İçeriğe geç

The Tower of the Swallow Kitap Alıntıları – Andrzej Sapkowski

Andrzej Sapkowski kitaplarından The Tower of the Swallow kitap alıntıları sizlerle…

The Tower of the Swallow Kitap Alıntıları

Yaşayanların çoğu ölümü, kimi ölüler ise yaşamayı hak eder. Onlara verebilir misin bunu? Ölüm kararlarında aceleci olma. Çünkü en bilgeler bile bütün niyetleri sezemez.
Darağacından akan kanı adalet diye tanımlayabilmek gerçekten büyük bir kibir ve körlük gerektirir.
İnsan kanı dökenin kanı da insan eliyle dökülsün.
Katibin olduğu yerde yargıç da vardır, bugün adını yazarlar, yarın asarlar.
İnsan bir defa ölür, ya hep ya hiç.
Gözlerim, seni daha iyi görebilmek için büyük, diye hırladı demir kurt. Pençelerim seni tuttuğum gibi sarayım diye büyük! Benim her şeyim büyük, birazdan bunu çok iyi anlayacaksın zaten. Bana neden öyle tuhaf bakıyorsun, küçük kız? Neden sesini çıkarmıyorsun?
Dişi Witcher gülümsedi. Sana bir sürprizim var.
Karşına çıkan ölümle mutlaka buluşacak, diye kekeledi ihtiyar. Çünkü sen ölümsün.
Kız baktı ona. Uzun uzun baktı. Bakışları kayıtsızdı.
Haklısın, dedi sonunda.
Kırlangıç Kulesi bir efsanedir. Unutma, yalnızca bir efsane.
Ben de yalnızca bir efsaneyim, dedi Ciri acı acı. Doğduğum günden beri. Zireael, kırlangıç, sürpriz çocuk. Seçilmiş kişi. Kader çocuğu. Eski Kan’ın çocuğu.
Kimse acı çekmek istemez ama her birimizin kaderi bu. Bazıları daha çok acı çeker. Kendi iradeleriyle değil üstelik. Mesele acıya katlanmak değil. Mesele, nasıl katlanıldığı.
İyi ve kötü, ışık ve karanlık, düzen ve kaos mu? Bunlar simgeler yalnızca, gerçekte öyle kutuplaşmalar yok! Işık ve karanlık herkesin içinde vardır, biraz birinden biraz ötekinden.
Sonsuzluğa giden yolda herkes kendi merdivenini tırmanır ve kendi yükünü taşır.
Eli kanlı insan temiz kalamaz.
Her ülkede, diye sözlerini sürdürdü Esterad, bir sosyal düzen fikrinin kör fanatikleri çıkar. Bu fikre olan bağlılıklarından dolayı her şeye hazırdırlar. Suç işlemeye de hazırdırlar çünkü amaçların araçları meşrulaştırdığına ve kavramların anlamını değiştirdiğine inanırlar. Can almazlar, düzeni kurtarırlar. İşkence etmezler, şantaj yapmazlar: Devletin yüce çıkarlarını korurlar ve düzgün koşullarda yaşanması için mücadele ederler.
Kral, eşini, kraliçesini sonsuz bir aşkla seviyordu, kraliçe de onu bütün kalbiyle Böyle bir birliktelik ancak felaketle son bulabilirdi.
Haklıymış, diye düşündü. Her ölüm aynı değilmiş.
Bunu aslında kendi ellerinizle hazırladınız, öyleyse kâbusunuzu yaşayarak ölün
ama rüyalarımda öyleydi ve hâlâ öyle. Onu hâlâ, vaktiyle düşümde gördüğüm gibi görüyorum uykularımda. Thanedd’deki görevi bu yüzden kabul etmiştim. Sonrasında da bu yüzden aranıza katılmak istedim. Onu onu bir kez daha görmek istiyorum. Bir kez daha saçlarına dokunmak, gözlerinin içine bakmak Onu seyretmek istiyorum. İstersen vur, öldür beni. Artık içimde tutmayacağım. Sanırım Sanırım seviyorum onu. Rica ediyorum gülme.
Hiç gülecek durumda değilim.
Sizlerle bu yüzden yollara düştüm. Anladın mı?
Kızı kendin için mi, yoksa imparatorun için mi istiyorsun?
Ben gerçekçiyim, diye fısıldadı Cahir. Beni nasılsa istemeyecektir. Lakin imparatorun eşi olarak hiç değilse arada sırada görebilirim onu.
Bir ay önce dedi Cahir inleyerek. Beni sırtında taşıyacağını kim bilebilirdi ki
Sus Nilfgaardlı Konuşunca ağırlaşıyorsun
Cahir, ayağa kalkmaya çalışan Geralt’ın ayaklarına vurup ağzına bir yumruk savurdu. Sonra da yumruklamayı aralıksız sürdürdü. Geralt kendini sağa sola attı, bedenini gerip Cahir’i tekmeledi, tekmeyi apış arasına denk getiremese de kalçasına indirdi. Şimdi yine ikisi de yerde yuvarlanıyor, gözlerine kaçan tozun ve kumun etkisiyle hiçbir şey göremeden birbirlerini rastgele yumrukluyorlardı.
Ve ansızın birbirlerinden ayrılıp zıt yönlere doğru yuvarlandılar; ikisi de iki büklümdü şimdi, yukarıdan yağan darbelerden korunmak için başlarını ellerinin arasına almışlardı.
Çünkü Milva geniş geri kemerini belinden çözmüş, tokasından tutup eline dolamış ve iki kavgacıya girişmişti; hızlanıp Tanrı yarattı demeden bütün gücüyle vurdukça vuruyordu. Kemer bir Cahir’in, bir Witcher’ın eline, omzuna, sırtına, kollarına şaklayarak iniyordu.
Yaşayanların çoğu ölümü hak eder. Kimi ölüler ise yaşamayı hak eder. Onlara verebilir misin bunu? Ölüm kararlarında aceleci olma. Çünkü en bilgeler bile bütün niyetleri sezemez.
Başaramayacaksın! Mutlak sessizlikte Bonhart’ın sesi yankılandı. Başaramayacaksın, Witcher kız. Sana Kaer Morhen’de öldürmeyi öğrettiler, sen de makine gibi öldürüyorsun. İçinden geliyor. Ama kendini öldürebilmek karakter, güç, kararlılık ve cesaret gerektirir. Sana bunu öğretmediler işte.
Ben, dedi ozan kasılarak, düşünsel anlamda geniş ufuklara uzanıyorum. Bugünü anlatırken geleceğe ışık tutuyorum.
Cahir aep Ceallach ise Nilfgaard ve Nordlingen arasında yaşanan büyük çekişme sırasında iki orduda savaşmayı, ikisinden de firar etmeyi ve her iki taraftan da gıyaben ölüm cezasına çarptırılmayı başarmıştı.
Geçmişte buna çeşitli açıklamalar getirdim, çoğu kez de yalan söyledim ama şimdi gerçeği söylemek istiyorum. Artık saçları kırlaşmış ve seyrelmiş biri olarak gerçeğin değerli bir buğday, yalanın ise saman çöpü olduğunu biliyorum.
Gerçek şöyle: Beni bütün bunlara teşvik eden, eserimin ortaya çıkmasını sağlayan ilk notlarımı borçlu olduğum hadise bir rastlantıydı, şöyle ki yoldaşlarımla birlikte Lirya birliklerinin kapılarından çaldığımız eşyaların arasında kâğıt ve kalem bulunmasıydı. Böyle başladı
Susun çocuklar, susun
Anne, kötü ruhlar mı bunlar? Vahşi Av mı bu? Cehennem hortlakları mı? Anne, anne!
Susun çocuklar, susun. Kötü ruh ya da şeytan değil bunlar.
Çok daha kötü.
İnsan.
Güvendiği ve sevdiği insanların ona ihanet ettiğini, acı çektirdiğini, namusunun lekelenmesini, işkence ve ölüm tehlikesiyle yüzleştiğinde yardımına gelmediğini anlattıklarını duyardı.
Kim olduğumu bile bilmiyorsun
Yaralı bir kızsın, diye söze atıldı ihtiyar. Küçük kızlara zarar vermekten çekinmeyen birinden kaçıyorsun. Bir yere iletmemi istediğin bir bilgi var mı?
İletebileceğin kimsem yok, dedi kız bir süre sonra ve sesinin değiştiği Vysogota’nın dikkatinden kaçmadı. Arkadaşlarım artık hayatta değil. Hepsi öldürüldü.
Bunun üzerine Vysogota sesini çıkarmadı.
Ölümün ta kendisiyim, diye sözlerini sürdürdü kız sesini yükselterek. Yoluma çıkan herkes ölüyor.
Herkesin bildiği üzere, tıpkı yaşam gibi evren de bir tekerleğe benzer.
Damarlarında akan Eski Kan, seni zaman üzerinde egemen kılıyor. Mekân üzerinde de. Boyutlar ve etki alanları üzerinde de. Sen şimdi dünyaların hâkimisin, Ciri. Kudretli bir Güç’e sahipsin. Canilerin ve namertlerin bunu elinden almasına ve kişisel amaçları uğruna kötüye kullanmasına izin verme.
Paten gıcırtılarını son anda duydular. Kız, akıl almaz, gözlerin bile takip edemediği bir hızla geliyordu. Buzdaki deliğe yaklaştı, tam kenarına gelirken geçip gitti.
Rience bir çığlık attı ve buz gibi suları yuttu. Sonra gözden kayboldu.
Deliğin çevresinde paten izleri kalmıştı, bir de kan lekesi. Ayrıca parmaklar. Sekiz adet.
Kurtar beni diye kekeledi Rience; taş kesilmiş parmaklarını buza geçirmişti. Kurtar beni sana Yennefer’in yerini söyleyeceğim Yemin ederim
Kız, eşarbını ağır ağır yüzünden çekti ve gülümsedi. Boreas Mun ürpertici yara izini görünce çığlık atmamak için kendini zor tuttu.
Rience, dedi Ciri, hâlâ gülümseyerek. Sen bana acının ne olduğunu öğretecektin. Hatırladın mı? Şu ellerle. Şu parmaklarla. Şu buza tutunduğun ellerle mi?
Ciri’nin eseri bu, dedi Vilgefortz, bir zamanlar hoş, klasik hatlara sahip olan, oysa şimdi darmadağın edilmiş çirkin yüzünü göstererek. Yüzü, altından çerçeveler içine alınmıştı ve bir göz çukurunun içine kesmeli kristal askı sistemi yerleştirilmişti. Kızı, Martı Kulesi’nin geçidine girdiğinde yakalamaya çalıştım, diye anlattı büyücü sakin bir sesle. Hayatını kurtarmak istemiştim çünkü ışınlanmanın onu öldüreceğinden kuşkum yoktu. Ne safmışım. Dümdüz geçip gitti ve öylesine büyük bir güçle ilerledi ki geçit parçalandı, âdeta yüzümün ortasında patladı. Bir gözümü ve sol yanağımı kaybettim, ayrıca yüzüm, boynum ve göğsümdeki deri yandı. Çok tatsız, çok zor ve zahmetli bir kaza. Hem de çok çirkin, değil mi? Büyüyle rejenerasyon yapmadan önce bir görseydin beni.
Siyah bir kısrağa binmişsin diye mırıldandı. Mezar gibi kapkaranlık bir gecede Arkanda bıraktığın izleri siliyorsun
Kız, arkasına dönüp ihtiyara baktı. Atkısını yeniden yüzüne dolamıştı ve çevresine siyaha boyalı hayalet gözleriyle bakıyordu.
Karşına çıkan ölümle mutlaka buluşacak, diye kekeledi ihtiyar. Çünkü sen ölümsün.
Kız baktı ona. Uzun uzun baktı. Bakışları kayıtsızdı.
Haklısın, dedi sonunda.
Ben Falka değilim, dedi kız.
Kaer Morhenli Ciri’yim ben. Witcherım. Sizi öldürmeye geldim.
Kırlangıç Kulesi bir efsanedir. Unutma, yalnızca bir efsane.
Ben de yalnızca bir efsaneyim, dedi Ciri acı acı. Doğduğum günden beri. Zireael, kırlangıç, sürpriz çocuk. Seçilmiş kişi. Kader çocuğu. Eski Kan’ın çocuğu. Gidiyorum, Vysogota. Sağlıcakla kal.
Sağlıcakla kal, Ciri.
Eğer kötü sana zarar vermek, acı çektirmek istiyorsa, ondan önce davran, hatta kötünün beklemediği bir anda harekete geç. Kötüden önce davranmayı başaramamışsan, kötü sana acı çektirmişse o zaman hıncını al! Saldır ona, özellikle o bu konuyu unuttuğu, kendini güvende hissettiği zaman saldır. İntikam al yani. Üç misli al. Göze göz mü? Hayır! Bir göz karşılığında iki gözünü birden sök! Dişe diş mi? Hayır! Tek diş karşılığında bütün dişlerini sök! Kötüden hıncını al! Acıdan ulumasını, ulurken göz bebeklerinin yarılmasını sağla. Aşağı baktığında huzur içinde, güvenle şunu söyleyebilmelisin: Şurada yatan artık kimseye zarar veremeyecek, kimseyi yıldıramayacak. Gözleri yoksa birine nasıl zarar verebilir? Elleri de yoksa? Bağırsakları taşların üstüne dağılmışsa ve kanı kumun içine sızıyorsa birilerine nasıl zarar verebilir ki?
Sonsuzluğa giden yolda herkes kendi merdivenini tırmanır ve kendi yükünü taşır.
Antlaşmalar evlilik gibidir: Akılda ihanet kuşkusuyla yapılmaz, yapıldıktan sonra da kuşkuya yer yoktur. Bunu kabullenmeyen evlenmeye kalkışmasın.
Çalı çırpı hızla tutuştu, yığını alevler sardı ve duman yaymaya başladı. Kafesten yayılan çığlıklar tüyler ürperticiydi. Gerçi ateşin çatırtısından ve gürültülerden pek olası değildi ama Geralt yine de Bülbül’ün çaresiz gaklamalarını ve Schirru’nun acı dolu çığlıklarını duyar gibi oldu.
Haklıymış, diye düşündü, her ölüm aynı değilmiş.
Lanet olsun. Şurada ne var, bakar mısın Milva?
Milva dikkatle ve uzun uzun baktı. Kulağının ucu kopmuş sadece, dedi sonra. Sıkıntılı bir durum yok.
Söylemesi kolay. Ben o kulağımı çok seviyordum.
Kızın yanına kaçar kişi çıkabiliriz? diye sordu kırmızı tunikli kemerini düzelterek. Yoksa teker teker mi?
Pastel giyimli belediye başkanı hiç beklenmedik bir anda, Sizi orospu çocukları! diye bağırdı; çıkardığı öküz gibi ses de beden yapısıyla uyumlu değildi. Bir kızın karşısına onar onar mı çıkmaya niyetlisiniz yoksa? Belki de atlarınızla ya da savaş arabalarıyla! Silah deposundan bir atış rampası ödünç alın isterseniz, bir kayanın tepesinden atış yaparsınız kıza! Ha?
Bak. Yazgının öngördüğü çizgi eğri ama şu kuleye çıkıyor. Çöküşe, mevcut değerlerin ve düzenin yok oluşuna. Kulenin tepesinde ne var görüyor musun? Bir kırlangıç. Umudun simgesi. Bu kılıcı al. Olması gereken gerçekleşsin.
Lakin Regis’in altını çizdiği gibi, hedef olmadan ilerlemek; hedef koyamayıp yerinden kımıldamamaktan ve de hedefsiz geri çekilmekten daha iyiydi.
Ardından herkes sustu ve gözlerini bu sayfaların yazarına çevirdi, hepsinin beklentisi fırsattan yararlanıp evime döneceğim yönündeydi kuşkusuz. Çok yanıldıklarını söylememe gerek yok sanırım.
Anılarımı yazmaya nasıl karar verdiğimi bana sıklıkla soruyorlar. Pek çok kişi anılarımın yazılmaya başlandığı anı merak ediyor, yani hangi olayın ve gelişmenin yazma olayının başlamasına eşlik ya da teşvik ettiğini bilmek istiyor. Geçmişte buna çeşitli açıklamalar getirdim, çoğu kez de yalan söyledim ama şimdi gerçeğe yönelmek istiyorum. Artık saçları kırlaşmış ve seyrelmiş biri olarak gerçeğin değerli bir buğday, yalanın ise saman çöpü olduğunu biliyorum.
Gerçek şöyle: Beni bütün bunlara teşvik eden, eserimin ortaya çıkmasını sağlayan ilk notlarımı borçlu olduğum hadise bir rastlantıydı, şöyle ki yoldaşlarımla birlikte Lirya birliklerinin kamplarından çaldığımız eşyaların arasında kâğıt ve kalem bulunmasıydı. Böyle başladı
Ölümden korkmuyorsun, öyle mi? diye homurdanıp kızın başını aşağıya doğru bastırdı. O halde şu manzaraya bir bak, küçük sıçan! Ölüm bu işte! Böyle ölünüyor. Bak, bunlar bağırsaklar. Bu kan. Bu da bok. İnsanın içinde bunlar var.
Haset’te tepeden tırnağa silahlı dört kişilik bir ekibin beklediğini sanıyordum, dedi Ciri sesini alçaltarak. Tuzağın tek bir adam olduğu ölsem aklıma gelmezdi
Gözlerini karanlığa çevirip sustu.
Nasıl bir adam olduğundan da hiç haberim yoktu.
Adam bir kelle avcısı, diye açıkladı Giselher homurdanarak. Eskiden askerlik yapıp geçinirdi, sonra seyyar satıcılığa başladı, en sonunda para karşılığında adam öldürmeyi seçti. Eşi benzeri olmayan bir itoğluittir.
Denir ki, dedi Kayleigh lakayt bir tavırla, Bonhart’ın öldürdüğü adamlar aynı mezarlığa yatırılacak olsa, bir hektar alan yetmezmiş.
… adalet hukuki bir önlem değil, kanun maddeleri ile dolu kalın bir kitap, felsefi inceleme metinleri, özetlenmiş hayaller, basmakalıp boş ahlak sözleri hiç değil. Adalet güvenli yollar ve caddelerdir. Kentin karanlıkta bile rahatça gezinilen ara sokaklarıdır. Hanlardır, meyhanelerdir, tuvalete giderken cebindeki keseni düşünmeyeceğin ve karını masada bırakabileceğin yerlerdir. Sabahları kapıya dayanan polisle değil, horoz ötüşüyle uyanacağından kuşkusu olmayan insanların huzurlu uykusudur adalet.…
Katibin olduğu yerde yargıç da vardır; bugün adını yazarlar, yarın asarlar.
Entelektüel üstünlük taslayanlara karşı en etkili savunma, baskı uygulamaya çalışan entelektüeli alabildiğine küçük düşürmektir.
Bu samandan puta ne çok güldüğümüzü anımsıyorum, diye içinden geçirdi Kenna. Biz güldükçe muhtar ciddi bir ifade takınıyor, köyü koruyan kutsal tekboynuzun yılar önce altından, sonra gümüşten, sonra da bakırdan olduğunu, ayrıca fil dişinden ve oyma tahtadan birkaç örneğinin bulunduğunu anlatıyordu. Fakat hepsi çalınıp götürülmüştü. İnsanlar soygun için çok uzaklardan geliyordu. Tekboynuz samandan yapılalı beri kafalarını dinliyorlardı.
Seç. Çünkü gerektiğinde seçimini yapabilmen için sana vaktiyle can verildi.
“Dünyayı değiştirecek güç, dedi, adının söylenmesi yasak olan kadın, “sence kaos, sanat ve bilim, öyle mi? Bir lanet, lütuf ve ilerleme mi? Peki ya, hiç iman aşk ve özveri yok mu?
Sonsuzluğa giden yolda herkes kendi merdivenini tırmanır ve kendi yükünü taşır.
Kanıtlayamıyorsan, yalan söylemekle suçlama beni!
Katibin olduğu yerde yargıç da vardır, bugün adını yazarlar, yarın asarlar, derdi üvey babam her zaman.
Kimse acı çekmek istemez ama her birimizin kaderi bu. Bazıları daha çok acı çeker. Kendi iradeleriyle değil üstelik. Mesele acıya katlanmak değil. Mesele, nasıl katlanıldığı.
“Eğer kötü sana zarar vermek, acı çektirmek istiyorsa, ondan önce davran, hatta kötünün beklemediği bir anda harekete geç. Kötüden önce davranmayı başaramamışsan, kötü sana acı çektirmişse o zaman hıncını al!”
“Siz ihtiyar âlimlerin şu dünyaya ettiği kötülüklerden hiç haberin yok. Siz kuramcılar kitaplarınıza gömülüyorsunuz, ahlak üzerine yazılmış yüz yıllık incelemeleri okuyorsunuz ve bunu öylesine özenli yapıyorsunuz ki gerçek dünyayı anlamak için pencereden dışarıya bakmaya bile zaman bulamıyorsunuz. Siz filozoflar, üniversitelerden emekli maaşı alabilmek için sahte felsefelerin peşinde koşuyorsunuz.”
“Yiğitliğin ve sadakatin, hainliğin ve ihanetin bir ödülü, bir karşılığı olmalı! Şehitleri nasıl ödüllendireyim şimdi? Anıtlar dikerek mi? Taştan sütunlara yazılar oyarak mı?”
‘Sonsuzluğa giden yolda herkes kendi merdivenini tırmanır ve kendi yükünü taşır.’
Kimse acı çekmek istemez ama her birimizin kaderi bu. Bazıları daha çok acı çeker. Kendi iradeleriyle değil üstelik. Mesele acıya katlanmak da değil. Mesele, nasıl katlanıldığı.
Darağacından akan kanı adalet diye tanımlayabilmek gerçekten büyük kibir ve kötülük gerektirir.
Adalet güvenli yollar ve caddelerdir. Kentin karanlıkta bile gezinilen ara sokaklarıdır. Hanlardır, meyhanelerdir, tuvalete giderken cebindeki keseni düşünmeyeceğin ve karını masada bırakabileceğin yerlerdir. Sabahları kapıya dayanan polisle değil, horoz ötüșüyle uyanacağından kuşkusu olmayan insanların huzurlu uykusudur adalet.
Şanssız kişinin acı çekmesi önemlidir, kırılan onurunun, çektiği acıların kaynağı doğa kanunlarıdır ve dünyaya genel olarak bakıldığında, tıpkı şansın kayırdığı ve onu ezen kişinin varlığı kadar acı çekenin varlığı da önemlidir. İşte bu gerçek, zorbanın ve tiranın ruhundaki vicdan azabını silecektir. Bu kişilerin kendilerini dizginlemesi gerekmez, akıllarına eseni cesurca yapmaları gerekir çünkü onları böyle davranmaya iten doğanın sesidir, doğanın, yasalarını gerçekleştirmemiz için bizi yönlendirmesidir. Bu gizli kodlamalar bizi kötüye meylettirirse, doğanın bu kötülüğe ihtiyacı var demektir bu.
Kimse acı çekmek istemez ama her birimizin kaderi bu. Bazıları daha çok acı çeker. Kendi iradeleriyle değil üstelik. Mesele acıya katlanmak değil. Mesele, nasıl katlanıldığı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir