İçeriğe geç

The Penelopiad Kitap Alıntıları – Margaret Atwood

Margaret Atwood kitaplarından The Penelopiad kitap alıntıları sizlerle…

The Penelopiad Kitap Alıntıları

Şimdi herkesin soluğu tükendiğine göre, artık masal anlatma sırası bende.
Kötülük yapan herkes aynı özre sığınır.
Bizi öven şarkılar duymak isteriz, inanmasak bile güzel gelir kulağa.
Zamanını yas tutarak geçiren
Büyüdüğünde bir ineğin etini yiyemez.
Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.
Kendi cebinizden karşılamadığınız yiyeceklerle dolu bir sofra kadar oburluğu körükleyen bir şey yoktur.
Gerçekten güzel olanlar neden dünyadaki herkesin onları eğlendirmek için varolduklarını sanırlar?
Mutlu sona ulaşmanın en iyi yolu doğru kapıları kilitli tutmak ve cinler geldiğinde uykuya dalmaktır.
Arzular bedenle birlikte yok olmazlar.Yalnızca o arzulari giderme yetisi ölur.
Tanrısal güzellik yük olur sirtinda
Kötülük yapan herkes aynı özre sığınir.
Hırsızlık yap, orospuluk yap, üçkâğıtçılık yap:
Kölesini dövmeyen yolar saçını başını!
Elinizde başka seçenek olmadığında uydurma olduğu apaçık belli olan sözler bile avunç kaynağıdır.
Sıradan yaşamlar can sıkar
Yine de sözsüz suçlama diye bir şey vardır, değil mi?
Yaşamak herkesin hakkıdır.
Su direnmez. Su akar. Elini içine daldırdığında, seni okşadığını hissedersin. Su kaskatı duvara benzemez, geçmene engel olmaz. Ne ki su hep yolunda akar, hiçbir şey ona karşı koyamaz. Su sabırlıdır. Damlayan su taşı deler, geçer. Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir erkeğin aklı varsa, balta ya da kılıç gibi, her an kullanmaya hazır ve tetikte tutmalıdir.
Galiba böyle tanınıyordum: akıllılığımla.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hamurumda her zaman kararlı davranmak var. Sabır, derlerdi bana. Bir işi sonuna kadar götürmeyi severim ben.
yeteneklerinden biri de buydu: sıyrılmak
İnsanların aklını okumak ne güzel olurdu mu diyorsunuz? Bunu bir daha düşünün .
Öldüğüme göre artik her şeyi biliyorum.
Çözemediğimiz olayları zamana bırakıp
beklemekten başka çare yok !
Zamanını yas tutarak geçiren
Büyüdüğünde bir ineğin etini yiyemez
Güneş göğe yükselirken gözyaşı döken
Küpünü doldurup taşıramaz
“Bunu şaka yollu söylemişti, fakat onun en hafif şakaları bile acımasız olurdu. Gerçekten güzel olanlar neden dünyadaki herkesin onları eğlendirmek için varolduklarını sanırlar?”
İkna ustası olarak büyük sırlarından biri buydu işte Odysseus’un – karşısındakini ortak bir düşmanları olduğuna ve onu yenmek için güçlerini birleştirmeleri gerektiğine inandırırdı.
Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.
Zekiydim, herkes öyle derdi -o kadar çok söylemişlerdi ki canımı bile sıkıyordu- oysa zekilik bir erkeğin ancak karısı kendinden biraz uzak durursa görmek isteyeceği bir nitelikti.
İnsanların aklını okumak ne güzel olurdu mu diyorsunuz? Bunu bir daha düşünün.
Öldüğüme göre artık her şeyi biliyorum. Bu olmasını istediğim şeydi, gel gör ki çoğu dileklerim gibi gerçekleşmedi. önceden bilmediğim bir, iki önemsiz gerçekten başka bir şey öğrenmedim. Merakı gidermek adına ödenen bedelin çok yüksek olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Mitler yaşamlarımıza yansıyan ve onlara biçim veren evrensel ve zamanı belirsiz öykülerdir – isteklerimizi, korkularımızı, özlemlerimizi irdeler, bize insan olmanın anlamını anımsatan anlatılar sunarlar.
Ölmemizi gerektirecek ne yaptık sana?
O günlerde mutlu sonlar isterdim, mutlu sonlara ulaşmanın en iyi yolu doğru kapıları kilitli tutmak ve cinler geldiğinde uykuya dalmaktır.
Yüreği hem anahtar hem kilitti
.
Bazen fısıldamanın başkalarından mı yoksa kendi kafanızın içinden mi geldiğini bilmek zordur.

.

Su direnmez. Su akar. Elini içine daldırdığında, seni okşadığını hissedersin. Su kaskatı duvara benzemez, geçmene engel olmaz. Ne ki su hep yolunda akar, hiçbir şey ona karşı koyamaz. Su sabırlıdır. Damlayan su taşı deler, geçer. Unutma yavrucuğum. Bir yarın su senin, aklından çıkarma bunu. Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.
Savunmasız birine acı çektirmenin tadı başkaydı ne de olsa.
Elinizde başka seçenek olmadığında uydurma olduğu apaçık belli olan sözler bile avunç kaynağıdır.
Vazgeçilmez olma fikrinin gurur okşayıcılığına hangimiz dayanabilir ki?
Gerçekten güzel olanlar neden dünyadaki herkesin onları eğlendirmek için varolduklarını sanırlar?
Bir engeli aşamazsan, çevresinden dolaş. Su öyle yapar.
Mutlu sonlara ulaşmanın en iyi yolu doğru kapıları kilitli tutmak ve cinler geldiğinde uykuya dalmaktır.
Öldüğüme göre artık her şeyi biliyorum.
Vazgeçilmez olma fikrinin gurur okşayıcılığına hangimiz dayanabilir ki?
Gerçekten güzel olanlar neden dünyadaki herkesin onları eğlendirmek için varolduklarını sanırlar?
Water does not resist. Water flows. When you plunge your hand into it, all you feel is a caress. Water is not a solid wall, it will not stop you. But water always goes where it wants to go, and nothing in the end can stand against it. Water is patient. Dripping water wears away a stone. Remember that, my child. Remember you are half water. If you can’t go through an obstacle, go around it. Water does.
Bizi doğru dürüst gömmeliydin. Üzerimize şarap dökmeliydin. Bağışlanmamız için yakarmalıydın.
Neden kıydın bize? ölmemizi gerektirecek ne yaptık sana? Buna hiç yanıt vermedin.
Öç almaydı bu, kin gütmeydi, öldürmek onurun olmuştu.
“Ruhların bedenleri yoktur. Kirlenmezler. Yıkanmaları gerekmez.”

“Ya! Ama ben hep ruhsal nedenlerle yıkanırım.

Her şey daha da can sıkıcı bir hal alınca, su birikintisine dönüşmemeye özen göstererek elimden geldiğince ağladıktan sonra, uykuya dalabiliyordum neyse ki. Uyuduğumda da düşler görüyordum.
Kefen dokuma öyküsü bir anda tarihe karışıverdi. Herkes bundan böyle nedense sonu gelmeyen işlerden söz ederken “Penelope’nin çetrefilli ağı” diyecekti artık. Ağ sözcüğünden pek hoşlanmamıştım. Beze ağ diyorlarsa, demek ki ben de örümcektim. Oysa benim amacım erkekleri sinek gibi avlamak değildi, tam tersine ağa takılmamaktı.
Naiad’ın kızıydım; Annemin öğütleri kulağımda küpeydi. Su gibi davran, derdim kendime.
Onlara karşı koymaya kalkma. Seni ele geçirmeyi denediklerinde, parmaklarının arasından kay. Çevrelerinden süzülüp git.
Merhaba, Antinoos, dedim ona. Şu oku boynundan çıkarsan keşke.

— Sana olan aşkımın anısına taşırım bu oku, mezarıma da taşıdım.”

↝ Yapmacık sözler etmeye bayılırdı, sağken
çok alıştırma yapmıştı.

Hangisine inanacağımı şaşırmıştım. Bazen beni huzursuz etmek, gözlerimin yaşlarla dolmasını seyretmek için herkesin bir şeyler
uydurduğunu düşünüyordum.

Savunmasız birine acı çektirmenin
tadı başkaydı ne de olsa.

Kimilerine göre Odysseus ruhlara danışmak için ölüler Ülkesine gitmişti. Yok, alt tarafı geceyi yarasalarla dolu karanlık bir mağarada geçirdi, diyenler de vardı.
Zamanını yas tutarak geçiren
Büyüdüğünde bir ineğin etini yiyemez.
“Biz ölümsüzler pinti değilizdir, istiflemeyiz! Bunlar boş şeyler.” Sonra da sarayın havuzuna dalarak gözden kaybolur, yunuslarla şakalaşmak, deniz taraklarına oyunlar oynamak üzere günlerce görünmezdi ortalıkta.
Başıma en çok dert açan kadınsa Odysseus’un sütninesi Eurykleia oldu. Çok saygı gören biriydi, çünkü, ona göre, son derece güvenilirdi.
Kaynanam her şeyi ölçüp biçerek yapan bir kadındı. Ağzı sıkıydı, geldiğimde beni usulen karşıladıysa bile, benden hoşlanmadığı belliydi. Çok genç olduğumu dilinden düşürmüyordu. Odysseus ise bunun zaman içinde giderilecek bir kusur olduğunu belirtmişti.
Getir, götür benim işim, işitir, boyun eğerim
Lanet olası her gün Evet hanımefendi, Hayır efendim; Gülümser, yaşlı gözlerle başımı öne eğerim, Başkaları yatsın diye yumuşacık döşekler sererim.
Öyleyse, güzel bayan, şişir yelkeni kabaran dalgalara – Aşağıdaki su mezar gibi kapkara
Ufacık mavi kayığınla batmayasın aman ha
Umuttur yalnızca bizi yüzeyde tutan, unutma
Bir prenses olsaydım, bol gümüşle altını olan şöyle. Bir yiğit âşık olsaydı bana, yaşlanmazdım asla: Ah, genç bir kahraman gelseydi benimle evlenmeye, O zaman hep güzel, mutlu ve özgür kalmamak niye!
Su direnmez. Su akar. Elini içine daldırdığında, seni okşadığını hissedersin. Su kaskatı duvara benzemez, geçmene engel olmaz. Ne ki su hep yolunda akar, hiçbir şey ona karşı koyamaz. Su sabırlıdır. Damlayan su taşı deler, geçer.
Unutma yavrucuğum. Bir yarın su senin, aklından
çıkarma bunu.
Ördekler koşmuştu beni kurtarmaya, babamın bununla ilgisi yoktu. Sanırım babam pazarlıkta kendine düşeni yerine getirdiğinde diretebilirdi, eğer pazarlık böyleyse, hile yapmadıysa, deniz tanrısı beni dibe çekip midesine İndirmeyi başaramadıysa, bu kendi şanssızlığıydı.
Babamı uzaktan, zambaklar boyunca ilerlerken her gördüğümde ona yetişmeye çalışırım, ama hemen uzaklaşır, sanki benimle yüzleşmek istemez.
Oğullarınız değil de kızlarınız varsa, bir an önce çocuk doğurmalarını sağlamalıydınız ki size erkek torunlar versinler. Ailede ne kadar çok kılıç sallayan, kargı atan varsa, o kadar iyidir, çünkü çevredeki kayda değer diğer bütün erkekler bir krala veya soylu birine saldırı düzenleyip ellerine insanlar da dâhil ne geçerse çekip götürmek için bahane ararlar.
Bir düşmanının varsa, yapılacak en iyi şey onun oğullarını, henüz beşikte olsalar bile öldürmekti. Yoksa büyüyünce onlar sizin peşinize düşerdi. Eğer canlarına kıyamazsanız, onları tanınmaz hale sokup uzaklara gönderebilir ya da köle olarak satabilirdiniz, ne var ki sağ oldukları sürece sizin için tehlikeli olabilirlerdi.
Çocuk sahibi olmak dünyaya bir nefer salmakla eşanlamlıydı.
Ne diyordum? Ha, evet. Evlilikler. Evlenmenin amacı çocuk yapmaktı; ama çocuklar oyuncak da değildi, evcil hayvan da. Çocuklar geride bir şeyler bırakmanıza aracı olan varlıklardı.
Sizin dünyanızda, insanların bildiği anlamda tanrılar ziyaretinize gelmez, uyuşturucu almıyorsanız elbet.
Umurumda değil.
Hiç umurumda olmadı.
Yaşamımda ilgimi çeken başka şeyler var.
Arada bir sis bulutları dağılır, biz de canlılar dünyasına şöyle bir bakış atabiliriz. Kirli bir camın arkasından bakmak için elinle silip saydam bir alan yaratmaya benzer. Bazen engeller kalkar, gezintiye çıkarız. O zaman çok heyecanlı oluruz, herkes cıvıldar.
Kendi adıma en azından birkaç sümbül olmasını yeğlerdim, ayrıca araya safranlar da serpiştirilse kötü mü olurdu yani? Ancak biz burada ne baharı yaşarız ne de başka mevsimleri.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir