Ovanes Kaçaznuni kitaplarından Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok kitap alıntıları sizlerle…
Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok Kitap Alıntıları
O günün şimdi gelmiş olduğunu düşün: Ruslar yok ve Türkler duruma hâkimdir; onlarla anlaşmak, barış yapmak gerekir. Parti olarak bizim, böyle bir rol için ehliyetli aktörler olduğumuzdan emin misin?
Hangi nedenlerden dolayı Türklerin gözünde arzu edilen ve makbul aracılar olmalıyız?
Bolşeviklere karşı olduğumuz için mi? Ama biz karşı olduğumuz dönemde Türkler kendileri onlarla dosttu ve ortak politikalar izliyorlardı. Brest-Litovsk’ta Bolşeviklerle anlaşma yaptıklarında biz, Türklere karşı ayaklandık ve hatta bu anlaşmayı sabote etmek için savaştık bile. Bolşeviklere ise Türkleri sevdiğimiz için düşman olmadık; biz hem Bolşeviklerin hem de Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den denizden denize Ermenistan talep etmekteydik Hem Kilikya’yı, hem Harput’u, hem Sivas’ı, hem de Trabzon’u. Biz Sevr Antlaşması’nı imzaladık; bu antlaşma Türkiye’yi mahvedecekti. Ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve Türklerin tartışmasız olarak bize ait olduğunu söyledikleri vilayetlerde hâkimiyetimizi tesis etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık.
Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz? Neden onlar bizi aracı olarak diğerlerine tercih etmelidirler?
Yoksa bizim gücümüzü mü dikkate alacaklar?
Ama biz ülkemizde iktidarken Türkler bizim gücümüzü gördüler ve sanıyorum bu güce saygı göstermek ya da ondan korkmak için özel bir nedenleri yok.
Ve bugün, bizim milislerin savaşa katılmalarının Türkiye Ermenilerinin kaderini ne derecede etkilediği sorusunu sormak da abestir. Sınırın bu tarafında bizim farklı bir çizgi izlemiş olmamız durumunda, acımasız baskıların olmayacağını kimse söyleyemez. Türklere karşı düşmanlığımızın teraziye konulmaması durumunda söz konusu baskıların da aynı nitelikte olacağını kimse söyleyemez.
Bu konuda değişik görüşler olabilir.
Gerçek, gerçek olarak kalmaktadır ve burası çok önemli ki, Türk egemenliğine karşı onlarca yıl önce başlatılmış olan mücadele, Türkiye Ermenilerinin sürülmesi ve yok edilmesiyle, dolayısıyla Türkiye Ermenistanı’nın boşaltılmasıyla sonuçlanmıştır. Korkunç gerçek böyleydi.
Bırak, bundan sonra uygar dünya Türklerin ifade edilmesi zor kötülükleri karşısında sarsılsın. Parlamentolarda ve sivil toplantılarda devlet adamları katil Türkleri tehdit etsin. Sarı , mavi ve diğer renklerde kitaplar yayımlansın. Her türlü dinin mabetlerinde rahipler zalim Türklerin cezalarını bulmalarını dilesin. Dünya basını korkunç tasvirler ve tanıkların anlatılarını yayımlasın. Bütün bunların ne anlamı var? Gereken yapılmıştır ve Arabistan çöllerine saçılmış cesetleri sözcüklerle diriltmek, yıkılan evleri ve boşaltılan ülkeyi sözcüklerle kurtarmak imkânsızdır.
Partiler çalışmalarıyla yaşar. Çalışma yoksa ve onun yerine sadece bir taklit söz konusuysa, ölüm kaçınılmazdır.
Günümüzde durum bu.
Partimiz yapması gereken her şeyi yapmış ve kendini tüketmiştir. Hayatın yeni koşulları önümüzde yeni talepler getirmiştir. Biz bu yeni taleplere cevap vermek yeteneğinden yoksunuz, dolayısıyla meydanı daha yeteneklilere bırakmalıyız.
Başlıca zaafımız bu noktadaydı.
Tarihsel Ermenistan’ın, bize devreden gelenekler ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın temelini oluşturması gereken bölgeleri boşaltıldı; Ermeni vilayetleri Ermenisiz kaldı.
Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık dumalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem en kesin ve en uygun bir yöntemdi.
Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükumeti’nin (Güney Kafkasya Ermenistanı ile Türkiye’nin Ermeni eyaletlerinden oluşan) Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğine emindik.
Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.
Ermeni konusuna çekeceğimizi ve onları bizim lehimize aracı olmaya zorlayacağımızı
sanıyorduk. Şimdi ise böyle bir aracılığın kaç para ettiğini artık biliyoruz ve bu tür denemelerin
tekrarlanmasına ihtiyaç hissetmiyoruz. Eğer Avrupa bize Türkiye’de yardım etmeyi
beceremedi ve istemediyse, Rusya da bunu hiçbir şekilde beceremez ve istemez. Ayrı ayrı
kişileri dizginleme yöntemi olarak terör, belki de Kürt elebaşılara veya Çar memurlarına karşı
bir anlam ifade edebilirdi. Ama itiraf etmemiz gerekir ki, Bolşevikler farklı bir kumaştan
yapılmıştır. Karşılıklı bir terör söz konusu olursa Bolşevikler bizden geri kalmayacak, hatta
bizi sollayacaklardır.
diktatörlüğünü öngörmektedir, gerçekte ise günümüzde Ermenistan’da hâkim olan, komünist
partisinin diktatörlüğüdür.
Bu tür bir hâkimiyet bizi tatmin edebilir mi? Elbette hayır.
Doğrudur, biz kendi diktatörlüğümüzü kurmak yönünde başarısız bir deneme yaptık, ama
diktatörlük (parti ya da sınıf diktatörlüğü) bizim için bir din değildir. Devlet yaşamı ve yönetimi
konusunda deneyimsiz olan, iktidar zehriyle zehirlenmiş olan bizler, cazibeye dayanamadık
ve ayağımız takıldı. Fakat biz artık yanlışımızı fark ederek çıkış yollan aramaktaydık; eğer geç
kalsaydık düşecektik, zira partimizin sadece dini değil yapısı da herhangi bir diktatörlüğe
müsait değildi. Ermenistan’da kendi gücüne dayanarak diktatörlük kurabilecek herhangi bir
sınıf ya da tabaka, parti ya da grup yoktur.
Aras ile Sevan arasında küçücük ve sözde bağımsız, gerçekte ise canlanmakta olan Rusya
İmparatorluğu’nun özerk bir kenar bölgesi durumundayız.
Bir devlet ya da bir home ya da uluslararası diplomatik bir konu olarak Türkiye Ermenistanı
diye bir şey yok; bu konu Lozan’da defnedilmiştir.
Daha fazlasını söyleyebilirim: Türkiye Ermenistanı’nda artık Ermeni yok ve bir gün
olabilecekleri de ihtimal dışıdır. Türkler kapıları iyice kapatmışlar ve tekrar açmaları için onları
zorlayabilecek bir güç de görünmemektedir.
kuvvetlere sahip olduğunu bilmiyorduk ve kendi gücümüzden çok emindik. Savaştan
korkmuyorduk, zira zafer kazanacağımıza inancımız tamdı. Sınırlarımıza Türkler tarafından
hangi kuvvetlerin yığılmış olduğu konusunda bilgisizdik ve bu yüzden gereken tedbirleri
almıyorduk. Tersine Oltu’yu beklenmedik biçimde ele geçirmemiz, Türkiye’ye bir meydan
okumaydı. Sanki biz kendimiz savaş istiyorduk.
canlandılar. Yeni, genç ve yurtsever duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak
Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de milli bilinç ve
kendini savunma içgüdüsü uyanmıştı. Onlar Küçük Asya’da istikballerini hiç olmazsa bir
şekilde temin edebilmek için Sevr Anlaşması’na askeri güçle karşı koymak zorundaydılar. Bu
karşı koyma eyleminin ağırlıklı olarak kuzeydoğuda değil, güneybatıda gerçekleşeceği açıkt
tavizler vermeye hazırdık. Azerbaycanlılar ise Güney Kafkasya Federasyonu’nun dördüncü
(veya Dağıstan da hesaba katılırsa beşinci) cumhuriyeti olarak Acaristan’da yeni bir
Güneybatı Müslüman Cumhuriyeti’nin kurulmasını istiyorlardı. Aksi takdirde Acaristan’ın
Türkiye’ye bağlanması gerektiğini düşünüyorlar, Acaristan’ın Gürcistan’a bağlanmasını
istemiyorlardı. Kars ve Ardahan konusunda Azerbaycanlılar tamamen Türklerin görüşünü
savunuyorlardı. Onlar Kars ile Ardahan’ı Türk toprakları olarak görüyorlardı ve bu yüzden
buraların Türkiye’ye bağlanmasını gayet doğal buluyorlard
Taşnakların Türklere ve Kürtlere karşı girişliği katliamlar yanında Ermeni köylülerine de
şiddet ve baskı uygulaması, Ermeni halkı içinde de geniş tepkiye yol açmıştır. Dahası bazı
Ermeni belgeleri. Ermeni köylülerinin Türk Ordusu’na gösterdiği sıcak duyguları
yansıtmaktadır. Taşnak Hükümeti ordusu komutanı tarafından, firar eden Ermeni askerleri
aramak üzere Eçmiadzin kazasından Gümrü köylerine gönderilen bir Ermeni subayının
raporu dikkat çekicidir. Komutan, bu subayın ifadelerine dayanarak genel karargâha 14
Kasım 1920 tarihinde şu bilgileri rapor ediyor:
Gümrü bölgesi Ermenileri Taşnak subayını düşmanca karşılamış ve hatta birkaç defa
Türklere teslim etmeye kalkmışlar. Birçok köyde halk tepkili ve askeriyeyi düşman olarak
görüyor. İlhiab ve Kapanak köylerinde kızıl bayraklar çekilmiş. ( ) Subayım, M. Kapanak
köyünde Selçan Ermenilerinden oluşan atlıların eşliğinde Türk süvari devriyesiyle
karşılaşmış. Türkler, ekmek ve tuzla karşılanmış. Köylerde kadınlar kazanlarda yemekler
hazırlamışlar. Subayım, yemeği kimin için hazırladıklarını sorduğunda şöyle cevap vermişler:
Tabii ki Türkler için, sizin için değil.’ (34)
Bugün soykırımla suçlanan Türk Ordusu’nun bizzat Ermeni halkı tarafından böyle sıcak
karşılanması, suçlamanın gerçekle bağlantısı konusunda herkesi yeterince aydınlatmaktadır
kapattığı ve bölgedeki köyleri susuz bıraktığı Ermeni hâkim güçlerinin gazetelerinden olan
Jogavurd’un 29 Haziran 1920 tarihli sayısında aktarılmaktadır. Bu cezalandırmanın
sonucunda birçok insan ölmüş, tarladaki ürünler mahvolmuştur
yayın organlarından biri olan Jogovurd gazetesinin 1920 yılındaki 105. sayısında rastlıyoruz.
G. Muradyan isimli yazar, bulunduğu Gorçi Gölü’nün kuzey kıyılarındaki Azeri köylerinden
Taşnak Hükümeti’nin yağma politikasına hayran bir tarzda şu izlenimleri aktarmaktadır:
Hükümetimizin çalışmaları sonunda bu köylerin nüfusu Ermenistan sınırlarının dışına atıldı.
Ölüm sessizliğinden şaşkına dönmüş, garip bir şekilde miyavlayan ve havlayan, şaşkın
sesler çıkaran birkaç kedi ve ayrıca iki-üç köpeğin kaldığı terk edilmiş köyler gördüm. Bu
köylerin nüfusu artlarında oldukça yüksek miktarda tohum, patates, buğday ve arpa
bırakmışlar. Hükümet, bu köylerden iki milyon pudun üzerinde buğday ve yarım milyon pud
patates toplayabilir
Ermenistan Devlet Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu konudaki önemli belgelerden bir tanesi de,
işgal edilen Kars’ın Ermeni Valisi’nin merkeze gönderdiği rapordur. Vali, bölgedeki Türk-Kürt
nüfusun imha edilmesi ve varlıklarının yağmalanmasıyla ilgili rapor verirken, işgal edilen
köylerde bütün zenginliği toplama işini ellerine almak konusunda her zaman başarılı
olamadıklarından yakınmaktadır. Vali, devamında Türklerden ve Kürtlerden oluşan bölge
gerçekten bir hazine gibi. Ama ne yazık ki biz burayı tam olarak kontrol edemiyoruz
demektedir
Taşnak birlikleri, bastıkları Müslüman köylerinde ortaçağdan kalan işkence yöntemleri
uyguladılar ve yağma yaptılar. Ermeni devletinin içinde bulunduğu parasal krizi bu şekilde
aşmaya çalıştılar. Bir Taşnak yetkilisinin Taşnak Hükümeti’nin başı A. Ogancanyan’a yazdığı
21 Haziran 1920 tarihli mektupta, Ermeni yöneticileri Ermeni devletinin eline geçecek
zenginliklerin, Ermeniler tarafından yağmalanmasından yakınılmaktadır:
Zangi-Bassar tarafımızdan işgal edildi. Bu ülke öyle zengin ki, bizim borçlarımızı birkaç defa
kapatacak durumda. İki gündür burada görülmemiş bir yağma gerçekleşti. Buğdayları,
arpaları, pirinçleri, semaverleri, halıları, paralan ve altınları topladılar. Maliye Bakanlığı, iki
görevlisini yanlarında örgütlü bir güç olmadan buraya ancak dün gönderebildi. Devasa bir
zenginlik ellerimizden gidiyor.
Diğer taraftan Taşnak belgeleri, Çarlık Rusyası ve Batı emperyalizminin kumandası altına
giren Taşnakların katliam hikayeleriyle doludur.
Van’ın işgalinin ardından şehrin valisi olan Aram’a Rus ordularının Van birliği komutanı
Nikolayev tarafından gönderilen 22 Haziran 1915 tarihli ve 34 sayılı talimatta, Ermenilerin
bölgedeki Kürt nüfusa saldırmamaları ve köylerini yağmalamamaları bildirilmektedir. Ancak
Aram, talimata verdiği protesto cevabında, emirlerin yerine getirilmeyeceğini, henüz işgal
edilmemiş bölgelerdeki Müslümanlara uyarı olması amacıyla suçluların en ağır şekilde
cezalandırılacağını belirtmektedir
Çarlık Rusyası’nın yıkılmasının ardından Taşnaklar, bu sefer Batılı emperyalistlerin
güdümüne girmişler ve İngiltere, Fransa, ABD gibi devletlerin bölgedeki çıkarları için
Türkiye’ye karşı savaşmışlardır.
Taşnak Hükümeti’nin Başbakanı Kaçaznuni, 7 Şubat 1919 tarihinde İngiliz işgal kuvvetleri
komutanı General F. Wocker’la yaptığı görüşmede Ermenilerin, İtilaf Devletleri’nin zaferiyle
ve Kafkasya’ya gelmeleriyle durumlarının iyiye doğru değişeceğinden kesinlikle emin
olduklarını belirtmiştir. Bu görüşmenin raporu, Ermenistan İçişleri Bakanlığı Arşivi’nde
saklanmakladır
sırasında ülke içinde ayaklanma çıkarmak için hayır hale getirmek amacıyla hazırlık gideri
olarak 242 bin 900 ruble
verdi. Gönüllü birliklerimiz Türk ordusunun savunma hattını yarıp, ayaklananlarla birleşerek
cephe ve cephe gerisinde anarşi yaratmak ve bununla birlikte Rus ordularının geçişini ve
Türk Ermenistanı’nı ele geçirmesini sağlamak zorunda
Ermeniler, şanlı Rus ordularında yer almak ve Rus silahının başarısına kanıyla hizmet etmek
için acele etmektedir. Yüce Tanrıya düşmana karşı zafer kazanmak için dua ediyoruz. Yeni
şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan
borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmakladır.
Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında özgürce dalgalanacaktır.
Emperyalist merkezler, Osmanlı devleti ve Mustafa Kemal yönetiminin 1915-1923 arasında
Ermenilere katliam veya soykırım uyguladığı suçlamasında bulunuyorlar. Oysa Kurtuluş
Savaşımıza denk düşen bu sekiz yıl, aslında Taşnak güçlerinin Çarlık Rusyası. İngiltere ve
Fransa ordularının emrinde Türkiye’ye karşı savaş yıllarıdır. Bu tarihsel olgu, binlerce Taşnak
belgesine de yansımıştır.
Birkaç örnek verelim. Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni Milli Bürosu’nun Birinci Dünya
Savaşı’nın hemen başında Çar II. Nikolay’a gönderdiği bildiri, Taşnak yönetiminin
emperyalizme nasıl bel bağladığını gösteriyor:
Şanlı Rus orduları, kendi hükümdarlık toprakları boyunca karlı Ermenistan tepelerinde ve
engin Alaşkert vadisinde, Almanya’ya ihtiyaç duyarak kudretli Rusya’ya el kaldırma cüretini
gösteren Türkiye’ye karşı savaşırken, Ermeniler, atalarının öğütlerini dinleyerek ( ),
hayatlarını ve varlıklarını Yüce Rusya’nın ve onun tahtının şanı için feda etmek için ayağa
kalkmışlardır.
– Gönüllü silahlı birliklerin oluşturulması hataydı.
– Kayıtsız şartsız Rusya’ya bağlanmışlardı.
– Türklerden yana olan güç dengesini hesaba kalmamışlardı.
– Tehcir kararı amacına uygundu.
– Türkiye, savunma içgüdüsüyle hareket etmişti.
– İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı.
– Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.
– Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde
kışkırtılmışlardı.
– Müslüman nüfusu katletmişlerdi.
– Ermeni terör eylemleri Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti.
– Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı.
– Taşnak Partisi’nin artık yapacağı bir şey yoktu; intihar etmeliydi.
İşte biz bunu yapmadık.
Hâkimiye tam olarak ele geçirirken, sorumlulukların da tamamını üstlenmiş olduğumuzu anlamıyorduk. Oysa bizim gereken hazırlığımız ve elemanlarımız yoktu. Yine güçlü bir muhalefetin varlığının, sırf bizi terbiye etmek, düzen ve hukuk dışına çıkmamıza müsaade etmemek bakımından gerekli olduğunu da anlayamadık.