İçeriğe geç

Tebessüm ve Gözyaşı Kitap Alıntıları – Halil Cibran

Halil Cibran kitaplarından Tebessüm ve Gözyaşı kitap alıntıları sizlerle…

Tebessüm ve Gözyaşı Kitap Alıntıları

Sen bilgesindir; beni kadının gizemi konusunda aydınlatsana. dedi.
O da yanıt verdi; Hey insan yüreği, kadın senin kendi yansımandır ve sen ne olursan ol, o odur; nerede yaşıyorsan oradadır, o din gibidir, cehalet tarafından değişik yorumlanmadıkça ve ay gibidir, bulutlar örtmedikçe ve esinti gibidir, ahlaksızlıklarla zehirlenmedikçe.
Gönlüm senin yüreğinde bir şüphe olduğunu uyarıyor bana, çünkü şüphe aşkta günah demektir.
Para! Vefasız aşkın kaynağı; sahte ışığın ve zenginliğin kaynağı; zehirli su dolu bir kuyu; ta geçmişten gelen bir gözü dönmüşlük!
İnsanlık tıpkı bir fırtına gibi esip gürlüyor, ben ise sessizce iç çekiyorum çünkü biliyorum ki fırtına gelip geçer ancak iç çekme Allah’a ulaşır.
Güçlü ve zayıf arasındaki bu muharebe bir gün sona erecek mi dersin?
Ah ne de zalimdir insanoğlunun cehaleti!
Sarıl bana ey Ölüm, sevgi ve merhametle dolu; dudakların hiçbir zaman bir annenin öpücüğünü tatmamış dudaklarıma değsin, hiçbir kardeşin yanaklarına dokunmamış, bir cananın parmak uçlarını sevmemiş dudaklarıma. Gel de al beni, sevgili Ölüm!
Ellerimi zincirlerle, ayaklarımı prangalarla bağlayabilir, beni karanlık zindanlara atabilirsin, ama düşüncelerimi esir alamazsın, çünkü onlar geniş gökyüzündeki esinti gibi özgürdürler.”
Kadın senin yansımandır. Sen kimsen, kadın da odur. Yaşadığın her yerde kadın da yaşar. Kadın cahillerin yanlış yorumladığı din, bulutların önüne geçmediği ay, kusurların zehirlemediği serin yel gibidir
Gök gürültüsü gelişimi müjdeler, gökkuşağı ise gidişimi.
İnsanlık insana yalvarıyor ama kulak veren yok.
Ruhum, neden ağlıyorsun? Zayıflığımı bilmez misin?
Yaradan yükselen bir ses şöyle dedi: Ben insan kalbiyim, maddenin tutsağı ve dünyevi yasaların kurbanıyım
gözlerim yoruldu, boşluğa baka baka.
ah, aşk ne kadar büyük!
ve ne kadar çelimsizim ben!
yüzümü tutuyor musun belleğinde?
çünkü o günkü çizgileriyle yüzüm
artık benim değil;
keder ve ıstırap kendi gölgelerini bıraktılar
o eski mutlu çehremin üzerine.
kim cesaret edebilir
fırtınanın göğü yırtan feryadını
bir çocuğun iç çekişiyle kıyaslamaya?
ne zamana kadar devam edecek insanoğlu
yalnızca ölü olanı onurlandırıp
yaşıyor olanı unutmaya?
İnsanlık insana yalvarıyor ama kulak veren yok..
Ah ne de zalimdir insanoğlunun cehaleti!
Sevgilim, gel yanıma otur ve yüreğime kulak ver, gülümse; çünkü senin mutluluğun geleceğimizin bir işareti olacaktır; neşelen çünkü parlak günler bizi bekliyor.
Arkamdan yas tutmayın benim,
Ama gençlik ve sevinç türküleri söyleyin.
Bu öyle bir şeydi ki, sabırla güçlenir, zorluklara karşı büyüyüp serpilir, kışları sıcacık olur; baharda çiçekler açar, yazları serin esintiler çıkarır ve sonbaharda meyveler verirdi – aşkı keşfettim.
Benim sözlerim, biliyorum, anlaşılmaz geliyor size, çünkü uçurumlar anlamaz yıldızların şarkısını.
Hayat Ölüm’den zayıf, ama Ölüm de Aşk’tan zayıf.
Ah , aşk ne kadar büyük!
Ve ne kadar çelimsizim ben!
Sadece, daha dünyadayken
Ebediyeti arayanlar
Dönerler Ebediyete.
Evet, kim cesaret edebilir,
Fani seslerle, fani kelimelerle
Tanrı’nın şarkısını söylemeye?
Ne kadar kabadır insanoğlunun cehaleti
ve ne kadar yapışkan!
Gel, gel artık güzel Ölüm; ruhum seni istiyor, seni özlüyor, diye mırıldandı, Yaklaş bana ve hayatın zincirini çöz boğazımdan, çünkü onu taşımaktan yoruldum artık
Başkalarının haklarını korumak en soylu ve en güzel insan davranışıdır;
, çünkü vicdandır benim yargıcım
Yanıma gel, sen ey gönlümün çiçeği,
Bak, ateş kararıyor,
Küllerin altına çekiliyor alevler.
Kollarınla sar beni,
Çünkü korkuyorum yalnızlıktan.
Otur ve bana yüreğindeki ışımadan söz et; Çünkü bu, kapımızın önünde
Uğuldayan rüzgardan
Daha yüce: şeylere kanatlandırır bizi.
Karanlığı fethedecek mi, söyle,
Aydınlık, günün birinde?
Ne zamana kadar ağlayacaksın böyle?
Senin düşlerini, özlemlerini
Buyruklarını dile getirmek
Ve renkli yorumlarla yapmak için bunu,
İnsan dilinden başka dil bilmiyorum.
Çünkü keder her yerde, her zaman bolca vardır ve akar durur her şeyin üzerinden.
Yüce Tanrı, kendi Zatından bir ruh, bir can, bir hayat soluğu ayırdı ve balçığı onunla güzelce biçimlendirdi. Bunu yaparken de, bütün sevgisini, özenini, merhamet ve cömertliğini koydu ortaya. Ortaya çıkan yaratığa mutluluk kadehini uzattı ve Geçmişi ve geleceği unutmadıkça içme bu kadehten; çünkü mutluluk, şu andan, şimdiki zamandan başka bir şey değildir. dedi.
Sen benim kardeşimsin ve ben seni seviyorum ve bütün gücü ve saygınlığıyla sevgi adaletin ta kendisidir.
İnsanoğlu her şeyden korkar,kendisinden bile.
Despot hükümdarların ellerinde çok çektim;
Çıldırmış istilacıların esiri oldum;
Zorbalığın dayattığı açlığı çektim;
Fakat hala her yeni günü selamlamak için,
Mücadele edeceğim deruni bir güce sahibim.
Bitap düşmüş olabilirim fakat ben asla ölmeyeceğim.
Eyvah! Uykusuzluk uyandırdı beni!
Güzellik, ruhunu çeken, almayı değil vermeyi seven şeydir.
Karanlığa bir bak, güneş doğuruyor.
Eve dön, benim ebedi cananım çünkü kuşlar bile göç etti sıcak diyarlara, ürperen çayırlar yalnızlık sancısı çekecek diye.
Gel, sevgilim; zambakların içinden kışın son gözyaşlarını içelim, yatıştıralım ruhlarımızı kuşların sesiyle, bizi mest eden esintinin sarhoşluğuda dolanalım.
Ruhum, beni hayatın ıstırabına ve sefilliğine karşı avutan dostumdur.
Varoluşun aşkı bizi insanları haklarından mahrum etmeye mecbur kılıyor!
Tanrım! Annem beni seni rızanla bu dünyaya getirdi ve şimdi daha henüz sonum gelmemişken beni bu dünyadan sana göndermeye çalışıyorlar.
Gel, ey güzel Ölüm! Ruhum senin özleminle dolu. Yaklaş bana ve hayatın bedenimi sarmalamış şu zincirlerini çöz çünkü onları sürmekten bitap düştüm.
Eğer geçmişini ve geleceğini unutmaya niyetli değilsen bu kadehten sakın içme çünkü mutluluk, safi bir andır.
Şimdi biliyorum artık,bütünün bir parçasıyım ben, kürenin bir parçası nereye uydugumu artık keşfettim.Ben bir bakıma bir kureyim ve kürede ben.
İnsanoğlunun mefhumuna göre; içimdeki sevgiyi ve arzuyu uyandıran güzelliğe dair her şey birer kepazeliktir. İnsanoğlunun yargısına göre ise hasret duyduğum, iyiliğe dair ne varsa bir hiçten ibarettir.
Çünkü aşk söz konusu olduğunda şüphe günahtır.
.
Nostaljide bir gün, bir yıl, on yıl ya da bir ömür arasında fark yoktur, çünkü özlemin miktarı zamanın ötesindedir.

Para, tıpkı telli bir enstrüman gibidir; çalmayı bilmeyen kişi, safi ahenksiz bir melodi çıkarabilir. Para aşka benzer,
ona sahip olan kişiyi usulca ve acıyla öldürürken onu başka bir kimseye bahşedene de hayat verir.
Ruhum, bana merhamet et!
Kavrayışımın ötesinde bir talih gösterdin bana.
Sen ve talih bir dağın doruğundasınız;
Ben ve sefillik ise bir vadinin çukurunda bir başınayız.
Buluşacak mı sence vadi ve dağ ?
Para aşka benzer, ona sahip olan kişiyi usulca ve acıyla öldürürken onu başka bir kimseye bahşedene de hayat verir.
Sen ve güzellik aydınlıkta yaşarsınız ;

Cehalet ve ben ise karanlıkta birbirimize sarılmışız.

Aydınlatacak mi bir gün ışık karanlığı ne dersin?

Sabrım yoldaşımdı ,
Şimdi ise bana karşı geliyor.
Eğer geçmişini ve geleceğini unutmaya niyetli değilsen bu kadehten sakın içme çünkü mutluluk, safi bir andır.
Hayat budur.

Sahnede yıllar boyu betimlenen; asırlar boyu kaydedilen; yıllarca yabancılık içinde yaşayan; bir ilahi gibi söylenen günlerce;
yalnız bir saatliğine övülen, fakat sonsuzluk tarafından bir mücevhermiş gibi değer verilen.

Güzellik ve sevginin peşinde geçen bir saat; korkmuş, zayıf bir kimse tarafından güçlü olana bahşedilen, bir asır boyunca sürecek bir görkeme bedeldir.

O bir saatte, insanın Hakikati ortaya çıkar.

O saat Muhammed’in Hicreti’ydi, ve o asır Tanrı’yı, Golgota’yı ve Sina’yı unuttu.

Zayıf olandan çalınan bir eşitlik adına yas ve ağıtla geçen bir saat, ihtiras ve gaspla dolu bir asırdan daha yücedir.

Kalbin şiddetli kederle arındığı ve aşkın feneriyle aydınlandığı saattir o saat.

O saat, filizlenmeye mecbur bir köktür.

.. İnsanoğlu daha ne kadar ölüyü şereflendirecek?
Ve unutacak hayattakileri?
..
Dün, kendimi mide bulandırıcı kalabalıklardan kurtarıp kırlara doğru ilerledim, ta ki tabiatın zarif elbisesini yaydığı bir tepeciğe erişene dek. Artık nefes alabiliyordum.
Karanlığa bir bak, güneşi doğuruyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir