İçeriğe geç

The Speech Kitap Alıntıları – Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk kitaplarından The Speech kitap alıntıları sizlerle…

The Speech Kitap Alıntıları

Panislamizm, Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığı ve dünyada uygulanabildiği, tarihte görülmemiştir.
“!..İnsanlıkta din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü yanlış inançlardan arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır..!”
“!..Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir..!”
Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.
Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız, şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak!
Efendiler, Erzurum’u terk ettiğimiz tarih 29 Ağustos 1919’dur.
Uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim ve eğitiminin etkisinden bir toplumun,bir günde,bir yılda kurtulabileceğini düşünmek ve kabul etmek doğru değildir. Böyle olduğu için, durumu ve gerçeği bilenler, elinden geldiği ölçüde kendi ulusunu uyarıp aydınlatarak kurtuluş yolunda ona kılavuzluk etmeyi en büyük insanlık görevi bilmelidirler.
Yemek esnasında, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz dedim!” Hazır bulunan arkadaşlar, hemen fikrime iştirak ettiler.
“ Burada şunu da belirteyim ki, bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin sahip çıkmasına tenezzül eden kişilerden değilim . Benim için en büyük korunma yeri ve yardım kaynağı ulusumun bağrıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk

Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da, manevi ve maddi kuvvete, güce dayanır bir durumdur.
“Burada şunu da bilginize sunayım ki, ben ne Fransızların ne de herhangi bir yabancı devletin yardımlarına tenezzül edecek kimselerden değilim. Benim için en büyük barınma yeri ve yardım kaynağı milletimin sinesidir.”
Çok içtenlikle söyleyeyim ki millet, her türlü iradesini kullanabilecek güçtedir.
“Neden durakladın?“ deyince:
“Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.“ dedim, gülerek:
“Bunu zaman tayin eder. Sen yaz,“ dedi.
Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
“Ben ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım.”

Mustafa Kemal Atatürk

Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!..

O halde, ya bağımsızlık ya ölüm !

İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.

Mustafa Kemal Atatürk

O halde, ya bağımsızlık ya ölüm!
İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
“Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fadakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.”
Oysa, Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!..
O halde, ya bağımsızlık ya ölüm!
1919 senesi mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.
O mutlu gün geldiğinde, bütün ulusla beraber, en büyük mutluluklara ermekle onurlanacağız.
Meclis’in mahalle kahvesi olmadığını söyledim.
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
Yemek esnasında, “Yarın cumhuriyet ilan edeceğiz dedim!” Hazır bulunan arkadaşlar, hemen fikrime iştirak ettiler
“Bu vatansever ve cesur Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı İstanbul felaketinden haber almak için kim bilir ne kadar çok beklemek zorunda kalacaktık.”

İstanbul’ un işgalini canı pahasına 16 Mart 1920 günü Mustafa Kemal’e tez haber veren telgrafçı Hamdi Efendi’ ye, soyadı kanunundan sonra Atatürk bizzat Martonaltı soyadını verir. Ruhun şad olsun Ahmet Hamdi Martonaltı.

İstanbul’un işgali üzerine Mustafa Kemal’in işgal devletlerine gönderdiği protesto telgrafından:

… Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda Tanrı’ dan sonra en büyük yardımcımızdır. (16.03.1920)

“Siyasi kavgalar çoğu neticesizdir.
Fakat toplumsal çalışma her zaman için verimlidir.
Bizim aydınlar buna çalışmalı.
Neden Anadolu’ya gelip uğramazlar?
Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar?
Memleketi gezmeli, milleti tanımalı.
Eksiği nedir görüp göstermeli.
Milleti sevmek böyle olur.
Yoksa lafla sevgi fayda vermez.”

1919

İnsanlıkta din konusundaki uzmanlık ve derin bilgi, her türlü yanlış inançlardan arınarak gerçek bilim ve tekniğin ışıklarıyla tertemiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.
Oysa Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür.Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa ölsün daha iyidir .
Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.
Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır.) O alan, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır.
Bütün maddi ve manevi varlığını vatan savunmasına vermekte ağır davranan ve titizlik göstermeyen milletler, savaş ve muharebeyi gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılmazlar.
13 eylül 1921 günü Sakarya Irmağı’nın doğusunda düşman ordusunun eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, nugünler de dahil olmak üzere, 22 gün 22 gece aralıksız devam eden büyük ve kanlı Sakarya Meydan Muharebesi yeni Türk Devleti’nin tarihine dünya tarihinde pek az rastlanan büyük bir Meydan Muharebesi örneğini kaydetti.
Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük büyük her birlik bulunduğunu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada yenilen düşman cephe savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören Birlikler ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar da yanmaya karşı koymaya mecburdur.
Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakikada, bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı, bütün dünyaya karşı ilan ederim.
Zulüm ve zorbalık dünyasının en zalimce hücumlarına karşı yalnız ve şaşkın kalan milletimizin maddi ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetli ruhundaki ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa!
Meclisimiz tarafından kabul ve ilan edilen ve bütün memlekette uyulan Teşkılat-ı Esasiye kanunumuz gereğince, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Millet yasama ve yürütme gücü ise, onun gerçek ve tek mümessili olan Büyük Millet Meclisi’nde toplanır.
Bizans’ın son günlerinde, Fatih’in teslim davetine karşı Allah’ın bana bir emaneti olan bu memleketi, ancak Allah’a teslim ederim diye son Bizans İmparatoru’nun tahtına varis bir hanedandan gelen bugünkü halife ve sultanın hükümeti, esir olmamak isteyen milleti, kendi eliyle bağlayarak düşmanlara teslim etmeye çalışıyordu.
Benim için en büyük barınma yeri ve yardım kaynağı ulusumun kucağıdır.
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü rastlantı ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk devrim tarihinin gelecek kuşaklara söz ve uyarısı işte budur.
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
Yabancı bir devletin koruma ve kollayıcılığını kabul etmek, insanlıktan yoksunluğu, güçsüzlük ve uyuşukluğu kabul etmekten başka birşey değildir. Gerçekten bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, başlarına isteyerek yabancı bir efendi getirmelerine asla ihtimal verilmez.
Oysa, Türk’ün onuru, gruru ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!
O halde ya bağımsızlık, ya ölüm!!
Ben ilk defa bu işe başladığım zaman, çok akıllı geçinen bazı kişiler bana sordular: Paramız var mıdır?.. Silahımız var mıdır?
‘Yoktur’ dedim.
O zaman, O halde ne yapacaksın? Dediler.
‘Para olacak, ordu olacak ve bu ulus bağımsızlığını kurtaracaktır!’ Dedim.
Görüyorsunuz ki, hepsi oldu ve olacaktır.
Gerçekleri bilen, kalp ve vicdanında manevi ve kutsal zevklerden başka zevk taşımayan insanlar için ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.
Ben ilk defa bu işe başladığım zaman, çok akıllı geçinen bazı kişiler bana sordular: ‘Paramız var mıdır?.. Silahımız var mıdır?’ ‘Yoktur’ dedim. O zaman, ‘O halde ne yapacaksın?’ dediler. ‘Para olacak, ordu olacak ve bu ulus bağımsızlığını kurtaracaktır!’ dedim.
Başarı için pratik ve güvenli yol, her evreyi zamanı geldikçe, uygulamaktı.
“..Bu inanca aykırı görüş ve fikir bildireceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain, istenmeyen biri olur..”
Oysa, bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm ve dirimi söz konusu olurken “Yurtseverim” diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerine yer var mıdır?
Tarih, bu kongremizi az bulunur ve büyük bir başarı olarak yazacaktır.
1 . Anadolu’da intizam fikrinin ve merkezin emniyetinin bozulmuş olduğu doğru de­
ğildir. Belki düşük Damat Ferit Paşa kabinesi zamanında meydana getirilmiş olan bu
fIkir karmaşası ve emniyetsizlik, sonradan milli birlik sayesinde ortadan kalkmıştır.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek
ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun
daha iyidir!…
Komutanlar ve subaylar,
1. Dünya Savaşı‘nın bunca çile ve
güçlükleriyle yorgun ve vatanın parçalanmakta olduğunu
görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen
karanlık ve felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare,
kurtuluş çaresi aramakla meşgul…
Saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki; bağrında yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın!
Tam bağımsızlık demek, elbette siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve yurdun gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.’
Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır..
Tanrı isterse her şey olacaktır.
Ey Türk gençliği! Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve Cumhuriyeti savunma zorunluluğuna düşersen, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz ve nitelikte görünebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir zaferin temsilcisi olabilirler. Zorla ve aldatmaca ile sevgili vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi fiili olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere ülkenin içinde iktidara sahip olanlar aymazlık ve sapkınlık ve hatta hainlik içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını istilacılarının siyasi emelleri ile birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evladı! İşte, bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki soylu kanda mevcuttur!
Allah vatanımı, ulusumu ve hepimizi korusun.
Ben cumhuriyetçiyim.
Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.
geleceği için ölümü göze alan bir millet, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedâkarlığı yapmakla ümit bulur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz bir millete kıyasla dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir