Edgar Allan Poe kitaplarından The Masque of the Red Death kitap alıntıları sizlerle…
The Masque of the Red Death Kitap Alıntıları
Bu varoluşumun kayıt defterinde korkunç bir sayfaydı.
Dört bir yanı derin bir sessizlik ve ağır bir keder yumağı bürümüştü…
En kaygısız insanların bile hassas olduğu bazı noktalar vardır. Yaşamla ve ölümle aynı derecede dalga geçebilen, tükenmiş kişilerin bile alaya alamayacağı durumlar olabilir.
Adlandıramadığım bir duygu ruhumu ele geçirdi
Bu kederle dolu dünya bazen en mantıklı bakışla bile cehennem gibi görünür.
Hiçbir salgın böylesine öldürücü, böylesine korkunç olmamıştı.: (
Yaşarken senin belandım ölürken ölümün olacağım.(Martin Luther)
Kendisi, yalnızca kendisi, sonsuza dek bir ve tek.
Tek başına olmamak büyük bir talihsizliktir.
Burada onu mükemmel bir jartiyerimin olduğu ve gidip onunla kendimi asacağım konusunda temin ettim..
Görkemli bir hayal gücü, derin felsefe, zekice spekülasyonlar, ateşli ve öfkeliydi, üstüne tadımlık bir anlaşılmazlık da serpiştirilmiş..
Keats bir eleştiri yüzünden can verdi. The Andromache yüzünden ölen kimdi?
Doğunun en güçlü despotu Antiochus Epiphanes..
Afedersiniz; Shakespeare’in 1750 sene sonra yaşayacağını unutmuşum..
Bu Orontes, güney yönünde geniş bir ayna gibi on iki mil kadar uzanıyor ve Akdeniz’in dışında görünürdeki tek su kütlesi..
Yıldızlardan anlayanlar gökyüzünde uğursuz bir açı bulunduğunu biliyor..
“Ya geçmişteki mutlu anılar bugünün acısıdır ya da şu anki sefaletin kökeninde geçmişte yaşanmış coşkunluklar yatar.”
Etikte kötü iyinin bir sonucuysa, yine aynı şekilde sevinçten keder doğar..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İyilikten maraz doğarsa , neşeden de keder doğar . Ya geçmişteki mutlu anılar bugünün acısıdır ya da şu anki sefaletin kökeninde geçmişte yaşanmış coşkunluklar yatar .
İrade asla ölmez,hep içtendir. İradenin gizemini kim bilebilir? Çünkü Tanrı, tabiatı gereği kudretiyle herşeye hakim olan iradedir. İnsan zayıf iradesi yüzünden kendini meleklere ve ölüme teslim eder.
Karanlığın,Çürüyüşün ve Kızıl ölümün hepsi üzerindeki sonsuz egemenliği başladı.
En cesur insanlara bile tesir edebilecek şeyler vardır. Hayatından tamamen bezmiş ve yaşamakla ölmek arasında tereddüt etmeyenlerin dahi endişe edebilecekleri anlar mevcuttur.
‘Bir gün olsun beni sevmedin; beni yaşarken sevmedin ama ölümümün ardından bana tapacaksın!’
Umut İşkenceyi yenen umut Engizisyonun zindanlarındaki ölüm mahkumlarına bile fısıldayan umut
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendisi, yalnızca kendisi, sonsuza dek bir ve tek.
Ancak yine de nasıl unutabilirim ki?
Ölüyorum fakat yaşayacağım.
Umut bile umutsuzluğa kapılmıştı.
Mutsuzluğumuzun yegâne nedeni bir başına kalamamamızdır.
Ölüyorum, fakat yaşayacağım.
Güzellikten çirkinlik çıkartıp sükûnetten kahırlanmayı nasıl beceriyorum?
Vakur bir uddur onun kalbi. Dokundukça yankılanan.
Beni böyle perişan eden şey umuttu.
Ya geçmişteki mutlu anılar bugünün acısıdır ya da şu anki sefaletin kökeninde geçmişte yaşanmış coşkunluklar yatar.
Kehanet, daha güçlü olanın zaferi tadacağını ima ettiğinden daha güçsüz ve nüfussuz olan taraf karşısındakine diş biliyordu.
Kendisi, tek başına, sonsuza dek ve yapayalnız.
– Şölen / Platon
Dehşet ve ölüm asırlardır kol geziyor. Öyleyse anlatmam gereken öyküye niye bir tarih vereyim ki?
İnsanların kendi dertlerinden kurtulmayı en çok istediği zamanların başkalarını kurtarmaya en az gönüllü oldukları zamanlar olduğunu bir iç çekişiyle anımsadım.
Zarif bir burnun var, orası öyle; ama ona bakarsan Bluddennuffinin hiç burnu yok. Sen kınandın, o ise günün kahramanı oldu. Kabul ediyorum, Fum Fudge’de bir aslanın büyüklüğü burnunun boyutuyla doğru orantılıdır – ama, Tanrı aşkına! Burnu olmayan bir aslanla kimse boy ölçüşemez.
Ama apaçık ve hazır olanı reddedip uzaktaki ve belirsiz olanı yeğlemek insan doğasının sapkınlığının bir özelliğidir.
En gamsız olanların bile yüreklerinde duygusuz olmayan noktalar bulunur.
Uçuruma son bir dalış yapmadan sonsuzluk uçurumunun üzerinde sürekli gitmek için lanetlenmiş gibiyiz.
Geminin gövdesini, bir denizcinin yaşayan gövdesini büyütmesi gibi büyüten bir deniz vardır.
En gamsız olanların bile yüreklerinde duygusuz olmayan noktalar bulunur.
Zaten gerçek acılar toplumsal değil bireysel olarak yaşananlardır.
Bir dahide bulunan sıradan özelliklere sahipti; asosyal, duyarlı ve ateşli bir yapısı vardı.
Mantığımız uçurum kenarından şiddetle uzaklaşmamızı istediğinden, bu sebeple oraya daha istekli yaklaşırız.
Yaşadığım dehşeti, sanırım, anlatmak tamamen imkansız; yine de bu korkunç bölgelerin gizemlerini çözme merakı ümitsizliğimi bastırıyor ve ölümün en iğrenç yüzü karşısında sakinleştiriyor. Heyecan verici bir bilgiye doğru hızla ilerlediğimiz ortada; asla açıklanmayacak ve sonucu ölüm olan bir sırra doğru gidiyoruz.
Saklanmaya hiç gerek yokmuş, çünkü insanlar görmüyor.
Sadece bir yolcuydum; bir şeytan gibi peşimi bırakmayan bir tür asabi huzursuzluktan başka bir sebebim yoktu.
mutsuzluğumuzun yegâne nedeni bir başına kalamamamızdır.
Uçsuz bucaksız ufka ebemkuşağı gibi uzanırken! Güzellikten çirkinlik çıkartıp sükûnetten kahırlanmayı nasıl beceriyorum?
Kötü şartlar ve uzun yıllar beni birinden uzaklaştırırken, diğerine yabancı kıldı.
Bir anlık yaşamı kalmış kişinin artık gizleyecek bir seyi yoktur.
En gamsız olanların bile yüreklerinde duygusuz olmayan noktalar bulunur.
En basit doğal nesnelerin bizi derinden etkileyebilecek bileşimleri vardır ama onu çözümleme yetisi bizim ulaşamayacağımız bir derinlikte yatar.
Benim için her şeydin, aşkım, Ruhumun özlediği –
Yeşil bir adaydın aşkım, denizde,
Bir mabet, bir çeşme.
Efsunlu meyvelerin ve çiçeklerin çelengi;
Bu çiçeklerin hepsi benimdi.
Ah, er geç bitecek berrak bir düş;
Ah, bulutlara karışıyor yükselen
Yıldızlı Umut!
Bir ses haykırıyor Gelecek’ten:
İleri! ama Geçmiş ‘in (o karanlık girdabın) üzerinde
Salınıyor ruhum,
Dilsiz, devinimsiz, dehşet içinde!
Ah, yazık ki söndü
Yaşam ışığım.
Yeter – yeter-yeter,
(Böyle diyor kutsal deniz
Kıyıdaki kumlara,)
Filiz vermez bir daha yıldırım düşmüş dal, Bir daha yükselmez göğe kanadı yaralı kartal!
Şimdi zamanım esrimeyle geçiyor;
Geceleri düşlerimde,
Kara gözlerin.
Adımların ışıldıyor,
İlahi danslarla,
Italyan nehrinin kıyısında.
Lanet olsun!
Seni kabaran dalgalar üzerinde
Aşktan soylu bir çağa ve suça,
Ve meşum bir yastığa götürdükleri zamana
Aldılar seni benden
Ve gümüş söğüdün ağladığı puslu ülkemizden.
Bazı şeyler öyle komiktir ki, insan ya gülmeli yahut ölmelidir. Gülmekten ölmek ölümlerin en şanslısı olsa gerek!
Beni orada bekle! O derin vadide
Elbet buluşacağım seninle.
Bir anlık ömrü kalanın sırrı olmaz.
Yaşarken baş belandım, ölürken sonun olacağım.
Yaşarken baş belandım, ölürken de sonun olacağım.
İrade asla ölmez, hep içtedir. İradenin şiddetiyle gizemini kim bilebilir? Çünkü Tanrı, tabiatı gereği kudretiyle her şeye hâkim olan iradedir. İnsan zayıf iradesi yüzünden kendini meleklere ve ölüme teslim eder.
Ben ikna oldum ve kimseyi ikna etmek gibi bir niyetim yok.
bu kuşkular dehşet vericidir
Nefes aldığımdan nasıl eminsem, şundan da öyle eminim: herhangi bir hareketin yanlış ya da hatalı olduğundan eminsek, bunu bilmek bizi çoğunlukla o hareketi yapmaya zorlar.
Tanrı’yı görebildiğimiz eserlerine bakarak bile algılayamıyorsak eserleri yaratan anlaşılmaz düşüncelerinden yola çıkarak nasıl anlayabiliriz! Onu yarattığı yaratıklara bakarak anlayamıyorsak, yaratma evrelerine bakarak onu nasıl anlayabiliriz!
Bir anlık ömrü kalanın sırrı olmaz.
Ya geçmişteki mutlu anılar bugünün acısıdır, yada şu anki sefaletin kökeninde geçmişte yaşanmış çoskunluklar yatar.
Dehşet ve bela asırlar boyu insanların hayatına sinsice sokulmuştur.
Gerçek, her zaman bir kuyunun dibinde değildir. Biz onu vadilerin derinliklerinde ararız, o ise dağların tepesindedir.
Buyurgan bir çocuğun kendisi kadar zeki olmayanlar üzerinde kurduğu egemenlik, yeryüzündeki en büyük despotluk örneğidir.