İçeriğe geç

The Sandman Kitap Alıntıları – E. T. A. Hoffmann

E. T. A. Hoffmann kitaplarından The Sandman kitap alıntıları sizlerle…

The Sandman Kitap Alıntıları

“Hiç yüreğini, zihnini ve düşüncelerini, diğer her şeyi bastırarak büsbütün dolduran bir şey yaşadın mı?”
Sözcükler – sözcükler nedir ki? – Muhteşem gözlerindeki bakış, bu dünyadaki her dilden daha fazlasını söylüyor.”
“Uyum içinde bir araya gelmiş olanı ancak şair ruhlu biri fark eder!”
Ah benim yüksekteki muhteşem aşk yıldızım, yine hemen kaybolmak ve beni umutsuz karanlık gecenin içinde bırakmak için mi belirdin gökte?
“İç dünyamıza böylesine düşmanca ve kalleşçe ip salan, sonra da bununla bizi sıkıp tutan ve başka zaman ayak basmayacağımız tehlikeli uğursuz bir yolda çekip götüren karanlık bir güç var mı? – Böyle bir güç varsa eğer tıpkı benliğimiz gibi bizim içimizde şekilleniyor olsa gerektir, hatta benliğimiz haline geliyordur; çünkü ancak böyle bir durumda ona inanırız ve o gizli şeyi gerçekleştirmesi için gerek duyduğu yeri ona veririz.”
Tanrı biliyor ya kardeşim! Kötü yoldaydım, ama bir melek beni tam zamanında aydınlık yola getirdi!
Senden ayrılmak, seni bir daha hiç görmemek; bu düşünce kor halinde bir hançer gibi göğsüme saplandı.
Sözcükler — sözcükler nedir ki? — Muhteşem gözlerindeki bakış, bu dünyadaki her dilden daha fazlasını söylüyor. ”
Ah benim yüksekteki muhteşem aşk yıldızım, yine hemen kaybolmak ve beni umutsuz karanlık gecenin içinde bırakmak için mi belirdin gökte?
”Kalbini, aklını ve düşüncelerini, oradaki diğer her şeyi bastırıp tamamen kaplayan bir şeyi hiç yaşadın mı? ”
Ah,benim yüce așk yıldızım,aniden kaybolup beni umutsuz,karanlık bir gecede bir bașıma bırakıp gitmek için mi doğdun?
Ama sıradan hayat nedir ? Ah, burnumuzu dört bir yana çarptığımız daracık bir çemberin içinde dönmektir fakat insan günlük yaşamın ritmik ve tekdüze koşusu içerisinde arada bir sıçramak ister.
Arif olan anlar.
Ah, benim yüce aşk yıldızım, aniden kaybolup beni umutsuz, karanlık bir gecede bir başıma bırakıp gitmek için mi doğdun ?
Sözcükler #8212; sözcükler nedir ki?
Şiirler, hayaller, görüntüler, romanlar, öyküler; bunlar yoktan var olan sonelerle, kıtalarla, canzone’lerle her geçen gün çoğalıyordu.
Ah benim yüksekteki muhteşem aşk yıldızım, yine hemen kaybolmak ve beni umutsuz karanlık gecenin içinde bırakmak için mi belirdin gökte?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir varmış, bir yokmuş her öykü için en güzel başlangıç, fazlasıyla yetersiz!
İçimize düşmanca ve haince ipler yerleştirip sonra bunlarla bizi sımsıkı sarıp normalde gitmeyeceğimiz tehlikeli yollara çeken bir karanlık güç var mı?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eğer bu karanlık fiziksel güce kendimizi teslim edersek, bu güç dış dünyanın önümüze çıkardığı ve çoğunlukla bize yabancı olan varlıkları zihnimize doldurur, böylece biz de tuhaf bir yanılgıya kapılıp o varlığın ağzından bizimle konuştuğunu sandığımız ruhu uyandırırız. Bu kendi benliğimizin hayaletidir, bizimle olan yakın ilişkisi ya da üzerimizdeki derin etkisi sayesinde bizi ya cehenneme atar ya da göğe yükseltir.
Ah, candan sevdiğim Nathanael! Hayatına böylesine korkunç ne girmiş olabilirdi? Senden ayrılmak, seni bir daha hiç görmemek; bu düşünce kor halinde bir hançer gibi göğsüme saplandı.
Sana gençlik yıllarımın en korkunç ânını da anlatmama izin ver; şimdi bana her şeyin renksiz görünmesinin nedeni nin gözlerimin aptallığı olmadığına, karanlık bir alan yazısının, belki de yalnızca ölerek yırtabileceğim bulanık bir bulut perdesini yaşamımın üstüne gerçekten örttüğüne ikna olacaksın o zaman.
Ah, benim yüce aşk yıldızım, aniden kaybolup beni umutsuz, karanlık bir gecede bir başıma bırakıp gitmek için mi doğdun ?
Kendi içimize yerleşen ve bizi mahvedip öldürmeye niyetlenen karanlık bir gücü neşeli, rahat ve kaygısız insanların bile sezebileceğine inanmıyor musun ?
Arkamda beni bekleyen bu yoğun sessizlik önümde de bekliyordu. Tunus’ta geçirdiğim bilmem kaçıncı gece ve günüm (yedi?) şimdi adım adım bir uyanışa doğru sürüklüyordu beni. Denize dalar gibi bir düşüş ve sonra çabucak yüzeye çıkış. Ama son bulmuyordum bununla; arkama baktığımda bomboş sokağı gördüm. Yürümeyi sürdürdüm. Attığım her adım yaşadığım bir mucizenin başlangıcıydı sanki. Geceyi sokaklarda deliler gibi dolaşarak geçiren adamın ben olduğu ve hâlâ aynı benliğe sahip olduğumu bilmenin mucizesini yaşıyordum. Ve buna katlanmak zorundaydım;
Bir insanla birlikte geçirilen günler, farkında olmadan yalnızca varolmanın getirdiği bir tür anlaşmaya benziyordu
Ama sıradan hayat nedir? Ah, burnumuzu dört bir yana çarptığımız daracık bir çemberin içinde dönmektir fakat insan günlük yaşamın ritmik ve tekdüze koşusu içerisinde arada bir sıçramak ister.
“Bence” dedi Lelio, “tarih bunun böyle olduğuna dair yeterince kanıt sunuyor, tarihi roman denilen şey tam da bu yüzden bu kadar tatsız ve itici; Bu romanların yazarları kıt akıllarının cılız ateşinde pişirdikleri saçma sapan şeylerle, evrene hükmeden ezeli gücün eylemlerini iç içe geçirmeye yelteniyorlar.”
Kalbini, aklını ve düşüncelerini, oradaki diğer her şeyi bastırıp tamamen kaplayan bir şeyi hiç yaşadın mı?
Sözcükler – sözcükler nedir ki? – Muhteşem gözlerindeki bakış, bu dünyadaki her dilden daha fazlasını söylüyor.
Uyum içinde bir araya gelmiş olanı ancak şair ruhlu biri fark eder!
Neden ayrıntıları uzun uzun anlatayım, hala söylenmesi gereken çok şey varken?
Sen, ey teveccühlü okur! Kalbini, aklını ve düşüncelerini, oradaki diğer her şeyi bastırıp tamamen kaplayan bir şeyi hiç yaşadın mı?
Neşeli, rahat ve dertsiz kalpler içinde de kendimizin sonunu getirmeye çalışan karanlık bir güç olduğunu bilmiyor musun?
‘’İnsanı çoğu kez görünmez kollarla kavrayan gizemin hiçbir ışını onun bu soğuk ruhunun içine sızamıyor; yalnızca dünyanın rengarenk yüzeyini görüyor ve içinde öldürücü bir zehrin gizlendiği o altın gibi parlayan meyve karşısında ufak bir çocuk gibi seviniyor.’’
İç dünyamıza böylesine düşmanca ve kalleşçe ip salan, sonra da bununla bizi sıkıp tutan ve başka zaman ayak basmayacağımız tehlikeli uğursuz bir yolda çekip götüren karanlık bir güç var mı? Böyle bir güç varsa eğer tıpkı benliğimiz gibi bizim içimizde şekilleniyor olsa gerektir, hatta benliğimiz haline geliyordur; çünkü ancak böyle bir durumda ona inanırız ve o gizli şeyi gerçekleştirmesi için gerek duyduğu yeri ona veririz.
Ona inandığın sürece vardır ve etkindir, yalnızca senin inancın onun gücüdür.
Zaten göklerin bir çocuğu, zavallı dünyevi bir gereksinimin çizdiği dar çerçeveye sığabilir mi?
Uyum içinde bir araya gelmiş olanı ancak şair ruhlu biri fark eder.
Sanatta ve bilimde bağımsız iradeyle bir şey yaratılabileceğine inanmanın budalalık olduğunu iddia edecek kadar ileri gitti; çünkü insanın yaratmaya muktedir olduğu heyecanın, insanın kendi içinden gelmediğini, bizim dışımızda bulunan herhangi bir yüce ilkenin etkisi olduğunu söylüyordu.
İnsanların kendilerini özgür sanarak nasıl yalnızca karanlık güçlerin korkunç oyununa hizmet ettiğinden söz ediyordu sürekli olarak.
Fakat her sözcük, dilin muktedir olduğu her şey sana renksiz, donuk ve ölü görünmüştür.
Kendi benliğimizin içinde bizi düşmanca mahvetmeye çalışan karanlık güce ilişkin bir sezginin neşeli -kaygısız- tasasız ruhlarda da bulunabileceğine inanmıyor musun?
Ah, beni hiçbir zaman sevmemiş çünkü beni anlamıyor.
Hatta belki, sevgili okurum, hiçbir şeyin gerçek hayattan daha tuhaf ve daha muhteşem olmadığına, yazarın da bunu ancak donuk bir aynanın bulanık yansımasında görür gibi yakaladığına kani olursun.
Şimdi şöyle düşünebilirsin: Bu soğuk kalbe insanları gizli kollar gibi saran gizemlerin ışığı girmiyor; dünyanın sadece renkli yüzünü görüyor ve bir altın gibi parlayan meyveyi gören çocuk gibi seviniyor, halbuki meyve içinde öldürücü zehir taşıyor.
Ah benim yüce aşk yıldızım, aniden kaybolup beni umutsuz, karanlık bir gecede bir başıma bırakıp gitmek için mi doğdun?
Hiçbir şey sıkıcılıktan daha ölümcül değildir.
Biraz çok konuşuyorsunuz,” diye fısıldadım. “Çünkü çok yalnız birisiniz.”
Az sayıdaki kelimeler, iç dünyanın sevgi dolu sonsuzluğunu kavramanın şifreleri gibi.
Sadece aynı şair ruhlular birbirini anlar.
Ah, aşkımın yıldızı, tekrar ortadan kaybolup beni umutsuz karanlık gecelere bırakmak için mi doğdun?
Sağlam, keyifli hayat ile pekiştirilmiş aklımız var olursa yabancı ve sinsi fikirleri tanırız.
”Sağlam,keyifli hayat ile pekiştirilmiş aklımız var olursa yabancı ve sinsi fkirleri tanırız,eğilim ve mesleğimizin bizi soktuğu yolu sağlam adımlarla takip ederiz,böylece gizemli güç bizim aynada yansıyan görüntümüz olması için verdiği nafile çaba altında ezilir gider.Karanlık psişik güç kendimizi ona teslim ettiğimizde dış dünyamızın yolumuza attığı yabancı kişileri içimize alır,böylece sihirli bir yanılgı ile o kişiden konuşan hayaleti canlandırırız.Bu kendi benliğimizin hayaletinin ruhumuza akrabalığı ve etkisi bizi cehenneme atabilir ya da cennete gönderir. ”
”İçimize düşmanca ve haince ipler yerleştirip sonra bunlarla bizi sımsıkı sarıp normalde gitmeyeceğimiz tehlikeli yollara çeken bir karanlık güç var mı? ”
”Neşeli,rahat ve dertsiz kalpler içinde de kendimizin sonunu getirmeye çalışan karanlık bir güç olduğunu bilmiyor musun? ”
Söz nedir ki, sözler! Harika gözlerinin bakışları her sözden daha çok fazlasını anlatıyor.
İçimize düşmanca ve haince ipler yerleştirip sonra bunlarla bizi sımsıkı sarıp normalde gitmeyeceğimiz tehlikeli yollara çeken bir karanlık güç var mı?
Bu soğuk kalbe insanları gizli kollar gibi saran gizemlerin ışığı girmiyor; dünyanın sadece renkli yüzünü görüyor ve bir altın gibi parlayan meyveyi gören çocuk gibi seviniyor, halbuki meyve içinde öldürücü zehir taşıyor.
Ondan ve onun mide bulandırıcı ellerinden hiç mi hiç korkmuyorum, ne avukat olarak tatlımı ne de Kumadam olarak gözlerimi mahvedebilir.
Kocaman, biçimsiz bir kafası, toprak sarısı bir yüzü, altında bir çift yeşil kedi gözünün çakmak çakmak yandığı, kırlaşmış gür kaşları, üst dudağına kadar inen kanca bir burnu olan upuzun, geniş omuzlu bir adam hayal et.
O kötü bir adamdır, çocuklar yatmak istemediklerinde gelir, onların gözlerine bir avuç kum atar, çocukların gözleri kanlar içinde yuvalarından dışarı fırlar, sonra o gözleri çuvalına atıp kendi yavrularını beslemek için hilale götürür, yavruları orada yuvalarında oturur, baykuşlarınki gibi eğri gagaları vardır, onlarla haylaz çocukların gözlerini gagalarlar.
Ben Kumadam geliyor dediğimde bu sadece sizin uykunuz geldi, gözlerinizi sanki üstüne kum serpilmiş gibi açık tutamıyorsunuz demek.
“Çok az konuşuyor, doğru, ama söylediği birkaç sözcük bile ölümden sonraki sonsuzluk fikriyle sürdürülen tinsel bir yaşamın yüksek idrakinin ve sevgiyle dolu bir iç dünyanın gerçek hiyeroglifleri.”
Günah bizi şeytani gücün kölesi yapar.
İdrakin ve arzunun mantıklı hiçbir gerekçe ile savunulamayan her türlüsüne acayip denir, olağanüstü olansa insanın imkansız, anlaşılmaz saydığı, doğanın bilinen güçlerini aşan ya da benim ekleyebileceğim üzere sıradan gidişata karşıymış gibi görünen şeye denir.
Ama sıradan hayat nedir? Ah, burnumuzu dört bir yana çarptığımız daracık bir çemberin içinde dönmektir fakat insan günlük yaşamın ritmik ve tekdüze koşusu içerisinde arada bir sıçramak ister.
Cennetten kopup gelen bir çocuk, acınası dünyevi ihtiyaçların daracık çemberine kendini nasıl sığdırabilir?
Ona inandığın sürece orada ve etkin olacak, onun gücü sadece senin inancından ileri geliyor.
Günah bizi şeytani gücün kölesi yapar .
Biz kör insanlar , karanlıkta ilerleyecek yollar arayıp duruyoruz .
Hiç kalbini, aklını ve duygularını kaplayan başka her şeyi uzaklaştıran bir şey başına gelmedi mi?
‘Hayır,’ diye inanmayanın lafını böldü tıpçı, hiçbir çağ zaman aşımına uğramaz‘’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir