İçeriğe geç

The Eye of the World Kitap Alıntıları – Robert Jordan

Robert Jordan kitaplarından The Eye of the World kitap alıntıları sizlerle…

The Eye of the World Kitap Alıntıları

Umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir; kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez
Herkesin biraz şarkı söyleyip, dans etmeye ihtiyacı vardı.
Tek bir aleve odaklan ve tüm tutkularınla, korkunla, nefretinle, kızgınlığınla bu alevi canlandır, ta ki aklın boşalana dek. Boşlukla bir olursan yapamayacağın şey yoktur
Bir taşın altındaki böcek gibi yaşıyorsun ve içinde oturduğun çamuru evren sanıyorsun.
Ayı kurdu da yense, kurt ayıyı da, kaybeden hep tavşandır.
Savaşlarda, evlatlarım, aptallar aptalca sebepler yüzünden başka aptalları öldürür. Bunu bilmek yeterlidir.
Umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir ; kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez. ⠀
Ama umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir; kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez.
Şiddet, gören kadar göstereni de incitir
Kimse Gölge’de, bir daha Işık’ı bulamayacak kadar uzun kalmış olamaz
Savaşlarda, evlatlarım, aptallar aptalca sebepler yüzünden başka aptalları öldürür.
Eğer yapacaksak, şimdi yapsak iyi olur. Bugün yarından daha yüksek sesle kahkaha atmayacak.
Bir taşın altındaki böcek gibi yaşıyorsun ve içinde oturduğun çamurun evren olduğunu sanıyorsun.
Zaman çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır.
Aptallar. Dünya, ait oldukları yerde kalmayı bilmeyen aptallarla dolu. Bu kadar soruna sebep olan da bu işte. İnsanlar ait oldukları yerde kalmıyor.
Zaman Çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen
anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran
Çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Bir Çağ’da,
kimilerine göre Üçüncü Çağ’da, henüz gelmemiş, çoktan
geçip gitmiş bir Çağ’da, Puslu Dağlar’da bir rüzgâr yükseldi.
Rüzgâr başlangıç değildi. Zaman Çarkı dönerken ne
başlangıçlar, ne de bitişler vardır. Ama bir başlangıçtı.
Ama umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir, kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez.
Eğer onu kullanan adamın ya da kadının cesareti ve iradesi varsa, herhangi bir şey silah olabilir.
Dikkat ve uzun bir ömür birlikte yürür, demirci.
Gri saçlarımızın olması beynimizin ekşidiği anlamına gelmez, dedi Tam kuru kuru.
Endişelenmemiz gerekmez, dedim evlat, endişelenmiyoruz değil. Ne olmaması gerektiğinden emin oldukları şeyler olduğu için ölen insanlar gördüm.
Savaşlarda, evlatlarım, aptallar aptalca sebepler yüzünden başka aptalları öldürür. Bunu bilmek yeterlidir.
Denizler kaynadı ve canlılar ölülere imrenir oldu.
◇Zaman çarkı döner ve çağlar gelir gider olmuş olan, olacak olan ve olmakta olan her an gölgenin altında ezilebilir, bırakın ejder bir kez daha zamanın rüzgarına binsin.. İyinin ve kötünün sonsuz bir savaşa tutuştuğu, ışığın ve gölgenin dünyası; Zaman Çarkı’nın dünyası
” Carai an Caldazar ”dedi Moiraine. Hepsi dönüp ona baktılar. Carai an Ellisande. Al Ellisande. Kızıl Kartal’ ın şerefi için. Güneşin Gülü’nün şerefi için. Güneşin Gülü. Manetherenlilerin kadim savaş haykırışı, son krallarının savaş haykırışı. Eldrene’ ye Güneşin Gülü denirdi. Moiraine Egwene ve Mat’e gülümsedi ama bakışları delikanlının üzerinde bir an daha uzun kalmış olabilirdi. Arad’ın kanı İki Nehir’de hala güçlü. Eski kan hala şarkı söylüyor.
Aemon, o kadar korkusuzdu ki, insanlar arasındaki en büyük övgü, düşmanları arasında bile, bir insanın Aemon’un yüreğine sahip olduğunun söylenmesi idi. Eldrene, o kadar güzeldi ki, çiçeklerin onu gülümsetmek için açtığı söylenirdi.
Tek bir aleve odaklan ve onu tüm tutkularınla – korku, nefret, öfkenle – besle, ta ki zihnin bomboş kalana kadar. Boşluk ile bir ol, derdi Tam, o zaman istediğin her şeyi yapabilirsin.
Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur.
savaşlar hep sıcaktır, karda olsalar bile. Ter sıcaklığı. Kan sıcaklığı. Yalnızca ölüm serindir.
“Konukları kapıya kadar geçirmek,ama gidişini izlememek geleneğimizdir.Hatırlanması gereken,konuğun eşliğinin zevkidir,gidişinin hüznü değil.”
Kırılamayan kılıç paramparça edilmişti.
Kehanetler gerçekleşecek , diye fısıldadı Aes Sedai. Ejder yeniden doğdu.
Dinlediği bin hikâye, aklımda krallarin ve kraliçelerin, tahtlarin, güçlerin ve efsanelerin şehirlerini resmetmişti ve Caemlyn, zihninin derinliklerdeki o resimlere, suyun sürahiye uyması gibi uyuyordu.
Gevşe evlat. Yaşamı olduğu gibi kabul et. Zorunluysan kaç, savaş ve şansın varken dinlen.
Güvenli bir yer var dedi Moiraine yumuşak bir sesle ve Rand’in kulakları dinlemek için dikildi. Tar Valon’da Aes Sedailer ve Muhafızlar arasında olursunuz. Trolloc Savaşları sırasında bile Karanlık Varlık Parlak Duvarlar’a saldırmaya korktu.Tek teşebbüsü, sonuna kadar en büyük başarısızlığı oldu. Ve Tar Valon biz Aes Sedailerin Çılgınlik Zamanı’ndan bu yana topladığımız tüm bilgiyi barındırıyor. Eğer bu mümkünse, Myddraallerin sizi neden istediğini öğrenebileceğimiz tek yer Tar Valon. Yalanların Babası’nin sizi neden istediğini orada öğrenebilirsiniz. Buna söz verebilirim.
Savaşlarda, evlatlarım, aptallar aptalca sebepler yüzünden başka aptalları öldürür.
Bir şeyi düşlerin dışında tanımamışsan,” diye yanıt verdi Lan, Mandarb’ı topuklayarak, “senin için tılsım gibi bir şey olur.”
Ben başıma geleni kabullenmekten bıktım.
Dünya, ait oldukları yerde kalmayı bilmeyen aptallarla dolu.
ah, kimse bir kadını anlayamaz ve kraliçe iki kez kadındır, hem bir erkekle hem de ülkesiyle evlidir.
Aşırı şevk acı verici bir kusurdur.
Ayı kurdu da yense, kurt ayıyı da, kaybeden hep tavşandır.
Umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir ; kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez.
Sanki bir fırtına, üstünü örten her şeyi temizlemiş gibi.
Sahte Ejder uzun boylu bir adamdı, geniş omuzlarında dalgalanan, uzun, koyu renk saçları vardı. Arabanın sallanmasına karşın bir elini tepesindeki parmaklıklara koymuş, dik duruyordu. Giysileri sıradan görünüyordu, herhangi bir çiftçi köyünde dikkat çekmeyecek bir pelerin, ceket ve pantolon. Ama onları giyme tarzı Duruşu Logain her santimetresi ile bir kraldı. Kafes yoktu sanki. Başı ve sırtı dikti, kalabalığa sanki onu şereflendirmek için gelmişler gibi bakıyordu.
‘’Ama bazen değişim seni ya da Çark o değişimi için seni seçer. Ve bazen Çark bir yaşam ipliğini ya da pek çok ipliği öyle büker ki, çevredeki tüm iplikler o büklümün çevresinde dönmek zorunda kalır ve onlar da başka iplikleri zorlarlar, onlar da başkalarını vesaire vesaire. Ağ’ın yaptığı o ilk büklüm, işte o ta’veren’dir ve onu değiştirebilmek için yapabileceğin hiçbir şey yoktur.’’
‘’Ogierlerin Desen’e inandığını sanmıyordum, Loial.’’
‘’Elbette inanıyoruz, Zaman Çarkı Çağların Deseni’ni dokur ve yaşamlar da dokuduğu ipliklerdir. Kimse kendi yaşamının ipliğinin Desen’e nasıl dokunacağını, bir halkın ipinin nasıl dokunacağını bilemez. Desen bize Dünyanın Kırılışı’nı, Sürgün’ü, Taş’ı ve Özlem’i verdi ve zaman içinde biz ölüp gitmeden önce, bize yurdu geri verdi, bazen siz insanların ipleriniz çok kısa olduğu için böyle davrandığınızı düşünüyorum. Dokumanın çevresinde sıçramalısınız. Ah, işte, yine yaptım. İhtiyarlar insanların yaşamlarının ne kadar kısa olduğunun hatırlatılmasından hoşlanmadığını söylüyor. Umarım duygularını incitmemişimdir.’’
‘’Zaman Çarkı Çağların Deseni’ni dokur ve kullandığı ipler yaşamlardır. Desen sabit bir şey değildir. Biri yaşamın yönünü değiştirmeye çalışırsa ve Desen’in uygun bir boşluğu varsa, Çark dokumaya devam eder ve o değişikliği içine alır. Küçük değişiklikler için her zaman yer vardır ama bazen Desen, ne kadar denersen dene, büyük bir değişimi reddeder. Anlıyor musun?’’
Yaprak ona ayrılan zamanı yaşar ve onu uçurup götüren rüzgarla mücadele etmez. Yaprak hiçbir şeye zarar vermez ve sonunda yere düşüp yeni yaprakları besler. Erkekler de böyle olmalıdır. Ve kadınlar da.

Bu ne anlama geliyor?

Hiçbir insan bir diğerine herhangi bir sebepten zarar vermemeli demek. Şiddet için hiçbir bahane yoktur. Hiç.

“Dünya, ait oldukları yerde kalmayı bilmeyen aptallarla dolu. Bu kadar soruna sebep olan da bu işte. İnsanlar ait oldukları yerde kalmıyor.”
Biz, hep olduğumuz insanlarız.
“ .şiddet, gören kadar göstereni de incitir.” Perrin kuşkulu görünüyordu. “Baltanla bir ağacı kesebilirsin,” dedi Raen. “Balta ağaca şiddet gösterir ve zarar görmeden kurtulur. Sen böyle mi düşünüyorsun? Tahta çeliğe göre yumuşaktır ama keskin çelik, ağacı keserken körelir ve ağacın suyu onu paslandırır, delik deşik eder. Güçlü balta savunmasız ağaca şiddet gösterir ve zarar görür. İnsanlar da böyledir ama insanlarda zarar gören ruhtur.”
“Hiçbir insan bir diğerine, herhangi bir sebepten zarar vermemeli,.” Arayıcı’nın gözleri Elyas’a kaydı. “Şiddet için hiçbir bahane yoktur. Hiç.”
“Kehanetler gerçekleşecek,” diye fısıldadı Aes Sedai. “Ejder yeniden doğdu.”
“Seni reddediyorum,” dedi Rand boğuk sesle. “Üzerimde gücün olduğunu inkar ediyorum. Var olduğunu inkâr ediyorum.”
Ba’alzamon gür bir ateş kükremesi sesi ile güldü. “Bu kadar kolay olduğunu mu sanıyorsun? Ama zaten, hep böyle düşündün. Her seferinde bu şekilde durduk ve sen bana meydan okuyabileceğini sandın.”
Dünya, ait oldukları yerde kalmayı bilmeyen aptallarla dolu. Bu kadar soruna sebep olan da bu işte. İnsanlar ait oldukları yerde kalmıyor.
‘’Pek konuşmak denemez,’’ diye yanıt verdi Elyas yavaşça. ‘’Sözcüklerin önemi yoktur ve tam olarak doğru da değildirler. O kurdun adı Benek değil. Anlamı daha çok, kış ortası şafağında, esinti bir orman göletinin yüzeyini dalgalandırırken gölgelerin oynaşması ve suya dilini dokundurduğunda hissettiğin buz tadı ve gece çökerken havadaki kar kokusu gibi bir şeydir. Ama bu da tam olarak doğru değil. İsmini sözcüklerle söyleyemezsin. Daha çok bir duygudur. Kurtlar böyle konuşur.’’
‘’Gezmelerinin sebebi budur,’’ dedi Elyas. ‘’Ya da öyle derler. Bir şarkı arıyorlar. Mehdi’nin aradığı budur. Dünya’nın Kırılışı sırasında kaybettiklerini, bir kez daha bulurlarsa Efsaneler Çağı’nın cennetinin döneceğini söylerler.’’
‘’Yaprakkıran Dünyanın Gözü’nü kör etmeyi planlıyor, Kaybolmuş. Büyük Yılan’ı öldürecek. Halk’ı uyar, Kaybolmuş. Gözyakan geliyor. Şafakla Gelen’e hazır olmalarını söyle. Onlara ’’ Ve sonra ölmüş. ‘’Yaprakkıran, Gözyakan diye ekledi Raen Perrin için, Karanlık Varlık’ın Aielce isimleridir ’’
‘’Uzun gece çökmeden,
son, ümitsiz savaşta
dağlar nöbet tutacak,
ve ölüler koruyacak,
çünkü mezar engel değildir çağrıma.’’
‘’Çark dönerken dokur,’’ diye mırıldandı Moiraine. ‘’Hiçbir göz, Desen’i dokunana kadar göremez.’’
‘’Hayır, evlat, dünyayı görülmeye değer kılan hazineler değildir. Eğer kendine bir avuç altın ya da ölü krallardan birinin mücevherlerini bulursan, iyi, güzel ama seni bir sonraki ufka çeken, garipliğin kendisidir.’’
İnsan bir yabancıyken, dünya tehlikeli bir yer olabilir.
Hikayelerde gücü yönlendirebilen adamlar hep delirir ve sonra tükenip ölürler.
İki Nehir’in insanları işte böyleydi. Dolunayın tarlalarını mahvetmesini ve kurtların kuzularını kapmasını seyretmek zorunda kalan, seneler boyunca bunları görmüş olsa da, yine baştan başlayan insanlar o kadar kolay vazgeçmiyorlardı. Vazgeçenlerin çoğu çoktan ölmüştü.
Zaman Çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran Çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Bir Çağ’da, kimilerine göre Üçüncü Çağ’da, henüz gelmemiş, çoktan geçip gitmiş bir Çağ’da, Puslu Dağlar’da bir rüzgar yükseldi. Rüzgar başlangıç değildi. Zaman Çarkı dönerken ne başlangıçlar, ne de bitişler vardır. Ama bir başlangıçtı.
Aynı geçmişte olduğu ve gelecekte de olacağı gibi, karanlık etrafı kapladı ve insanların yüreğini esir etti.
Doğanın iflasıyla, umut da yok olmuştu.
Kontrol edemezseniz korku sizi öldürür.
İncitmem, ama siddet gören kadar, göstereni de incitir. Baltanla bir ağacı kesebilirsin, balta agaca şiddet gösterir ve zarar görmeden kurtulur. Sen böyle mi düşünüyorsun? Tahta çeliğe göre yumuşaktır, ama keskin çelik, ağacı keserken körelir ve ağacın suyu onu paslandırır, delik deşik eder. Güçlü balta savunmasız ağaca şiddet gösterir ve zarar görür. İnsanlar da böyledir, ama insanlarda zarar gören ruhtur.
Artık farklı. Onu bir daha kullanmak istemiyorum.
Perrin havuza fırlatmak için baltayı kaldırdı ama Elyas bileğini yakaladı.
Kullanacaksın evlat ve kullanırken ondan nefret ettiğin sürece onu çoğu insandan daha büyük bir bilgelikle kullanacaksın. Bekle. Artık ondan nefret etmediğin an, elinden geldiğince uzağa fırlatmanın ve aksi yöne koşmanın zamanı gelmiştir.
Ama umut, sen boğulurken eline geçen bir parça ip gibidir; kendi kendine seni sudan çıkarmaya yetmez.
Dikkat ve uzun bir ömür birlikte yürür

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir