İçeriğe geç

The crying of lot 49 Kitap Alıntıları – Thomas Pynchon

Thomas Pynchon kitaplarından The crying of lot 49 kitap alıntıları sizlerle…

The crying of lot 49 Kitap Alıntıları

&“&”

.
Benimle kaç," dedi Roseman kahve geldiğinde.

"Nereye ?" diye sordu.

Bu onu susturdu.

Her bir enkazı yaratan şiddet yeterince nadirdi ve mucizevi olacak denli uzaktı ondan, tıpkı her ölümün, kendi ölüm anımıza dek mucizevi oluşu gibi.
Bugün de başka bir yenilgiydi
Hayatını bu şekilde harcayıp hiçbir zaman hakikate dokunamayabilirsin.
“Bu bağımlılıkların en kötüsüdür.”
“Hepsi öldü teker teker, suskun, arkalarında hiçbir iz ve söz bırakmaksızın.”
Çoğu zaman birlikte huzur içinde yaşar gideriz ama birbirimize dokunduğumuzda felaket olur.
Kadınlar işte," dedi sadece. "Akıllarından ne geçtiğini kim bilebilir?"
Takım çalışması," diye homurdandı Koteks, "böyle de denebilir, evet. Aslında sorumluluktan kaçmanın bir yolu. Toplumun genelindeki ödlekliğin bir belirtisi."
Görünüş artık bir şey ifade etmiyor, görünüşümün içinde yaşıyorum ama bundan hiçbir zaman emin olamıyorum."
Bir antensin, sinyal diyagramını gecede milyonlarca yaşama gönderiyorsun ve onlar senin de yaşamların.
Gerçek bir Nazi olsaydım Jung’u seçerdim, nicht wahr? Ama onun yerine Freud’u seçtim, Yahudi olanı.
Çoğu zaman birlikte huzur içinde yaşar gideriz ama birbirimize dokunduğumuzda felaket olur. Nefret ettiğimiz kilise gibi, anarşistler de başka bir dünyaya inanır. Devrimlerin kendiliğinden ve öndersiz gerçekleştiği, ruhun mutabakat yeteneğinin ise kitlelerin hiçbir çaba sarf etmeksizin, vücudun uzuvları gibi otomatik olarak birlikte çalışmasını sağladığı bir dünyaya.
Mektupların çoğu, ya beceriksizlik ya da son dakika korkaklığı yüzünden intihar teşebbüsü yarım kalmış kişilerden geliyordu. Ancak hiçbiri, hayatta kalmak için ilgi uyandırabilecek bir gerekçe sunamıyordu.
Kızılderililer asla gece vakti saldırmazlardı. Öldürülürlerse ruhları sonsuza kadar karanlıkta dolanır dururdu. Kafirler…
Ben bunun için varım. Ruha beden vermek için. Kelimeler kimin umurunda ki?
İyi adamlar ve kötü adamlar. Bu şekilde altta yatan hakikate ulaşmak mümkün değil.
Bezmişlerin belli bir tipi vardır," dedi, "hemen anlarsınız. Sadece çocukların neden olduğunu sanırdım. Herhalde öyle değil."
Ölüme kendini öylece teslim etmenin hayal edebileceğinden çok daha güzel olduğunu, ne yerçekiminin ne balistik kurallarının ne de hiç doymayan açlığın daha büyük zevk vaat etmediğini bilerek, bu arzunun şehvetli alanına kenarından dokundu. Titreyerek yokladı onu: Elim mahkum anımsayacağım.
O gece dört saat boyunca kendine bir hava boşluğunda nefes almayı öğreterek oturdu, içki bile içemeyecek kadar uyuşmuştu. Çünkü bu, aman Tanrım, boşluğun ta kendisiydi. Ona yardım edebilecek kimse yoktu. Hiç kimse. Hepsi ya bir şeylerin peşindeydi ya da deli, olası bir düşman veya ölü.
Benim hakkımda herkesin fikri değişiyor. Ama kimse benden nefret edecek kadar uç noktalara gitmemişti.
Belki de sana artık ihtiyacım olmadığını düşünmüşlerdir. Yanıldılar. Sana ihtiyacım vardı. Sadece bana o anıyı getir ve ben de geri kalan zamanım boyunca seninle birlikte yaşayayım.
Eğer bana gelecek olursan, diye yalvardı Oedipa, son geceye ilişkin anılarınıda getir. Ya da taşıdığın yükü hafifletmen gerekiyorsa, son beş dakika da yeterli olur.
Hiçbir şey asla kazara meydana gelmezdi, yaradılış muazzam, karmaşık bir makineydi.
Teker teker bütün adamlarımı benden söküp alıyorlar. Peşine İsrailliler düşen deli doktorum kafayı yedi; LSD bağımlısı olan kocam kendi içindeki gösterişli şekerleme evindeki odaların, o sonsuz odaların, gitgide daha da kuytularına çekilip bir çocuk gibi el yordamıyla aranıyor ve geçip gitmiş olan, sonsuz aşk olmasını dilediğim şeyden, hiçbir umut kırıntısı bırakmaksızın uzaklaştıkça uzaklaşıyor; evlilik dışı tek sevgilim ahlaksız bir on beşliyle evlenmek için kaçtı; beni Trystero’ya götürecek en iyi rehberim canına kıydı. Neredeyim ben?
Çimenlerin arasındaki boşluklardan sürünerek, gölge etmeden geçti ölüm.
İnsan sesi, bilirsin işte, arsız bir mucizedir.
Onu senden söküp almalarına izin verme. Her ne ise, ona sahip çık, çünkü onu kaybettiğinde sen de diğerleri gibi olursun. Var olmamaya başlarsın.
Hepsine inanmaya çalıştım. Rüya görmemeye çalışarak gecede üç saat uyudum, diğer yirmi bir saati ise zorla inanç elde etmek için geçirdim.
Sence herhangi biri beni bu fanatiklerden koruyabilir mi? Duvarların içinden geçiyorlar. Kendilerini kopyalıyorlar: Onlardan kaçıyorsun, bir köşeyi dönüyorsun, bir de ne göresin, yine peşindeler."
… bana bağımlı değilsin, öyle mi? O zaman gidebilirsin. İyileştin.
ben gökevinde her şeyi düzenleyen kişiyim, o sahnenin sınırları içinde görülen kapalı küçük evren benim ağzımdan, gözlerimden bazen de başka deliklerimden çıkıyor.
Her bir enkazı yaratan şiddet yeterince nadirdi ve mucizevi olacak denli uzaktı ondan, tıpkı her ölümün, kendi ölüm anımıza dek mucizevi oluşu gibi.
Hücre yaşamla en dolu olduğu anda bile ölüm hücrede bulunuyordu.
Şüpheye yer bırakmayan bir dünya var olmalıydı.
Nefret ettiğimiz kilise gibi, anarşistler de başka bir dünyaya inanır. Devrimlerin kendiliğinden ve öndersiz gerçekleştiği, ruhun mutabakat yeteneğinin ise kitlelerin hiç bir çaba sarf etmeksizin, vücudun uzuvları gibi otomatik olarak birlikte çalışmasını sağladığı bir dünyaya.
Çoğu zaman birlikte huzur içinde yaşar gideriz ama birbirimize dokunduğumuzda felaket olur.
Onlar için gece, her türlü dehşetten uzaktı, kendi çemberleri içinde hayali bir ateş vardı ve dışarıdan nüfuz edilemeyen topluluk fikirlerinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorlardı.
Ufacık bir hareketle doyurabileceği ölüm arzusu. Ölüme kendini öylece teslim etmenin hayal edebileceğinden çok daha güzel olduğunu, ne yerçekiminin ne balistik kuralların ne de hiç doymayan açlığın daha büyük zevk vaat etmediğini bilerek, bu arzunun şehvetli alanına kenarından dokundu.
Hayattaki en büyük hatam aşktı. Yemin ederim, bugünden sonra aşktan uzak duracağım: Hetero, homo, bi, köpek ya da kedi aşkın her çeşidinden.
İnamorati aşık olan biridir. Bu bağımlılıkların en kötüsüdür.
Tamam, dedi kendi kendine. Kaybettin…
O kadar sağcısın ki solculara benziyorsun,"
Bir &‘proje’ , &‘ görev gücü’ ya da &‘takım’ a saplanıp kalıyorlar ve anonimlik içinde ufalanıp gidiyorlar.
İnanmaları için beyinleri yıkanıyor.
Biraz gücendiler diye onları nasıl suçlayabilirsin ki?
Takım çalışması," diye homurdandı Koteks, "böyle de denilebilir, evet. Aslında sorumluluktan kaçmanın bir yolu. Toplumun genelindeki ödlekliğin bir belirtisi."
Ben bunun için varım. Ruha beden vermek için. Kelimeler kimin umrunda ki ? Onlar sadece ritmi korumak, bir oyuncunun hafızasındanki kemikten engelleri aşmak için kullanılan mekanik gürültülerdir.
Anlamıyorsunuz, " adam çileden çıkmıştı. " Hepiniz, Kitabı Mukaddes deli gibi bağlı Püritenler’e benziyorsunuz. Varsa yoksa kelimeler, kelimeler.
Parlak siyah gözlerinin etrafı, gözyaşlarındaki gizemin araştırıldığı bir laboratuvar labirenti gibi dolambaçlı çizgiler ağıyla çevriliydi. Bu gözler sanki Oedipa’nın ne istediğini biliyordu, her ne kadar Oedipa’nın kendisi bilmesede.
Sözcüklerin içine hafif bir ürperti ile bir belirsizlik sızmaya başlar.
Manzara, tıpkı kıyamet arifesi gibiydi, ölüm arzusuyla dolu, duygusal açıdan tükenmişti, başlamasına yalnızca bir kaç yıl kalan eli kulağındaki iç savaşın açacağı soğuk ve derin boşluğa, biraz dokunaklı bir biçimde, hazırlıksızdı.
Hepsi öldü teker teker, suskun, arkalarında hiçbir iz ve söz bırakmaksızın.
Ellerinden gelen her şeyi yaptılar; hayata mümkün olduğunca asıldılar, ama başaramadılar.
Belayı anlamayacak kadar aklımı yitirmedim."
…göğü delerek çekip giden ayın geride bıraktığı boşluk ve Oedipa’nın içinde bulunduğu sürgünün anıtıydı
…şafak vaktinin ne kadar süreceği belirsiz, karanlık saatlerine dalmak sahiden de gerekliydi;
Göründüğü kadar büyük bir başkaldırı değil yaptığımız."
Adını değiştirip Miles, Dean, Serge, veya Leonard yap, bebeğim, diye tavsiyede bulundu o akşamüstünün loş ışığında, makyaj aynasında beliren yansımasına. Her halükarda buna paranoya diyecekler. Onlar. Ya fena tökez­leyip LSD veya başka indol alkaloitlerin yardımı olmaksızın hayallerin gizli zenginliğine ve saklı yoğunluğuna; X sayıda Amerikalının yalanlarını, rutin tekrarlarını, manevi yoksul­luktan kaynaklanan kuru ihanetlerini resmi devlet dağıtım sistemine ayırıp, gerçekten birbirleriyle iletişim kurduktan bir ağa; hatta belki de çıkışsızlığın, sen de dahil tatlım, tanı­dığın her Amerikalının kafasını tırmalayan yaşam karşısın­da hayret yoksunluğunun gerçek alternatifine yuvarlandın.
Çalkantıdan çıkan dalgacıklar yayıldı, büyüdü ve bugün hepimizi içine çekti.
Oedipa, kendini, sıkışıp kalma korkusuyla asla dibine kadar gidemediği bir duygu, adına hassasiyet diyelim, tarafından yenilgiye uğratılmış hissetti .
Herhalde onu en çok korkutan
şey de buydu: Her şeyin, mantıksal olarak birbirine oturması.
Sen günahlarından kurtulacaksın, bense cehennem çukuruna yuvarlanacağım.
Ve şarkı söyleyin. Bunların hiç biri duyguları harekete geçirecek bir müzik olmadan işe yaramaz.
Yine bir tür dolaysız mevcudiyet söz konusuydu, kutsal bir varlığın tezahürünü vaat eden bir an
Oedipa, artık her şeyin sözcüklerden ibaret
olduğunun farkındaydı.
Sahiden deniyorum ama yürekten inanamıyorum."
Eğer bana gelecek olursan, diye yalvardı Oedipa, son geceye ilişkin anılarını da getir. Ya da taşıdığın yükü hafifletmen gerekiyorsa, son beş dakika da yeterli olur.
Ona gözün gibi bak!" diye şiddetle inledi Hilarius. "He­pinizin başka neyi var ki? Küçük dokunacından sıkıca tut, Freudyenlerin onu tatlı dille uzaklaştırmalarına ya da ec­zacıların zehirle onu senden söküp almalarına izin verme. Her ne ise, ona sahip çık, çünkü onu kaybettiğinde sen de diğerleri gibi olursun. Var olmamaya başlarsın."
Rüya görmemeye çalışarak gecede üç saat uyudum, diğer yirmi bir saati ise zorla inanç elde etmekle geçirdim. Yine de çektiğim kefaret cezası yetmedi. Yaptığım her şeye rağmen, ölüm melekleri gibi beni almaya geldiler.
Yüzümü soktuğum," dedi Hilarius, "bir şekil var. Senin görmediğin, bu ülkedeki hiç kimsenin görmediği. Hayatımda sadece bir kere yaptım ve onu görmüş olan genç adam, Orta Avrupa’da, kimbilir hangi bitki çöplüğünde belki hala yaşıyordur. Şimdi, senin yaşlarında olacak. Deli, ümitsiz vaka. Adı Zvi’ydi. &‘Polisle­re’, ya da bu gece kendilerine ne diyorlarsa işte onlara, bu yüzü yeniden yapabileceğimi söyler misin? Neredeyse yüz metre yarıçapında bir etkiye sahip olduğunu ve onu göre­cek kadar şansız kimseleri zifiri karanlık yeraltı zindanına, korkunç şekiller arasına sonsuza dek yollayıp tepedeki ka­pağı bir daha açılmamak üzere sıkıca kapattığını da ekler misin? Teşekkür ederim."
Bir sürü üşütük karı, onu bu hale sokan onlar.
Oedipa ise kendini hayallere o kadar kaptırmıştı ki elin çekildiğini fark etmedi bile, sanki adam bırakmak için en iyi zamanı bulmuştu.
Bu şehrin her gün doğumunda yeniden uyanan çoğunluğunun erdemle sürdüğü tarladaki o güvenli oyuğundan her gece çıkıp hangi bereketli top­rakları tersine çevirmiş, hangi eş merkezli gezegenleri gün yüzüne çıkarmıştı? Hangi sesler kulağına çalınmış, duvar kağıtlarının lekeli yapraklan arasında hangi aydınlık tanrı parçaları gözüne ilişmiş, hangi mumluklar bir gün kendi­sinin ya da bir arkadaşının içerken uyuyakalacağı sigaraya
delalet edercesine, sırayla adamın üstünde bir duman izi bırakarak yanmıştı da, her kabus terini, aciz mesane taşkın­larını, sahibini gözyaşlarına boğarak tamama eren ahlaksız, ıslak rüyaların kalıntılarını tıpkı kaybolmuşların bilgisaya­rındaki hafıza bankası gibi onca yıldır tutmakta olan, hırsla tıka basa doldurulmuş yatak şiltesinin sakladığı gizli tuzla­rın alevler arasında yok olacağını haber vermişti?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir