İçeriğe geç

The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy Kitap Alıntıları – Douglas Adams

Douglas Adams kitaplarından The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy kitap alıntıları sizlerle…

The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy Kitap Alıntıları

Evren, bütün o sonsuz evren. Sonsuz güneşler, aralarındaki sonsuz uzaklıklar ve görünmez bir nokta üzerinde görünmez bir nokta olan, sonsuz küçüklükteki kendin.
Tanrım beni bilmem gerekmeyen şeyleri öğrenmekten koru. Hatta beni bilmediğim şeyler olduğunu öğrenmekten de koru.
Ne aradığımı bilmiyorum.
Neden
Çünkü Çünkü
Ne aradığımı bilirsem onu arayamam.
Delirmek için güzel bir gün
İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Dikkatsizce söylenen sözlerin hayatlara mâl olduğu hiç şüphesiz iyi bilinir, ama sorunun gerçek boyutu her zaman tam olarak anlaşılamaz. Örneğin, Arthur’un tam Hayat tarzımla ilgili büyük sorunlarım var görünüyor dediği anda, uzay-zamanın sürekliliğinde çılgın bir solucan deliği açıldı ve sözcüklerini zamanın içinde çok çok gerilere, uzayın sonsuzluğunun neredeyse diğer ucuna, tuhaf ve savaşçı varlıkların korkunç bir yıldızlararası savaşın eşiğinde olduğu uzak bir galaksiye taşıdı.
‘Başka birinin düşünü görmek için mi kendi kusursuz rüyamdan uyandırdın beni.’
Bu uzay gemisinde çay var mı?
Moralimin son derece bozuk olduğunu bilmeniz gerektiğini düşünüyorum.
Yani hala üstesinden gelemediğiniz bir şey versa, bu sizin kendi sorununuz demektir. Lütfen bekleyiniz. Yakında sizi almaya geleceğiz.
‘ Lanet olsun dedi Majikthise, işte ben buna düşünme derim. Hey, Vroomfondel, biz neden hiç böyle şeyler düşünmüyoruz.
Bilmiyorum, dedi Vroomfondel huşu içinde bir fısıltıyla herhalde beyinlerimiz çok fazla eğitilmiş olmalı, Majikthise. ‘
Olayların her zaman göründüğü gibi olmadığı önemli ve yaygın bir gerçektir. Örneğin yerküre gezegeninde, insanoğlu başardığı onca şeye dayanarak – tekerlek, New York, savaşlar vs- her zaman yunuslardan daha zeki olduğunu varsaymıştır ve bütün bunlar gerçekleşirken yunusların tek yaptığı suda oradan oraya atlayarak eğlenmek olmuştu. Ama öte yandan yunuslar da her zaman için insanoğlundan çok daha zeki olduklarına inanmıştı- hem de tam olarak aynı nedenler yüzünden. ????
Delirmek için güzel bir gün.
Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı – daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi.

Her şeyin bir şekilde kendi kendine yoluna gireceğine karar vermişti.

Tam orada bir nokta olan C noktasında yaşayan insanlarsa sık sık şunu merak ederdi: A noktasında ne var ki bunca insan B noktasından oraya gitmek için can atıyor ve B noktasında ne var ki bunca insan A noktasından orya gitmek için can atıyor? Çoğu kez insanların hangi lanet olası yerde olmak istediklerine kesin bir karar verip bu duruma bir son vermelerini dilerlerdi.

“Bana kalsa, ona Dünya’nın sonu gelene kadar güvenirdim.”

Bugün yanlış bir şey mi yaptım, dedi, Yoksa dünya hep böyleydi de ben mi bunu fark edemeyecek kadar içime kapanmıştım?

Adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir Perşembe günü, Rickmansworth’de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirilebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı.

Panik, çılgınca bir kaçış paniği filizlendi, ama kaçacak yer yoktu.

Kusura bakmayın ama çevrenizde olanlarla ilgilenmeye zahmet etmiyorsanız, bu sizin sorununuz.

Hiç ışık yok. Karanlık, hiç ışık yok.

Ford Prefect’in insanlar hakkında anlamakta en çok güçlük çektiği şeylerden biri “Güzel bir gün,” “Çok uzun boylusun,” veya “Ah canım, otuz metrelik bir kuyuya düşmüş gibisin, iyi misin? gibi ayan beyan ortadaki şeyleri söze döküp yineleme alışkanlıklarıydı. İlk başlarda Ford bu tuhaf davranışı açıklamak için bir kuram geliştirmişti. İnsanlar dudaklarını çalıştırmazlarsa, diye düşünmüştü, belki de dudakları kilitleniyordur. Birkaç aylık bir irdeleme ve gözlem döneminden sonra bu kuramı yerine bir yenisini koyarak terk etti. Dudaklarını çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra bu kuramı da çok katı olduğu için terk etti ve insanları ne olursa olsun sevdiğine karar verdi ama bilmedikleri şeylerin çokluğu da her zaman umutsuzca endişelendirdi onu.

Ford, diye ısrar etti Arthur, sana aptalca bir soru gibi gelir mi bilmem, ama benim burada işim ne?
Bunun cevabını biliyorsun, dedi Ford. Seni Yerküre’den kurtardım.
Peki Yerküre’ye ne oldu?
Ha. Yok edildi.
Öyle mi, dedi Arthur sakin bir ifadeyle.
Evet. Buharlaşıp uzaya karıştı .
Bak, dedi Arthur, bu biraz keyfimi kaçırdı.

Kısa süre önce mutsuz bir gönül ilişkisi yaşadım ve o nedenle başkalarının iyi vakit geçirmesi için bir neden göremiyorum. Mesaj sona ermiştir.

“Bu akıl yürütmenin aslı şöyledir: ‘Var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum’, der Tanrı, ‘çünkü kanıt inancı reddeder ve inanç olmadan ben hiçbir şeyim?
‘Ama, ’ der insan, ‘Babilbalığı bir çıkmaz sokak, değil mi? Rastlantı sonucu evrimleşmiş olamaz. Senin varlığının bir kanıtıdır, öyleyse, kendi söylemine göre yoksun.

“Ölmek istemiyorum şimdi!” diye bağırdı. “Hâlâ başım ağrıyor! Cennete başım ağrırken gidemem, ( )
Cennet’e baş ağrısıyla gitmek istemiyorum, bütün aksiliğim üstümde olacak ve Cennet’in tadını çıkaramayacağım!

“Delirmek için güzel bir gün.”
“Evet,” dedi yanlarından geçen bir manyak.

Özür dilerim, yanlış bir şey mi söyledim? diye sordu Marvin, ayaklarını dikkatsizce sürüyerek.
Nefes aldığım için beni affedin. Aslında bunu hiç yapmam, bu yüzden bunu söyleme zahmetine ni-
çin girdiğimi de bilmiyorum. Ah Tanrım, öyle mutsuzum ki. İşte kendinden memnun kapılardan biri
daha. Hayat! Sakın bana hayattan bahsetmeyin.

tam da hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor.

Kendini bildi bileli tam olarak ifade edemediği ve içini kemiren bir orada olmama hissinden çok çekmişti.

İşin içinde periler olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu göremez miydi insan?

Fırtınada yürürken… Dik tut başını… Ve sakın korkma karanlıktan! Fırtınanın sonunda…
Altın bir gökyüzü vardır… Ve tarla kuşlarının tatlı, gümüş şarkısı… Rüzgârda yürümeye devam et…
Yağmurda yürümeye devam et. Düşlerin fırlatılıp atılsa ve yerle bir olsa bile… Yürümeye devam et,
yüreğinde umutla yürü… Ve asla yalnız yürümeyeceksin… Asla yalnız yürümeyeceksin!

Sizin seviyenize inerek düşünmeye çalışmaktan başım çatlayacak neredeyse.

Hayat, dedi Marvin kederli bir sesle, ondan ister tiksinin ister görmezden gelin, yine de onu sevemezsiniz.

“Ne aradığımı bilmiyorum.”
“Neden?”
“Çünkü… çünkü… ne aradığımı bilirsem onu arayamam.”

Ne, delirdin mi sen?
Bu henüz eleyemediğim bir seçenek, dedi Zaphod sessizce. Kendim hakkında, aklımın şu anki koşullar altında kavrayabildiği kadar şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil.

Sonsuzluk dümdüz ve sıkıcı görünür. Geceleyin gökyüzüne bakmak sonsuzluğa bakmaktır. Mesafe anlaşılamaz ve bu nedenle de anlamsızdır.

Lanet olsun, dedi Majikthise, işte ben buna düşünme derim. Hey, Vroomfondel, biz neden hiç böyle şeyler düşünmüyoruz?
Bilmiyorum, dedi Vroomfondel huşu içinde bir fısıltıyla, herhalde beyinlerimiz çok fazla eğitilmiş olmalı, Majikthise.

pekala dedi derin düşünce büyük sorunun cevabı
evet !
hayat, evren ve her şeye dair dedi derin düşünce.
evet !
cevabı dedi derin düşünce ve durakladı.
evet !
cevabı
evet !!! ?
kırk iki, dedi derin düşünce sonsuz bir ihtişam ve sakinlikle.

“Dürüst olmak gerekirse, bence sorun sizin tam olarak ne sorduğunuzu hiçbir zaman bilmemiş olmanız.”
… “Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğiniz zaman, cevabın ne anlama geldiğini de anlayacaksınız.”

hay sıçayım, dedi, başka birinin düşünü göstermek için mi kendi kusursuz rüyamdan uyandırdın beni.

“Peki, ama nasılsın metal adam?” dedi Ford.
“Büyük bir bunalımdayım.”
“Neden?”
“Bilmiyorum ki,” dedi Marvin, “orada hiç bulunmadım.”
“Neden,” dedi Ford, onun yanına çömelip soğuktan titreyerek, sonra “neden yerde yüzüstü yatıyorsun?” diye ekledi.
“Bu çok etkili bir perişan olma yöntemi,” dedi Marvin.

Basit. Çok sıkıldım ve bunaldım. Gidip kendimi onun dışındaki bilgisayar girişine bağladım. Sonra bilgisayarla uzun uzun konuştum, ona kendi Evren görüşümü anlattım, dedi Marvin.
Sonra ne oldu? diye üsteledi Ford.
İntihar etti

Birinin benden nefret etmeye başlaması için onunla konuşmam yeterli.

Vogon muhafız :
Bağırmayan ve insanları itip kakmayan subaylar için genelde boş kadro bulunmaz.

Kendisi Evrendeki düşüncelerden biri, Evren ise kendisinin bir düşüncesiymiş gibi gelmişti.

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”

Şiir yazıyorum çünkü acımasız kalpsiz dış görünüşümün altında sevilmek istenen bir ben var.

Eğer etrafta benim egomdan daha önemli bir şey varsa, derhal yakalanıp vurulmasını istiyorum

Ama her zaman için ben mutlu olmayı, gerçeğe uygun olmaya yeğlerim.

Bütün her şey gibi, bu da gösteriş için yapılmıştı.

Benim mutlu olma kapasitemi diye ekledi, içindeki kibritleri bile çıkarmadan bir kibrit kutusuna sığdırmak mümkündür.

Görünüşe göre kendime sırlarımın hiçbirini öğrenme izni vermiyorum.

Kulağa hoş gelen bir şeyler gerekli bize

“Işığın adeta yüzdüğü her şafak vaktinde büyülü bir olasılık anı vardır. Yaratılış tam o sırada nefesini tutmuştur.”

Zaman bir yanılsamadır. Hele öğle vakti iki misli yanılsamadır.

‘’hayatım boyunca dünyada bir şeylerin, büyük, hatta uğursuz bir şeylerin döndüğüne, ama hiç kimsenin bana bir şey söylemediğine dair tuhaf ve açıklanamaz bir his vardı içimde. ‘’

+ Keşke gençken annemi dinleseydim diyorum.
– Neden, ne derdi ki sana?
+ Bilmem, hiç dinlemedim ki.

Dikkatsizce söylenen sözlerin hayatlara mal olduğu hiç şüphesiz iyi bilinir, ama sorunun gerçek boyutu her zaman tam olarak anlaşılamaz.
Olayların her zaman göründüğü gibi olmadığı önemli ve yaygın bir gerçektir.
Zamanın uçsuz bucaksızlığı onu endişelendiriyor, canlı bir varlıkmış gibi hissettiriyordu kendini.
İşin içinde periler olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu göremez miydi insan ?
Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum, der Tanrı, çünkü kanıt inancı yadsır ve inanç olmadan ben bir hiçim.
Konuşmamız ve içmemiz hayati önem taşıyor. Şimdi. Haydi bara gidip içelim.
Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hala çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı – daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının haraketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi.
“Biliyor musun?” dedi Arthur, “böyle zamanlarda, yani Betelgeuselü bir adamla bir Vogon hava-kilidine tıkılıp kaldığımda ve uzayın derinliklerinde havasızlıktan ölmeme azıcık bir zaman kaldığında, keşke gençken annemi dinleseydim diyorum.” ????
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
GEZEGENDEN NASIL AYRILABİLİRSİNİZ
1. NASA’ya telefon açın. İşte onların numarası: (713) 483 31 11. Onlara buradan olabildiğince çabuk ayrılmanızın çok önemli olduğunu anlatın.
2. Eğer sizinle işbirliği yapmaya yanaşmazlarsa, Beyaz Saray’da çalışan herhangi bir arkadaşınızı arayın -oranın numarası (202) 456 14 14- ve NASA’daki adamlara sizin tarafınızı tutan birkaç laf etmesini söyleyin.
3. Eğer Beyaz Saray’da çalışan arkadaşınız yoksa, Kremlin’e telefon açın (uluslararası santrale bağlanıp 0107 095 295 90 51 ’i bağlamasını isteyin). Onların da orada (en a- zmdan konuşabilecekleri) bir arkadaşları olmayabilir, ama az da olsa bir ağırlıkları vardır, o yüzden deneseniz iyi olur.
4- Eğer yine başarısız olursanız, yol göstermesi için Papayı arayın. Telefonu şu: 011 39 6 69 82 ve telefon santralı hata yapmıyormuş.
5. Eğer bütün bu denemeler başarısızlıkla sonuçlanırsa, tepenizden uçup giden bir ufoyu bayrak sallayarak indirin ve telefon faturanız gelmeden önce bu gezegenden ayrılmanızın ne kadar da hayati bir önem taşıdığını açıklayın. ????
Haydi, dedi monoton sesiyle, Sizi köprüye götürme emri aldım. İşte buradayım! Gezegen büyüklüğünde bir beynim var ve benden istedikleri şey, sizi köprüye kadar götürmem. Buna iş memnuniyeti denebilir mi? Ben demem.
Tam hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasılda daha kötüye gidiyor.
Zaman bir yanılsamadır. Hele öğle vakti iki misli yanılsamadır.
Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğiniz zaman, cevabın ne anlama geldiğini de anlayacaksınız.
Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğiniz zaman, cevabın ne anlama geldiğini de anlayacaksınız.
Kendinizi yüksekten doğruca yere atın ve yeri ıskalayın.
Delirmek için güzel bir gün
insanlar neden doğar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saatleri takarak geçirmek isterler?
Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum, der Tanrı, çünkü kanıt inancı yadsır ve inanç olmadan ben bir hiçim.
İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Galaksinin Batı sarmaş Kolu’nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşesinde, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır. Bu güneşin yörüngesinde, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hala çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler. Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu.
İnsanlar neden doğar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saatleri takarak geçirmek isterler?
“Kendim hakkında, aklımın şu anki koşulları altında kavrayabildiği kadar şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil.”
Geceleyin gökyüzüne bakmak sonsuzluğa bakmaktır.
İnsanlar neden doğar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saatleri takarak geçirmek isterler?
Delirmek için güzel bir gün.
Sonra da burayı aramak için mi Altın Kalp’i çaldın? Onu pek çok şeyi aramak için çaldım.
Pek çok şeyi mi? dedi Ford şaşkınlık içinde. Mesela neyi? Bilmiyorum.
Ne?
Ne aradığımı bilmiyorum. Neden?
Çünkü çünkü. ne aradığımı bilirsem onu arayamam. Ne, delirdin mi sen?
Bu henüz eleyemediğim bir seçenek, dedi Zaphod sessizce.
Belli başlı her galaktik uygarlığın tarihi üç ayrı ve fark edilebilir aşamadan geçme eğilimindedir. Bu aşamalar Hayatta Kalma, Sorgulama ve İncelikli Düşünmedir; bir başka deyişle Nasıl, Neden ve Nerede aşamaları olarak da bilinirler.
Sen de derdin var sanıyorsun, dedi Marvin, sanki içine daha şimdi bir ceset yerleştirilmiş bir tabutla konuşuyormuş gibi,
Sorunun tam olarak ne olduğunu bildiğiniz zaman, cevabın ne anlama geldiğini de anlayacaksınız.
Komik, dedi cenaze törenlerine çok uygun bir sesle, tam hayat daha kötü olamaz derken birden her şey nasıl da daha kötüye gidiyor.
Kendim hakkında, aklımın şu anki koşullar altında kavrayabildiği kadar şeyi biliyorum ve şu anki koşullar pek iyi değil.
‘Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum,’ der Tanrı, ‘çünkü kanıt inancı yadsır ve inanç olmadan ben bir hiçim.’
İnsanlar dudaklarını devamlı çalıştırmazlarsa, diye düşündü, beyinleri çalışmaya başlıyor.
Bana kalsa, ona Dünya’nın sonu gelene kadar güvenirdim,
Ne aradığımı bilirsem onu arayamam.
Hayat,… ondan ister tiksinin ister görmezden gelin, yine de onu sevemezsiniz.
İşin içinde periler olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu göremez miydi insan?
“Ben var olduğumu kanıtlamayı reddediyorum,” der Tanrı, “çünkü kanıt inancı yadsır ve inanç olmadan ben bir hiçim.”
“Işığın adeta yüzdüğü her şafak vaktinde büyülü bir olasılık anı vardır. Yaratılış tam o sırada nefesini tutmuştur.”
Çok stresli zamanlarda, var olan her canlı türü çevresine bilinçaltıyla algılanabilen zayıf sinyaller yayar.
Bugün perşembe olmalı, dedi Arthur kendi kendine, birasına eğilerek, perşembeler hep zorlu geçer.
Zaman bir yanılsamadır. Helr öğle vakti iki misli yanılsamadır, dedi.
Çok derin bir laf, dedi Arthur, bunu Reader’s Digest’e göndermelisin. Senin gibi insanlara ayırdıkları bir sayfaları var.
Okşayan elin kıymetini bilmeyenler, tekmeleyen ayağı öperler
Bilim elbette birtakım harikulade şeyler başarmıştır, ama her zaman için ben mutlu olmayı, gerçeğe uygun olmayan yeğlerim.
Elveda ve balıklar için teşekkürler.
Elbette ki hayatla bağlantılı pek çok mesele vardır ve işte size onların en yaygın olanlarından birkaçı: İnsanlar neden doğar? Neden ölürler? Neden bu ikisi arasında geçen zamanın büyük bir bölümünü dijital kol saatleri takarak geçirmek isterler?
“Dünyanın sonu gelmek üzere.”
“Yoksa dünya hep böyleydi de ben mi bunu fark edemeyecek kadar içime kapanmıştım ?”
“Zaman bir yanılsamadır. Hele öğle vakti iki misli yanılsamadır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir