İçeriğe geç

The Nose Kitap Alıntıları – Nikolay Vasilyeviç Gogol

Nikolay Vasilyeviç Gogol kitaplarından The Nose kitap alıntıları sizlerle…

The Nose Kitap Alıntıları

Ayrıca iyice düşünecek olursak, tüm bu saçmalıkların muhakkak bir anlamı vardır.
Şu hayatta ne saçma şeyler oluyor!
Ama bu hayatta hiç bir şey uzun sürmez O da eski ruh haline dönecekti, tıpkı taşların suda sektirilmesiyle oluşan halkaların bir süre sonra kaybolması gibi
Ancak dünyada uzun süren hiçbir şey yoktur; bu nedenle o ilk andaki sevinci de artık eskisi gibi değildi
Ne var ki dünyada kalıcı olan hiçbir şey yoktur.
Şu dünyada ne olmadık şeyler olur! Olaylar da, çoğu zaman, inanılacak gibi değildir.
Ama bu dünyada hiçbir şey sürekli değil; bu nedenle de neşe, ikinci dakikada, birincikinden farklıdır; üçüncüde bir derece daha zayıflar, sonunda bütün bütün yok olur, eski durumumuza döneriz; suda genişleyen halkaların, sonunda suyun yüzeyiyle bir olup yitmesi gibi.
Belki de kim olduğumu, neyin nesi olduğumu ben kendim bile bilmiyorum…
Bu kâinat saçmalıklarla doludur. Bazen gerçekci bir açıklaması bile yoktur olanların…
Bu dünyada hiçbir şey ebediyen sürmez. Dolayısıyla neşe, ikinci dakikada birincidekinden daha az canlıdır, üçüncü dakika da biraz daha zayıflar. En sonunda da bütünüyle yok olur ve yeniden eski normal halimize döneriz; tıpkı durgun suya atılan bir taşın neden olduğu halkaların en sonunda suyun yüzeyiyle bir olup yitip gitmesi gibi…
“Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim.”
Dünyada bir sürü saçmalık oluyor. Bazen insana hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor..
Ama dünyada hiçbir şey uzun süreli değildir, o bakımdan binbaşının duyduğu bu ikinci sevinç ilki kadar canlı değildi. Bir dakika sonra duyacağı sevinç bundan da cılız olacaktı ve nihayet, tıpkı suya atılan bir taşla doğan halkaların bir süre sonra yitip gitmesi gibi, içinde kıvılcımlanan son sevinç kırıntısı, doğal ruh haline karışacak, bu hal içinde sönecek, belirsizleşip gidecekti.
Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim.
Büyük devletimizin kuzey başkentinde işte böyle bir olay oldu! Tabii şimdi olayı etraflıca düşündüğümüzde pek çok gerçekdışı yan görüyoruz. Burnun son derece tuhaf ve gerçekliğe aykırı bir şekilde yerinden ayrılıp 3. dereceden bir memur kılığıyla değişik yerlerde görünmesi şurda dursun, Binbaşı Kovalev’in kayıp burnu için gazete ilanı vermeye kalkışması anlaşılır gibi değil. Böyle bir ilanın pahalıya patlayacağını düşündüğüm için söylüyor değilim bunu, hayır hiç ilgisi yok Cimri değilimdir ben. Sadece ayıp, yakışıksız, çirkin bir davranış olarak buluyorum bunu! Yine ekmeğin içinde burun ne arıyor, hem de İvan Yakovleviç’in karısının pişirdiği ekmeğin içinde? Anlayan beri gelsin! Ama bundan da tuhaf ve anlaşılmaz olanı, yazarların nasıl olup da kendilerine böyle konuları seçebildikleri Bunu hiç mi hiç anlayamıyorum Bir kez, memlekete hiçbir yararı olmayan bir iş bu, ikincisi, ikincisi de öyle hiçbir yararı olmayan bir iş! Bilemiyorum doğrusu, ne demeye
Ama dünyada hiçbir şey uzun sereli değildir, o bakımdan binbaşının duyduğu bu ikinci sevinç ilki kadar canlı değildi. Bir dakika sonra duyacağı sevinç bundan da cılız olacaktı ve nihayet, tıpkı suya atılan bir taşla doğan halkaların bir süre sonra yitip gitmesi gibi, içinde kıvılcımlanan son sevinç kırıntısı, doğal ruh haline karışacak, bu hal içinde sönecek, belirsizleşip gidecekti.
Ağırbaşlı bir bey öfkeyle, böylesine üstün başarılarla dolu aydın bir yüzyılda bu türden saçmalıkların nasıl olup da yayılabildiğini ve hükümetin olup bitenlere nasıl seyirci kaldığını anlayamadığını söylüyordu. Görüldüğü kadarıyla bu bay hükümetin her işe karışmasını, hatta evinde karısıyla yaptığı gündelik kavgalara bile el koymasını isteyenlerdendi. Derken bir başka Ama işte burada olaylar yeniden kalın bir giz perdesine bürünüyor!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dünyada Ne Saçmalıklar Oluyor! Bazen her şey gerçekdışıymış gibi geliyor insana.
Çarpık bir buruna değil , sakat ve sahte bir ruha gülelim
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne var ki dünyada kalıcı olan hiçbir şey yoktur, bu yüzden daha ikinci dakikanın ardından o ilk sevinci artık eskisi gibi coşkulu değildi, üçüncü dakikada daha da zayıfladı ve en sonunda suya düşen taşın meydana getirdiği halkaların kaybolup kısa süre sonra yüzeyin dümdüz olması gibi, farkında olmadan her zamanki ruh haline döndü.
Ne var ki dünyada kalıcı olan hiç bir şey yoktur.
Dünyada birsürü saçmalık oluyor. Bazen insana hicbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor.
Sevincinden gülümsedi binbaşı. Ama dünyada hiçbir şey uzun süreli değildir, o bakımdan binbaşının duyduğu bu ikinci sevinç ilki kadar canlı değildi. Bir dakika sonra duyacağı sevinç bundan da cılız olacaktı ve nihayet, tıpkı suya atılan bir taşla doğan halkaların bir süre sonra yitip gitmesi gibi, içinde kıvılcımlanan son sevinç kırıntısı, doğal ruh haline karışacak, bu hal içinde sönecek, belirsizleşip gidecekti.
“Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim.”
Dünyada bir sürü saçmalık oluyor. Bazen insana hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor
Çarpık bir buruna değil, sakat ve sahte ruha gülelim
Yanılıyorsunuz beyefendi. Ben şahsıma münhasırım.
Ama dünyada hiçbir şey uzun süreli değildir
Her şey o kadar çok pahalandı ki
Sanki yaşamında eksik olan birşeyin boşluğu doldurulmuştu; sanki evlenmişti; sanki yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi; sanki hoş bir hayat arkadaşı önünde uzanan yaşam yolunu kendisiyle birlikte ve el ele yürümeye razı olmuştu.
Burnum, kendi gerçek burnum. Muhtemelen benimle alay etmeye, dalga geçmeye çalışıyor.
Yalnızlık soğuktan daha soğuktur.
Kabul etmek gerekir ki pek çok yerde pek çok anlamsızlıkla karşılaşıyoruz
Benden kaçan burnum
Ama bu hayatta hiçbir şey uzun sürmez; ikinci kez duyduğu mutluluk da, ilkine oranla pek cansızdı. Üçüncü kez duyacagi mutluluk biraz daha zayiflayacak, en sonunda da yok olup gidecekti. O da eski ruh haline dönecekti, tıpkı taşların suda sektirmesiyle oluşan halkların bir süre sonra kaybolması gibi.
Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz. Tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra dalgaların giderek kaybolması gibi.
Dünyada bir sürü saçmalık oluyor. Bazen insana hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor…
Ama dünyada hiçbir şey uzun süreli değildir.
dünyada kalıcı olan hiçbir şey yoktur
sizinle bizim aramızda olduğu gibi, insanlar arasında da renkler ve zevkler tartışılmaz
Ama dünyada hiçbir şey uzun süreli değildir, o bakımdan binbaşının duyduğu bu ikinci sevinç ilki kadar canlı değildi. Bir dakika sonra duyacağı sevinç bundan da cılız olacaktı ve nihayet, tıpkı suya atılan bir taşla doğan halkaların bir süre sonra yitip gitmesi gibi, içinde kıvılcımlanan son sevinç kırıntısı, doğal ruh haline karışacak, bu hal içinde sönecek, belirsizleşip gidecekti.
Ağırbaşlı bir bey öfkeyle, böylesine üstün başarılarla dolu aydın bir yüzyılda bu türden saçmalıkların nasıl olup da yayılabildiğini ve hükümetin olup bitenlere nasıl seyirci kaldığını anlayamadığını söylüyordu.
Aptalca saçmalıklarla halkın kafasını nasıl da karıştırıyorlar !
Bu büyük acıyı ne yaptım da hak ettim ?
Bu incitici sözlerinizden sonra itiraf ederim ki, size söyleyecek hiçbir sözüm kalmamış bulunuyor
Dünyada bir sürü saçmalık oluyor. Bazen insana hiçbir şey gerçek değilmiş gibi geliyor
Ne var ki dünyada kalıcı olan hiçbir şey yoktur..
Yanılıyorsunuz beyefendi. Ben şahsıma münhasırım.
Çarpık bir burna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim.
Çarpık bir buruna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim..
hoş ve ikna edici bir sesle, hastalarıma hiçbir zaman para için bakmadım. Bu hem benim ilkelerime hem de iş ahlakıma ters. Elbette hastalarımdan para alıyorum ama bu sırf onları kırmamak için. Kuşkusuz burnunuzu yerine takabilirim ama sözlerime inanmıyorsanız size şerefim üzerine yemin ederim ki çok daha kötü olacak en iyisi doğanın eline bırakın. Sık sık soğuk suyla yıkayın, sizi temin ederim burunsuz da burnunuz varmış gibi sağlıklı olacaksınız.
Her şey o kadar çok pahalandı ki
Ne var ki dünyada kalıcı olan hiçbir şey yoktur
Her şey o kadar çok pahalandı ki
Tanrım! Tanrım! Neden başıma böyle bir dert verdin? Kolum ya da ayağım olmasa daha iyiydi; kulağım olmasaydı berbat bir durum olurdu ama yine de katlanılırdı ancak burunsuz bir insan neye benzer şeytan bilir, kuş desen kuş değil, yurttaş desen yurttaş değil; tuttuğun gibi pencereden fırlat gitsin! Savaşta ya da düelloda kaybetseydim ya da onu kaybeden ben olsaydım gam yemezdim ama ortada hiçbir neden yokken, durduk yerde bu kaybolup gitti! Hayır, böyle bir şey nasıl olabilir, diye ekledi biraz düşündükten sonra.
Her şeyi, ağza alınmayacak şeyleri bile bağışlayabilirdi ama ünvanına, rütbesine yapılan bir saldırıyı asla hoş göremezdi.
Adabı muaşerete göre konuşacak olursak, sizinle bizim aramızda olduğu gibi, insanların arasında da renkler ve zevkler tartışılmaz
Ancak Rusya o kadar hayret verici bir memlekettir ki bir bakanlık uzmanından söz etseniz Riga’dan tutun da Kamçatka’ya kadar bütün bakanlık uzmanları mutlaka kendi üstlerine alınır.
Burnunuzu kaybetmiş miydiniz acaba?
-Evet.
-Burnunuz bulundu.
Çünkü böyle bir ilan gazetenin saygınlığına zarar verebilir. Bir düşünün, burnunu kaybeden herkes onu bulmak için ilan vermeye kalkacak olursa işin sonu nereye varır.
Siz benim, burnum olduğunuzun farkında değil misiniz!?
Belki de ben yanlış görmüşümdür diye düşünüyordu, hiç insanın burnu durup dururken kaybolur mu?
Aynaya gitti baktı Lanet olsun! dedi aynadaki suretine tükürerek. Ufacık bir çıkıntı kalsaydı hiç değilse!
Kapılar açıldı ve içeriden üniformalı, omuzları düşük bir beyefendi çıktı.. Kapıdan çıkan beyefendi bizzat kendi burnuydu!
Ne var ki dünyada kalıcı hiçbir şey yoktur, bu yüzden daha ikinci dakikanın ardından o ilk sevinci artık eskisi gibi coşkulu değildi, üçüncü dakikada daha da zayıfladı ve sonunda suya düşen taşın meydana getirdiği halkaların kaybolup kısa süre sonra yüzeyin dümdüz olması gibi, farkında olmadan her zamanki ruh haline döndü.
Sanki yaşamında eksik olan birşeyin boşluğu doldurulmuştu; sanki evlenmişti; sanki yanında, yaşamakta olduğu anı paylaşan biri vardı, artık yalnız başına değildi; sanki hoş bir hayat arkadaşı önünde uzanan yaşam yolunu kendisiyle birlikte ve el ele yürümeye razı olmuştu.
Fırçası da, hayalleri de belirli kalıplar içine hapsolmuş gibiydi.
Herhangi bir şey gönlünü çeldi mi, hemen onun arkasından koşuyorsun geri kalan hiçbir şey umurunda olmuyor varsa yoksa o gönül çelici şey? Dikkat et, bu yolun sonu sıradan bir ressam olmaktır.
İnsan kendini ancak tam anlamıyla içine sindirdiği bir şeye teslim eder.
Ne kadar göz alıcıydı! Ya bakışları? Gözlerime güneş doluyor sandım yüzüne bakınca.
Ağırlaşıyorum, bir parça demir gibi suyun dibine çöküyorum.
Fakat bu dünyada hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Bu neşe de her geçen dakika tükenecektir. Bir sonrakine daha da tükenecektir. Sonunda suda genişleyerek ilerleyen halkaların birleşerek dümdüz olması gibi biz de eski halimize döneriz.
Düşlerle gerçeklik hep çatışma içinde.
Çarpık bir buruna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim
Sadece işini bilen bir kedi, tecrübesiz farenin kuyruğu etrafında dans etmesine müsaade eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir