İçeriğe geç

Tekvin Kitap Alıntıları – Arif Ergin

Arif Ergin kitaplarından Tekvin kitap alıntıları sizlerle…

Tekvin Kitap Alıntıları

&“&”

Hiç konuşmamak, yapılabilecek en güzel şeydi bazen.
Kimsesiz çocuk olmak, mezara kadar insanın yakasını bırakmayacak bir eksik olma hali ve yerine başka bir şey koyup da doldurulamayacak kadar büyük bir yoksunluktu.
İnsanoğlu ne kadar küçük. Ve Allah’ım sen ne kadar da büyüksün!"
Dünya, anlamını bilmediğimiz veya bildiğimizi sandığımız, hatta bildiğimizden emin olduğumuz ama aslında anlamlarının farkında bile olmadığımız sembollerle, gizemlerle ve inceliklerle doluydu.
Nefret en büyük körlüktür."
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir."
Kimsenin umurunda değil gibiydi dünyada neler olup bittiği.
Vicdanını yitirmiş bir dünya burası artık."
Gerçekler bazen öyle absürddür ki, kurguda bile öyle çılgınca şeyler hayal edemez insan."
Kendini bilinmezlerle dolu karanlık bir dünyada ışıksız, rehbersiz, rotasız ve yapayalnız hissediyordu.
Vicdanını yitirmiş bir dünya burası artık..
Gerçekler bazen öyle absürttür ki, kurguda bile öyle çılgınca şeyler hayal edemez insan.
Zamanın ve mekânın ortasında bir boşlukta asılı kalmış gibi hissetti kendini. Ne yere düşebiliyor ne yükselebiliyordu..
Ne zaman bir insan sokağa çıkıp demokrasi ve özgürlük için yürüse dünyanın geri kalanı ona borçlanır."
Tanrı’nın evreni yazdığı dilin adı, matematiktir.
Cevapların tükendiği yerde cevap, Tanrıdır.
Ey Müslüman; edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepliğine katlanmaktır.
Her yere cami yaparak mı kurtarıyorsunuz dini?
İnsanı harekete geçiren şey cevaplar değil, sorulardır.
Önemli olan nereden geldiğin değil, nereye vardığındır.
Tanrı’nın evreni yazdığı dilin adı, Matematik’tir.
Kaybolmuş insan, gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır.
“Her devir zenginlerin devridir zaten”
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir, bir daha asla detayları göremezsin. Nefret en büyük körlüktür.
Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.
Kaybolmuş insan, gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır.
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir, bir daha asla detayları göremezsin. Nefret en büyük körlüktür.
Gözlerini sımsıkı yumdu. Ağlamaktan çekindiği için değil, bir kez ağlamaya başlarsa bir daha kendini durduramayacağını çok iyi bildiği için yutkunuyordu.
Boğaz şimdi mor, eflatun ve leylak renklerinden oluşan kıyafeti ile akşamdan kalma bir kadın gibi boylu boyunca uzanıyor, üzerine sisi ince bir tül gibi çekmiş, sanki ayıp" yerlerini insanlara göstermemeye çalışıyordu.
Gerçekler bazen öyle absürddür ki, kurguda bile öyle çılgınca şeyler hayal edemez insan"
Heyecanını yitirmiş bu çağda en çok parayı bizi heyecanlandıran efsanelere ödüyoruz.
Bir sözün kendi dilimizde daha güzel bir karşılığı varsa neden yabancı dildekini kullanalım? Öyle değil mi?
Onu mutsuz eden, bir şeye sahip olabilme umut ve beklentisi olması mıydı?
Diğerleri oynayamasın diye çuvaldaki en popüler oyuncakların kötü çocuklar tarafından hırsla kırıldığı bir ortamdı yurt ortamı.
Hiç konuşmamak yapılabilecek en iyi şeydi bazen.
Şeytanın varlığına olan inancını yitiren insanlık, Tanrı’ya olan bağlılığını da yitirir. Ve insanlar şeytandan gelen tüm bu tehditlerin boş birer masal olduğuna ikna oldukları anda kötülük özgür kalır. İşte dünyanın hali de budur, bugün kötülük özgür kalmıştır.
Kimsesiz bir çocuk olmak, mezara kadar insanın yakasını bırakmayacak bir eksik olma hali" ve yerine başka bir şey koyup da doldurulamayacak kadar büyük bir yoksunluktu.
Kaybolmuş insan, gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır.
“Ne zaman bir insan sokağa çıkıp demokrasi ve özgürlük için yürüse dünyanın geri kalanı ona borçlanır.”
Eşyanın sonsuzluğu karşısında insanın gelip geçiciliğini düşünerek hayretle seyretti etrafını.
Kaybolmuş insan , gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır."
Şifa’al -Kulûb lika’al Mahbub ( Kalplerin kurtuluşu , sevgiliye kavuşmaktır.)"
Acılar çabuk olgunlaştırır çocukları.."
Eşyanın sonsuzluğu karşısında insanın gelip geçiciliğini düşünerek hayretle seyretti etrafını…"
ordo Ab chao"
(Kaosdan gelen düzen)
Ne zaman bir insan demokrasi ve özgürlük için yürürse dünyanın geri kalanı ona borçlanır."
”Kaybolmuş insan, gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır.”
Kaybolmuş insan gideceği yeri bilemeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır.
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir, bir daha asla detayları göremezsin. Nefret en büyük körlüktür.
Kimsesiz bir çocuk olmak, mezara kadar insanın yakasını bırakmayacak bir “eksik olma hali” ve yerine başka bir şey koyup da doldurulamayacak kadar büyük bir yoksunluktu.
Sır,onu bilen kişi için dünyanın en kolay şeyidir. Ama sadece onu bilen kişi için."
İnsanı harekete geçiren şey cevaplar değil,sorulardır."
Kaybolmuş insan,gideceği yeri bilmeyen değil,bulunduğu yeri bilmeyen insandır.
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir,bir daha asla detayları göremezsin. Nefret en büyük körlüktür.
Şeytanın varlığına olan inancını yitiren insanlık, Tanrı’ya olan bağlılığını da yitirir. Ve insanlar şeytandan gelen tüm tehditlerin boş birer masal olduğuna ikna oldukları anda kötülük özgür kalır.
Vicdanını yitirmiş bir dünya burası artık."
Gerçekler bazen öyle absürddür ki,kurguda bile öyle çılgınca şeyler hayal edemez insan."
Dünyanın tam ortasında, uçsuz bucaksız kıtaların ve sonu gelmez okyanusların belirsiz sınırlarla birbirine girdiği bu yerde, yüzyıllardır birbirleriyle savaş halinde olan medeniyetlerin kesişimindeki bu sıfır noktasında hiçbir şeyi umursamadan köfte piyaz yemek, belki de dünyanın bugüne dek gördüğü en barışçıl eylemlerden biri oluyordu.

Gerçeklik karşılarındaki mağara duvarına yansıyan gölgelerden ibaret kalmalı. Kendilerini bile bir gölge, hayal olarak tanımalılar. Bir gün içlerinden biri zincirlerini kırıp kurtulursa ve başını arkaya gerçek dünyaya çevirirse bu kaos olur. Düzenden doğan kaos.
Biz, Yeni Dünya Düzeni’ni yeraltının derinliklerinde karanlık bir mağara gibi tasarladık. Bu mağaranın bir ucunda, içeri ışık süzülen bir boşluk var. İnsanların sırtlarını ışığa çevirdik ve hem kendi iyilikleri için hem de kurmuş olduğumuz Yeni Dünya Düzeni’nin huzurla devamı için oturdukları o yerde onları kolları, boyunları ve bacaklarından zincirlerle bağladık. Sadece karanlık mağara duvarlarını görüyorlar başlarını hiçbir yana çevirmelerine izin vermiyoruz. Işıkla aralarından bir sürü nesne geçiyor ve bu insanlar sadece mağara duvarına yansıyan gölgeleri görebiliyorlar. Böylelikle nesnelere ilişkin sahip oldukları tek gerçeklik gölgelerden ibaret oluyor.
Unutmayın ki nefret bir kez başladığı zaman artık önyargılar galip gelmiş demektir, bir daha asla detayları göremezsin. Nefret en büyük körlüktür.
Bütün gün ve gecelerini Galata’nın sokaklarında geçiren ağzı küfürlü gürültücü çocukları düşündü. Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorlar ki? Sahip oldukları hiçbir şeyleri olmadığı için mi? Bir şeye sahip olmamaları kaybedecekleri bir şeyleri de olmadığı anlamına geliyordu. Kendisinin de şu anda kaybedeceği bir şeyi kalmamış gibiydi ama yine de mutlu olamıyordu. Yoksa bu çocuklar,bir şeye sahip olabilme umut ve beklentileri kalmadığı için mi böylesine mutluydular? Onu mutsuz eden,bir şeye sahip olabilme umut ve beklentisi olması mıydı?
LATİF kelimesi anlamı nedir diye baktı.,

Nazik, güzel
Göze görünmeyen
Derin, gizli
Sır

Tekvin (yoktan var etme, oluşturma, yaratma, yaratış)

Derya karnında uçuşan kelebek kelebeklerin birer birer öldüklerini hissediyordu.
Kaybolmuş insan, gideceği yeri bilmeyen değil, bulunduğu yeri bilmeyen insandır
İstemeden gidilen her yer sürgündür.
Belki de en büyük komplo, tüm bunlara komple teorisi demektir.
Gerçekler bazen öyle absürddür ki, kurguda bile böyle çılgınca şeyler hayal edemez insan.
Tanrım!", dedi içinden," ne yanlış ve değer bilmez ellere veriyorsun her şeyi."
Bir adam bir kedi ile karşılıklı oturup satranç mı oynuyor?" diye merak etti.
Tanrı " dedi Hakan gülümseyerek " cevapların tükendiği yerde cevap Tanrı’dır."
Çünkü &‘altın oran’, uyumluluk ve estetik açısından en mükemmel orandır.
Hakan, şekersiz çayın içine kaşık sokup istemsizce karıştırdı. Gözü kediye takıldı. Elinin hareketleri yavaşladı. Zihni bile uyuşmuştu adeta…
Dudaklarında kibirli bir gülümseme vardı. Aslında gülmüyordu ama kibir bir insanın bedenini ele geçirdiğinde, o insanın yüzüne nedense tuhaf bir keyif görüntüsü yerleştiriyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir