İçeriğe geç

The Ballad of Songbirds and Snakes Kitap Alıntıları – Suzanne Collins

Suzanne Collins kitaplarından The Ballad of Songbirds and Snakes kitap alıntıları sizlerle…

The Ballad of Songbirds and Snakes Kitap Alıntıları

Geliyor musun o ağaca?
Hani üç kişiyi öldürdü dedikleri
O adamı sallandırdıkları ağaca?
Çok tuhaf şeyler olmuştu orada.
Gece yarısı buluşsaydık o idam ağacında,
daha tuhaf olamazdı aslında.

Geliyor musun o ağaca?
Hani ölü adamın aşkına kaçması için yakardığı?
Çok tuhaf şeyler olmuştu orada.
Gece yarısı buluşsaydık o idam ağacında,
daha tuhaf olamazdı aslında.

Geliyor musun o ağaca?
Hani ikimizin de özgür olmamız için
Kaçmanı söylediğim ağaca?
Çok tuhaf şeyler olmuştu orada.
Gece yarısı buluşsaydık o idam ağacında,
daha tuhaf olamazdı aslında.

Geliyor musun o ağaca?
Boynuna ilmekten bir kolye tak, dur yanımda.
Çok tuhaf şeyler olmuştu orada.
Gece yarısı buluşsaydık o idam ağacında,
daha tuhaf olamazdı aslında.

Çayırın derinliklerinde, söğüdün altında
Çimenlerden bir yatakta, yumuşacık yeşil bir yastığa
Yasla başını, uykulu gözlerini kapa
Güneş doğacak gözlerini yeniden açtığında
Burası güvenli, burası sıcak
Burada papatyalar seni her şeyden koruyacak
Burada gördüğün rüyalar yarın gerçek olacak.
Burası seni sevdiğim yer olarak kalacak
Çayırın derinliklerinde, uzaklarda gizli bir yerde Yapraklardan bir pelerin ve ayın ışığı gökyüzünde Unut dertlerini, akıp gitsin acıların
Sabah olduğunda kalmayacak hiçbir sıkıntın
Ama duygularınızı denetim altında tutmayı öğrenmek zorundasınız.
#Babamın dediği gibi, tan vaktinde onlarla uyanmak istiyorsan akşam da kuşlarla birlikte yatacaksın.
Düşünürsen, insanların çoğunlukla korkunç olduklarını anlarsın.
Hayattan zenginlik, şöhret, güç elendikten sonra, geriye arzulayacak, peşinde koşacak ne kalırdı? Tek amaç hayatta kalmak mı olacaktı?
Her şey üzerine bu kadar düşünmekten vazgeçmelisin!
Eh, ne derler bilirsiniz, alaycı kuş şarkısını söyleyene kadar hiçbir şey bitmiş sayılmaz.
Gerçekten bu kadar kötü müyüz?
Dünya gözlerini kapatıyor çocuklar öldürülürken.
Kolay değil Hayatına veda etmek hiç kolay değil.
Kar tepeye düşer.
O can sıkıcı şarkıdaki adaşı gibi, Lucy Gray’in kaderi de bir gizem olarak kalmıştı. Hayatta mıydı? Ölmüş müydü? Yabani topraklarda gezinen bir hayalet miydi? Bunun cevabını kimse bilemeyecekti. Ne yazık ki iki Lucy Gray’i de yok eden şey kar olmuştu.
Neyi özlemeyeceğimi biliyor musun? dedi Coriolanus. İnsanları. Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek birkaçı haricinde. Düşünürsen, insanların çoğunlukla korkunç olduklarını anlarsın.
Belki de insanın ikinci cinayeti ilkinden daha kolay oluyordu. Her halükarda, aynı şartlarda o kızı gene vuracağını biliyor ve bunu bilmek, doğru şeyi yaptığı hissini güçlendiriyordu.
Şu ya da bu mıntıkaya gitmek istemiyorum. Öğrenci ya da Barış Muhafızı olmak istemiyorum. Tek istediğim, hayatımı kontrol edemeyecekleri bir yerde yaşamak.
Bence uçuyor ve insanlarla karşılaşmamaya çalışıyor. Çünkü farklı olduğu için insanlar onu öldürür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ama Panem’i ben yönetmiyorum.
Eh, ödeştik sanırım. Ben seni yanarak ölmekten kurtardım, sen de beni yılanlardan. Artık birbirimizin hayatından sorumluyuz.
Öyle mi?
Elbette. Ben seninim, sen de benimsin. Bu yıldızlarda yazılı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Geliyor musun
Geliyor musun o ağaca
Üç kişiyi öldürdü dedikleri adamın asıldığı
Tuhaf şeyler oldu orada
Kalbim bir budala, bu bir gerçek
Aşk tanrısını suçlayamam, o daha bir bebek
Her şey üzerine bu kadar düşünmekten vazgeçmelisin!
Lucy Gray ortaya etkileyici bir final gösterisi koymadan asla sahneyi terk etmezdi. Her zaman yaptığını yaparak, bulabildiği en parlak spot ışıklarının altında ölmek isterdi.
Mermere oturduğunda, arenadaki bütün yılanları davet edermiş gibi, parmaklarının ucuyla fırfırlı eteğini tozlu zemine açtı. Yılanlar kızın etrafını sarıp safları sıklaştırırken, rengi solmuş, kirli etek kısa sürede görünmez oldu ve yerini, kıvrılıp bükülen sürüngenlerle örülmüş rengarenk bir eteğe bıraktı.
Kız bilerek ya da bilmeyerek, arenadaki mikrofonlardan birine yaklaştığı için sesi de gittikçe yükseliyordu. Belki de son bir şarkının, son bir performansın başlangıcıydı bu.
Bunu Oyun Kurucular istedi, diye açıkladı Satyria, geriye kalan on iki akıl hocasına. İzleyicilerin kimlerin hâlâ yarışta olduğunu takip etmesini kolaylaştırıyormuş. Sizin anlayacağınız, haraçlarınız öldükçe sandalyeleri kaldırmaya devam edeceğiz.
Sandalye kapmaca oyunu gibi, dedi Domitia, memnun bir ifadeyle.
Ama insanlar ölürken, diye ekledi Lysistrata.
Kolay değil Hayatına veda etmek hiç kolay değil.
Ne derler bilirsin. Alaycı kuş şarkısını söyleyene kadar gösteri sona ermez, dedi Lucy Gray.
Alaycı kuş mu? Coriolanus kahkaha attı. Gerçekten sürekli bir şeyler uydurduğunu düşünüyorum.
Sejanus Coriolanus’un peşine takıldı. Beni kurtarmaktan vazgeçmelisin.
Coriolanus başını iki yana salladı. Elimde değil. Tik gibi.
Savaşları kalbimizle değil, kafamızla kazanabiliriz.
Bunu yapmaya hakkımız var, dedi Dr. Gaul.
Hayır, yok! Ne derseniz deyin umurumda değil. İnsanları aç bırakmaya hakkınız yok. İnsanların hayatlarını, özgürlüklerini ellerinden almaya hakkınız yok. Herkesin doğuştan bunlara hakkı var ama sizin bunları almaya hakkınız yok. Savaşı kazanmak size böyle bir hak vermez. Hiçbir şey size böyle bir hak vermez.
Hey, dedi Lucy Gray, telaşlı bir sesle. Coriolanus ona döndü. Notlarını yükseltmek ya da şan şöhret kazanmak için burada olduğuna inanmıyorum. Bunu bilmeni istedim. Sen benzersiz birisin, Coriolanus.
Sen de öyle.
Benim için önemlisin Lucy Gray!
Dünya görüşünüze göre değişecek şekilde, her şeyin anlamı vardır ya da hiçbir şeyin anlamı yoktur.
Meçhul bir mahalleye taşınıp, herhangi bir konumları, nüfuzları ve haysiyetleri olmadan, sıradan insanların pis saflarına katılmak zorunda kalırlardı. Bu utanç büyükannesini öldürürdü. Böyle bir şey yapmaktansa, onu camdan aşağı atmak daha nazik bir davranış olurdu. En azından bu hızlı bir ölüm olurdu.
Daha da kötüsü, kuşatmanın son kışının en soğuk günlerinde donarak ölmemek için, zarif, oyma mobilyalardan bazılarıyla kütüphanelerindeki sayısız kitabı şöminede yakmak zorunda kalmışlardı. Annesiyle birlikte baktıkları resimli kitapların rengarenk sayfalarının küle dönüşmesini izlemek her seferinde Coriolanus’u gözyaşlarına boğmuştu. Ama insan ölü olmaktansa üzgün olmayı yeğlerdi.
Çünkü çocukların masum olduklarını düşünürüz. Aramızdaki en masumlar bile Açlık Oyunları’nda katillere dönüşebiliyorsa, bu nasıl bir mesaj verir? Şiddetin doğamızda olduğu mesajını.
“Eh, ne derler bilirsiniz, alaycı kuş şarkısını söyleyene kadar hiçbir şey bitmiş sayılmaz.”
Alaycı kuş şarkısını söyleyene kadar gösteri sona ermez.
Güller kırmızı, menekşeler mavi
Cennetteki kuşlar biliyor seni sevdiğimi
Medeniyet ne kadar çabuk ortadan kalkıyor, değil mi? Terbiyen, eğitimin, aile geçmişin, gurur duyduğun her şey göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede yok oldu ve geriye sen kaldın. Gerçek benliğin. Elindeki sopayla bir başka oğlanı öldüresiye döven bir oğlan.
Dünya gözlerini kapatıyor,
Çocuklar öldürülürken.
Birkaç yıl içinde, arenada şarkı söyleyen bir kıza dair belli belirsiz bir hatıradan başka bir şey kalmayacaktı geriye.
İnsanları aç bırakmaya, hiçbir neden yokken onları cezalandırmaya hakkınız yok. İnsanların hayatlarını, özgürlüklerini ellerinden almaya hakkınız yok. Herkesin doğuştan bunlara hakkı var ama sizin bunları almaya hakkınız yok. Savaşı kazanmak size böyle bir hak vermez. Daha çok silahınız olması size böyle bir hak vermez. Başkentte doğmuş olmanız size böyle bir hak vermez. Hiçbir şey size böyle bir hak vermez.
Dünya gözlerini kapatıyor
Çocuklar öldürülürken
Kaos, Kontrol, Kontrat. Üç K.
Ormandaki tüm kuşlar ötmeye başlamıştı. Doğa çıldırmıştı. Genler sapıtmıştı. Kaos çıkmıştı.
Hayattan zenginlik, şöhret, güç elendikten sonra, geriye arzulayacak, peşinde koşacak ne kalırdı? Tek amaç hayatta kalmak mı olacaktı?
Bence insanların özünde doğal bir iyilik var. Ama hayatta çizginin doğru tarafında kalman gereken anlarla karşılaşıyorsun.
Yani açlıktan ölmek doğal bir neden olarak sayılırsa.Bu konuda emin değildi. Açlığın bir silah olarak kullanılması doğal mıydı?
İyi talihin her zaman her gün karşılığının ödenmesi gereken bir şey olduğuna inanıyorum.İnsan,talihinin iyi olmasını asla kanıksamamalı.
Suçu şartlara ya da ortama atabilirsin ama o kararları sen verdin,başkası değil. Bunun tek seferde hazmedilemeyecek kadar büyük bir şey olduğunun farkındayım ama bu soruyu cevaplamak için çaba göstermen çok önemli.İnsan kimdir?Çünkü nasıl insanlar olduğumuz,ihtiyaç duyduğumuz yönetim türünü belirliyor.
Arenada ne oldu?Orada insanlık çırılçıplak kaldı.Bu haraçlar kadar senin için de geçerli.Medeniyet ne kadar çabuk ortadan kalkıyor,değil mi?Terbiyen,eğitimin,aile geçmişin,gurur duyduğun her şey göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir sürede yok oldu ve geriye sen kaldın. Gerçek benliğin.Elindeki sopayla bir başka oğlanı öldüresiye döven bir oğlan.İnsan türünün doğal hali bu işte.
Biraz düşünmek birçok hayatı kurtarabilir.
Savaşın sona ermesi imkansızsa,yapmamız gereken şey,sonsuza dek savaşı kontrol altında tutmaktır.
Duygularınız ayaklanmış durumda, dedi Dr. Gaul. Sizi anlıyorum.Gerçekten.Ama duygularınızı denetim altında tutmayı öğrenmek zorundasınız. Savaşları kalbimizle değil,kafamızla kazanabiliriz.
Ve dünya infilak etti.
Özellikle de ölü insanlar sıçanların günlük öğününe dönüşmüştü. Ama elbette en kötü günlerde insanlar da insanları yemişti. Kendilerini sıçanlardan üstün görmeleri için hiçbir dayanakları yoktu.
Güzel. Nihayet gerçekler! Yalancılarla işim olmaz. Yalan, bir zayıflığı gizlemeye çalışmaktan başka nedir ki?
Dünya görüşünüze göre değişecek şekilde, her şeyin anlamı vardır ya da hiçbir şeyin anlamı yoktur.
Tarih size bir şey öğretecekse, bu, buna razı olmayanlara nasıl boyun eğdirileceğidir.
Hayır efendim
Benden alabileceğin hiçbir şeyin değeri yok ki
Alabilirsin çünkü sana karşılıksız vereceğim.
Benden alabileceğin hiçbir şey elde tutmaya değer değildi!
Cazibemi alamazsın
Mizahımı alamazsın
Zenginliğimi alamazsın
Çünkü bu yalnızca bir söylenti
Benden alabileceğin hiçbir şey elde tutmaya değer değildi.
Ne hoştur Doğa’nın sunduğu irfan
Bizim müdahaleci zekamız
Bozar tüm güzel şeylerin şekillerini
Katlederiz parçalara ayırarak. William Wordsworth,Lirik Balatlar 1798
İnsan özgür doğar ve her yerde zincire vurulmuştur. Jean Jacques Rousseau,Toplum sözleşmesi,1762
Başka şartlarda tanışsak çok daha iyi olurdu.
her şey yeterince karmaşıktı ve her ana daha karmaşık oluyordu.
Bu senin suçun değil.
Biliyorum, biliyorum. Suçsuzluktan boğulmak üzereyim.
Hayalini kurmak için tuhaf bir şey seçmişsin.
öylesine üzgün, öylesine kayıptı ki
bir daha asla açamayacağı bir kapıyı, bir daha asla göremeyeceği sevdiklerini anımsatan bir kelimeydi bu.
Dünya gözlerini kapatıyor çocuklar öldürülürken.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir