İçeriğe geç

Teselliler Kitap Alıntıları – Seneca

Seneca kitaplarından Teselliler kitap alıntıları sizlerle…

Teselliler Kitap Alıntıları

Asla talihe güvenmedim, sessiz sakin olduğu zaman bile; o bana zenginlik, saygınlık, ün ve sayısız lütuflar bağışladı, ama ben hiç sarsılmadan onları geri vermesini de bildim.
İnan bana, varlığa sahip olma mutluluğundan daha çok varlığa ihtiyacı olmama mutluluğu vardır.
İnsan hayatı kadar sahte, insan hayatı kadar yalan bir şey yoktur; Herkül’e ant olsun ki bu hayat bize sorulsaydı, kimse ona razı olmazdı!
Bütün acılar ölümle birlikte yok olup gider; bu, mutsuzluklarımızın ötesine geçmedikleri bir sınırdır.
Kimse çok erken ölmez, çünkü kimse yaşadığından daha çok yaşamak zorunda değildir.
.
Hiç bahtsız olmamış insandan daha bahtsız kimse yoktur, çünkü kendini sınamak hiçbir zaman elinde olmamıştır.

.
Hiçbir şeyden korkmak istemiyorsanız, her şeyin korkulması gerektiğini düşünün.

.
Bir zaman gelecek, torunlarımız onlar için bu kadar açık olan şeyleri bilmediğimize hayret edecekler.

Pek çok keşif, hafızamızın silineceği, gelecek çağlar için saklıdır.

İnsan nedir? En küçük bir sarsıntıda, en küçük bir kıpırdatmada parçalanacak bir testi değil mi? Seni toza çevirmek için bir kasırgaya ihtiyaç yok. Biraz şiddetli ilk çarpma seni dağıtacakdır. İnsan nedir? Zayıf ve kırılgan bir vücut, çıplak
Oğlunun ölümüne ağlıyorsan, onun doğduğu anı suçla. Onun yargısı, doğduğu andan itibaren ona bildirilmiş oldu. O sana bu bedel karşılığında verildi, annesinin karnından itibaren onu bu yazgı izliyordu.
O halde en üstün mutluluk hiç doğmamaktır.
Sağduyu acının aşırılığını ve arttığını ortadan kaldırırsa yeterini yapmış olacaktır; acıyı tamamen yok etmesine gelince, biz bunu ne umut etmeli, ne de istemeliyiz. Daha çok, aldırmazlığa da, aptallığa da benzemeyen doğru bir dengede kalmalıyız; heyecanlı olalım, ama şaşkın olmayalım: gözyaşlarımız aksın, ama kuruyabilsinler de; kalbimizin derinliğinden çıksın ahımız, ama bir sınırı da olsun.
acılarını hissetmemek, insan olmamaktır; bu acılara dayanamamak ise bir erkek yüreğine sahip olamamak demektir.
.
Dayanılması zor olan şeyleri hatırlamak tatlıdır.

Sevilen bir varlığı yitirdiğimizde kendimizi sonu gelmez bir acıya bırakmamız saçma bir hatırsayarlıktır; hiçbir acı duymamak da insanlık dışı bir duygusuzluk olurdu: duyguyu ve aklı bağdaştırmanın en iyi yolu acıları hissetmek ve onları boğmaktır.
İnsan ilk önce kendini ne kadar hor görürse, başkası tarafından da ancak o kadar hor görülür.
Akıl, kötülüklerimizi birer birer değil, birden yok eder; zaferi geneldir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bedenin ihtiyaçları çok azdır: soğuktan sıcaktan korunması, açlığını sussuzluğunu dindirecek besinlerin ona sağlanması gerekir: bu sınırları aşan her arzu kötü alışkanlıkların bir sonucudur, ihtiyaçların değil.
Zamanın altüst etmediği, er yada geç akışının içinde sürükleyip götürmediği hiçbir şey yoktur. Zamanın oyuncağı olacaklar da sadece insanlar değildir, bölgeler, ülkeler evrenin farklı kısımları da zamanın hükmü altındadır. O, dağları düzleştirecek, başka yerlerde yeni sarp doruklara ortaya çıkaracaktır; denizleri kurutacak, ırmakların yönünü çevirecek ve halklar arasında iletişimi ortadan kaldırarak, toplumu ve insan türünün birliğini yok edecektir .
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ateş ne denli parlarsa o denli çabuk söner; inatçı ve iyi yanmayan bir odunla karşılaştığında ve alevi yoğun bir duman tabakasını zorla yarıp geçtiğinde daha çok sürer: ateş karşılaşacağı birçok engellerden dolayı devam eder. Karakterlerimiz de aynı durumdadır: ne kadar parça atarlarsa o kadar az süregiderler: zira bir şeyin gelişme olanağı olmadığında gerileyip sona ermesinden uzaklaşmış olmaz.
bütün insanı ürünler arasında, edebi yapıtlar, hiçbir hava değişikliğinin hırpalayamadığı, hiçbir sürecin ortadan kaldıramadığı ürünlerdir. Bütün ötekiler, taş yığınları, kocaman mermer anıtlar, anıt mezarlar boşuna yükselir göklere; geleceğimiz asla devam etmez onlarda, çünkü bütün bunlar yok olur bizim gibi; sadece ruhun tanıklıklarıdır gerçekten ölümsüz olan.
Sevinçlerimizin anısı onların gerçekliğinden daha sürekli ve sadıktır.
Acı ancak özgecil olduğu ölçüde bağışlanabilir; benci olursa tüm ahlaksal değerini kaybeder.
Büyük bir baht, büyük bir köleliktir. Heveslerinin peşinde olamazsın asla.
Senin gözünde biricik süs, en üstün ve zamanın hiçbir zararına aldırmayan güzellik, bir kadının en parlak övünç kaynağı edeptir.
Senin kanayan yaran aldığın ilk yara değildir; darbe, senin eski yara izlerinin üzerine gelmiştir.
Böyledir ölümlülerin dünyası, hiçbir şey onların yitirdikleri şeyden daha değerli olamaz: yitirdiğimiz şeyin üzüntüsü, elimizde olana karşı bizi haksızlığa yöneltir.
Rüzgarın kökünden sökerek yere devirdiği ve şiddetli bir kasırganın çatır çatır kırdığı ağaçları gören bir çiftçi, bunlardan geri kalan filizlere bakımını esirgemez ve vakit kaybetmeden şuraya buraya yeni bitkiler ve çelikler sıralar ve hemen(zira yıkmakta öyle hızlı ve acil olan zaman, onarmakta da aşağı yukarı öyledir) taze filizler, yiten ağaçlardan daha güzel sürgünler büyümeye başlar.
Yaşam, bizi uzun süre asla huzur içinde bırakmayan, üstelik bize hiç de mola vermeyen her türden kötülüklerle, tehlikelerle doludur.
Şunu yine söylüyorum: Aşırı bir erken gelişmişlik çok yakın yok oluşu gösterir; ilerleme sona erdiğinde bitiş yakın demektir.
Yetkinliğe ulaşan şey her zaman yok olmaya yakındır.
İnsan hayatı kadar sahte, insan hayatı kadar yalan bir şey yoktur; Herkül’e ant olsun ki bu hayat bize sorulsaydı, kimse ona razı olmazdı! O halde en üstün mutluluk hiç doğmamaktır, buna en çok yaklaşan mutluluk ise bana göre olabildiğince erken bu dünyadan çekip gitmek ve hızla başlangıştaki yokluğa dönmektir.
Bütün acılar ölümle birlikte yok olup gider; bu, mutsuzluklarımızın ötesine geçmedikleri bir sınırdır. Ölüm, doğmadan önce içinde olduğumuz huzura kavuşturur bizi. Ölülere acıdığınıza göre doğmamış olanlara da acıyın o halde. Ölüm ne bir iyilik, ne bir kötülüktür. Zira bir iyilik ya da kötülük olması için bir şey olması gerekir. Ama kendi başına bir değeri olmayan ve her şeyi bir hiçliğe dönüştüren şeyin bizim için hiçbir önemi yoktur.
Herkesin yazgısı kendi durumuna göre olsaydı, kötülükler iyileri asla vurmasaydı itiraz ederdim; ama görüyorum ki hiçbir ayrım olmadan, kötüler de iyiler de aynı acıların kurbanı oluyorlar.
Zira acılarını hissetmemek, insan olmamaktır; bu acılara dayanamamak ise bir erkeğin yüreğine sahip olmamak demektir.
Ey büyük tanrılar, kendini kendi kötü talihiyle cezalandırmak, mutsuzluklarını kendi eliyle büyütmek ne deliliktir! Senin her koşulda her zaman gösterdiğin saf ve ince duygular burada daha da çok kendini gösterecek: zira acının da bir edebi vardır.
Biz bütün kötü alışkanlıkları doğar doğmaz boğmazsak, onlar ta içimize kadar kök salarlar: durmadan kendi kendini azdıran bu karanlık ve yıkıcı duygular da böyledir; zamanla kendi acılıklarından beslenirler, acı da mutsuz bir ruh için bir tür sapkın zevke dönüşür
acı veren bir düşüncenin yakıp kavurduğu bir kişiyi bizzat kendinden kurtarmak için ilkin ona gitmek, onun yakasını bırakmayan şeyden konuşmak ve yavaş yavaş onu bundan uzaklaştırmak gerekir, örneğin ona musallat olan fikirlere ve duygulara genel bir kavrayış sağlayarak, onu kendi acısından başka şeylerle de ilgilenmek zorunda bırakarak.
Onlar acıyı yasaklamadılar, sınırladılar.
Yaşamı kabul eden,ölüme adanmıştır.
Hiç kimse kendi acısına seninkinden daha az yanmamıştır.Ya senin umutsuzluğunu kınamış ya da onu bilmezlikten gelmiştir.
Yüzümüzü gizleyen maskenin arasından gözyaşlarımız ortaya çıkar bize rağmen.
İnsan türünün en korkunç yarası olan açgözlülükten sakının, o zaman
tutkunun hiçbir etkisi olmayacaktır üzerinizde.
Bundan sonra da önemli olanın vicdan değil de cüzdan olduğuna inanın!
Mutsuzluk,hırpalaya hırpalaya sonunda pişirip sertleştirir insanı.
İnsan hayatı kadar sahte,insan hayatı kadar yalan bir şey yoktur.
İnsani şeyler sallantılı ve geçicidir.
Çocukluk olsun gençlik çağı olsun,her yaş bizi mezara doğru sürmesine karşın,biz sadece ihtiyarların defterlerinin dürülmüş olduğuna,sadece çökmüş insanların toprağa eğilmiş olduklarına inanırız,bu bizim evrensel hatamızdır.
Geçici konuklardan başka bir şey değiliz.
Bütün acılar ölümle birlikte yok olup gider;bu,mutsuzluklarımızın ötesine geçmedikleri bir sınırdır.
Aşırı bir erken gelişmişlik çok yakın bir yok oluşu gösterir; ilerleme sona erdiğinde bitiş yakın demektir.
Yetkinliğe ulaşan şey her zaman yok olmaya yakındır.
Bütün bu olasılıkları düşün; göreceksin ki doğadan ayrıcalıklı olanlar, doğanım erkenden güvenli bir yere koyduğu insanlardır, doğa onları yaşamın istediği fidyeden bağışık tutmuştur.
Seni seviyorum yaşam, ölümü göz önünde tutarak!
Kendini dinle, düşün ve karar ver. Bunca harikalardan yararlanmak istiyorsan, işte bu yoldan geçmek zorundasın!
Kalabalık bir topluluğa fırlatılan bir okun asla boşa gitmediği söylenir.
Her insandan hesaplarını senin karşında yapmasını iste bakalım: Zarara uğramadan doğan tek bir insan göremeyeceksin.
İnsanların en talihlisine bile aman vermeyen bir kötülük, çok korkunç bir kötülük değildir.
Varoluşun ayrıntılarından yakınıp sızlanmak neye yarar?Bize acı çektirmesi gereken bütün hayattır.
Yaşam,uzun süren bir ıstıraptan başka bir şey değildir.
Birinin başına gelebilen,herkesin başına gelebilir.
Ne cenazeler geçer kapımızın önünden,ölümü düşünmeyiz.Vakitsiz ne ölümler görürüz.
Bir mutsuzluğu başımıza gelmeden önce asla gözümüzün önüne getiremiyoruz.
Abartılmış bir acı,yaratılışın ahdine uygun değildir.
Sevdiklerin de küçümsediklerin de aynı külde eşitlenecekler.
İnsani zenginliklerin dayanıksızlığı. Yaşam, uzun süren bir ıstıraptan başka bir şey değildir.
Sakin bir deniz ve uygun bir rüzgâr, kılavuzun ustalığını dahi değerlendirmez; bir kişinin kendini gösterebilmesi için fırtınanın patlaması gerekir.
Saplanmış bir oka karşı daha sert bir müdahale gerekir.
Acının da bir edebi vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir