Hasan Basri Çantay kitaplarından Tefsirli Kur’an Meali Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim kitap alıntıları sizlerle…
Tefsirli Kur’an Meali Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim Kitap Alıntıları
Hz. Ali’ye (r.a.) ”Dünya nedir? diye sormuşlar. Demiş ki: ”Seni Mevladan alıkoyan şey. ”
Resulullah (s.a.v.) bütün bir gecede bu ayeti okuyarak ümmetinin affını niyaz etmiştir. (Nesei, Ebu Zer (r.a.)’den)
İslam’dan evvel Araplar birbiriyle ”Hayyak Allah ” Allah sana uzun ömür versin ” diye selamlaşırlardı. Ömür uzun olur, fakat baştan başa felaketle geçebilir. Asıl arzulanan hayatın daimi selameti, ömrün saadet ve refahıdır. Onun için İslam’da selam ”Esselamü aleyküm ” (dünyada da , ahirette de) her an ve her türlü selamet üstünüze olsun. ” şeklinde getirilirdi. İslam’ın selamı ve bu ayeti-i kerimenin kastettiği mana işte budur. Ne belli birer vakit ve sınırlı birer mana ifade eden ”Sabahlar hayrolsun, akşamlar hayrolsun ” veya ”Günaydın, Tünaydın ” gibi sözler, Ne de yabancı dillerden giren ”Bonjour, Bonsoir ” gibi kelimeler İslam’ın bu selamındaki azamet ve şümulu karşılayabilir. Bu ayet-i kerimede verilen selam ya ”daha güzeli ile ” mesela : ”Ve aleykümüsselam ve rahmetullah, aleykümüsselam ve rahmetullahi ve berakatühü ” ile yahut sadece: ”Ve aleykümüsselam ” ”Senin üzerine de selamet ” cümlesiyle karşılık verilmesi emrolunuyor. Selam veren zat: ”Esselamü aleyküm ve rahmetullah ” derse biz ”Ve berakatühü ” ilave ederek karşılarız. Şayet selam veren o zat ”Ve berakatühü ”de eklerse o vakit biz de onu ekleyerek karşılık selamını alırız. Şunu hatırlatalım ki selama cevap verirken ”Aleyküm ”ü ”Ve aleyküm ” şeklinde söylemek lazımdır. Çünkü bu ”ve ”, ”Bana olduğu gibi sana da selam (selamet) ” manasını ifadeye yardım eder. ”ve ” söylenmediği zaman ise ”Selamet bana değil, sana olsun ” gibi çirkin bir mana yol açar.
Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah’a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. (Bakara, 45)
Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır. (Bakara; 23,24)
Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Âl-i İmrân Suresi – 191
Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. Âl-i İmrân Suresi – 192
Rabbimiz! Doğrusu biz ‘Rabbinize inanın!’ diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et. Âl-i İmrân Suresi – 193
Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın.” Âl-i İmrân Suresi – 194
Bu ayetler Cenab-ı Hakk’a edilecek yalvarma ve niyazın ilahi bir örneği ve öğretimidir. İmam Cafer-i Sadık (r.a.) diyor ki: ” Kim bir derde ve musibete düşer veya olacağından endişe ederde beş defa ”Rabbena ” derse Allah onu lütfuyla selamate çıkarır. ” Bunu söyledikten sonra bu ayetleri okumuştur. Hasan-ı Basri (r.a) de bunu doğrulamıştır.
İbni Abbas’a (r.a.) göre en son inen ayet-i kerime budur.
Bu ayette belirtilen kelimeler hakkında çeşitli açıklamalar mevcuttur.
Suyuti’nin ed-Dürru’l-Mensur isimli eserinde bu husuta nakledilen şudur: ”İbni Abbas’tan rivayet edilmiştir. Allah’ın İbrahim’i imtihan ettiği ve onun da yerine getirdiği yükümlülükler şunlardır. Kavminden ayrılması emrolunduğunda Allah için vatanını terk etmesi, Allah hakkında Nemrut ile mücadelesi, kendisini yakmak için ateşe atmalarına sabretmesi ve oğlu İsmail’i kesmekle imtihan edilmesi (Safverü’t-Tefasir)
﴾2﴿ İşte odur yetimi itip kakan;
﴾3﴿ Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen!
﴾4﴿ Vay haline o namaz kılanların ki,
﴾5﴿ Onlar namazlarının özünden uzaktırlar.
﴾6﴿ Onlar halka gösteriş yaparlar.
﴾7﴿ Hayra da engel olurlar.
﴾3﴿ O, malının kendisini sonsuza kadar yaşatacağını zanneder.
﴾4﴿ Hayır! Andolsun ki o, hutameye atılacaktır.
﴾5﴿ Nedir o hutame bilir misin?
﴾6﴿ Allah’ın tutuşturulmuş ateşi!
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur ”İhsan, Allah’a , O’nu görüyormuşsun gibi, ibsadet etmendir.Sen onu görmüyorsan da O, seni görüyor. ” (Buhari, Müslim,Ahmed, İbni Mace)
﴾6﴿ Ehl-i kitap’tan ve müşriklerden hakkı inkâr edenler, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en kötüleri onlardır.
﴾7﴿ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.
﴾8﴿ Onların rableri katındaki ödülleri, altından ırmaklar akan, içinde devamlı kalacakları adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu, rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir.
﴾2﴿ O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır.
﴾3-5﴿ Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.
﴾6-7﴿ Hayır! Gerçek şu ki insan, kendini kendine yeterli gördüğü için çizgiyi aşar
﴾8﴿ Oysa (kuldaki) her şey yalnız rabbine aittir (O’na dönecektir).
﴾16﴿ Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
﴾17﴿ Oysa âhiret daha hayırlı ve süreklidir.
﴾7﴿ O rabbin ki seni yarattı, seni insan olarak şekillendirdi ve seni dengeledi.
﴾9﴿ Hayır! İnanacak yerde siz hâlâ dini yalan sayıyorsunuz.
﴾10-11﴿ Oysa sizi gözetleyen muhafızlar, değerli yazıcılar var.
﴾12﴿ Onlar yaptığınız her şeyi biliyorlar.
﴾17﴿ Ceza günü nedir bilir misin?
﴾18﴿ Evet, ceza günü nedir bilir misin?
﴾19﴿ O gün hiç kimsenin başkası için bir şey yapması elinden gelmez. O gün hüküm yalnız Allah’ındır.
﴾28﴿ Âyetlerimizi yalanladıkça yalanlıyorlardı.
﴾29﴿ Oysa biz her şeyi kayıt altına almıştık.
﴾30﴿ Tadın artık! Bundan sonra size arttırarak vereceğimiz şey ancak azaptır.
﴾2﴿ Öyle değil, kendini kınayan nefse yemin ederim!
﴾3﴿ İnsan, kemiklerini toplayıp birleştiremeyeceğimizi mi sanıyor?
﴾4﴿ Evet, parmaklarına varıncaya kadar yeniden yapmaya gücümüz yeter.
﴾31﴿ Vaktiyle o hakka inanmamış, namaz da kılmamıştı.
﴾32﴿ Aksine inkâr etmiş, haktan yüz çevirmişti.
﴾33﴿ Sonra da çalım sata sata yürüyüp yandaşlarına gitmişti.
﴾34﴿ (Ey insan!) Acı sonun yaklaştıkça yaklaşıyor!
﴾35﴿ Evet o sana yaklaştıkça yaklaşıyor!
﴾36﴿ İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?
﴾11﴿ Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz süre tanı.
Müddessir Suresi
﴾42﴿ “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?”
﴾43﴿ Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik;
﴾44﴿ Yoksulu doyurmuyorduk;
﴾45﴿ (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk,
﴾46﴿ Ceza gününü de asılsız sayıyorduk,
﴾47﴿ Sonunda bize ölüm geldi çattı.”
﴾48﴿ Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
﴾53﴿ Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar.
﴾11-14﴿ Halbuki birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kişi, o günün azabı karşısında ister ki oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran bütün ailesini ve yeryüzünde kim varsa herkesi fidye olarak versin de kendisini kurtarsın!
﴾19﴿ Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır.
﴾20﴿ Başına bir fenalık geldi mi sızlanır durur.
﴾21﴿ Ama ona bir nimet nasip olursa kendisinden başkasını yararlandırmaz.
﴾58﴿ Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır.
﴾83﴿ Geleceği kendilerine söylenen günlerine ulaşıncaya kadar bırak onları dünyaya dalıp eğlensinler
Câsiye Suresi
﴾24﴿ Bir de şöyle demektedirler: “Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi öldüren ise zamandan başkası değildir.” Halbuki onların bu konuda bir bilgileri yoktur, onlar sadece boş iddiada bulunuyorlar.
﴾26﴿ Onlara şöyle de: “Allah sizi hayata getirecek, sonra öldürecek, sonra gerçekleşeceği kesin bulunan kıyamet sürecinde sizi bir araya getirecek!” Bunda kuşku yok ama insanların çoğu bilmez.
﴾4﴿ Müjdeleyici ve uyarıcı olarak indirilmiştir ama çokları yüz çevirdi, artık onu işitmezler.
﴾46﴿ Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez.
﴾65﴿ O diridir, O’ndan başka tanrı yoktur. Şu halde içten bir dindarlık ve bağlılıkla O’na dua edin. Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
Bakara Suresi, 217
﴾39﴿ Ey kavmim! Bu dünya hayatı bir sürelik yararlanmadan ibarettir; âhirete gelince, ebedîlik yurdu işte orasıdır.
﴾40﴿ Kim bir kötülük yapmışsa sadece o kötülüğünün miktarınca ceza görecektir; kim de -erkek olsun kadın olsun- inanmış bir kişi olarak dünya ve âhirete yararlı iş yapmışsa işte böyleleri de cennete girecekler, orada kendilerine hesapsız nimetler verilecektir.”
﴾45﴿ Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki) Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir
Zümer Suresi
﴾30﴿ Elbette sen öleceksin, onlar da ölecek.
﴾31﴿ Sonra da kıyamet gününde rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
﴾36﴿ Allah kuluna kâfi değil mi? Öyleyken onlar kalkmış seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi şaşırtırsa artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.
﴾37﴿ Kimi de Allah doğru yola yöneltirse onu şaşırtabilecek bir güç yoktur. Allah, kötülerin hakkından gelen mutlak güç sahibi değil midir?
﴾23﴿ Allah katında, O’nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz. Sonunda kalplerinden korku giderilince, “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. Onlar da şu cevabı verirler: “Hak olanı buyurdu. O yücedir, uludur.”
﴾28﴿ Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara gönderdik; fakat insanların çoğu bunu anlamıyorlar.
﴾17﴿ “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”
﴾18﴿ “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.”
﴾24﴿ Onlara kısa bir süre hayatın nimetlerini tattırır, sonra da onları çok ağır bir azaba katlanmaya mecbur bırakırız.
﴾19﴿ O ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarıyor ve yeryüzünü ölümünün ardından canlandırıyor. İşte siz de böyle (diriltilip) çıkarılacaksınız.
﴾37﴿ Görmezler mi ki Allah rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğininkini de kısıyor? Kuşkusuz bunda iman eden kimseler için ibretler vardır.
﴾38﴿ O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu isteyenler için en iyisidir. İşte gerçek kurtuluşa erenler de onlardır.
﴾3﴿ Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.
﴾23﴿ Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler, işte bunların rahmetimden ümitleri olamaz ve bunlar için acı bir azap vardır.
﴾45﴿ Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.
﴾1﴿ Tâ-sîn. Bunlar Kur’an’ın, gerçekleri açıklayan kitabın âyetleridir;
﴾2-3﴿ Namazı kılan, zekâtı veren ve âhirete kesin bir şekilde iman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.
Kasas Suresi
﴾56﴿ Kuşkusuz sen istediğini hidayete erdiremezsin. Ama Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir
﴾69﴿ Rabbin, onların kalplerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.
﴾131﴿ Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.
﴾132-134﴿ Bildiğiniz şeyleri size veren, size sürüler, oğullar, bağlar, pınarlar ihsan eden Allah’a karşı gelmekten sakının.
﴾135﴿ Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”
﴾63﴿ Rahmân’ın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır.
﴾64﴿ Gecelerini rablerine secde ederek, huzurunda durarak geçirirler.
﴾46﴿ Kuşkusuz (açıkladıklarını) tam anlamıyla açıklayan âyetler indirdik; Allah dilediğini doğru yola iletir.
﴾52﴿ Allah’a ve resulüne itaat eden, Allah’a itaatsizlikten korkan, O’na saygısızlıktan korunanlar var ya, işte asıl kazananlar bunlardır!
﴾108﴿ Allah buyurur ki: “Yıkılın karşımdan! Ve artık bana bir şey söylemeyin!”
﴾110﴿ Ama siz (ey müşrikler), işte onları alaya aldınız; sonunda bu tutumunuz size beni hatırlamayı unutturdu. Hep gülerdiniz onlara.”
﴾111﴿ “Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Onlar hakikaten muratlarına ermişlerdir.”
﴾115﴿ Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
﴾107﴿ Ve seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
﴾85﴿ Gün gelecek, takvâ sahiplerini seçkin konuklar olarak rahmânın huzurunda toplayacağız;
﴾86﴿ Günahkârları da suya götürülen sürü gibi cehenneme süreceğiz;
﴾87﴿ (O gün) Rahmân’ın katında söz ve izin alandan başkasının şefaat hakkı olmayacaktır.
﴾93﴿ Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız, Rahmân’a birer kul olarak gelecektir
﴾46﴿ Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; kalıcı olan iyi davranışlar ise rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.
﴾47﴿ Bir gün dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü dümdüz göreceksin. Hiçbirini geride bırakmaksızın onları da mahşerde toplarız.
﴾97﴿ Allah kime hidayet verirse doğru yolu bulan işte odur; kimi de hidayetten uzaklaştırırsa artık böylelerine Allah’tan başka destekçiler bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun süründürerek toplarız. Onların varıp kalacağı yer cehennemdir; onun ateşi zayıfladıkça yakıcı alevlerini çoğaltarak azaplarını sürdürürüz.
﴾98﴿ Cezaları işte budur. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmişler ve demişlerdi ki: “Bizler, bir kemik yığını ve un ufak olmuşken yepyeni bir yaratmayla dirilecek mişiz, öyle mi?”
﴾127﴿ Sen sabret; sabır göstermen de Allah’ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı üzülme, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma.
﴾128﴿ Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır.
Kehf Suresi
﴾23-24﴿ “Allah izin verirse” demeden hiçbir şey için, “Şu işi yarın yapacağım” deme! Unuttuğun takdirde rabbini an ve “Umarım rabbim bana, doğruya bundan daha yakın yolu gösterir” de.
﴾116﴿ Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, “Bu helâldir, bu haramdır” demeyin; çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz; Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar.
﴾117﴿ Az bir faydalanma Ardından onlara elem veren bir azap vardır.
﴾128﴿ Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır.
﴾42﴿ Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;
﴾44﴿ Kendilerine azabın geleceği, bu yüzden zalimlerin, “Rabbimiz! Bize kısa bir süre daha ver de senin davetine uyalım, peygamberlere tâbi olalım” diyecekleri ve onlara, “Sizin için bir yok oluş bulunmadığına daha önce yemin etmemiş miydiniz?” diye sorulacağı güne karşı insanları uyar.
Hicr Suresi
﴾98﴿ Ama sen rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol!
﴾99﴿ Kesin olan şey gelinceye kadar rabbine kulluk et.
Nahl Suresi
﴾37﴿ Sen onların doğru yola yönelmelerini tutku derecesinde istesen de Allah, yoldan çıkardığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların asla yardımcıları da olmaz
Yaratan Bilmez mİ?
O Latiftir, Habirdir.”
﴾100﴿ Allah’ın izni olmadıkça hiç kimsenin inanması mümkün değildir. O, akıllarını kullanmayanları inkâr bataklığında bırakır.
Hûd Suresi
﴾6﴿ Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’ın üzerine olmasın. Allah onların halen bulunduğu yeri de emanet olarak konulacağı yeri de bilir; hepsi apaçık kitapta vardır.
﴾39﴿ Eğer toplanıp seferber olmazsanız Allah sizi elem veren bir azapla cezalandırır, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O’na zerrece zarar veremezsiniz. Allah’ın her şeye gücü yeter.
﴾85﴿ Onların malları ve evlâtları seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara dünyada bütün bunlarla eziyet vermeyi ve canlarının da inkârcı olarak çıkmasını murat ediyor.
﴾24﴿ De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.
﴾170﴿ Kitaba sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte böyle iyiliğe çalışanların ecrini biz asla zayi etmeyiz.
Enfâl Suresi
﴾22﴿ Allah katında canlıların en aşağı derecede olanları, (gerçeği görmeyen)sağır, dilsiz ve düşünemez olanlarıdır.
﴾47﴿ İnsanları Allah yolundan engellemek üzere taşkınlık ve gösteriş yaparak yurtlarından (savaşa) çıkıp gelenler gibi olmayın; Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır.
﴾31﴿ Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
﴾87﴿ “Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisidir.”
﴾156﴿ “Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi; biz ise onların okuduklarından tamamen habersiziz” demeyesiniz;
﴾157﴿ Yahut “Bize de kitap indirilseydi, doğru yolu bulmada onları geçerdik” demeyesiniz diye (Kur’an’ı indirdik). İşte size rabbinizden apaçık bir delil, bir hidayet ve rahmet geldi. Allah’ın âyetlerini yalan sayan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Âyetlerimizden yüz çevirenleri yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
Mâide Suresi
﴾35﴿ Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz
﴾36﴿ Kâfir olanlar var ya, yeryüzünde olan her şey, bunun yanında bir o kadarı daha onların olsa ve kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu kurtuluş fidyesi olarak verseler, onlardan asla kabul edilmez; onlar için elem verici bir azap vardır
﴾149﴿ Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedicidir; O her şeye kādirdir.
Bakara 146
Tefsir: Rivayete göre Hz Ömer (ra) Yahudi iken Müslüman olan Abdullah Bin Selam’a (ra) bu ayet-i kerimede bahsedilen bilginin ne olduğunu sormuş. O, cevaben demiş ki: Ya Ömer, ben Peygamberimiz’i (sav) gördüğüm zaman oğlumu tanıdığımdan fazla tanıdım. Çünkü oğlumda anası ihanet etmiş ise şüphem olabilir fakat peygamber hakkında zerrece şüphem yoktur. Onunla vasıfları Tevrat’ta zikredilenlerin aynısı ve tamamıdır.
﴾103﴿ Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.
﴾262﴿ Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.
﴾255﴿ Allah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak büyüktür.
﴾245﴿ Kim Allah’a güzel (karşılık beklemeden) bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz.
﴾155﴿ Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!
﴾179﴿ Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.
﴾190﴿ Size karşı savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat aşırılığa sapmayın; Allah aşırılığa sapanları sevmez.
﴾56﴿ Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.
﴾45﴿ Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.
﴾48﴿ Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez; onlara asla yardım da yapılmaz.
《Celaleyn, Tirmizi: Ebu Hureyre ra》
Bir güçlük iki kolaylığa asla galebe edemez
《Beyzavi, Medarik》Hakimin Hasen den rivayet ettiği bu hadis mürseldir
Beyhaki, Muaz ra
Ibni Mace, Beyhaki: Ömer bin Hattab ra