İçeriğe geç

Tenbihü’l Gâfilîn ve Bostânü’l Arifîn Kitap Alıntıları – Ebu’l-Leys Semerkandî

Ebu’l-Leys Semerkandî kitaplarından Tenbihü’l Gâfilîn ve Bostânü’l Arifîn kitap alıntıları sizlerle…

Tenbihü’l Gâfilîn ve Bostânü’l Arifîn Kitap Alıntıları

&“&”

Evliyâdan Şakîk-i Belhî Hazretleri şöyle buyurmuştur;
1.) Ucbu (kendini beğenme hastalığını) kırmak için amel yapmaya iznin ancak Allah’tan olduğuna inanmak. Amel işleyen kimse, o ameli işlemeye muvaffak kılanın Allâhu Teâlâ olduğunu bilmelidir. Bunu bilince de şükürle meşgul olur ve amelini beğenmekten yani, ucuptan kurtulur.
Ubeyde b. Ebû Lübâbe, Ebû Abdullah Kuraşi’den [rahmetullahi aleyh] rivayetle anlatıyor: Adamın biri, sadece yedi mesele öğrenmek için yedi yüz fersah uzaklıktaki birinin yanına geldi. Yanına vardığında ona,
– Allah’ın size bahşetmiş olduğu ilimden istifade etmek için geldim, dedi ve şu soruları sordu:
– Bana anlat; gökyüzünden daha ağır olan bir şey var mı? Yeryüzünden daha geniş bir mekân var mıdır? Taştan daha sert, ateşten daha sıcak bir şey var mı? Zemheri soğuğundan daha soğuk olan şey nedir? Denizden daha derin olan bir şey var mı? Yetimden daha zayıf kimse var mıdır?
Bir rivayette sonuncu olarak, zehirden daha zehirleyici ne vardır? diye sormuştur.
Âlim bu sorulara şöyle cevap verdi:
"Masum iffetli birine atılan iftira göklerden daha ağırdır. Hak yeryüzünden daha geniştir. Kanaatkâr bir kalp denizlerden daha derindir. Bedendeki hırs duygusu ateşten daha sıcaktır. Kişinin yakınlarına ihtiyaç duyduğu bir anda onlardan bir fayda görememesi zemheriden daha soğuktur. Küfür üzerine yaşayan bir kalp taştan daha katıdır.
Söz taşıyan kişinin yaptığı çirkinlik ortaya çıkınca, onu yetimden daha zelil duruma getirir.
Zehirden daha zehirli olan şey ise açığa çıkan söz taşımadır. Yani sahibini birdenbire zehirler, denilmiştir
Allah’ın zikri dışında çok konuşmayın, yoksa kalbiniz katılaşır. Katı kalp ise Allah’tan uzaktır.
Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.)
Hazreti Ömer (radıyallahu anh) şöyle demiştir: Bana ulaşan bir hadise göre, yapılan dualar, Allah Teâlâ’nın katına ulaşmadan önce, kişi Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) salâtü selâm getirene dek yer ile gök arasında asılı bir şekilde bekletilir."
Ebu Derda şöyle der:
Ya alim ol, ya öğrenci ya da dinleyici ol. Sakın bunların dışında dördüncüsü olma, perişan olursun.
Enes b. Mâlik’in [radiyallahu anh] rivayet ettiği bir hadis şöyledir:
Kolaylaştırınız; zorlaştırmayınız. Sevindiriniz; nefret ettirmeyiniz."
Sahabeden biri demiştir ki:Kişinin anne ve babası için duayı terketmesi, onun geçim sıkıntısına düşmesine sebep olur."
Hasan-ı Basrî (rahmetullahi aleyh),
İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?" (Rahman 55/60) âyetini, "Lâ ilâhe illallah diyen kimsenin mükâfatı cennetten başka bir yer midir?" şeklinde tefsir etmiştir.
Namaz kılınan yere mihrab denilmesinin sebebi, oranın bir harp yeri olmasındandır. Yani insan namazdayken kalbinin başka şeylerle meşgul olmaması için şeytanla âdeta harp halindedir.
1. Haksız yere bir cana kıyılması.
2. Günahkâr, fasık birinin övülmesi.
3. Kadının kadınla ilişkiye girmesi.
4. Erkeğin erkekle ilişkiye girmesi.
Her şeyden yüce ve münezzeh olan Allah Teâlâ, Cebrâil, Mikail, Israfil ve arşı taşıyan meleklere ölmelerini emreder, onlar da ölürler. Sonra ölüm meleğine,

– Ey ölüm meleği! Benim yarattıklarımdan geriye kim kaldı, diye sorar. Ölüm meleği,

Ölmeyen, her zaman hayat sahibi olan siz, bir de aciz ve zayıf kulunuz ölüm meleği. der. Allah Teâlâ ona,

– Ey ölüm meleği! Sen benim, "Her nefis ölümü tadacaktır" (Âl-i imrân 3/185) Sözümü işitmedin mi? Sen de benim yarattıklarımdan birisin. Bildiğin gibi seni yaratan da benim. O halde sen de öl, buyurur.
Bunun üzerine ölüm meleği kendi canını alarak ölür.

Ey âdemoğlu! Cennet ucuza dururken sen gidip cehennemi pahalıya alırsın."
Fakih Ebü’l-Leys (rahmetullahi aleyh) der ki: Senedleriyle, Ebû Said Hudri’den (radiyallahu anh) bize kadar ulaşan bir rivayette Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: Miraca çıkarıldığım gece, sağlarından sollarından etleri kesilip daha sonra tekrar kendilerine yedirilen bir grup insan gördüm. Onlara, &‘Kardeşlerinizin etlerini yediğiniz gibi şimdi kendi etlerinizi yiyin’ deniliyordu. &‘Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir? diye sordum. Cebrail, &‘Onlar, senin ümmetinden birbirinin arkasından çekiştirenler, alay edenlerdir’ dedi."
Arkanızda sizi durmadan arayan biri vardır. Ölüm .Bilin ki kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.
Lokman Hekim, oğluna şöyle tavsiye etmiştir: Oğulcuğum! Dünya derin bir denizdir. Pek çok insan bu derin denizde boğulup gitmiştir. Sen bu denizde gemini, Allah için takva kıl."
Rivayet edildiğine göre, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

Kıyamet günü ölüm, alacalı bir koç sûretinde cennet ve cehennemliklerin görebileceği bir yere getirilir. Sonra cennetliklere,
– Ölümü hatırladınız mı? diye sorulur. Onlar bakarlar ve onu tanırlar. Daha sonra cehennemliklere,
– Ölümü tanıdınız mı? diye sorulur. Onlar bakarlar ve hatırlarlar. Sonra (alacalı koç sûretindeki) ölüm cennet ile cehennem arasında bir yerde kesilir. Ardından şöyle seslenilir:
– Ey cennetlikler! Sizler ölümsüzsünüz; bundan sonra size ölüm yok! Ey cehennemlikler! Sizlerde ölümsüzsünüz; aynı şekilde size de ölüm yok

Ölüler,hayattakilerin günlerini nasil da gaflet ve boş şeyler peşinde tükettiklerine bakarak şaşırır kalırlar.
Müslüman kardeşinin kalbine sevinç koymak, rahmetin gereklerindendir.
Hikmet ehli bir zat demiştir ki: Müminin iftiharı Rabbiyle, izzeti de diniyledir. Münafığın iftiharı soyuyla, izzeti ise malıyladır."
Cennetin kokusu beş yüz senelik mesafeden hissedildiği halde şu dört kişi bu kokuyu alamayacaktır:
1. Cimri.
2. Yaptığı iyiliği başa kakan.
3. İçki müptelası.
4. Anne ve babasına asi olan.
Hâkim Hâtim Leffâf [rahmetullahi aleyh] demiştir ki: ;Dört şeyi istedik ancak onları yanlış yollarda aramışız:

1. Zenginliği mal-mülkte aradık, fakat o kanaatte imiş.
2. Rahatı bollukta aradık, ancak o yoklukta imiş.
3. Üstünlüğü güzellikte aradık, ancak o takvada imiş.
4. Nimetin yeme içme olduğunu zannettik ve onlarda aradık, fakat o İslâm’da ve Allah’ın ayıplarımızı örtmesinde imiş

Fakih Ebü’l-Leys (rahmetullahi aleyh) der ki: Senedleriyle bize kadar ulaşan bir habere göre, Enes b. Mâlik’in (radiyallahu anh) dostlarından Ebû Muhammed (rahmetullahi aleyh) şöyle anlatmıştır: İblis (aleyhillâne) Rabbine,

– Ey Rabbim! Sen âdemoğluna, içlerinde seni zikredebilecekleri evler (mescidler) verdin; benim evim neresi? diye sordu. Allah Teâlâ

– Senin evin hamamlardır, dedi. İblis (aleyhillâne),

– Onlara sohbet, ilim meclisleri verdin; benim meclislerim neresi? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Sokaklardır, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara okumaları için Kitap (Kur’an) verdin, ben neyi okuyacağım? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Senin okuyacakların şiirlerdir, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara konuşma verdin; benim konuşmam ne olacak? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Senin konuşmaların yalan sözler olacak, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara ezan verdin; benim ezanım ne olacak, diye sordu. Allah Teâlâ,

– Senin ezanın çalgı aletlerinin sesi olacak, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara peygamberler verdin; benim elçilerim kimler olacak? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Kâhinler, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara kitaplar verdin; benim kitabım hangisidir? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Vücuda yapılan dövmelerdir, buyurdu. Iblis (aleyhillâne),

– Onlara çeşitli tuzaklar verdin, benim tuzaklarım nelerdir? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Senin tuzakların kadınlardır, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara yiyecekler verdin, peki benim yiyeceklerim neler olacak? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Allah’ın ismi anılmadan yenilmeye başlanan her yemek senin yiyeceğin olsun, buyurdu. İblis (aleyhillâne),

– Onlara çeşitli içecekler verdin; benim içeceklerim neler olacak? dedi. Allah Teâlâ,

– Sarhoş edici her şey! buyurdu.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor: Zehrâveyn’i (iki çiçek) yani Bakara ve Ali İmrân sûrelerini öğreniniz. Çünkü bu iki sûre, kıyamet günü, kendilerini okuyup ezberleyenlerin yanına, iki bulut veya iki gölge veya saf tutmuş ve kanatlarını açmış iki grup kuş gibi gelerek onlar hakkında şahitlik edeceklerdir."

Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) daha sonra şöyle buyurdu: "Bakara sûresini öğreniniz; çünkü onu okumak bereket, okumayı terketmek ise ahirette hasrettir. Onu okuyan kimseye sihir tesir etmez."

Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ardından şöyle dedi: "Bütün bunlar, Kur’an’ı öğrenen, okurken düzgün okuyan, onunla amel eden, onun hakkını çiğnemeyen ve Kur’an okumayı geçim sebebi yapmayanlar içindir."

“Çok gülenin heybeti azalır.
Şaka yapan hafife alınır.
Bir şeyi çok yapan onunla anılır.
Çok konuşanın yanlışı çok olur.
Yanlışı çok olanın hayâsı azalır.
Hayâsı az olanın takvâsı az olur.
Takvası az olanın kalbi ölür.
Kalbi ölene ise azab müstehak olur.
-Allah-u Teâla bu ümmete beş özellik verdi.
Şunlardır:
1. Bu ümmeti zaif olarak yarattı, tâ ki, kibre kapılmasınlar.
2. Onları küçük yarattı, tâ ki yemek, içmek ve giymek dertleri az olsun.
3. Ömürlerini kısa kıldı, tâ ki günahları da az olsun.
4. Onları fakir eyledi, tâ ki, ahirette hesapları az olsun.
Gülerek günah işleyen kişi, ağlayarak cehenneme girer!"
Salih bir kimseyle beraber bulunan, misk taşıyan biriyle oturan gibidir. Bu kimse sana miskten vermese bile onun kokusu sana da siner. Kötü kimseyle beraber olan da demirciyle birlikte oturan kimse gibidir. Her ne kadar onun ocağından bir ateş senin elbisene sıçramasa da, oranın dumanı senin üstüne siner.
Bir adam öfkeli olduğunda bizler (şeytanlar) onu aramıza alır ve onunla çocukların bir topla oynadığı gibi oynarız. Bu kimse duasıyla ölüleri dirilten biri olsa dahi, o kötü ahlâkı sebebiyle ondan ümidimizi kesmeyiz.
İlim seni korur. Sen ise malı korumak durumundasın.
İlim harcanmakla, dağıtmakla tükenmez . Ancak mal mülk dağıtmak ve harcamak sûretiyle tükenir.
Resûl-i Ekrem[sallallahu aleyhi ve sellem] vefat ederken son sözü, Namazlarınızı ihmal etmeyin ve emriniz altındakilere de iyi davranın." olmuştu.
Kulunun hiçbir yutkunması Allah Teâlâ’ya şu iki yutkunmadan daha sevimli gelmez:
1. Yumuşaklıkla geri çevrilen öfke yutkunması
2. İnsanın başına gelen bir musibetten sonra sabrederek yutkunması.
..Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.”(Zümer Sûresi-10)
İbn Abbas [radiyallahu anh] demiştir ki: Gülerek günah işleyen kişi, ağlayarak cehenneme girer!"
Hasetçi değil nasihatçi olmak gerekir.
Sahabeden biri demiştir ki:Kişinin anne ve babası için duayı terketmesi, onun geçim sıkıntısına düşmesine sebep olur."
Hikmet ehli bir zat demiştir ki: Kişinin tövbe ettiği şu dört şeyle belli olur:
1.Boş sözlerden, yalan ve gıybetten uzak durmasıyla
2.Kalbinde kimseye karşı kin, haset ve düşmanlık görülmemesiyle
3.Kötü arkadaşlarından ayrılmasıyla
4.Ölüme hazırlıklı olması, geçmişte yaptığı günahlara pişmanlık duyması ve Rabbine ibadet etmede gayretli olmasıyla.
Enes b. Mâlik’in [radiyallahu anh] rivayet ettiği bir hadis şöyledir:
Kolaylaştırınız; zorlaştırmayınız. Sevindiriniz; nefret ettirmeyiniz."
Yahya b. Muâz Râzî [rahmetullahi aleyh] bir duasında Rabbine şöyle yalvarmıştır:
Ey Rabbim! Sen bize bir tane rahmet gönderdin ve bu rahmetle bize ikramda bulundun. Bu ikram da İslâm! Bize yüz rahmetini indireceğin kıyamet günü nasıl affını ummayalım ki!
Ölüm meleği (Azrail aleyhisselam):
Ey Muhammed! Allah’a yemin ederim ki, şayet ben bir sivrisineğin canını almayı istesem, Allahu teâlâ onun canını almamı emretmedikçe hiçbirşey yapamam."
Kul, kalbi ile Allah’a yöneldiği zaman, Allahu Teâlâ da müminlerin kalplerini ona yöneltir. Onu kullarının sevgisi ve şefkati ile rızıklandırır.
Mal sahibi ölür; ilim sahibi ölmez.
Mal sahibi dirhemine kadar sorguya çekilir; ilim sahibi her sözü ile cennette bir derece alır.
Enes b. Malik, Resulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
Bir kimse Allah’ın cehennemden azat ettiği kimseleri görmek isterse ilim öğrenen talebelere baksın."
Kur’an, Allah’ın insanlara açık ziyafet sofrasıdır. Gücünüzün yettiği kadar bu ziyafet sofrasından istifade ediniz."
Sızlanmak ölüyü geri getirmediği gibi üzüntüyü de azaltmaz. Ölümün sana da geleceğini hatırla ki üzüntüsün geçsin.
~Hadis
Hikmet sahiplerinden bir zat der ki: Yedi şey olmadan, yedi işin hiçbir faydası yoktur:
1-Hiç çekinme duygusu olmayan korku,
2-Talepsiz reca,
3-Kasıtsız niyet,
4-Gayretsiz dua,
5-Pişmanlık duymadan yapılan tevbe,
6-Amellerini açık yapmak, gizlememek,
7-Çok ama ihlassız amel."
Ebû Derda(r.a) şöyle anlatır.
— Bilmeyene bir defa yazıklar olsun. Bilip de gereğini yerine getirmeyene, yedi defa yazıklar olsun.
Ömer b. Abdülaziz (r.a) şöyle der:
– Allah’a en sevimli gelen huy üçtür:
a) Cezalandırmaya gücü yettiği hâlde affetmek.
b) Hiddet anında kendine hâkim olabilmek.
C) Allah’ın kullarına şefkatli olmak.
Bir kimse Allah’ın kullarına şefkat gösterirse Allah’tan şefkat görür.
Ammar b. Yasir şöyle dedi:
– Üç şey var ki, bir kimse onları özünde toplarsa tüm imani kalbinde toplamış olur:
a) Darlıkta da sadaka vermek.
b) Insaf ve merhamet sahibi olmak
c) Halka karşı emin biri olmak.
İmam-ı Azam Ebû Hanife (rahmetullahi aleyh) demiştir ki: Kim senede iki defa Kur’ân’ı okursa, onun hakkını vermiş olur. Çünkü Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) her sene Cebrâil’e Kur’ân’ı bir defa okumuştur. Vefat edeceği sene ise iki defa okumuştur."
Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor: Zehrâveyn’i (iki çiçek) yani Bakara ve Ali İmrân sûrelerini öğreniniz. Çünkü bu iki sûre, kıyamet günü, kendilerini okuyup ezberleyenlerin yanına, iki bulut veya iki gölge veya saf tutmuş ve kanatlarını açmış iki grup kuş gibi gelerek onlar hakkında şahitlik edeceklerdir."

Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) daha sonra şöyle buyurdu: "Bakara sûresini öğreniniz; çünkü onu okumak bereket, okumayı terketmek ise ahirette hasrettir. Onu okuyan kimseye sihir tesir etmez."

Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ardından şöyle dedi: "Bütün bunlar, Kur’an’ı öğrenen, okurken düzgün okuyan, onunla amel eden, onun hakkını çiğnemeyen ve Kur’an okumayı geçim sebebi yapmayanlar içindir."

Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) demiştir ki: Kur’an (okuyan kimse için) Allah’tan şefaat ister ve onun şefaati kabul edilir. Kur’an, kendisini okumayanlar ve amel etmeyenler için şahitlikte bulunur ve onun şahitliği kabul olunur. Her kim Kur’an’ı kendisine rehber edinirse, cennete götürür. Onu rehber edinmeyerek arkasına
atanı da cehenneme götürür."
Denilmiştir ki: Lâ ilâhe illallah cennetin anahtarıdır." Fakat her anahtarın üzerinde bazı dişlerin bulunması gerekir ki kapıyı açabilsin. Kelime-i tevhid anahtarında olması gereken dişler şunlardır: Gıybetten, günahlardan arınmış, temiz ve Allah’ı zikreden bir dil. Hasetten, hıyanetten temizlenmiş, huşu ve huzur dolu bir kalp. Haramlardan ve şüpheli şeylerden temizlenmiş bir mide. Günahlardan temizlenmiş, hizmet ile meşgul azalar.
Fakih Ebü’l-Leys Semerkandi (rahmetullahi aleyh) der ki: İnsanlar imanları hususunda ikiye ayrılırlar: Bazıları vardır ki, iman onlara bizzat verilmiştir. Bazıları da vardır ki, iman onlarda âdeta bir emanettir. Bu husustaki ayırıcı alâmet şudur: Kendisine iman bizzat verilen kimsenin imanı, kendisini günahlardan uzaklaştırır ve onu ibadet ve taat işlemeye yönlendirir. İmanın kendisinde emanet olarak durduğu kimse ise, bu iman onu günahlardan uzaklaştırmaz ve ibadet yapmaya da sevketmez. Çünkü bir şeyin emanet olarak durduğu yerde tedbir ve istikrar olmaz.
Zeyd b Eslem, Resulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu anlatti:
– Ben ve yetime bakan cennette böyleyiz."
– "Böyleyiz" derken iki şehadet parmağını yan yana getirdi.
Dünya garipleri dörttür:
1. Bir zâlimin dilindeki (hıfzındaki) Kur’an-ı Kerim.
2. Kendisinde ezan okunup da içinde namaz kılınmayan cami.
3. Bir evde bulunup da okunmayan Mushaf-ı Şerif.
4. Kötü bir millet içinde sâlih bir kimse.
Ey kardeşim! Ben bir gün Resûlullah’ın yanında idim. Ona biri geldi, kalbinin katilığından dert yandı.
Resulullah (sav) ona şöyle buyurdu:
Kalbinin yumuşamasını, ihtiyacının giderilmesini istiyor musun?"
O gelen:
– Evet! İstiyorum, deyince şöyle buyurdu:
-"Yetime merhamet et. Onun başını okşa. Yemeğinden ona da yedir. Böyle yaparsan ihtiyacın giderilir."
Hasan-ı Basrî (rahmetullahi aleyh),
İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?" (Rahman 55/60) âyetini, "Lâ ilâhe illallah diyen kimsenin mükâfatı cennetten başka bir yer midir?" şeklinde tefsir etmiştir.
Kiliseden veya puthaneden çıkıp cehenneme gitmek hüsran değildir. Hüsran mescidden çıktıktan sonra cehenneme atılmaktır.
Atâ b. Ebi Rebâh (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Bir gün İbn Abbas’a (radıyallahu anh), Allah Azze ve Celle’nin, O (Allah), günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı çetin olandır" (Mu’min 40/3) âyetini sordum. Şöyle dedi:
"O Allah, &‘Lâ ilâhe illallah’ diyenin günahını bağışlayandır. "Lâ ilâhe illallah’ diyenin tövbesini kabul edendir. &‘Lâ ilâhe illallah’ demeyene de azabı pek çetindir."
Fakih Ebü’l-Leys Semerkandî (rahmetullahi aleyh) der ki: Bize senedleriyle Muttalib b. Hantab’dan [rahmetullahi aleyh] ulaştığına göre, Nebî (sallalahu aleyhi vesellem) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:
Benim ve benden önceki peygamberlerin (aleyhisselâm) söylediği sözlerin en hayırlısı &‘Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur)’sözü-dür,"
Ebû Büreyde’nin (rahmetullahi aleyh) babasından rivayet ettiğine göre Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadislerinde buyurmuştur ki:
Şu dört şey kişiye cefadır.

1. Kişinin ayakta bevletmesi.

2. Namazı bitirmeden önce alnına gelen toz toprağı silmesi.

3. Ezanı işitmesine rağmen ezan sözlerini tekrar etmemesi.

4. Yanında ismim anılmasına rağmen bana salâtü selâm getirmemesi."

Amr b. Dînâr’ın [rahmetullahi aleyh] Ebû Cafer’den (radıyallahu anh) rivayet ettiği bir hadiste Nebî (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur. Bana salâtü selâm getirmeyi unutan kimse (kasten terkeden), cennet yolunda hata eder (şaşırır)."
Muhammed b. Münkedir’in (rahmetullahi aleyh) , Câbir b. Abdullah’tan (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre, Nebî (sallallahu aleyhi vesellem) demiştir ki: Her kim günde yüz defa bana salâtü selâm getirirse, Allah (celle celâluhû) onun yüz ihtiyacını giderir. Bunların yetmişi ahirette, otuzu da dünyada gerçekleşir."
Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle demiştir: Bana ulaşan bir hadise göre, yapılan dualar, Allah Teâlâ’nın katına ulaşmadan önce, kişi Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) salâtü selâm getirene dek yer ile gök arasında asılı bir şekilde bekletilir."
İsrâfil (aleyhisselâm) Resulullah Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) gelerek dedi ki:
Ey Muhammed! De ki:

"Sübhânallâhi ve’l-hamdu lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm, adede mâ alimallahu teâlâ, ve zinete mâ alimallahu teâlâ, ve mil’e mâ alimallahu teâlâ" de. Kim bunları bir kere söylerse, Allah (celle celâluhû) onun hakkında defterine şu beş şeyi yazar:

1. Allah (celle celâluhu) onu "Allah’ı çokça zikredenler zümresi’nden yazar.

2. Bu zikir kendisine, Allah Teâlâ’yı gece gündüz zikredenlerden daha fazla sevap getirir.

3. Cennette kendisi için bir ağaç dikilir (mutlaka cennete girer, o ağaca sahip olur).

4. Kurumuş yaprakların ağaçtan döküldüğü gibi onun da günahları dökülür.

5. Allah (celle celâluhu) o kimseye rahmet nazarıyla bakar. Allah Teâlâ her kime rahmet nazarıyla bakarsa ona azap etmez."

Abdullah Antâkî [radıyallahu anh] demiştir ki: Kalbin ilâcı şu 5 şeydedir:

1. Allah dostları olan salihlerin meclislerinde bulunmak.

2. Kur’ân-ı Kerîm okumak.

3. Mideyi haramlardan korumak.

4. İbadet etmek üzere gece kalkmak.

5. Seher vakitlerinde dua edip Allah’a yalvarıp yakarmak.

Hasan-ı Basri’den (rahmetullahi aleyh) rivayet edildiğine göre, Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) bir keresinde, Kul acele etmediği müddetçe hayır içindedir, dedi. Bunun üzerine sahabiler,

– Ey Allah’ın Resûlü! Kişi nasıl acele eder? diye sordular. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle cevap verdi:

– Kul, &‘Ben Allah’a dua ediyorum, ancak dualarım kabul olmuyor’ der (işte bu acele etmektir).

Yezid Rekkâşi (rahmetullahi aleyh) demiştir ki: Kıyamet günü olduğun da Allah Teâlâ, kulunun dünyadayken yaptığı, ancak karşılığı dünyada iken verilmeyen bütün dualarını onun önüne serer ve şöyle der:
– Ey kulum! Sen bana şu gün dua etmiştin. Ben ise senin duanı beklettim. İşte bu sevaplar, ettiğin duaların karşılığıdır, der. Kula o kadar çok sevap verilir ki dünyada yapmış olduğu hiçbir duanın kabul olunmamış olmasını temenni eder."
Fakih Ebu’l-Leys (rahmetullahi aleyh) der ki: Senedleriyle Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) bize kadar ulaşan bir rivayette, Nebi (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştu Bir müslüman dua ederse, duasında günah olan bir şeyi istememiş ve akrabalık bağlarını koparmamış ise ya bu dünyada hemen yerine getirilmek ya da karşılığı ahirete saklanmak üzere veyahut duası kadar
günahı silinmek sûretiyle onun duası kabul edilir."
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle demiştir:
Her kim şu beş şeyle rızıklandırılırsa, beş şeyden de mahrum olmaz:

1. Her kime şükür nimeti verilmişse, kendisine verilen nimetler daha da artırılır. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım" (İbrahim 14/7).

2. Her kim sabır nimeti ile rızıklandırılırsa, sevaptan mahrum kalmaz. âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir" (Zumer 39/10).

3. Her kim tövbe etme ile rızıklandınılırsa, tövbesinin kabul edilmesinden mahrum bırakılmaz. âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"O, kullarının tövbesini kabul edendir" (Şura 42/25).

4. Her kim istiğfar etme ile rızıklandırılmışsa, günahlarının affolun masından mahrum bırakılmaz. âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır" (Nuh 71/10).

5. Her kim dua ile rızıklandırılmışsa, duaya icabet etmede mahrum bırakılmaz. âyet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:
"Bana dua edin, kabul edeyim" (Mümin 40/60).

Bir rivayete göre Musa (aleyhisselâm) bir münacatında Allah Teâlâ’ya,

– Ey Rabbim! Senin sevdiğin kişilerle buğz ettiğin kişileri nasıl tanıyabileceğim? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Ey Musa! Ben bir kulu sevdiğim zaman onda iki alamet meydana getiririm, dedi. Musa (aleyhisselâm),

– Ey Rabbim, onlar nelerdir? diye sordu. Allah Teâlâ,

– Ona, beni zikretmesini ilham ederim, o da beni zikreder. Ben de onu yeryüzünün ve gökyüzünün melekûtunda (melekler arasında) anarım. Bu kulumu, azabıma ve intikamıma maruz kalmaması için, haram kıldığım ve buğzettiğim şeylerden korurum. Ey Musa! Ben bir kula buğzettiğim zaman, onda iki alamet meydana getiririm, dedi. Musa aleyhisselâm)

– Ey Rabbim, onlar nelerdir? diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

– Ona zikrimi unuttururum. Nefsiyle onu yalnız başına bırakırım ki, haram kıldığım ve öfkelendiğim şeylere düşsün. Böylelikle azabıma ve gazabima müstahak olur.

Fudayl b. İyâz (rahmetullahi aleyh) der ki: Lambanın karanlık bir evi aydınlattığı gibi, içinde Allah’ın zikredildiği ev de semayı aydınlatır. Allah’ın zikredilmediği ev ise hane halkına zulmet olur."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir