İçeriğe geç

The Secret Garden Kitap Alıntıları – Frances Hodgson Burnett

Frances Hodgson Burnett kitaplarından The Secret Garden kitap alıntıları sizlerle…

The Secret Garden Kitap Alıntıları

&“&”

Etrafta böyle çiçekler varken, bunca dost canlısı yabani hayvan kendilerine yuva yapmak için koşuştururken veya şarkı söyleyip cıvıldayarak yuva yaparken kimsenin aksi olmasına gerek yok, dimi?"
Her şey tuhaf ve sessizdi, sanki kız insanlardan kilometrelerce uzaktaydı; ama her nedense yine de kendini hiç yalnız hissetmiyordu.
İnsanlar bilinmeyen yeni bir şeyin yapılabileceğine inanmayı ilk başta reddederler, sonra bunun yapılacağını ummaya başlarlar, daha sonra da yapılabildiğini görürler. Yapıldıktan sonra da bütün dünya bunun neden yüzyıllarca önce yapılmadığına şaşar.
Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir.
İnsanın gülümsediğinde daha sevimli görünmesi ne kadar tuhaf diye düşündü kız.
Dünya anıran eşeklerle dolu, yalandan başka şey de anırmazlar. Ne demeye kendini eve kapadın?
Bahar gelince tüm dünya dile geliyor gibi. Yapraklar onları göresin diye açıyor…
Bencil insanlar hep böyle söyler. Onların istediğini yapmayan herkes bencildir. Sen benden daha bencilsin. Gördüğüm en bencil çocuksun.
Orada onu tanıyan koyunlar var, kuşlar da gelip elinden yemek yiyorlar. Yiyeceği ne kadar az olursa olsun, hayvanlarının gönlünü almak için her zaman ekmeğinden biraz artırır.
Merak ediyorum, kendinden utanmıyor musun hiç?
O rüya ne kadar da gerçekti…
Gül ektiğin yerde evlat,
Devedikeni büyüyemez.
Sende kocaman bir yürek var.
Sana güvenebilir miyim…
Çiçek gibi kokuyorsun…
Ah zavallı çocuk! Öyle şımartılmış ki iflah olmaz. Annem bir çocuğun başına gelebilecek en kötü iki şeyin hiç kendi haline bırakılmaması ya da tamamen kendi haline bırakılması olduğunu söylüyor.
Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir. İçinize girdikten sonra orada kalmasına izin verirseniz, yaşadığınız sürece ondan asla kurtulamayabilirsiniz.
…koca koca insanlar öyle korkmuşlardı ki…
Bencil insanlar hep böyle söyler. Onların istediğini yapmayan herkes bencildir.
İyileşeceğine kendini inandırmıştı; bu inanç, aslında savaşın yarısından fazlasıydı ama bunu fark etmedi.
Kitaplardan bir sürü güzel şey öğrenmiş…"
Gül ektiğin yerde evlat, devedikeni büyüyemez.
Kendinden başka kimsenin öfkesine alışk değildi.
Orada durmuş şunu sevmiyom,bunu sevmiyom diye söylemiyorsun. Asıl sen kendini seviyo musun ?
Bir bahçe nasıl kapatılabilirdi ki? Bir bahçede her zaman dolaşabilmeliydiniz
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır.
“Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır. İnsan bunu bazen içine işleyen muhteşem bir şafak vakti kalkıp dışarı çıktığında, yalnız başına öylece durup kafasını iyice geriye atarak yukarı baktığında, Doğu’nun insanı neredeyse haykıracak hale getirdiği ve binlerce binlerce binlerce yıldır her sabah olduğu gibi güneşin doğuşunun o tuhaf, değişmeyen görkemi karşısında kalbinin duracak gibi olduğu ana kadar solgun gökyüzünün yavaşça değişip kızarışını, bilinmeyen nice olağanüstü şeyin meydana gelişini seyrettiğinde fark eder.”
“ ‘İyileşeceğim! İyileşeceğim!’ diye haykırdı Colin. ‘Mary! Dickon! İyileşeceğim! Ve sonsuza dek yaşayacağım, sonsuza dek!”
“ ‘Çiçek gibi kokuyorsun, hatta başka taptaze şeyler gibi de,’ diye haykırdı Colin neşeyle. ‘Ne kokuyorsun böyle? Hem güzel, hem ılık, hem de tatlı.’ ”
“ ‘Şu kuşları dinlesene bi’ ya…. dünya sankim onlarla dolu… hepsi ıslık çalıp ötüyo,’ dedi. ‘Bak nasıl da uçuyolar, seslenişlerini dinle. Bahar gelince tüm dünya dile geliyo gibi. Yapraklar onları göresin diye açıyo…. Ah, her yerler mis gibi kokuyo!’ ”
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır.
Huysuz, küçük bir kız da kendini yalnız hissedebilirdi; büyük ve her yanı kapalı bir ev, bomboş bir fundalık ve büyük, çıplak bahçeler ona bu dünyada kendisinden başka hiç kimsenin kalmadığını düşündürmüştü.
Şimdi babası ve annesi hayattayken bile neden hiç kimseye bağlı değilmiş gibi olduğunu merak ediyordu. Öbür çocuklar anne ve babalarına bağlı gibi görünüyorlardı, ama Mary hiçbir zaman birinin küçük kızı olmamıştı. Uşakları, yiyeceği, giyeceği olmuştu ama kimse ona gerçekten önem vermemişti.
Hiç de çocuk odası gibi değildi, daha çok bir yetişkin odasıydı…
…Durum o kadar mı kötü? Ah, gerçekten mi?" dediğini duydu.
Annesiyse yalnızca partilere gidip gününü gün etmeyi düşünen çok güzel bir kadındı.
Gül ektiğin yerde evlat,
Devedikeni büyüyemez.
Aklına tatsız veya cesaret kırıcı düşünceler geldiğinde sadece zamanında farkına vararak bunları uzaklaştırıp yerine azimle hoş ve cesur düşünceler koyan birinin başına cok daha şaşırtıcı şeyler gelebilir. O iki düşünce aynı yerde barınamaz.
Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikroskobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir. İçinize girdikten sonra orada kalmasına izin verirseniz, yaşadığınız sürece ondan asla kurtulamayabilirsiniz.
İsmin ne önemi var? Kesinkes Fransa’da farklı, Almanya’da farklı isimler verilmiştir. Tohumları büyüten de, güneşin ışımasını sağlayan da, seni iyileştiren de aynı iyi şeydir. O kendi adımızla çağrılmanın önemli olduğunu düşünen biz zavallılar gibi değildir. O Yüce İyi Şey bizim için endişelenmekten vazgeçmez, seni de korusun. Dünyamız gibi milyonlarca dünya yaratmaya devam eder. Ona hoşunuza giden adı verin… ama Yüce İyi Şeye inanmaktan, dünyanın onunla dolu olduğunu hatırlamaktan vazgeçmeyin."
Sık sık öteki insanların huysuz olduğunu düşünürdü, ama asıl kendisinin öyle olduğunun farkında değildi."
İnsanlar bilinmeyen yeni bir şeyin yapılabileceğine inanmayı ilk başta reddederler, sonra bunun yapılacağını ummaya başlarlar, daha sonra da yapılabildiğini görürler."
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır."
Bir çocuğun başına gelebilecek en kötü iki şey, hiç kendi haline bırakılmaması ya da tamamen kendi haline bırakılması.
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından okudukça emin olmaları."
Gözleri gökyüzünü andırıyordu…"
Elbette dünyada sayısız sihir olmalı, ama insanlar bunun neye benzediğini veya nasıl yapılacağını bilmiyor. Belki de başlangıç, güzel şeyler meydana gelinceye kadar güzel şeyler olacağını söylemektir sadece.
“Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir.”
“… hasta biri için de gülmek kadar iyi bişi yoktur.”
Gül ektiğin yerde evlat, devedikeni büyüyemez."
Kitaplarım olmasaydı ne yapardım bilmem? Hastalıklı vücudum yatağa mahkûmken beynim, kitaplar sayesinde alabildiğine özgürdü.
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır.
Belki de başlangıç, güzel şeyler meydana gelinceye kadar güzel şeyler olacağını söylemektir sadece."
Kitaplarım olmasaydı ne yapardım bilmem? Hastalıklı vücudum yatağa mahkûmken beynim, kitaplar sayesinde alabildiğine özgürdü.
Mary,
Gülümseyince insanın güzelleştiğini, bunun ne kadar tuhaf bir şey olduğunu düşündü
İnsanlar bilinmeyen yeni bir şeyin yapılabileceğine inanmayı ilk başta reddederler, sonra bunun yapılacağını ummaya başlarlar, daha sonra da yapılabildiğini görürler. Yapıldıktan sonra da bütün dünya bunun neden yüzyıllarca önce yapılmadığına şaşar.
Gül ektiğin yerde evlat,
Devedikeni büyüyemez.
İnsanlar bilinmeyen yeni bir şeyin yapılabileceğine inanmayı ilk başta reddederler, sonra bunun yapılacağını ummaya başlarlar, daha sonra da yapılabildiğini görürler. Yapıldıktan sonra da bütün dünya bunun neden yüzyıllarca önce yapılmadığına şaşar.
İnsanın gülümsediğinde daha sevimli görünmesi ne kadar tuhaf diye düşündü kız. Bunu daha önce hiç düşünmemişti.
Mary,
Gülümseyince insanın güzelleştiğini ,bunun ne kadar tuhaf bir şey olduğunu düşündü..
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır.
Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir. İçinize girdikten sonra orada kalmasına izin verirseniz, yaşadığınız sürece ondan asla kurtulamayabilirsiniz.
Aklına tatsız veya cesaret kırıcı düşünceler geldiğinde sadece zamanında farkına vararak bunları uzaklaştırıp yerine azimle hoş ve cesur düşünceler koyan birinin başına çok daha şaşırtıcı şeyler gelebilir. O iki düşünce aynı yerde barınamaz."
Her şeyde Sihir olduğuna eminim, sadece onu ele geçirip bizim için bir şeyler yapmasını sağlamanın yolunu yeterince bilmiyoruz…
Elbette dünyada sayısız Sihir olmalı, " dedi bir gün bilgiç bir tavırla, " ama insanlar bunun neye benzediğini veya nasıl yapılacağını bilmiyor. Belki de başlangıç, güzel şeyler meydana gelinceye kadar güzel şeyler olacağını söylemektir sadece. "
Gül ektiğin yerde evlat, devedikeni büyüyemez.
Sen bencilin tekisin!" diye haykırdı Colin.
"Ya sen nesin?" dedi Mary. "Bencil insanlar hep böyle söyler. Onların istediğini yapmayan herkes bencildir. Sen benden daha bencilsin. Gördüğüm en bencil çocuksun."
Hayatın en tuhaf yanlarından biri, kimi zaman insanların sonsuza dek yaşayacaklarından oldukça emin olmalarıdır.
Annem bir çocuğun başına gelebilecek en kötü iki şeyin hiç kendi haline bırakılmaması ya da tamamen kendi haline bırakılması olduğunu söylüyor.Hangisinin daha kötü olduğunu o da bilmiyor tabi.
Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir.
“Üzerine öyle bir karanlık çökerdi ki görünüşü başkalarına da yapılan bir haksızlık olurdu, çünkü kasvetiyle çevresindeki havayı da zehirliyor gibi gelirdi.”
“Üzücü veya kötü bir düşüncenin zihninize girmesine izin vermek, kızıl mikrobunun vücudunuza girmesine izin vermek kadar tehlikelidir. İçinize girdikten sonra orada kalmasına izin verirseniz, yaşadığınız sürece ondan asla kurtulamayabilirsiniz.”
“İnsanlar bilinmeyen yeni bir şeyin yapılabileceğine inanmayı ilk başta reddederler, sonra bunun yapılacağını ummaya başlarlar, daha sonra da yapılabildiğini görürler. Yapıldıktan sonra da bütün dünya bunun neden yüzyıllarca önce yapılmadığına şaşar.”
Kitaplarım olmasaydı ne yapardım bilmem? Hastalıklı vücudum yatağa mahkûmken beynim, kitaplar sayesinde alabildiğine özgürdü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir