İçeriğe geç

Tasavvuf ve Akıl Kitap Alıntıları – Mehmet Ildırar

Mehmet Ildırar kitaplarından Tasavvuf ve Akıl kitap alıntıları sizlerle…

Tasavvuf ve Akıl Kitap Alıntıları

Tarikat-ı Nakşibendiyye’de ve bütün tarikatlarda zikir, kalbi temizlemek ve yönünü Hakk’a çevirmek içindir.
Bir âlim, dünyevî ilimlerde en üst makama çıksa, şeriat bilgisi yoksa, İslâm’ın ve imanın hakikatlerini bilemez.
Çok uykusuz kalarak çok ibadet tasavvuf değil, bunlarla Allah’ın aşkı, korkusu, muhabbeti meydana gelirse tasavvuftur.
Tasavvuf, Allah Teâlâ’yı layıkıyla tanımak(marifet), O’na sağlam bir şekilde kulluk etmek, kulluğu da hayatı boyunca yapmaktır. Tasavvuf, güzel ahlâkı yaşamak içindir.
Akıl terbiye edilmezse sadece dünya menfaatinde kullanılır.
Akıl, hem dünya hayatının tanziminde hem ahiret hayatının kazanılmasında rolü olan latif ve nuranî bir varlıktır.
“Kalp, bedenin sultanıdır. Allah’ın eseridir. Kalp, insan ruhunun kaynağı, imanın madeni, Allah’ı bilmenin makamıdır.
“Allah adamın kalbine bakar.”
Zira insan, tertemiz yaratılmıştır.
Allah dostları, Allah’ın koruması altındadır. Allah onları mahcup etmez.
Hepimiz Allah’tan korktuğumuzu iddia ederiz de amellerimizle bunun tam tersini yaparız.
Aklımızı, kalbimizi ve hislerimizi göklerdeki ve yerdekileri düşünmeye sevketmek Kur’an’ın emridir.
Kalıba değil, kalbe yaklaşmaya fırsat ara.
Bir misal daha verip sözümüzü tamamlayalım: Ümmü Ammâr’ın âzatlı kölesi Habbâb demirci idi. Kiliç yapar di. Müslüman olduğu için ona da çok eziyet etmişlerdi. En sıcak günlerde çıplak vücuduna demir gömlek giydirip Mekke’nin dışındaki kayalıklarda, sirtinin yağları eriyinceye kadar güneş altında tutarlardi. Sahibi Ümmü Ammar demiri ateşte kızdırır, Habbâb’ın başını dağlar di. Habbâb bu durumu Peygamberimiz’e şikâyet etti. Resûlullah dua etti: Ey Allahim, Habbâb’a yardım et.

Ümmü Ammar başından bir derde tutuldu. Köpek ler gibi uludu. Başını dağlatmasını söylediler. Habbab geldi, kendi başının dağlandığı demirle o kadının başını dağladı. Allah (celle celâluhu intikamını almakta elbet kudret sahibidir.

Akıl, yemek içmek ister. Hayvanlar da yapıyor. Akıl evlenmek ister. Hayvanlarda da var. Demek, akıl sözü umumidir. Fikir, idrak ve zekâ sözleri insanoğluna aittir. Hiçbir hayvanda idrak ve fikir yoktur. Delili: Kuşlar, milyonlarca senedir yuvalarını aynı yapar. Oysa insanlar her devirde gelişme gösterirler; farklı evler, araçlar yaparlar. Hayvanların aklı menfaatleri için, insanların aklı ilâhî kazancı elde etmek suretiyle ahirette azaptan kurtulmak içindir.
Şimdi, akıllı kimsede teşekkül eden sıfatları sayalım: Sabır vardır. Şehvette sabrederse iffet vardır. Gazabina sabrederse şecaat sahibi olur. Sabırdan iman gelişir. İman, marifete götürür. Marifet, amel-i salihleri işletir. O da manevi keşif, keramet ve nuranî hallerin doğmasına sebep olur.
Muhteremler, akilla ama idraksiz hareket edilirse pişmanlık ve elem olur. Akıl, fikirle mücehhez olmadan rabbânî ilme müracaat etmezse, yapılan her çirkin iş sahibinde bir ruhsal bozukluk meydana getirir. Ahlâkı değişir. Eskiden halim selim olan sertleşir.
Hadis ilmi: Şimdi, din düşmanları şu cümleyi kullanın oldular: Kur’an bize yeter, peygambere ne ihtiyaç var!

Peygamberin hükmünü ortadan kaldırmaya kalkıyorlar. Peygamber ortadan kalkarsa Kur’an’ı idrak etmek müm kün olamayacağına göre, Kur’an bize yeter sözleri ile beşeri kandırmaya çalışıyorlar. Kur’ân-ı Azimüşşan Da namaz, zekât, hac bahisleri var. Ama, namazı kılar ken birinci rekâtta ne okuyacağız; rükû ve secde nasil olacak gibi namazın bütün hukukunu Kur’ân-ı Kerim’de bulamayız. Kezâ zekât, oruç, hac da böyle. Bütün bunlari Peygamberimizin yaşayışından ve onun söylediklerinden öğreniyoruz. Onun için peygambersiz, hadissiz Kur’an olmaz. Kur’an’sız da Allah’a gidilmez.

Akıl akıldır; zekâsı olmayana fayda vermez. Akıl akıldır; fikri olmayana fayda vermez. Akıl aynı akıldır; idraki olmayana fayda vermez.
~ İmam Gazâlî (k.s.)
Ahmak, niyeti doğru, gittiği yol yanlış olandır.
Akıllı kimse, iyiyi ve kötüyü anlayan değil, iyiyi görünce alan, kötüyü görünce bırakandır.
Allah korkusu, Allah’a itaatle bağlantilidir. Allah’ın emirlerini dinlemeyenin Allah korkusu olmaz. Bütün ba şımıza gelenler Allah’tan korkmadığımızdandır. Hepimiz Allah’tan korktuğumuzu iddia ederiz de amellerimizle bunun tam tersini yaparız.
el-Berîka isimli eserde şu menkıbe anlatılır: Allah Teâlâ Cebrâil’e (aleyhisselam), aklı, imanı ve hayâyı Âdem’e (aleyhisselam) götürmesini ve Âdem’in (aleyhisselam) bu üç hediyeden birini seçmesini buyurdu. Âdem (aleyhisselam) aklı seçti. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselam), iman ve hayâya, Siz gidin, artık işiniz bitti dedi. İman Cebrail’e (aleyhisselam), Ya Cebrail, Allah Teâlâ hazretleri bana, ‘Akıl nerede ise sen de orada ol!’ diye emreyledi. Âdem (aleyhisselam) aklı seçti. Ben de iman olarak onunla bulunacağım dedi ve iman da Âdem’in (aleyhisselam) kalbine girdi. Ardından hayâ, Yâ Cebrail, müsaade edersen ben de derdimi anlatayım. Rabbim Teâlâ bana, ‘Âdem aklı seçerse iman da onun kalbine girer. Akılla iman nerede ise sen de orada ol!’ buyurdu diyerek, o da Âdem’in (aleyhisselam) kalbine girdi.
KALPLERE YERLEŞEN ALLAH KORKUSU

Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyuruyor:

Kalpler dört türlüdür:

1. Temiz kalp. Orada parlayan bir nur vardır. Bu mü minin kalbidir.

2. Karamış ve ters döndürülmüş kalp. Bu da kâfirin kalbidir.

3. Kilıflara konmuş ve ağzı bağlanmış kalp. Bu da münafığın kalbidir.

4. Terkedilmiş, kendi haline bırakılmış kalp. Onda iman da bulunur nifak da. Bu kalpte iman temiz suyun besleyip geliştirdiği yeşil bir bakla gibidir. Nifak ise irin ve cerahat tin arttığı yara gibidir. Bunlardan hangisi diğerinden fazla ise kalbe o hakim olur ve hüküm ona göre verilir.

ALLAH TEÂLÂ’YI BİLMEK NE GÜZEL

Allah’ı bilmek ne kadar güzeldir. Buna bir misal verelim: Müridlerden bir zat, güzel bir kadınla evlendi. Zifafa girecekleri sırada kadının beden güzelliği bozuldu. Vücudunun her tarafını sivilceler kapladı. Kadın tarafı çok üzüldü. Mürid bunu farketti. Onları üzüntüden kurtarmak için kendini kör olmuş gibi gösterdi. Kör olarak gelin güvey oldular. Kız tarafının sıkıntısı zail oldu. Kadın ile yirmi sene yaşadı. Bu zaman zarfında kendisini kör gösterdi.

Kadın öldü, mürid gözlerini açtı. Neden böyle yaptığını sordular. O kadın benimle güzel ümitlerle evlendi. Göz lerim görseydi, her gün istirap çekecekti. Sivilceli oldu ğu için üzüldü ama benim onu görmediğimi düşünerek teselli buldu cevabını verdi. İşte bu merhamet, şecaat, iffet. İşte bu Allah korkusu.

Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: Allah Teâlâ bir kuluna hayır murat ettiği zaman ona kalbinden bir vaiz gönderir. Artik onun kalbi devamlı hayır telkin eder. Meleğin ilhamına kulak verir. Şeytanın vesvesesine, nefsin çirkinliklerine kapıları kilitler.

Kimin kalbinde muhasebesini yapan bir vaiz bulunursa, Allah Teâlâ’nın onun üzerinde bir muhafızı vardır.

Hz. Câbir’den [radıyallahu anh] rivayet edildiğine göre, savaştan dönen bir topluluk Resûlullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem) yanına uğradı. Resûl-i Ekrem [sal- lallahu aleyhi vesellem] o topluluğa, Siz hayırlı bir dönüş ile küçük cihaddan büyük cihada döndünüz buyurdu. Orada bulunanlar, Ey Allah’ın Resûlü, büyük cihad nedir?

diye sorunca, şu cevabı verdiler: Kulun nefsi ile yaptığı cihaddır buyurdu.

AllahuTeâlâ buyuruyor: Hevâ ve Hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünun üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? (Casiye 45/23)
Insanda nefis olduğunu biliyoruz. Nefsin emmare dediğimiz makamında kin, gazap, şehvet, hırs, doymaz ihtiras vardır.

Şehvet, erzak taşımak için hizmetçi iken, hilekar, yalancí hale de girebilir.

Bunları kontrol edecek bir kuvvete ihtiyaç vardır ki işte bu akıldır. Kalp bir hükümdarsa akil da onun müsteşarı, danışmanıdır. Gazap, hile yapar, şehvet doymaz.

Hizmetçi olan askerlere aklın kudreti ile terbiye vermek lazım gelir ki Allah’a itaatkâr olsun.

Padişahın biri, veziri ile beraber, tebdil-i kıyafetle halkın içine karıştılar. Ahalinin halini yakından görmek istediler. Sahile geldiler. Fakir bir adam balık avliyor du. Padişah vezire, Bu adam balığı keyiften mi avliyor yoksa satmak için ihtiyaçtan mi avliyor? Bir öğrenelim dedi. Adama selâm verip neden balık tuttuğunu sordular. Adam, çok fakir olduğunu, tuttuklarını satıp evine yiyecek alacağını söyledi. Padişah, vezirine gizlice, Bu adam ne ağırlıkta bir şey tutarsa, ona ağırlığınca altin verelim dedi.

Balıkçı oltayı denize attı. Bir süre sonra bir kemik çıktı.

Vezir kemiği aldı; saraya götürüp tartacak ve ağırlığınca altını adama verecekler. Teraziye ne kadar altın koysalar kemikle esitlenmiyor. Kemik hep ağır geliyor. Şaşırdılar. Alimleri çağırdılar ve sordular. Âlimler dedi ki: bu kemik, insanın göz çukuru kemigidir.insanin gözü doymaz. Nitekim hadisi şerifte RasulAllah ( s.a.v.) Kur’an’ı Kerim’de , insanın gözünü toprak doyurur buyurmuştur. Âlimler ilave etti: teraziye biraz toprak ekin iki altınla düzelir.

Hz. Äişe validemiz radiyallahu anha] Resûlullah Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) sordu:

-Ya Resûlallah, insanlar dünyada ne ile üstünlük kazanir?

– Akıl ile.

– Herkesin kıymeti ameli ile ölçülmez mi?

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)

Ya Aişe, insanlar akıllarının aldigindan fazla bir şey yapabilirler mi? Allah Teålâ’nın kendilerine ihsan ettigi akıl nisbetinde amel ederler. Ondan sonra da amellerine göre mükâfatlandırılırlar,’ cevabini verdi.

Seytani ilhamlar, nefsani ilhamlardan daha da şerlidir.

Sırf fesattır. Şeytani ilhamda, seytan bir kötülüğü emrettiğinde, sahibi bunu sezip yapmaz ise o kötülüğü başka manevralarla değişik kotuluklere çevirir, başka bir kötülugu icat eder. Kardeşim, sen vesveseye bir bak. Hep aynı şeyi istiyorsan, bu nefistendir. Manevra yapıyorsa, şeytandandir.

Elma diyelim.Mana-yı ismi meyvedir.Mana-yı harfi,elmayı halkeden müsebbib-i hakiki ki Allah’ı gösterir.Elma mı şifa verir,elmayı yaratan mı? Allah’ın tevfik ve inayeti o meyvede tecelli ederse şifa verir.
Allah korkusunun neticesi kalpte,bedende,âzalardadır. Gözdedir, dildedir. “Akıllıyım” diyen bunları nerede kullanıyorum diye bir baksın.Allah ikisini de kapaklı yaratmış.
“Bilesiniz ki,kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(Ra’d 13/28) buyruldu.Namaz en büyük zikirdir.Namazdan lezzet almak gerekir.Tasavvufî hayat ibadetten lezzet almak içindir.
Bir el feneri düşünelim.Bu el fenerini yolumuzu bulmak için kullanabileceğimiz gibi bir hırsız da hırsızlık yapmak için kullanabilir.El fenerinin suçu yok;kullananın suçu var.Akıl da bu el feneri gibidir.
Peygamberimiz (sav) akıldan maksadın, idrak edenin kendisini, yaratılışını, ahiret alemini, Allah Teala azametini idrak etmek olduğunu bildirmiştir
Bütük cihad: Kulun nefsi ile yaptığı cihaddır.
~Hadis-i Şerif
Akıllı kişi,nefsine hakim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini duygularına tabi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup durandır.
Hadis-i Şerif
Vesveseye bir bak. Hep aynı şeyi istiyorsan, bu nefistendir. Manevra yapıyorsa, şeytandandır.
Elma diyelim.Mana-yı ismi meyvedir.Mana-yı harfi,elmayı halkeden müsebbib-i hakiki ki Allah’ı gösterir.Elma mı şifa verir,elmayı yaratan mı? Allah’ın tevfik ve inayeti o meyvede tecelli ederse şifa verir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir