde yüzdüğün bir denizdir.
İnsanlıktan ve onun şeytani kalbinden sakının.
Eğer bir şeyi gerçekten istersen, bir yolunu bulup ona ulaşırsın.
Yeryüzünü tüketiyoruz. Neredeyse bir şey kalmadı. Böyle korkularla yaşarken ıslık çalmaya devam edemezsin. Beklemek kabaran sular gibi dolar içine. Bir an önce olsun bitsin istersin. Gözlerini göğe dikip konuştuğunu fark edersin , Hadi bitir şu işi. Elinden geleni ardına koyma. Bitir de kurtulalım.
Ruh, nesneden nesneye değil ağızdan ağıza yolculuk eder: Kitaplar yakılabilir, kağıt ufalanabilir, bilgisayarlar yok olabilirdi. Sadece Ruh sonsuza dek yaşar, ve Ruh nesne değildir.
Gerçekten onlara pek aldırmasak bile neden başkalarının bizi sevmesini isteriz?
Önünden sonunda su sızdırmayacak hiçbir tekne yoktur.
İnsan günaha düşmemiş haliyle etobur değildi henüz. Hayvanlar da bilirdi bunu, kaçmazlardı ondan. Tekrarı olmayan o Gündü işte, Yeryüzündeki her canlı varlığın İnsan tarafından kucaklandığı barış dolu bir buluşma yaşandığı Gün.
Tabii, çöplükten farksız kamu hastanelerinden birine gitmeyi kim ister, diye düşündü Toby. Oralarda tek yaptıkları dilini çıkarttırıp çubukla bakmak, böylece halihazırda olmayan birkaç mikropla virüsü bulaştırıp seni evine yollamaktı.
Ben bir dışarı çıkayım, geri gelmem biraz sürebilir.
Bedenin sana Tanrı’nın bir armağanıdır, onu onurlandırman gerekir.
Kaç kere ikaz edilmiş olursan ol, ölüm kapıyı çalmadan gelir.
Zamanı durdurmanın kesin yolu ölümdür.
Aşk beyhude bir şeydi, çünkü seni dangalakça değiş tokuşa sürükler, fazla verici davranırdın, sonunda da canın yanar, perişan olurdun.
Erkekler ne bulurlarsa onu becerirler, yeter ki fırsat verilsin.