İçeriğe geç

Teftiş Kitap Alıntıları – Josh Malerman

Josh Malerman kitaplarından Teftiş kitap alıntıları sizlerle…

Teftiş Kitap Alıntıları

Bir şey hiçbir şeyden daha iyidir.
Kendini mutlu olduğuna ikna edebilirsin. Canın gülümsemek istemediğinden . İnadına gülümse. O zaman ne olacak biliyor musun? Mutlu hissetmeye başlayacaksın!
Gerçek dünyada kaç çocuk böyle bir resim çizebilir ki?
yapıtaşımızda o kadar çok su var ki kendi içimizde bile yüzebilirz!
Ah kitaptaki sanatı keşfetmek o kadar da zor değildi. Kitaptan sanat akıyordu.
Çünkü kadınlar dikkat dağıtmazlar. İlham verirler.
Kimi zaman insanın etrafında bizimle aynı pencereden gören birinin olması iyidir.
Oyunlar apaçık birer sistem denetimi aracıdır.
Fikirden önce his, etten önce kemikler. Sözcüklerden önce harfler.
Vicdan Azabı. Bir insanın yakalanabileceği hastalıkların en acımasızı
Karnının içinde doğal olamayacak birşeyin kıpırdandığını hissetti. Sanki korkunç bir şey içine girmişti ve onu oradan çıkarmanın hiçbir yolu yoktu. Bir parçası haline geldiği barbarlığı kesip alacak hiçbir cerrahi yöntem yoktu.
Tehlikeli düşünceleri saklamak, o düşüncelere sahip yegane insan olduğunuzda çok daha kolaydı.
Bir erkek tüm zamanını bir şeyler inşa etmek için harcar.
Karşı cins dehanın dikkatini dağıtıyor olabilir ama cinselliğin dikkatini dağıtmak o kadar da kolay değildir.
Kendini tam olarak tanımak diye bir şey yoktur fakat kişinin benliğini tanımasına yönelik girişimlerin acıyı azaltmaktaki etkisi büyüktür.
Yazdıklarını ne zaman isterse ateşe atabilirdi.
Evet.Falat düşüncelerini kağıda dökme arzusunu yakıp kül edebilir miydi?
Etrafındaki kişiler tarafından hüsrana uğratılmadan önce ne denli takdire şayan bir kişiliğin olduğunu fark edemezsin.
Gerçek dünya, potansiyelin sürekli israf edildiği bir yerdi.
Eğer bakış açısı her şeyse ve bakış açılarımız değişiyorsa sanırım.. her şeyin değiştiğini söyleyebiliriz.
Zira bildiğin her şeyi tek bir kaynaktan öğrenmekten daha kötü bir şey varsa o da duyduklarına körü körüne inanmaktır.
Çok kıymetli bir şeyimiz bizden çalındı. On iki yıldır birer mahkumdan başka bir şey değiliz. Daha kötüsü ne, biliyor musun? Özlem duymamız gereken bir özgürlüğün var olduğundan bile bihaberdik.
Bilgiyle yanlış bilgi arasındaki boşluk yalnızca ikisinin arasındaki farkı bilen kişinin sığabileceği kadar dar değil miydi?
Yazması gereken kitabı yazıyor fakat yazmaması gerekenin hayalini kuruyordu.
Kadın.
Ah, bir kadın yazmak.
Ah, bir kadın betimlemek.
Neden insanlar kendilerine bir eş buldukları zaman böylesine değişiyorlardı?
Çok sayıda duyguyla kördüğüm olduğunu hissetti. Bir türlü adlarını koyamıyordu.
Bu kadının çekici olup olmamasının hiçbir önemi yoktu. Hepsi öyleydi. Robert açıkca bunun farkına varmıştı. Gezegendeki kadınların her biri güzeldi.
Çünkü kadınlar dikkat dağıtmazlar. İlham verirler.
Kendini tam olarak tanımak diye bir şey yoktur fakat kişinin benliğini tanımasına yönelik girişimlerin acıyı azaltmaktaki etkisi büyüktür.
EBEVEYN ANAYASASI’NIN BİRİNCİ MADDESİ: KARŞI CİNS DEHANIN DİKKATİNİ DAĞITIR der.
Bunlar hakikaten hassas yıllar.
Bazı yıllar ötekilerden daha kötüydü.
Ah, kitaptaki sanatı keşfetmek o kadar da zor değildi. Kitaptan sanat akıyordu.
Bildiğin her şeyi tek bir kaynaktan öğrenmekten daha kötü bir şey varsa o da duyduklarına körü körüne inanmaktır.
Vicdan Azabı. Bir insanın yakalanabileceği hastalıkların en acımasızı
Zihinlerimiz bizden daha zekidir. Bu elbette bolca hüzne, depresyona, deliliğe ve dahasına neden olur.
‘Ve, kızlar, şu koca dünyada görülecek en önemli yerler daha önce hiç görmediklerinizdir.’
‘Hissetmek. Hiçe saymak. Heveslenmek. Hissetmek çünkü yediğiniz her yemeğin, attığınız her kahkahanın, gülümsediğiniz her anın keyfini sürmelisiniz. Hiçe saymak çünkü hayatın her alanında inançsızlığınızı hiçe saymayı bilmelisiniz. Ve heveslenmek, çünkü yani direksiyonun başındaki hevesiniz değil de nedir?’
Karnının içinde doğal olamayacak bir şeyin kıpırdandığını hissetti. Sanki korkunç bir şey içine girmişti ve onu oradan çıkarmanın hiçbir yolu yoktu.
Vizyonumuz ne kadar zengin olursa olsun, o vizyona bakan gözler ne denli büyük olursa olsun görünüşe bakılırsa kuralları koyan ve hiçbir tohumun ekilmediği yerlerden filizlerin boy vermesine neden olan hep ilişkiler oluyor
Gökyüzünü çoktan görmüş bir oğlandan hepten kör bir adam yaratamazsın.
‘Kendini mutlu olduğuna ikna edebilirsin. Canın gülümsemek istemediğinde inadına gülümse. O zaman ne olacak biliyor musun? Mutlu hissetmeye başlayacaksın!’
‘Zira bildiğin her şeyi tek bir kaynaktan öğrenmekten daha kötü bir şey varsa o da duyduklarına körü körüne inanmaktır.’
‘Kimse, Hey, ne var biliyor musunuz? Kadınların varlığını Alfabe Oğlanları adını verdiğimiz yirmi dört oğlandan gizleyen bu yerde çalışmamız tam bir delilik. Bu lanet olası bir suç, demedi.’
‘Ve gencecik hayatında ilk kez, etrafındaki dünya değişirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın, yemek yeminin, uyumanın, konuşmanın ve hatta ders çalışmanın mümkün olmadığını fark etti.’
‘Ve gerçekler yüzeyin iki kar aşağısında donakalmış vaziyette yatarken buzun ne kadar inceldiği kimin umurunda olurdu?’
‘Teftiş, diye düşündü J tekrar, kapıdan girdiğin anda başlıyor.’
“Ve gencecik hayatında ilk kez, etrafındaki dünya… değişirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın, yemek yemenin, uyumanın, konuşmanın ve hatta ders çalışmanın mümkün olmadığını fark etti.”
Çünkü kadınlar dikkat dağıtmazlar, ilham verirler.
İnsanlar korktuklarında, çok korktuklarında buna genelde fazlasıyla cesur davranarak tepki verirler.
Kendini mutlu olduğuna ikna edebilirsin. Canın gülümsemek istemediginde inadına gülümse. O zaman ne olacak biliyor musun? Mutlu hissetmeye başlayacaksın!
Fikirden önce his, etten önce kemikler. Sözcüklerden önce harfler.
Gökyüzünü çoktan görmüş bir oğlandan hepten kör bir adam yaratamazsın.
Ve bir kere kendinizden daha büyük bir şeyin varlığını keşfettiniz mi ona hayranlık duyarsınız. Peki hûşu olmazsa hayranlık nedir?
Saygı olmazsa hûşu nedir ?
Peki ya saygı duyduğunuz kurallara uymazsanız saygı nedir ?
yapıtaşımızda o kadar çok su var ki kendi içimizde bile yüzebiliriz !
kendi filmimizi yapabilir miyiz ? Başrolde de yine biz oynarız ?
odun biz ondan yanmasını istemediğimiz sürece yanmaz
Heybetli ve önemli görünmek istediğinde böyle yaparsın. Ayakta durursun. Çekip gitmeye yakın olduğunda da ayakta durursun.
Mütevakkıflaşmak yalnızca bir insanın çevresindekilere artık onlara ihtiyaç duymayacak kadar alışması anlamına gelmekle kalmıyordu. Aynı zamanda o insanın değiştiği anlamına geliyordu. Ve değişmekle ilgili sorun da o insanın eskiden olduğu kişiye dönüşmeyecek olmasıydı.
Ama zaten her şey küçücük bir boşlukta olup bitmiyor muydu? Bilgiyle yanlış bilgi arasındaki boşluk yalnızca ikisinin arasındaki farkı bilen kişinin sığabileceği kadar dar değil miydi?
Hayat üç H’den ibarettir. Hissetmek. Hiçe saymak. Heveslenmek. Hissetmek çünkü yediğiniz her yemeğin, attığınız her kahkahanın, gülümsediğiniz her anın keyfini sürmelisiniz. Hiçe saymak çünkü hayatın her alanında inançsızlığınızı hiçe saymayı bilmelisiniz. Ve heveslenmek çünkü yani direksiyonun başındaki hevesiniz değil de nedir? Öyle değil mi?
Ne var ki bazı şeylerin yaşattığı his tadından daha önemli değil midir?
Kendi benliğinin derinliklerini anlamaya çalışmanın deliliği
Eğer bakış açısı her şeyse ve bakış açılarımız değişiyorsa sanırım her şeyin değiştiğini söyleyebiliriz.
Bildiğin her şeyi tek bir kaynaktan öğrenmekten daha kötü bir şey varsa o da duyduklarına körü körüne inanmaktır.
Kimi zaman insanın etrafında dünyayı bizimle aynı pencereden gören birinin olması iyidir.
verdiği kararın insanı perişan eden korkusuyla yaşamak bambaşka bir şey.
Vicdan azabı. Bir insanın yakalanabileceği hastalıkların en acımasızı
Tehlikeli düşünceleri saklamak, o düşüncelere sahip yegane insan olduğunuzda çok daha kolaydı.
Ve gencecik hayatında ilk kez, etrafındaki dünya değişirken hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın, yemek yemenin, uyumanın, konuşmanın ve hatta ders çalışmanın mümkün olmadığını farketti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir