İçeriğe geç

The Marriage of Heaven and Hell Kitap Alıntıları – William Blake

William Blake kitaplarından The Marriage of Heaven and Hell kitap alıntıları sizlerle…

The Marriage of Heaven and Hell Kitap Alıntıları

Senin verdiğin zahmete katlanan kişi seni tanıyordur.
Tilki kendi rızkını sağlar, ama aslanın rızkını Tanrı sağlar.
Hapishaneler Hukuk taşlarıyla inşa edilir, Kerhaneler
Dinin tuğlalarıyla.
En yüce iş, önüne bir diğerini koymaktır.
Kendi kanatlarıyla uçuyorsa hiçbir kuş gereğinden fazla yükselmez.
Yüzü ışık saçmayan kişi asla yıldız olamaz.
Budalanın gördüğü ağaç, bilge insanın gördüğüyle aynı değildir.
Budalalık, üçkağıtçılığın kılıfıdır.
Utanç, Gururun kılıfıdır.
Zıtlıklar olmazsa gelişme de olmaz. Çekicilik ve İticilik, Akıl ve Enerji, Sevgi ve Nefret gereklidir insanın varlığı için.
Neyin gereğinden fazla olduğunu bilmediğin sürece neyin yeterli olduğunu da bilemezsin.
“Gösteriş olsun diye bir maymun taşıyordu adamın biri ve maymundan dirhem dirhem bilge olduğu için kibirlendi, ve yedi adamdan çok daha bilge olduğuna inandı zavallı. Swedenborg’a olan da budur, kiliselerin budalalığını gösterir ve iki yüzlüleri teşhir eder, ta ki her şeyin dinsel olduğunu hayal edene ve yeryüzünde ağ parçalayanın bir tek kendisi olduğunu sanana dek.

Şimdi şu yalın gerçeğe kulak verin: Swedenborg tek bir yeni hakikat yazmamıştır. Şimdi de bir diğerine: hep eski sahtekârlıkları yazmıştır.

Ve şimdi de nedenini dinleyin. Sadece ve tümüyle dindar Meleklerle konuşmuş, dinden nefret eden İblisleri hiç dinlememiştir; zira kendini beğenmişliğiyle bunu beceremezdi.

Bu yüzden Swedenborg’un yazdıkları tüm yüzeysel düşüncelerin bir özeti ve daha yüce olanların bir çözümlemesidir, hepsi bu.”

“Tek başıma kalmıştım ki bu görünüm ansızın kayboldu, ve kendimi ay ışığının altında hoş bir ırmağın kıyısında otururken buldum, arp çalan bir şarkıyıcı dinliyordum, şarkısının sözleri şöyleydi: ‘Sabit fikirli kişi durgun suya benzer ve aklın sürüngenlerini yaratır.”
“Bu dünyayı kendi duyusal varoluşu içinde biçimlendiren ve şu an onun içinde zincire vurulmuş olarak yaşıyor görünen Devler, gerçekte dünyadaki dirimin nedenleri ve tüm canlılığın kaynaklarıdırlar. Lâkin zincirler, enerjiye karşı direnme gücü taşıyan zayıf ve uysal zihinlerin kurnazlığıdır ki, mesele göre, cesareti az olan şeytanlıkta ustadır.

Bu yüzden, varlığın bir kısmı Doğurgan, diğer kısmıysa Yokedicidir. Yokeden için, vareden zincire vurulmuş gibidir, oysa böyle değildir bu, o sadece varoluştan paylar alır ve bunu bütün sanır.

Eğer ki Yokeden, bir deniz misâli, hazlarının fazlasını kabul etmezse, Doğurgan Doğurganlıktan kesilecektir.

Bazıları şöyle diyecektir: ‘Tanrı tek Doğurgan değil midir?’ Yanıtlayayım: ‘Tanrı sadece Eyler ve Vardır, varolan varlıklarda ya da İnsanlarda.’

Bu iki tür insan daima yeryüzündedir ve düşman olmaları gerekir; her kim ki onları uzlaştırmaya çalışır, varoluşu yok etmek istiyor demektir.

Din, bu ikisini uzlaştırma çabasıdır.”

“Anılası Bir Düş

Cehennemde bir Basımevindeydim ve bilginin kuşaktan kuşağa aktarıldığı yöntemi gördüm.

Birinci odada, bir dolu Ejderhanın oyuyor olduğu mağaranın ağzındaki süprüntüyü temizleyen, bir Ejderha-Adam vardı.

İkinci odada, diğerlerinin altın, gümüş ve değerli taşlarla süsledikleri, kayaya ve mağaranın etrafına dolanmış bir Engerek duruyordu.

Üçüncü odadaki, kanatları ve tüyleri hava olan bir kartaldı ki, mağaranın içindeki sonsuzluğun nedeniydi. Çevrede bir dolu, uçsuz bucaksız uçurumlar üzerine saraylar inşa eden, Kartal-benzeri adam vardı.

Dördüncü odada, madenleri eriterek canlı sıvılara dönüştüren, yalazlı ateşlerden Aslanlar öfkeyle dolaşıyordu.

Beşinci odadakiler, metalleri geniş kaplara döken İsimsiz biçimlerdi.

Bunlar, altıncı odayı dolduran İnsanlarca alınıp kitap biçimine sokuluyor ve kütüphanelere diziliyordu.

“Antik Çağın Şairleri tüm sezilir nesneleri, onlara, çoğalttıkları ve sayısız duyunun algılayabileceği her şeyin, ormanların, ırmakların, dağların, göllerin, kentlerin, ulusların adlarını vererek ve bunların özellikleriyle donatarak, Tanrılar ve Deha ile canlandırdılar.

Ve özellikle, her kentin ve ülkenin dehasını, onun zihinsel tanrısının altına yerleştirerek incelediler.

Ta ki, çıkarcı bazı kişilerin, zihinsel tanrıları anlamaya ya da cisimlerinden soyutlamaya çalışarak avamı köleleştirdiği bir sistem oluşuncaya dek, ki böyle başladı Rahiplik.

Şiirsel masallardan tapınma biçimleri seçerek.

Ve an geldi, Tanrıların bu tür şeyler emrettiğini bildirdiler.

Böylece insanlar, Bütün Tanrısal Varlıkların insanoğlunun gönlünde barındığını unuttular.”

“Dualar toprağı sürmez! Şükürler ekin biçmez!”
Tüm sağlıklı besinler ağsız ya da kapansız yakalanır.
Karşıtlıklar yoksa ilerleme olmaz. Çekim ve İtim, Akıl ve Enerji , Aşk ve Nefret, İnsan varoluşu için gereklidir.
Kendisini aldatmana göz yuman, seni tanıyordur.
Duyularım her şeyin içindeki sonsuzu keşfetti.
Bir şeyin öyle olduğuna duyulan sarsılmaz inanç, o şeyi öyle yapar mı?
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Çünkü insanoğlu kendisini, her şeyi daracık çatlaklardan gördüğü mağarasına kapatmıştır.
Cesareti az olan, şeytanlıkta ustadır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Kendisini aldatmana göz yuman, seni tanıyordur
Keçinin şehveti Tanrının cömertliğidir.
Arzulayan ama eylemeyen, hastalık üretir.
Eve geldiğimde, sarp bir uçurumun varolan dünyaya öfkeyle baktığı yerde, beş duyunun cehenneminde, siyah bulutlara bürünmüş ve kayalığın üzerinde dolanan kudretli bir İblis gördüm; küle çeviren alevlerle, insan zihnince algılanan ve yeryüzündekilerin okuduğu şu cümleyi yazdı.

Havayı parselleyen her kuşun, beş duyunuz içine hapsedilmiş,

Engin bir haz dünyası olduğunu nasıl bilmezsiniz?

Kutsal kitapların ya da kutsal yasaların hepsi, şu yanılgıların nedenleri olmuşlardır:

1. Hani ya, insanın iki gerçek varoluş ilkesi vardır: bir Beden ve bir Ruh.
2. Enerji, ki Kötü bellenmiştir, yalnızca Bedenden gelir, ve Akıl, ki İyi denir ona, sadece Ruhtan gelir.
3. Tanrı, Enerjilerinin peşinden giden İnsana, Sonsuzluk içinde eziyet edecektir.

Oysa bunların Karşıtlarıdır Gerçek olan:

1. Ruhundan ayrı Bedeni yoktur İnsanın, zira Beden, beş Duyuyla sezilen Ruhun parçasıdır, ki bu Duyular, bu çağda Ruhun başlıca giriş kapılarıdır.
2. Enerji yegâne yaşamdır ve Bedenden kaynaklanır, ve Akıl, Enerjiyi sınırlayan ya da onu dıştan kuşatandır.
3. Enerji Sonsuz Hazdır.

Karşıtlıklar yoksa ilerleme olmaz. Çekim ve İtim, Akıl ve Enerji, Aşk ve Nefret, İnsan varoluşu için gereklidir.

Bu karşıtlıklardan, dinin İyi ve Kötü dediği ortaya çıkar. İyi edilgendir, Akıl’a boyun eğer, Kötü, Enerji’den doğan ve etkin olandır.

İyi Cennettir, Kötü Cehennem.

Çünkü insanoğlu kendisini, her şeyi daracık çatlaklarından gördüğü mağarasına kapatmıştır.
Kutsaldır yaşayan her şey.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
‘Senin sınırsız hayal gücün beni rahatsız etti.’
Cesareti az olan şeytanlıkta ustadır.
Çünkü insanoğlu kendisini, her şeyi daracık çatlaklarından gördüğü mağarasına kapatmıştır.
‘Sadece şu ânın rahatlığı ve zevki uğruna dehasına ve vicdanına direnen kişi, dürüst olabilir mi?’
‘Bir şeyin öyle olduğuna duyulan sarsılmaz inanç, o şeyi öyle yapar mı?’
Cesareti az olan şeytanlıkta ustadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir