Devrim Horlu kitaplarından Taştaki Dikiş İzi kitap alıntıları sizlerle…
Taştaki Dikiş İzi Kitap Alıntıları
Siz de beni affedin.
gördüğüm ne
elinde beni ikiye ayıracak bir asa tutuyor
seni olduğun gibi seviyorum diyen herkes
tekrar tattırma bana dünya
çünkü susmak altınsa da
söz hâlâ gümüş
ne derinleşip öldürür
ne sağalıp da güldürür
habire kanayıp durur
kurumuş bir incir ağacını öpüp durdum
günü gelince
beni bir hamlede kökümden sökecek
bu dünya için boşuna yoruldum
sizin olmayana gidiyorum
herkes birkaç insan, birkaç cennet, birkaç ömür
bense hep yarım ağız konuşuyorum
dilim pek dönmüyor, hem utanıyorum
bir ömrüm daha olsa sıkılırım diye düşünüyorum
betonumdan sökmek istiyor
öfkeyle dal yontuyor kalbim içimde
aslında ölürüm, bu işte iyiyim
yüzüme gülenler
bunu halledebileceğimi söylüyor
beni en iyi incir ağaçları, elektrik direkleri
el arabaları tanıyor
Herkes birkaç insan, birkaç cennet, birkaç ömür
Bense hep yarım ağız konuşuyorum
Dilim pek dönmüyor, hem utanıyorum
Bir ömrüm daha olsa sıkılırım diye düşünüyorum.
taşı koydum kendime, baktım yaralıyım yeniden
tuzu yaramla sağalttım
büyüdüm
üst geçitler iniyor, üçüncü köprü iniyor”
allahın yanında herkes çocuk sayılır”
göğe yakınlığım olsa olsa bu kadar”
ovalamam için eğilin, bu ideolojik gevezelikleri
bu konformizmi, bu cehaletinizi
gevşetip sökeceğim sizden
biraz canınız yanacak ve kızaracaksınız
soluma alıyorum kuş seslerini
şiir okuyanlar, dua ya da küfredenler sağımda kalıyor
allah kocaman, etli bir kemik mi
ve karınca girmiş mutfağa
dışarıda bir çocuk
annesine kendini duyuramıyor
kara şimşeğin nalları toprağı dövüyor
o durunca bir litre sütle doluyor tencereler
tüp arabası geçiyor
ve overlok makinası ayağımıza geliyor
ahbabımız sayılıyor bohçacı kadınlar
ve taksitçi herifler
kırmızı topun darbesiyle yerle yeksan oluyor
üst üste duran kirli mermerler
koş şimdi nefesin yeterse gerisin geri
ekmeği böl, sobayı yak, soğanı kır, sofrayı topla
Macunla pencere kenarlarını
karıncalar için limon doğra
annenin eteğini çekiştir
kesme şeker yedir kara şimşeğe
kaymağını kaşıklayıp sıyır kaynayan sütün
tüp arabasının arkasına takıl
overlok nedir diye sor arkadaşlarına
bohçacı kadınlara su getir
taksitçi amcaya para
kırmızı topa hızlıca vur
kirli mermerleri düşman gibi görerek
nasıl bölünür ekmek, soba nasıl yakılır
kim kırar soğanı, sofrayı kim toplar
ne ara geldim buraya böyle apar topar
başka şeyler de söyledim
çocuk olduğum için
senin toprak oluşunu ölümle ilişkilendirmedim
damarları şişmiş nasırlı ellerini
kibrim kurda dönüşüyor, inadım cennetlik
öfkem zebanileri kırbaçlıyor
elimde uzun bir küfür var
dengemi onunla sağlıyorum
şaşkınım, bulanığım, serinim
üstüme terli avuçlar abanıyor
mevsimi değil henüz çürümenin
bizi avlamaya ayarlı bu dünya
herkesin çatlağında usta eliyle yapılmış bir sıva
ben bir iğneye geçip sonra bir yaraya
ben bir kuma karışıp sonra çatlağa
ben nasıl, beni kim, benimle niye
paslanıp çürümenin iyi olduğuna inandırmışlar
kim bilir neyi düşünürüm ölürken
“göğsümün yangını!” diye bağırıyorum
ırakta bir su sesi
bu inançla söylerdim herkese adımı
kırış kırış olurdum ve akışırdım
dolduğum her şeyi şeklimle sınardım
kurumuş bir incir ağacını öpüp durdum
günü gelince
beni bir hamlede kökümden sökecek
bu dünya için boşuna yoruldum
çatlağım çıplak, çatlağım taze, çatlağım kara
seni aferin , diyerek başımı okşayan herkesten daha çok sevdim
saçlarını çözecek kadar bilmiyor okşamayı
ve yana döne benzemeye çalıştığım
her şey gibisin
ipliği bit pazarından
tozu dumanı dünya işi
kuşlara serp kendini durma
yokuşumda gürgen ağaçları ve hanımeli
sıyrılmayı çocukların kara ve kirli dizlerinden öğrendim
ve hep göğü tutup kuşlara atar gibi
çocukça yaşamayı
küserek büyüdü yaprak
korkarak yandı soba
bir serçe hızla havalandığında
ayağımın altında
son defa toprağı öpen bir yaprak olup titremek düştü bana
tüm yönleri paramparça edebilir
serin ellerini anlatıyor
işte o zaman ellerin
herkesin sesinden tanıdığı bir bahçe oluveriyor
ışıkta renk değiştiren bir çift göze benziyor
kapılarda çilingir numaraları
faturalar, parmak izleri
herkesin yarasında tarihi geçmiş merhemlerin nafile serinliği
yorgun atlar başlarını suya uzatıyor
bir tavşan akıyor taşların arasından
cebimde ne bir tutam saç var ne başka şey
solucanlar, kuruyup dağılan yapraklar, fındık kabukları
bunlar benim kardeşimdir
çadırım keçi kılından
sütünüze damlayan çamurlu sudan bir yudum olsun tatmam
günah nedir biliyorum
ben buraya benim olmayandan geldim
sizin olmayana gidiyorum
herkes birkaç insan, birkaç cennet, birkaç ömür
bense hep yarım ağız konuşuyorum
dilim pek dönmüyor, hem utanıyorum
herkesin çatlağında usta eliyle yapılmış bir sıva
kabuk esirgenip saklanmaz, kanamaya o da aşina
üst geçitler iniyor, üçüncü köprü iniyor
biraz daha kalınlaşıyor
herkesi el yordamıyla biliyorum
kiminle tanışsam
renklilerle aynı anda yıkanmış
beyaz gömleklere dönüyorum
gözlerim olduğunu yeni fark ettim
delinmiş bir ayakkabıdan sızar gibi sızıyor içme ölüm
bu korkuyu, bu telaşı anlatamıyorum
her şeyi dantelle örten annemin esmer yüzü
demir tozu yuttukça gözleri kanlanan babamın elleri
ablamın korkunca kara kısraklar gibi terleyen ürkekliği
herkes sesinden ama biz bütün değil
çektiği küreklerle mavi patiskalar gibi duran denizi
malamat eden acemi musalar
sabah mahmurluğuyla yatağında çarmıha gerinen
derme çatma isalar
sürekli griye boyanmaktan imanı gevreyen bahçe duvarları
ve onları boyuna yazılayan hüseyinler
ve onların sert ama güzel babaları
taşı koydum kendime, baktım yaralıyım yeniden
tuzu yaramla sağalttım
büyüdüm
‘seni olduğun gibi seviyorum’, diyen herkes..”
dilim dilim ve oyuk ”
terli elleri ve yağlı saçlarıyla
tanrıyla koyun koyuna uyuyan
boyacı çocuklara koştum sonra
seni sordum yüzleri üç kere okunmuş
eski bir mektuba benzeyen
bu naçar insanlara..
adımın önüne gelen şeylerden
adımdan yoruldum
çocuklarla konuş
ağaçlara yaslanıp bulutlara bak
biraz kömür daha at sobaya
kuşlara ekmek ver
taze ekmekleri, cicim aylarını
maaşım çektiğim gibi bitiyor, kağıt yandığı gibi
borçlar ve uzağa bakmaklar hariç diğerleri
bugün kaç adım attığıma bakıyorum
kaç yalan duyduğuma
söylediklerim, söyleyeceklerim var
ama aldırmıyorum
tükenmiş muma benzer bir şeyler var elbet