İçeriğe geç

The Passion Kitap Alıntıları – Jeanette Winterson

Jeanette Winterson kitaplarından The Passion kitap alıntıları sizlerle…

The Passion Kitap Alıntıları

Derler ki aşk insanı köleleştirir, tutku şeytanın ta kendisidir, aşk yüzünden yitip giden nice insan vardır. Doğrudur, biliyorum, ama bildiğim 1şey daha var. Aşk olmasa yaşamımızın tünellerinde el yordamıyla sürünür, güneşi hiç görmeyiz
Ona hâlâ âşığım. Onu düşünmediğim tek 1gün geçmiyor. Püskül ağacı kışın kızardığında elimi uzatıp onun saçlarını okşadığımı hayal ediyorum.Ona âşığım ben, 1fanteziye, efsaneye ya da kendi yarattığım 1varlığa değil. O. Ben olmayan 1insan. Bonaparte’ı ben uydurmuştum, enaz kendisinin uydurduğu kadar. Ona olan tutkum, karşılıksız kalmasına karşın, 1sevgili icat etmekle âşık olmak arasındaki farkı gösterdi bana. 1incide yalnızca siz varsınız, ikincide ise yalnızca öteki
Derler ki aşk insanı köleleştirir, tutku şeytanın ta kendisidir, aşk yüzünden yitip giden nice insan vardır. Doğrudur, biliyorum, ama bildiğim 1şey daha var. Aşk olmasa yaşamımızın tünellerinde el yordamıyla sürünür, güneşi hiç görmeyiz
Beni ilgilendiren ne?
Tutku. Saplantı.
Her ikisini de tanıdım, ikisini ayıran çizginin 1Venedik bıçağı kadar ince ve zalim olduğunu biliyorum
Oynarsın, kazanırsın, oynarsın, kaybedersin. Oynarsın.
Her oyunun sonunda 1düş kırıklığı yaşanır. Hissedeceğini sandığın şeyleri hissetmezsin, sana çok önemli görünen şey artık önemsizdir. Heyecanı yaşatan oyunun kendisidir
Bu kent, birbiriyle karşılaşmayan ama birbirinin varlığını her an algılayan iki kişiden ibaretmiş gibi gelmeye başlamıştı bana. Ne zaman sokağa çıksam ötekini görmeyi umuyor ve bundan korkuyordum. Yabancıların yüzünde onu, aynada kendi yüzümü görüyordum.
Dünya.
Dünya insanın korkmadan yürüyeceği kadar geniş 1yerdir mutlaka
Çile insanoğlunun icadıdır, çünkü insanoğlu tutkusuz var olamaz
Kumar oynamak 1zaaf, 1günah değil, insan olduğumuzun 1ifadesi.
Hepimiz kumar oynarız. Kimisi oyun masasında yapar bunu,
kimisi başka yerde.
Oynarsın, kazanırsın, oynarsın, kaybedersin. Oynarsın.
Devlet İşleri. Sırf su üstünde yürümemek için yapmadık köprülerimizi. Köprü 1buluşma yeridir. Tarafsız 1yerdir. Dikkat çekmeyen 1yerdir. Birbirine düşman kişiler köprü üstünde buluşmayı yeğlerler, kavgaları da o boşlukta son bulur. 1i karşı tarafa geçer, öteki 1daha geri gelmez. Âşıklar için köprü 1olasılıktır, şanslarının 1metaforu
~~~Kalbime el koysunlar.~~~
Aşk neredeyse ben de orada olmak istiyorum. Tatlı sularda yolu kesilmiş 1somon balığı nasıl denizin yolunu bulursa, ben de öyle süreceğim aşkın izini
Mutluydum, ancak mutlu yetişkinlere özgü 1sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız 1çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak, rüzgârı yakalamaya çalışmak gibi 1şeydir
Yanında ancak şans eseri uyanabileceğin birine aşık olmanın bir anlamı yok.
Mutluydum, ancak mutlu yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak, rüzgarı yakalamaya çalışmak gibi bir şeydir. Bırakın her yanınızda essin, çok daha kolay değil mi? Filozoflarla yolum tam da burada ayrılıyor zaten. Tutkulu şeylerden söz ederler ama içlerinde tutku yoktur. Bir filozofla tutku hakkında hiç konuşmamalı.
Kalbime el koysunlar.
Aşk neredeyse ben de orada olmak istiyorum. Tatlı sularda yolu kesilmiş bir somon balığı nasıl denizin yolunu bulursa, ben de öyle süreceğim aşkın izini.
Özgürlük hakkında konuşan çok… Kutsal Hazine gibi bir şey. Çocukluğumuzdan itibaren lafını duyuyoruz, var olduğuna kesinlikle inanıyoruz ama nerede bulunduğuna gelince, herkesin bildiği yer ayrı.
Neden aradan yıllar geçtiği halde bütün mutlu anılar dün gibidir?
“… şimdiki zamandan çaldığın her an sonsuza dek kaybedilmiştir. Şimdiden başka bir zaman yoktur.”
Mutluydum, ancak “mutlu” yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak, rüzgarı yakalamaya çalışmak gibi bir şeydir. Bırakın her yanınızda essin , çöm daha kolay değil mi? Filozoflarla yolum tam da burada ayrılıyor zaten. Tutkulu şeylerde. Söz ederler ama içlerinde tutku yoktur. Bir filozofla tutku hakkında hiç konuşmamalı.
Derler ki aşk insanı köleleştirir, tutku şeytanın ta kendisidir, aşk yüzünden yitip giden nice insan vardır. Doğrudur, biliyorum ama bildiğim bir şey daha var: Aşk olmasa yaşamımızın tünellerinde el yordamıyla sürünür, güneşi hiç görmeyiz. Aşık olduğumda sanki bir aynaya baktım ve ilk kez kendimi gördüm.
özgürlüğün güçlülükle, zenginlikle, saygınlıkla ya da sorumsuzlukla ilgisi olmadığını düşünüyorum, sevmektir özgürlük. Kendi kendini bir an için bile olsa unutacak kadar sevmek başka birisini Özgürlük Mistikler ve din adamları bedenimizden ve onun tüm arzularından kurtulmaktan, iştahlarımızın artık esiri olmamaktan söz ederler. İştahlarımız sayesinde özgürlüğe kavuşacağımızı söylemezler. Bir başkasına duyduğumuz arzunun bizi bizden herhangi bir tanrısal gücün yapamayacağı bir kesinlikle koparacağından söz etmezler.
Nefretin, yani sevgiden sonra gelen nefretin, ne olduğunu bilmezdim. Koskocaman, umutsuz ve doğrulanmamak için çırpınan bir duygu. Doğrulandığı her gün daha da canavarlaşan bir duygu. Aşk tutku idiyse, nefret bir saplantı olacaktır. Bir zamanlar sevileni boyun bükmüş, acımaya bile değmeyecek konumda görme ihtiyacı. Tiksintiye çok yakın, vakur olmaya çok uzak. Yalnızca bir zamanlar sevdiğinizden değil, kendinizden de nefret edersiniz. Nasıl sevmiş olabilirsiniz bunu?
Fetheden sen olduğunda kimse senden yana değildir. Düşmanlarınız dostlarınızdan çok daha fazla yer kaplarlar. Onca dümdüz, sıradan yaşam nasıl birdenbire öldürülecek erkek ve ırzına geçilecek kadına dönüşür?
Geleceğin kehaneti geçmiştedir ve gelecek sırf geçmiş yüzünden mümkündür. Geçmiş ve gelecek olmasa, şimdiki zaman kısmi kalır. Tüm zaman ezeli ve ebedi bir şimdidir, dolayısıyla tüm zaman bizimdir. Unutmanın hiçbir anlamı yok, hayal kurmanın ise her türlü anlamı var. Şimdiki zaman böylece zenginleşir. Şimdiki zaman böylece bütünleşir.
Aşk konusunda pragmatiğim, erkeklerden de kadınlardan da zevk almışımdır ama bugüne dek kalbime nöbetçi aramak zorunda kalmadım hiç. Kalbim güvenilir bir organdır.
Derler ki her kar tanesi ötekilerden farklıdır. Bu doğru olsaydı dünya nasıl sürüp giderdi? Diz çöktüğümüz yerden nasıl doğrulurduk? Bu mucize karşısında nasıl kendimize gelebilirdik?
Unutarak. Çok fazla şey tutamayız aklımızda.
Yalnızca şimdiki zaman var, hatırlanacak hiçbir şey yok.
Geleceğin kehaneti geçmiştedir ve gelecek sırf geçmiş yüzünden mümkündür. Geçmiş ve gelecek olmasa, şimdiki zaman kısmi kalır. Tüm zaman ezeli ve ebedi bir şimdidir, dolayısıyla tüm zaman bizimdir. Unutmanın hiçbir anlamı yok, hayal kurmanın ise her türlü anlamı var. Şimdiki zaman böylece zenginleşir. Şimdiki zaman böylece bütünleşir.
Mutluydum, ancak “mutlu” yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değillerdir. Bu konuda konuşmak, rüzgarı yakalamaya çalışmak gibi bir şeydir . Bırakın her yanınıza essin, çok daha kolay değil mi?
Beni soracak olursanız, sevecek kimsem olmadığında kirpiler gibi davranmanın en iyisi olduğuna inandım, kalbimi yaprakların arasına sakladım.
Şans, rastlantıları doğru kullanma yeteneğinden başka bir şey değildir
İnsan ya yüreğinin derinliğinden yapmalı bir şeyi ya da hiç yapmamalı.
Tutku tarih değildir, gerçi hepimizin yaşamı tarihtir. Tutku aşk hikayesi değildir, gerçi hepimizin hayatı sevdalandığımız erkek ve kadınlardan izler taşır.
Mutluydum, ancak mutlu yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak rüzgarı yakalamaya çalışmak gibi bir şeydir. Bırakın her yanınızdan essin, çok daha kolay değil mi?
Hepimizin hayatı sevdalandıgımız erkek ve kadınlardan izler taşır Mutluydum,ancak mutlu yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur, ya değildir Şimdiki zamandan çaldığın her an, sonsuza dek kaybedilmiştir, Şimdiden başka bir zaman yoktur Onunla birlikte olmak,gözünü iyice hareketli bir çiçek dürbününe dayamak gibiydi
Ölümle yüz yüze geldiğinizde yaşama tutkunuza bir anlam veremiyorsunuz.
“Köprüler birleştirir ama aynı zamanda ayırırlar da.”
“İnsan ya yüreğinin derinliğinden yapmalı bir şeyi ya da hiç yapmamalı.”
Ona neden papaz olduğunu sorduğumda, insan çalışmak zorundaysa, işyerine uğramayan bir patrona sahip olmak en iyisidir demişti.
.
Biraz farklı olsaydım, tutkumu kutsal bir şeye dönüştürebilir ve geceleri uyuyabilirdim.

Bugün defterimi yeniden okudum, şunları öğrendim:
Ona aşık olduğumu söylüyorum, ne demek bu?
Geleceğimi ve geçmişimi bu duygunun ışığında gözden geçiriyorum, demek. Sanki yabancı bir dilde yazmışım da, birden o dili okumayı başarmışım. Sözcüklere başvurmadan açıklıyor, beni bana; tıpkı dahiler gibi, ne yaptığından habersiz.
Yazmayı sürdürüyorum, böylece her zaman okuyacak bir şeylerim olacak.
Ona neden papaz olduğunu sorduğumda, insan çalışmak zorundaysa, işyerine uğramayan bir patrona sahip olmak en iyisidir demişti.
Yolcuların hiç değilse seçme özgürlükleri var. Başka diyarlara yelken açanlar gidecekleri yerin farklı olacağını biliyorlar. Kaşifler önceden hazırlıklıdırlar! Oysa bizler gibi kan damarları boyunca yolculuk eden, içsel kentlere rastlantı sonucu uğrayan kişilerin hiçbir hazırlığı yok.
Oynarsın, kazanırsın, oynarsın, kaybedersin. Oynarsın.
Mutluydum, ancak mutlu yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak, rüzgarı yakalamaya çalışmak gibi bir şeydir
sırf varlığıyla, yaşamımın geri kalanını gölgeler diyarına dönüştüren kadın
Ilık insanlarız biz, özgürlüğe duyduğumuz özlem, sevmek özleminden başka bir şey değil. Sevecek cesaretimiz olsaydı, savaş kahramanlıklarına böylesine değer vermezdik.
Aşkının nesnesinin değersiz olduğunu fark etmekten daha aşağılayıcı bir şey olabilir mi?
Onca dümdüz, sıradan yaşam nasıl birdenbire öldürülecek erkek ve ırzına geçilecek kadına dönüşür?
Gideceğiniz yer her neresiyse her zaman önünüzdedir de, dümdüz gitmek diye bir şey yoktur burada.
Şimdiki zamandan çaldığın her an, sonsuza dek kaybedilmiştir. Şimdiden başka bir zaman yoktur.
Mutluydum, ancak “mutlu” yetişkinlere özgü bir sözcük. Mutlu olup olmadığını sormazsınız bir çocuğa, çünkü görürsünüz. Ya mutludur, ya değildir. Yetişkinler mutluluktan söz ederler, çünkü değildirler. Bu konuda konuşmak, rüzgarı yakalamak gibi bir şeydir. Bırakın her yanınızda essin, çok daha kolay değil mi?

Oysa artık çocuk değilim. Şimdilerde sözcükler ve düşünceler hep kendimle duygularım arasına giriyor. Doğuştan hakkımız olan mutluluk duygusuna bile set çekiyor.

Hiçbir anı birbirine benzemeyen sular kenti hakkında daha başka şeyler sormak istiyordum ona, gözlerinin bana karşı değilse bile herhangi bir şeye karşı sevgiyle aydınlandığını göreyim diye. Ama yatma hazırlığı içinde kürklerini yaymaya başlamıştı bile. Elimi yüzüne dokundurdum çekinerek, düşüncelerimi okumuş gibi gülümsedi.
“Bu kardan bir kurtulalım, seni kılık değiştirenlerin kentine götürürüm, orada kendine uygun bir kılık bulursun.”
Bir tane daha. Bu asker giysileri içinde zaten kılık değiştirmiş durumdayım.
Evime dönmek istiyorum.
Gece biz uyurken kar yeniden başlamış. Sabah kalktığımızda kapıyı açamadık, ne Patrick, ne ben, ne de üçümüz bir arada. Tahtayı çatlak yerlerinden kırmak zorunda kaldık. Ben hâlâ sıska olduğumdan, insan boyunu aşmış olan kar yığıntısının içine itilen de ben oldum.
Ölümcül sersemletici, içine dalıp da bir daha hiç çıkmamaya çağıran yığını ellerimle kazmaya koyuldum. Kar soğukmuş gibi görünmez, hiçbir ısısı yokmuş gibi görünür. Kar yağdığında, ellerinize konan hiçlik parçalarına baktığınızda herhangi birine zarar verebilecekleri aklınızdan bile geçmez. Basit bir çoğalmanın böylesi büyük bir değişiklik yapacağı aklınıza gelmez.
Oysa şaşılacak bir şey değil bu. Bonaparte bile sayıların önemi olduğunu kavramaya başlamıştı. Bu uçsuz bucaksız ülkede bizim kaynaklarımızı çok çok aşan kilometreler, insanlar ve kar tanecikleri var.
Kuru kalsınlar diye eldivenlerimi çıkardım, ellerimin rengi yavaş yavaş kırmızıdan beyaza, beyazdan çok güzel bir deniz mavisine dönüştü, damarlarım nerdeyse mosmor görünüyordu, nerdeyse anemon renginde. Ciğerlerimin donmaya başladıklarını hissediyordum.
Bizim orada, çiftlikte, gece yarısı don yaptı mı toprak parıldar, yıldızlar sertleşir. Oranın soğuğu kırbaç gibi düşer insanın üstüne, ama hiçbir zaman gövdenizin için için donduğunu hissedecek kadar üşümezsiniz. İçinize çektiğiniz havanın gövde sıvılarınızı ele geçirdiğini, buzdan göllere dönüştürdüğünü hissetmezsiniz. Burada ise, soluk aldığımda sanki mumyalanıyormuşum gibi oluyordum.
Kapının açılmasını sağlayacak kadar kar temizlemek hemen hemen tüm sabahı aldı. Yanımızda barut ve pek az yiyecek alarak kendimize Polonya’ya (Napolyon’un adlandırmasıyla Varşova Dükalığı’na) doğru bir yol çizmeye çalıştık. Planımız sınırları izleyerek ilerlemek, sonra Avusturya’ya inmek, Tuna’yı aşarak Venedik’e doğru yol almaktı, limanlar kapalıysa eğer Trieste’ye gidecektik.
Kar soğukmuş gibi görünmez, hiçbir ısısı yokmuş gibi görünür. Kar yağdığında, ellerinize konan hiçlik parçalarına baktığınızda herhangi birine zarar verebilecekleri aklınızdan bile geçmez. Basit bir çoğalmanın böylesi büyük bir değişiklik yapacağı aklınıza gelmez. 
Neyi tehlikeye attığın neye değer verdiğini gösterir
Neyi tehlikeye attığın neye değer verdiğini gösterir.
Neden aradan yıllar geçtiği halde bütün mutlu anılar dün gibidir?
İnsan kalbi kolay aldanır, güneşin günde iki kez doğacağına, güllerin bizim için açtığına inanıverir.
Ona neden papaz olduğunu sorduğumda, insan çalışmak zorundaysa, işyerine uğramayan bir patrona sahip olmak en iyisidir demişti.
Unut gideni, unut gidenleri. Onu geri getiremezsin. Onları geri getiremezsin.
İnsan ya yüreğinin derinliğinden yapmalı bir şeyi ya da hiç yapmamalı.
“”Tutku” gibi, “üstün coşku” gibi sözcükleri öğreniyoruz ama kitabın sayfalarında kalıyorlar. Kimi kez onları ters-yüz etmeye, arkalarında ne olduğunu çözmeye çalıştığımızda ise anlatılan öyküler bir kadın ya da bir kerhane ya da bir afyon gecesi ya da bir savaş ile ilgili. Korkuyoruz. Tutkudan korkuyoruz, aşırı aşkla, aşırı sevenlerle alay ediyoruz.
Yine de korkunç bir duygu özlemi içindeyiz.”
“İlk kez karşılaştığımız birini görür görmez sanki onu yıllarca tanıyormuşuz, alışkanlıkları bize yabancı gelmeyecekmiş duygusuna kapılmamız böyle açıklanabilir mi? Belki de çeşitli yaşamlarımız önümüzde yelpaze gibi açıktır da yalnızca birinin fakındayızdır, ama ötekileri de yanlışlıkla sezebiliriz.”
“Neden aradan yıllar geçtiği halde bütün mutlu anılar dün gibidir?”
“Sınırlı zafer diye bir şey yoktur. Her zafer gerisinde bir başka kin, bir başka yenilmiş ve aşağılanmış halk bırakır. Korunması, savunulması, korkulması gereken bir başka yer.
[ ]
Onca dümdüz, sıradan yaşam nasıl birdenbire öldürülecek erkek ve ırzına geçilecek kadına dönüşür?”
“[ ] en değerli şeylerle rulet oynayan kalp.
Kumar oynamak bir zaaf, bir günah değil, insan olduğumuzun bir ifadesi.
Hepimiz kumar oynarız. Kimisi oyun masasında yapar bunu, kimisi başka yerde.
Oynarsın, kazanırsın, oynarsın, kaybedersin. Oynarsın.”
“Beni soracak olursanız, sevecek kimsem olmadığında kirpiler gibi davranmanın en iyisi olduğuna inandım, kalbimi yaprakların arasına sakladım.”
Geleceğin kehaneti geçmiştedir ve gelecek sırf geçmiş yüzünden mümkündür. Geçmiş ve gelecek olmasa, şimdiki zaman kısmi kalır. Tüm zaman ezeli ve ebedi bir şimdidir, dolayısıyla tüm zaman bizimdir. Unutmanın hiçbir anlamı yok, hayal kurmanın ise her türlü anlamı var. Şimdiki zaman böylece zenginleşir. Şimdiki zaman böylece bütünleşir.
Derler ki her kar tanesi ötekilerden farklıdır. Bu doğru olsaydı dünya nasıl sürüp giderdi? Diz çöktüğümüz yerden nasıl doğrulurduk? Bu mucize karşısında nasıl kendimize gelebilirdik?
Unutarak. Çok fazla şey tutamayız aklımızda.
Yalnızca şimdiki zaman var, hatırlanacak hiçbir şey yok.
“Eskiden benim olduğum gibisin sen de,” dedi. Yüreği zayıf olana katlanamıyorsun.”
Zaman büyük bir uyuşturucu. İnsanlar unutuyor, yaşlanıyor, bıkkınlaşıyorlar.
Her oyunun sonunda bir düş kırıklığı yaşanır. Hissedeceğini sandığın şeyleri hissetmezsin, sana çok önemli görünen şey artık önemsizdir. Heyecanı yaşatan oyunun kendisidir.
Kazanmak umuduyla kumar oynarız ama bizi asıl heyecanlandıran neleri kaybedebileceğimizin bilincidir.
SINIRLI zafer diye bir şey yoktur. Her zafer gerisinde bir başka kin, bir başka yenilmiş ve aşağılanmış halk bırakır. Korunması, savunulması, korkulması gereken bir başka yer.
Unutmanın hiçbir anlamı yok, hayal kurmanın ise her türlü anlamı var. Şimdiki zaman böylece zenginleşir. Şimdiki zaman böylece bütünleşir.
Gerçek karanlık daha kalın, daha sessizdir, kalbinizle ceketiniz arasındaki boşluğu doldurur. Gözlerinize dolar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir