İçeriğe geç

The God Jr Kitap Alıntıları – Küçük İskender

Küçük İskender kitaplarından The God Jr kitap alıntıları sizlerle…

The God Jr Kitap Alıntıları

Başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler..
Kilidine sıkışmış bir anahtarın kapıya bakışındaki çocuksu ifade kadar seviyorum seni
Kendi sesimden başka oy veren çıkmadı yalnızlığıma!
Her çocuk, annesinin hayal gücüdür biraz
Bana bir sonbahar fısılda!
Senden başka masumiyetim yok
Çocukluğum tek tabanca
Bulutlar, kuşların konuşma balonu
Bir suç saklar gibi seviyorum seni!
Aşkımın perde arkasında
Geçmişle hesaplaşır gibi seviyorum seni
Ölüm! Hayat uğruna seni terk ediyorum
Hoşçakal!
Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak
Kanıma karışmakta yokluğun!
Başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler.
ben kendimi
bir kanguru kesesinde üşüyen
kelebek gibi hatırlayacağım.
Evet, ilk ben parçalamıştım atomu
takla atan otomobilden
son ben çıkartıldım ölü olarak

duyuyor musun, ısınacağı bir gerçek arıyor düş

(‘k u r a b i y e’ adlı şiirinden)

Ağır bir hastalık
gibi ilerledik masmavi kentin
yağmalanmış, küskün aşıklarında

Ne bir söz doğrultabildi kesik başlarını
ne de saçlarına sıcak bir dokunuş
kurutabildi o iltihap akıtan kalp yaralarını

uzanıp, sanki biz kapattık ölü sevgililerin gözkapaklarını

(‘a m i n o a s i t’ adlı şiiri)

nemli dudaklarında rastgele bir kağıt gemiyim .
peygamber öldü! çünkü ben seni hiç çıplak görmedim
korkularım var
çıplak insan etiyle düğümlü.
eğilsem içim düşecek
doğrulsam yeryüzüne çarpacak yüzüm.
Bir kolun uyku anında
kıvrılıp örtmesi gibi yüzü
aşk örtüyor hüznü
şeref madalyalarından tanıyorum gökyüzünü
sen
büyüyünce
şiir
saçların
çözülünce
ihanet
olur
!
Beni biraz hatırlar mısınız?
Edip! sürüklenişimizdeki muhteşem zen ne ..
dip! diyorsun ama, rahimde peygambere dolanan
ip! kopmuyor bazı zamansız doğumlarda ..
edip! cazsever miydi senin soyadının aslı ne ..
Raconun kırmızı pelerinini savururken o zarif zamana
sen ki bir gizli öfkeye hasta olmuş
incelikli haytasın
o muhteşem raksına çökerken elalemin
maşallah’ları, eyvallah’ları,
güzellik bu be oğlum
şimdilik ölümüne kadar hayattasın!
Terk edilmiş madde miktarı sessizlikte.
kapatılmış bir partinin rozeti sanki yüzün
devlete karşı ayaklanacaktır hüzün!
Tenine yapıştırılmış bir film afişiyim ben arkadaş
orda, dudaklarına yakın bir yerden
kestirme bir yol biliyorum önemli bir gerçeğe
Bak kızım! ben senin bildiğin nilüferlerden değilim
bir gözüm engizisyon bir gözüm piyango
dansa kaldırdığım bütün kötü yalnızlıkları yerim
Bir ‘kan aranıyor anonsu’ gibi öperdin boynumu
sivri dudakların
bir çift yakışıklı gülmüşcesine girerdi karanlık tenime
Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun! .. anladım ki:
aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!
kilidine sıkışmış bir anahtarın kapıya bakışındaki
çocuksu ifade kadar seviyorum seni ..
Acı ile mutluluğun arasında, hıçkırık tutmuş bir virgül gibi duruyor insan.
Oradaki kelimelerden ayrı, oradaki manalardan uzak.
Affet! Edison’u çarpan ilk elektrik kadar masum benim de kalbim!
.
.
Ordan seyredeceğine hayatıma gir
üç sokak ötede bir kadın bıçaklanıyor
eski kıskanç kocasının ahududulu nefesiyle
Her çocuk annesinin hayal gücüdür biraz.
ateşe aşık küçük bir kar tanesiyim ben
Ne tencereyim ne de bir kapak uğruna yuvarlanıyorum.
bütün kadınlar ölü doğar!
Gelmeyeceksin..
beklemiyorum da ..
Belleksiz bir tanrıdan korkuvorurn yavrum
onun için
sana elveda deyişim
Sen
bir devrim sabahında
kalbime şahlanan heyecan
kamera stop ! yalnızlığıma kapalı gişeyim
tecrübeyle sabittir hüzün
Başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler
herkes yalnızca bir kişiyi öldürmek ve yine bir tek kişi tarafından öldürülmek için gelir yeryüzüne!.’
Cenneti bilmem ama vize istemiyor cehnenem!
bir şeylere mi kanıtlandık böyle pervasız yaşadıkça!
Ben bir pikapım istek parça çalmayan gizli bir ruhum var bu dünyada!
sen bir tek bana yoksuldun
Ruhumun zamanlamasıdır ansızın dönüp yüzüne bakışım!
dibi senin aşkında gizlenen kırılgan bir aysberg bu tufan!
Yürek kemiğiyle lades tutuşuyor iki çocuk.
Beni biraz üzer misiniz, eğer mümkünse, izafiyet teorisinin yakınında.
lütfen! tahrik etme bedenimde beni bekleyen cesedi!
Peki ben şimdi .. hangi bedene düşebilirim ki ölü bir cemre gibi!
edip! cazsever miydi senin soyadının aslı ne ..
Sözlükte kendi adının anlamını arayan kadın! gözlerine baksanız /
başarısız bir intihar girişimi sanırdınız.
protokol sırasına göre ölümde birinciyiz!
mamafih, biz ölürüz / kısa bir özetimiz kalır yeryüzünde
aklımdaki düş dilimdeki söze küsmüş
sen gittin ben öldüm
Acı ile mutluluğun arasında, hıçkırık tutmus bir virgül gibi duruvor insan oradaki kelimelerden ayrı. oradaki manalardan uzak.
iki kişilik rezervasyon yaptırdım cehenneme!
Ölüm’ün el yazısı değil mi hayat
affet! edison’u çarpan ilk elektrik kadar masum benim de kalbim
Hayatımı kaybettim, dedi portakal soyulurken
senin kurşun geçirmez ellerinle
.
.
Ağaçların ağaç olmaktan bıktıkları gün gel.
Başımı dayayacağım omuzlara mayın döşemişler.
ben pikabım: istek parça çalmayan gizli bir ruhum var bu dünyada!
Ruhumun zamanlamasıdır ansızın dönüp yüzüne bakışım!
Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak, kanıma karışmakta
yokluğun!
Çok önceden alınmış bir karar gibi yaşıyorum
bir adım eksik atsam
hatıralarım, acılarım ayaklanıyor
Kırılan bir lades kemiğinin ardından
unutulmadın, unutulmayacaksın da
mıh gibi aklımdasın her yeni ayrılıkta
Sanki ne anladım bugüne kadarki aşklardan
biraz hüzün işte, belki biraz da ıstırap
geriye kalanı, bir gece denize açılıp kaybolan çocuklar:

karıştırılan eski bir kitabın içinden kayıp düşen, kırık hayal

Boş bir sinema salonunda oynuyor
tek başına çektiğim siyah beyaz
sessiz son film

Ne kuşları seyreden kedi kadar heyecanlıyım artık
ne de o kuşlar kadar
salak ve kendine hâkim

kamera stop! yalnızlığıma kapalı gişeyim

iki bahar arasında tutulmuş bir dilektir yaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir