İçeriğe geç

The Girl With The Golden Eye Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından The Girl With The Golden Eye kitap alıntıları sizlerle…

The Girl With The Golden Eye Kitap Alıntıları

Bu dünyada ne kadar güçsüzlük, açık saçıklık varsa o kadar da kafasızlık vardır.
Hayat acayip bir oyun.
Ahmaklıkları özel bir ustalık altında gizlidir. Mesleklerini bilirler de, onunla ilgili olmayan hiçbir şeyi bilmezler. Bundan dolayı da, benliklerini kurtarmak için, her şeyi tartışırlar, uluorta kınarlar; kuşkucu görünürler, gerçekte ise bir şeye hemencecik inanıverecek kadar böndürler.
İnsanı halkın sefaletinin ağırlığına katlanmaya bu sefaleti çözümlemeye tartmaya yargılamaya sömürmeye zorlayan bir mesleği bütün ahlaksızlığıyla icra ederken hangi ruh büyük temiz ahlaklı cömert kalabilir dolayısıyla hangi yüz güzelliğini koruyabilir?
Paris’te aşk bir arzu, kin bir hevestir.
Güç sayılan her şey gözlerde büyütülür, insanlar da çoğu zaman izansızlıklarına yüce değerler atfederler.
İnsanın iyi de yapsa kötü de yapsa her yaptığını ancak kusurlu yapabilmesi onu umutsuzluğa götürür. İnsanlığın entelektüel ya da fiziksel her yaptığı şey bir yıkımın izini taşır.
Şerefim üstüne söylüyorum, insan bir uçurumun üzerinde dans eden bir maskaradır.
zira ruhları, kullanıldıkça aşınmış aynalar misali asla gerçeği yansıtmaz.
bilmedikleri ya da korktukları şeyleri küçümserler. Her şeyin üstünde gördükleri kendilerini mutlak yargıç tayin ederler. Babalarını kandırmaya, annelerinin göğsünde timsah gözyaşı dökmeye hazırdırlar. Hiçbir şeye inanmazlar. Aralarında kadınlara sövüp ardından kibar rolü keserken, uğursuz bir fahişeye yahut kocakarıya itaat ederler.
“Akşama kadar zamanı öldürmem lâzım. Haydi kumar oynamağa gidelim; belki şansım tutar da kaybederim.”
“Kendisinde sonsuzluğu bulduğuna inandığı birisini kaybedenler için hiçbir teselli yoktur.”
“İnsanın hayatta haklı olarak övünebileceği en büyük mazhariyet [ayrıcalık] kendi gayretiyle sahip olduğu kudret değil midir? Öyle bir kudret ki hem sebebi biziz, hem eseri bizimdir. Ya, böyle işte. Kimse benim ne hangi kadını sevdiğimi bilir, ne de ne arzu ettiğimin farkındadır. Amma bir gün gelir de anlaşılırmış: Maziye karışan her dram gibi.”
“Zaten hakiki aşk bilhassa hafıza vasıtasıyla hüküm sürer. Ruha, ne tattırdığı zevklerin hudutsuzluğu ne ilham ettiği hislerin kuvvet ve derinliğiyle hatırasını nakşetmeyen kadın, sevgilimiz olamaz.”
“Balzac Napolyon’un büstünün altına: ‘Onun kılıçla bitiremediğini ben kalemle tamamlayacağım,’ diye yazmıştı.”
“Napolyon olmak ihtirasıyla tutuşan genç Balzac, —Zweig’ın dediği gibi— birkaç yıl evvel doğsa şüphesiz ki omuzları apoletli kahraman bir başbuğ olacaktı. Halbuki şimdi kâinatı fethetmek için tek vasıta kalıyordu: Sanat. Damarlarında imparatorluk devrinin cengâverlik ateşi yanan Balzac da, edebiyat dünyasının “imparatorluk tacı”na göz dikti.”
Hangi ruh içtimai sefaletlerin yükünü taşımak, içtimai sefaletleri tartmak, mükafatlandırmak veya cezalandırmak gibi yıpratıcı işlerle uğraşır da, temiz, faziletli, civanmert kalabilir?
Ve netice olarak hangi sima böyle bir hayat seyri içinde güzelliğini koruyabilir?
Onlar her sabah, aileleri pençesine alan istirapların derinlikleri ne inmeden önce kalplerini -şayet kalpleri varsa, bir tarafa bırakırlar. Nereye? Orası bilinmez. Onlar için gizli şey yoktur. Sırdaşı oldukları cemiyetin iç yüzünü apaçık görür ve istihkar ederler (küçümserler). Oysaki ne yapsalar, ya ahlâksızlıkla boy ölçüşe ölçüşe dehşet duyar, ümitsizliğe düşerler, ya mücadeleden usanıp, gizli bir uyuşma neticesinde cemiyetteki fesatla kaynaşırlar. Yani bir kelimeyle, insanların, kanunların ve müesseselerin isteğiyle, henüz sıcak cesetlerin üstünde karga gibi uçuşan bu adamlar tabiatıyla bütün duygulara yabancı kalırlar. Para işleriyle uğraşan, yaşayanları; kontratolarla meşgul olan, ölüleri; kanunşinas (kanun adamı), vicdanları tartar. Durmadan konuşmak zorunda olduklarından hepsi de fikrin yerine söze, his yerine cümleye başvururlar ve böylelikle ruhları hançere (gırtlak] halini alır. Kendi kendilerini yıprandırır, ahlâkî kayıtlardan uzaklaşırlar. Hislerindeki isabeti ne büyük tüccar muhafaza edebilir, ne hâkim, ne avukat. Zaman gelir ki hiçbir şey duymaz olur ve nevileri tahrif eden kaideleri gelişi güzel tatbik ile iktifa ederler (yetinirler].
Tanrı dışında sevebileceğim kimse kalmadı!
Bana veda etmeden gitme! Kalbime saldığın dehşetle yaşamam mümkün değil.
Arzu, erkeğe büyük cesaret verir ve kendini dizginleyerek bir köşede beklemesini sağlayabilir. Ancak aşkı ne kadar büyük olursa olsun bir kadın için sona bu kadar hızlı yaklaşmak ve kendini vermesi gerektiği gerçeğiyle yüz yüze kalmak korkutucudur.
Bu kadar çok sevildiğin için gurur duymuyor musun?
Dünyayla arana kendimi koyarsam sana kim ulaşabilir?
Hayır, dedi. Bir kadının ne kadar güçlü olduğunu, neler yapabileceğini unutuyorsun.
Gözlerimin önünde olduğun, seninle geçen tek bir gece bile tüm hayatıma değer.
Aşırı bir hazla ve güçlü bir duyguyla ruha kazınmayan bir kadın nasıl sevilebilir?
Hay aksi şeytan Şimdi bu güzel kızın, bu doğa harikasının benim olduğunu bildiğim için tüm macera heyecanını kaybetti.
Aşkı nedeniyle maskaraya dönen bir adam karşısında kadın yüreği minnetle dolar.
Peki kadın nedir?
Ufak tefek bir mesele, ahmaklıklar yığınıdır.
Bu simaları hangi güç mahvedebilir?
İhtiras.
Paris’te ihtiras iki şeyde vücut bulur: Altın ve haz.
Hangi yüz güzelliğini sürdürebilir?
Yalnızca emekçi, gücünü tüketip vadesi dolduğunda hastanede canını teslim eder. Halbuki orta sınıf, hayata dört elle sarılır ve yaşamaya devam eder ama artık aptallaşmış şekilde yapar bunu.
Bir duygu adamından çok eylem adamı olan kocasının onu kıskanmaya vakti yoktur.
¶¶Tefeci dükkânından başka dost, bin franklık banknottan başka akraba yoktur.¶¶
“Eğer sizi duymaya hazır olan birileri yoksa,kimseye bir şey anlatamazsınız.”
Soluk renksiz bir gençlik, genç gibi görünmek isteyen yaşlılık.
Çok kısa süre önce kendini hazzın kollarına bırakmış bir erkekte unutkanlık eğilimi baş gösterir. Nasıl bir nankörlüktür bu bilinmez fakat hemen özgürlüğüne kavuşmak, başka yerlere gitmek ister hatta yanındakini küçümseyebilir belki de ondan tiksinebilir.
Hay aksi şeytan Şimdi bu güzel kızın, bu doğa harikasının benim olduğunu bildiğim için tüm macera heyecanını kaybetti..
derken, bir gün gelir, hiçbir şeyleri olmayanların bir şeyleri olur; bir şeyleri olanların da hiçbir şeyi kalmaz.
Hayat karşılıklı değiş tokuş yapmaya yarayan bir nehirdir.
“Erkekler işte böyle katılaşır: Kadın onu kullanamasın diye o kadını kullanır.”
Sürekli haz peşinde koşmak, mutlak bir can sıkıntısına mahkûm etmez mu sonunda?
Aslında bu gördükleriniz yüzleri değil, taktıkları maskelerdir. Zayıflık maskeleri, güç maskeleri, mutsuzluk maskeleri, sevinç maskeleri, riya maskeleri
Kırk yaşını geçmiş çocuklar, on altı yaşında yaşlı bilginler vardır.
“Seninle dünya arasında ben durdukça,kim saçının teline dokunabilir?”
Bu insanlar kalplerini nereye koydular?
Bize sonsuzluk gibi görünen bir şeyi kaybedince insanı hiçbir şey avutamaz.
“Her şey ya bir felaket habercisidir ya bir saadet müjdecisi.”
Derken bir gün gelir hiçbir şeyi olmayanların bir şeyleri olur; bir şeyleri olanların da hiçbir şeyi kalmaz.
Ruhun zamanı daraltmak gibi genişletmekte de bilinmez bir gücü vardır.
Bize sonsuzluk gibi görünen bir şeyi kaybedince insanı hiçbir şey avutamaz.
Seninle dünya arasında ben durdukça, kim saçının teline dokunabilir?
Göğüslerini yarıp açsanız yürek yerine taş bulursunuz.
ağzımızdan kaçan sözler ne kadar budalaca olursa olsun, daima bunlara inanacak birkaç enayi bulunur.
Sürekli haz peşinde koşmak, mutlak bir can sıkıntısına mahkûm etmez mu sonunda?
Heykeltraş, heykelinin karşısında iki büklüm olur. Gazeteci, tıpkı savaşan bir asker gibi yürüyen bir düşüncedir. Herkes tarafından beğenilen ressam, iş yükünün altında ezilir. Bir dahi olduğuna inanan ama işsiz kalmış bir ressam ise kendini yer bitirir. Müsabaka, rekabet ve iftira, bu hünerlerin canına okur. Bir kısmı, umutsuzca günahların dipsiz uçurumlarından aşağı yuvarlanırken, diğerleri gencecik yaşta ölür ve geleceklerinden bu kadar erken vazgeçtikleri için unutulup giderler. Yalnızca başından beri haşmetli birkaç sima güzelliklerini muhafaza edebilir. Öte yandan, başlarının göz alıcı güzelliği de idrak edilemez zaten.
Zenginler Paris’te hazır fikir, çiğnenmiş ilim, formül haline konmuş görüşler bulur; şahsi bir fikir, ciddi bir bilgi, orijinal bir görüş edinmek külfetinden kurtulurlar.
Zaman onlar için despot bir hükümdardır. Daima ellerinden kaçar, onu ne genişletebilirler, ne de sınırlayabilirler..
“Her şey ya bir felaket habercisidir ya bir saadet müjdecisi.”
Tehlike kadını ne kadar cesur hale getiriyor. Bir kadını sıkıştırmak, baskı altına almak, ona yıllarca aşamayacağı engelleri bir anda aşma cesareti veriyor.
Tefeci dükkânından başka dost, bin franklık banknottan başka akraba yoktur.
Aslında bu gördükleriniz yüzleri değil, taktıkları maskelerdir. Zayıflık maskeleri, güç maskeleri, mutsuzluk maskeleri, sevinç maskeleri, riya maskeleri
Göğüslerini yarıp açsanız yürek yerine taş bulursunuz.
İnsanın hayatta gurur duyabileceği en büyük mutluluk, tek başına elde ettiği güçtür.
Para yükselmeyi tahrik eden en önemli araçtır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir