İçeriğe geç

The Way of Kings Kitap Alıntıları – Brandon Sanderson

Brandon Sanderson kitaplarından The Way of Kings kitap alıntıları sizlerle…

The Way of Kings Kitap Alıntıları

Ölümden önce yaşam, zayıflıktan önce güç, hedeften önce yolculuk
Ateşe güvenebilmek için çok fazla yanmıştı.
Kerimeler içinde tutmak için değildir,anlarsın ya? Onlar özgür yaratıklardır ve eğer içeri kilitlenirlerse karın ağrıtırlar.
Çünkü eğer bir adamı öldüreceksen, geldiğini görmeye hakkı vardı.
Ama beklentiler kaliteli tabaklar gibidir. Ne kadar sıkı kavrarsan o kadar kırılmaya meyillidirler.
Kötülük iyilikten çok daha sık geri ödenir.
Güvensizliğin baş göstergesi gösteriştir.
Sen de pes ettin, değil mi? Hepsi etmişti.
Eh, ben kendim saygının gübre gibi olduğunu düşünüyorum. Gerekli olduğu yerde kullanırsan büyüme artar. Ama ortalığa çok yayarsan etraf kokmaya başlar.
İlk öğrenmeniz gereken şey, umursamanın kötü bir şey olmadığı.
Sözlerin değil davranışların seni savunsun.
Ne zaman umursayacağını öğrenmek zorundasın Ve ne zaman vazgeçmen gerektiğini
Güvensizliğin baş göstergesi, gösteriştir.
İnsanlar neden ağlar?
Beklentiler kaliteli tabaklar gibidir. Ne kadar sıkı kavrarsan o kadar kırılmaya meyillidirler.
“Hepiniz farklı şekilde düşünüyor ve hareket ediyorsunuz. Başka hiçbir şey öyle değil. Hayvanlar benzer şekilde hareket ediyor ve tüm sprenler de, bir açıdan, adeta
aynı kişi. Bunda bir uyum var. Ama sizde değil. Görünüşe göre iki taneniz bile her hangi bir şey üzerinde anlaşmaya varamıyor. Bütün dünya ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor, insanlar hariç. Belki de bu kadar sık birbirinizi öldürmek istemenizin sebebi budur.”
“Pek çoğumuz, ağızlarımız ile tükettiğimiz şeylere son derece dikkat ederken, göz ve kulaklarımızla tükettiğimiz şeylere çok daha
az özen gösteriyoruz.”
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
“Eh, ben kendim saygının gübre gibi olduğunu düşünüyorum. Gerekli olduğu yerde kullanırsan büyüme artar. Ama ortalığa çok yayarsan etraf kokmaya başlar.”
Beyaz cesur olmak içindi. Beyaz geceye karışmamak içindi. Beyaz uyarmak içindi.
Çünkü bir adamı öldüreceksen, geldiğini görmeye hakkı vardı.
Ya ayak uydurur ya da ezilir giderdin.
The darkness becomes a palace. Let it rule! Let it rule!
Seçici olmak, bir şeye karşı olan önyargıyı sürdürmektir. Dışlayıcı olmaktır. Bir kişi tükettiği şeylerde dışlayıcı olmayı göze alabilir mi? Bahsettiğimiz şey yemek de olsa, düşünce de?
İnsanların sevgisi buz gibi, buzdan sadece üç adım ötedeki bir dağ pınarı gibi. Bizler ona aidiz.
Başkalarının sahip olduğu şeyler her zaman senin sahip olduklarından daha iyiymiş gibi görünür, dedi annesi..
Ne zaman umursayacağını öğrenmek zorundasın ve ne zaman vazgeçmen gerektiğini..
Herhangi birine tam olarak güvenmek zordu.
“Her ne kadar pek çoğu hayatlarından nefret ediyor olsalar da hayata hala dört elle sarılıyorlardı.”
Beklentiler kaliteli tabaklar gibidir. Ne kadar sıkı kavrarsan o kadar kırılmaya meyillidirler.
Kötülük iyilikten çok daha sık geri ödenir.
“Senin önceden dediğin şey doğru; insanlar pek çok konuda güvenilmezler. Ama güvenebileceğin bir şey varsa, o da açgözlülükleri.”
Vücudun sağlıklı kalmak için pek çok gıdaya ihtiyacı vardır. Ve aklın da keskin kalmak için pek çok farklı fikre ihtiyacı vardır.
Geçmiş başarısızlık gelecekte de şans olmayacağını kanıtlamaz, değil mi?
Yapmacık davranışlara tahammülüm yok.
Mutluluk geçer. Çoğu zaman kısadır; bu yüzden de onu arzulamakla, onun tadını çıkardığımızdan daha fazla zaman harcarız.
Sözlerin değil, davranışların seni savunsun.
Bazı insanlar bilgiden korkar.
Ne zaman umursayacağını öğrenmek zorundasın ve ne zaman vazgeçmen gerektiğini
Yaşamak ölmekten daha zor.
Adalet mi? Adalet diye bir şeyin var olduğunu sanmıyorum.
İnsanlar görmek istedikleri şeyi görmekte çok iyiler.
“Hala çok dik bir yokuşun en tepesinde duruyordu; tek bir yanlış adım onu yuvarlanarak o umutsuzluğun içine geri gönderebilirdi.”
”Birileri başlamak zorunda. Birileri öne çıkıp doğru olan şeyi, doğru olduğu için yapmak zorunda. Eğer kimse başlamazsa, o zaman diğerleri de onu takip edemez.
Güneş karşılarında yavaş yavaş batarken konuşmadılar. Neden tam gece için kaybolacağı zaman en renkli hale geliyordu? Ufkun aşağısına gitmeye zorlandığı için kızıyor muydu? Yoksa çekilmeden önce son bir gösteri yapan bir şovmen miydi?
”Bir hastalığın olduğu zaman, bu sana hayatta olduğunu hatırlatır. Sahip olduğun şeyler için savaşmanı sağlar. Hastalık normal seyrini izleyerek geçtiği zaman, onunla kıyaslandığında normal sağlıklı yaşam harika görünür. ”
Sonra hürmetkar bir şekilde listeyi katladı. Ellerinin bu kadar sakin olmasına şaşırmıştı. Titriyor olması gerekirdi. Çünkü kısa süre sonra dünyanın kendisi titreyecekti.
Mutluluk geçer. Çoğu zaman kısadır; bu yüzden de onu arzulamakla, onun tadını çıkardığımızdan daha fazla zaman harcarız.
”Eh, ben kendim saygının gübre gibi olduğunu düşünüyorum. Gerekli olduğu yerde kullanırsan büyüme artar. Ama ortalığa çok yayarsan etraf kokmaya başlar. ”
“Sadece orada oturup sonsuza kadar yere bakmak istiyordu.”
“Artık daha fazla ağlayabilirmiş gibi görünmüyordu. Uyuşmuş hissediyordu. Aklı Artık düşünemiyordu.”
“Yaşamak ölmekten daha zordur.”
“O mum alevleri insanların hayatları gibiydi. Öylesine kırılgan.”
“İnsanlar görmek istedikleri şeyi görmekte çok iyiler.”
“Onu rahatsız eden şeyler hakkında düşünmekten kaçınmaya meyilliydi.”
“Üzgünüm, diye düşündü.”
“Ah. Fırtınayı an, rüzgar esmeye başlasın.”
“Zorlama bir gülümseme. Bazen insanın elinden gelen sadece buydu.”
“Bu dünya, bazen bir fırtınadır. Ama hatırla, güneş her zaman tekrar yükseliyor.”
“Sadece Bir an için, bana daha iyi günleri hatırlattın.”
“Ama sahte bir umudun onları mutlu ettiğini görmeye başladım. Yaptığın şey hasta bir adama acısını hafifletmek için ölene kadar ilaç vermek gibi.”
“Duygu sahibi olmamak ölü olmaktır ama her duygu ile hareket etmek de bir çocuk olmaktır.”
“Barış içinde olan hiçbir yer yok muydu?”
Sen Nesin? Muhafızın sesi ikircikliydi. Ruh musun, insan mı?
Ben ne miyim? diye fısıldadı Szeth; adamın ötesindeki uzun koridordan aşağı bakarken dudaklarından bir parça Işık sızdı. Ben Üzgünüm.
His opponents froze in shock as his Blade vanished to mist. Who would drop a Shardblade in the middle of a battle? It defied reason.

And so did Szeth.

You are a work of art, Szeth-son-Neturo. A god.

Szeth found himself crying. His orders were simple. Kill. Kill as you have never killed before. Lay the innocent screaming at your feet and make the lighteyes weep. Do so wearing white, so all know who you are. Szeth did not object. It was not his place. He was Truthless.
Bir adam uçurumun tepesinde dikilmiş anavatanının toza dönüşmesini izliyordu. Aşağısında sular çalkalanıyordu, çok çok aşağıda. Ve bir çocuğun ağladığını duydu. Bunlar kendi gözyaşlarıydı.
TANAVAST’IN ÇOCUĞU. ŞEREFİN ÇOCUĞU. UZUN ZAMAN ÖNCE GÖÇMÜŞ OLANIN ÇOCUĞU. Ani ses Kaladin’i sarstı, havada çırpındı.
YEMİN SÖZLEŞMESİ HARAP OLDU.
Gürleyen ses fırtına duvarının kendisinin bile titremesine neden oluyordu. Kaladin fırtınadan ayrılarak yere çarptı. Ayakları etrafa sular saçarak kayıp durdu. Fırtına rüzgârları ona çarptılar ama Kaladin onu sarsmayacak ya da savurmayacakları kadar onların bir parçasıydı.
İNSANOĞLU FIRTINALARI SÜRMÜYOR ARTIK. Ses havada gürleyen bir gök gürültüsüydü. YEMİN SÖZLEŞMESİ BOZULDU, ŞEREFİN ÇOCUĞU.
“Anlamıyorum!” diye çığlık attı Kaladin fırtınaya doğru.
Önünde bir yüz ortaya çıktı; önceden görmüş olduğu, gözleri yıldızlarla dolu, gökyüzü kadar geniş yaşlı yüz.
GARAZ GELİYOR. BÜTÜN ON ALTININ EN TEHLİKELİSİ. ŞİMDİ SEN GİDECEKSİN.
Bir şeyler ona çarptı. “Bekle!” dedi Kaladin. “Neden bu kadar çok savaş var? Sürekli savaşmak zorunda mıyız?” Neden sorduğundan emin değildi. Sorular sadece dışarı çıkıvermişti.
Fırtına düşünceli, yaşlı bir baba gibi homurdandı. Yüz paramparça olarak su damlacıklarına dönüşerek kayboldu
Ses daha yumuşak bir şekilde cevap verdi. GARAZ HÜKÜM SÜRÜYOR.
İnsan olmak, sahip olamayacağımız
şeyi istemektir.
Kralın katındaydılar, iki kat yukarıda; çevre duvarları, tavanı ve tabanı kayadan yapılmış. Bu kâfirlikti. Taşın üzerine basılmazdı. Ama o ne yapabilirdi? O Hakikatsizdi. O efendilerinin emrettiğini yapardı.
Bu, bugün beyaz giymeyi içeriyordu. Belden iple bağlanmış gevşek beyaz bir pantolon ve üzerinde de önü açık, uzun kollu ince bir gömlek. Bir katilin beyaz giyinmesi Parshendiler arasında bir âdetti. Her ne kadar Szeth sormamış olsa da, efendileri neden olduğunu açıklamışlardı.
Beyaz cesur olmak içindi. Beyaz geceye karışmamak içindi. Beyaz uyarmak içindi.
Çünkü eğer bir adamı öldüreceksen, geldiğini görmeye hakkı vardı.
Kötülük, iyilikten çok
daha sık geri ödenir
“Babam dünyada iki çeşit insan olduğunu söylerdi,” diye fısıldadı Kaladin, sesi çatlaktı. “Derdi ki can alanlar vardır. Ve can kurtaranlar.”
Syl başını yana eğerek yüzünü buruşturdu. Bu türdeki konuşmalar onun kafasını karıştırıyordu, soyutlamalarla arası iyi değildi.
“Ben onun haksız olduğunu düşünürdüm. Ben üçüncü bir grubun da olduğunu düşünürdüm. Kurtarmak için öldüren insanlar.” Başını salladı. “Ben bir salaktım. Üçüncü bir grup var, büyük bir grup ama benim sandığım şey değil.”
“Ne grubu?” dedi Syl dizine oturarak, kaşları yukarı kalkmıştı.
“Öldürülmek veya kurtarılmak için var olan insanlar. Ortadaki grup. Ölmek veya savunulmak dışında hiçbir şey yapamayanlar. Kurbanlar. Ben de bundan ibaretim.”
Başını kaldırıp ıslak kereste deposuna baktı. Marangozlar işlenmemiş ahşabın üstüne tenteler atıp, paslanabilecek aletlerini de yanlarında götürerek çekilmişlerdi. Köprücü kışlaları deponun batı ve kuzey kenarları boyunca uzanıyordu. Köprü Dört’ünki diğerlerinden biraz daha uzağa kurulmuştu, sanki kötü şans kapılabilecek bir hastalıkmış gibi. Kaladin’in babasının diyeceği şekliyle temas ile bulaşıcı.
“Öldürülmek için varız,” dedi Kaladin. Gözlerini kırparak Köprü Dört’ün hissiz bir şekilde yağmurda oturan diğer elemanlarına bir göz attı. “Eğer zaten ölmüş değilsek.”
Ama beklentiler kaliteli tabaklar gibidir. Ne kadar sıkı kavrarsan kırılmaya o kadar meyillidirler.
“Bazı soruların herhangi bir doğru cevabı yokmuş gibi görünüyordu. Sadece bir sürü yanlış cevap vardı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir