İçeriğe geç

The Royal Game Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından The Royal Game kitap alıntıları sizlerle…

The Royal Game Kitap Alıntıları

“ Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta. ”
Çünkü bilindiği gibi, yeryüzünde hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar baskı yaratmaz.
Yeryüzündeki hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı uygulayamaz.
…bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
..bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Bize hiçbir şey yapmadılar – sadece kusursuz hiçliğin içine yerleştirdiler; çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar baskı oluşturmaz.
“İçimde bir şeyler haklıydı
Ve bunu sadece içimdeki diğer ben biliyordu..”
İnsanın konuşacak kadar zekaya, ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.
İçimde bir şey haklı çıkmak istiyordu ve içimdeki öteki Ben’den başka yok edebilecek bir şeyim yoktu.
Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım !
savaşacağım tek şey, içimdeki diğer bendi.
sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı.
Kendi kendimle ya da daha çok kendime karşı oynamayı denemeliydim.
Yeryüzünde kim hiçliğin kölesi olan benim gibi, o kadar kullanılmamış ve yararsız zamana sahipti, bu kadar ölçüsüz tutku ve sabır kimin emri altındaydı?
Bize hiçbir şey yapmadılar; ilk iş mutlak bir hiçliğin içine yerleştirildik, zira bilindiği üzere dünyada başka hiçbir şey, insan ruhuna hiçlik kadar etkili bir baskı uygulayamaz.
Sabahtan akşama kadar bir şey bekleniyordu ama hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu; düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu ta ki şakakları zonklayana kadar hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız Yalnız
düşünülebilecek en saf yalnızlık . Bize bir şey yapmadılar, sadece büsbütün bir hiçliğin içine bıraktılar, çünkü bilindiği üzere dünyada hiçbir şey hiçlik kadar böylesi bir baskıyı insan ruhuna uygulayamaz.
“Bir insan kendisini ne kadar sınırlarsa , sonsuzluğa o kadar yakın olur …”
bir insan kendini ne kadar sınırlarsa o kadar sonsuzluğa yakındır.
İçimde bir şeyler haklıydı ve bunu sadece içimdeki diğer ben biliyordu.
bu cehennem yılında, bir insanın başka bir insana şefkatle konuşması bana olasılıksız gelmeye başlamıştı. Kadın bana gülümsüyordu; hâlâ şefkatle gülümseyen insanlar vardı
İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu; düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu ta ki şakakları zonklayana kadar hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız Yalnız
Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım !
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
İnsan bekler, bekler, bekler, düşünür, düşünür, düşünür, ta ki şakakları zonklayana kadar.
Herkese yürümüşsün caddeler boyu, bana gelince yorulmuşsun.
Cehalet bütün alanlarda ortak olmak üzere evrenseldi.
Çevremdeki korkunç hiçliğin beni boğmaması için, kendimi siyah ve beyaza bölmeyi en azından denemek durumunda kaldım.
Satrançta kendine karşı oynamak, kendi gölgenin üstünden atlamak gibi bir çelişkidir.
Satrancın çekiciliği temelde bir tek şeyden kaynaklanır: stratejisinin farklı beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden.
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan
yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
Tıpkı aşk gibi satranç için de bir eş gereklidir.
Başlangıcı ve sonu neredeydi bu oyunun? İlk kurallarını her çocuk öğrenebilirdi, her beceriksiz onunla şansını deneyebilirdi, ama öte yandan aynı oyun, o değiştirilebilmesi olanaksız sınırlılıktaki kare içerisinde ustalardan oluşma özel bir tür üretebiliyordu.
Satranç, insanoğlunun icat ettiği öteki bütün oyunlar arasında kendini bağımsızca rastlantının her türlü tiranlığının dışında tutan ve zafer taçlarını yalnızca tine ya da daha doğru bir deyişle, tinsel yeteneğin belli bir türüne sunan tek oyundu.
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir
Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!
Bütün yontulmamış varlıklarda olduğu gibi onda da gülünç bir kendini beğenmişlik vardı
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
Bize hiçbir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk. Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu; düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordu ta ki şakaları zonklayana kadar, hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu, yalnız
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta.
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
Yeryüzünde hiçbir şey, hiçlik kadar insan ruhuna baskı kuramaz.
Çünkü bir insan kendini sınırlandırdığı ölçüde sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
İnsanın konuşacak kadar zekaya yada susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.
İnsan kendini ne kadar kısıtlarsa sonsuzluğa o kadar yakın olur.
Başlangıcı ve sonu neredeydi bu oyunun?
Birisi barışı başlatmalı,tıpkı savaşı başlattığı gibi.
İnsanın konuşacak kadar zekâya, ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız Yalnız
İnsanın konuşacak kadar zekaya yada susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.
İnsan sabahtan akşama kadar birşey olmasını bekler ama hiçbirşey olmaz insan yinede bekler bekler düşünür düşünür şakakları ağrıyana kadar düşünür ve yine hiçbirşey olmaz insan yalnız kalır yalnız Gerçekten yalnız
Dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir.
savaşacağım tek şey , içimdeki diğer bendi
Muhtemelen kitabı hemen elime alıp okuduğumu düşüneceksiniz. Kesinlikle hayır! Önce bir kitabım olmasının sevincini yaşamak istiyordum.
Yeryüzünde gerçekten de beni sorgulamayan, bana işkence etmeyen biri var mıydı?
Cehalet, bütün alanlarda ortak olmak üzere evrenseldir.
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı..
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen, bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı hâlâ gerçekten?
Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır.
Ama benim gibi hiçliğin kölesi olmuş birisinin zamandan başka neyi vardı ki, kimin sabır ve hırsı bu kadar fazlaydı?
Yeryüzünde beni sorgulamayan, bana işkence yapmayan bir insan var mıydı gerçekten?
Sonunda yalnızdım ve artık asla yalnız olmayacaktım!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir