İlber Ortaylı kitaplarından Tarihin İzinde kitap alıntıları sizlerle…
Tarihin İzinde Kitap Alıntıları
Tarih isteseniz de istemeseniz de orada sizin hücrenizde duruyor. Tarih cehaletten dolayı reddettim deyince reddedilemez. Zannediyor ki adam, pasta keser gibi bir tarih yapabilir. Mümkün değil. Böyle bir keyfiyet olabilir mi? Tarihi tanımama bugünün çok önemli sorunudur. Dolayısıyla bilgisizlikten ileri gelen bir itme var. Bilgisizliği meşrulaştırma çabası.
Gençliği kazanırsanız istikbali de kazanırsınız.
Türkiye’de inşaatların hali son derece problemli.
kaba milliyetçi adamlar, boş adamlardır.
Her diploması olan kişi, aydın insan sayılmaz.
Ben sıkılırım cahil insanlardan
“Bir buçuk devlet var İslam dünyasında; biri Türkiye, yarımı İran.”
Bir toplumun bazı şeyleri kabul etmesi ve uyuma gitmesi lazım;bizim yolumuz çizilmiş, Türkiye laik bir Müslüman devlettir. Bunun aksi düşünülemez ve bu tarafıyla da üstün ve kuvvetlidir. Kimse bundan dolayı bize düşman değildir. Bütün İslam ülkelerinde bize karşı saygı ve gıpta vardır. Çünkü biz üreten tek İslam ülkesiyiz. Birilerinin çıkarttığı petrolü satarak geçinmiyoruz veya fakir sefil değiliz.
Türkler askerdir ve askerlikte Batılılaştılar;yoksa oturup da mesela Voltaire okuyup,bunlar da ne ilginç adamlarmış,biz de Batılı olalım diye ya da Rembrandt seyredip bunlar da ne iyi ressamlarmış,biz de böyle olalım diye kalkıp da Batı’yı seçmediler. Biz Batılılaşmak mecburiyetindeydik.
Rusya’yla Türkiye aşağı yukarı 1699 Karlofça Antlaşması’ndan Birinci Cihan Harbi’ne kadar çok uzun süren savaşlar yapmışlardır.
Tarih hiçbir şekilde bu millete okutulmamıştır,benimsetilmemiştir ve sevdirilmemiştir.
Tarihin içinde miyiz,tarihin dışında mıyız derseniz bende şöyle söylerim: Tarih realitedir ondan kaçamayız.
Milliyetçi, muhafazakâr dediğimiz kesimin bizdeki gibi kasabalı, içine kapanık, dünyayı bilmeyen, lisan bilmeyen, yabancı milletleri okumayan, takip etmeyen, onlarla konuşamayan, onlarla birlikte bir mekanı ve bir havayı solumayan insanlar olması düşünülemez. Yani milliyetçilik, aslında çelişkili gibi görünür ama enternasyonalizmden geçmelidir.
Din ve devletin ayrılması Yahudilik ve Müslümanlıkta imkansızdır. Çünkü her iki din de insanların 24 saatini ayarlar. Laiklik dediğin şey, tamamiyle her an bir uzlaşma, her alanda uzlaşma, her an daimi bir hareket. Bunun böyle sihirli formülü yok. Din ile devlet işleri ayrıdır. çok yüzeysel bir laf. Birtakım ecnebiler, Kilise ile devlet ayrıldı Türkiye’de. diyorlardı. Sonra bazıları cami demeye başladı. O mümkün değil. Ama her an hareketimizde bir uzlaşma, bir anlaşma ve her an yapılacak daimi kontratlar var. Bugünkü Türk toplumu, hep bu tip uzlaşmalar, anlaşmalarla bir yere gelmiş. Bütün mesele bu.
Siyasi fikir hürriyeti bizde sadece ve sadece devlet ve onun polisi, savcısı tarafından kısıtlanıyor gibi algılanır ve öyle gösterilir. Siyasi fikir hürriyetini baltalayanlar bizde bizzat vatandaşların kendileridir. Hatta hürriyetperver geçinen zümrelerdir.
Goethe, 3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır diyordu. Biz gerçekten biliyor muyuz tarihimizi?
Bize Türkiye ismini 12. asırda İtalyanlar koymuştur. Ülkenin çoğunluk halkı Türk olduğu için bize Türkiye, “Turchia veya Turchmenia” gibi isimler koymuşlar. Ama biz kendimize ısrarla Rum, Romalı demeye devam ettik. Çünkü bu Roma İmparatorluğu’nun bir devamıdır. İstanbul’u fetheden Fatih de kendisini Kayser-i Rum (Doğu Roma İmparatoru) ilan etmiştir. Ama bununla beraber tabii ki o da Türk’tür. Türkçe şiir yazar, ferman yazar. Anadili Türkçedir.
Düşmana ihtiyacın yok. Dünyayı anlamayan bir adam, dünya imparatorluğu için nasıl konuşabilir? Osmanlı bir cihan imparatorluğu. Böyle adamlar da vardır, mesela, Osmanlı devlettir, imparatorluk değildir diyor. Ne demek istiyorsun, diye soruyorum. İmparatorluk emperyalizmdir. diyor. Adamın belli ki, lügatle ilgisi yok, mantıkla ilgisi yok. Bunlar oluyor maalesef. Yeni nesiller lügate bakmayı daha çok bilecek.
Esas olan kendi iç cevherimizdir, ona inanıyorum.
Tarihin içinde miyiz, tarihin dışında mıyız derseniz ben de şöyle söylerim: Tarih realitedir ondan kaçamayız.
Bugünkü Avrupa medeniyetinin temel kurucularından biri Rusya’dır. Rus edebiyatı, Rus müziği, Rus kimyası ve fiziki, matematiği
olmadan bir Avrupa medeniyeti düşünmek mümkün değildir. Ama her şeye rağmen Avrupa, Rusya’yı kendinden saymıyor.
İşin garibi de Rusların da Avrupalılara karşı pek istekli bakışı yok. Türkiye’yi de Avrupa’nın kendinden sayması mümkün görülmüyor.
olmadan bir Avrupa medeniyeti düşünmek mümkün değildir. Ama her şeye rağmen Avrupa, Rusya’yı kendinden saymıyor.
İşin garibi de Rusların da Avrupalılara karşı pek istekli bakışı yok. Türkiye’yi de Avrupa’nın kendinden sayması mümkün görülmüyor.
Vahdeddin ve Atatürk karşı karşıya gelmişlerdir. Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye Devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir.
Goethe, 3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır diyordu. Biz gerçekten biliyor muyuz tarihimizi? Gelecek için planlar yapıyoruz. İlerlemek için,
kendimizi geliştirmek için, ailemizle rahat bir gelecek yaşamak için, çocuklarımıza iyi bir gelecek vermek için, toplumumuz için, ülkemiz için çalışıyoruz. Ama geleceğe yön verebilmek
için geçmişi bilmek gerekmez mi? Ağacın köküne su dökmeden meyve almak mümkün değilse, tarihimizi bilmeden geleceğe
adım atmak da mümkün değildir.
kendimizi geliştirmek için, ailemizle rahat bir gelecek yaşamak için, çocuklarımıza iyi bir gelecek vermek için, toplumumuz için, ülkemiz için çalışıyoruz. Ama geleceğe yön verebilmek
için geçmişi bilmek gerekmez mi? Ağacın köküne su dökmeden meyve almak mümkün değilse, tarihimizi bilmeden geleceğe
adım atmak da mümkün değildir.
Bize Türkiye ismini 12. asırda İtalyanlar koymuştur. Ülkenin çoğunluk halkı Türk olduğu için bize Türkiye, Turchia veya Turchmenia gibi isimler koymuşlar. Ama biz kendimize ısrarla Rum, Romalı demeye devam ettik. Çünkü bu Roma İmparatorluğu’nun devamıdır. İstanbul’u fetheden Fatih de kendini Kayser-i Rum (Doğu Roma İmparatoru) ilan etmiştir.
Hiç de Türk dostu olmayan, Fatih dostu olmayan yabancı adamların yapamadığını, bizim yerli adamlar o kadar kolay yapıyor ki, hayret ediyorsunuz. Nasıl yapıyor? Bakıyorsun kullandığı malzemeye, birtakım ikinci el Türkçe kaynaklar. Hiçbir şekilde ne bir kitabe okumuş, ne bir vekayiname okumuş, ne çağdaş notları okumuş. Hiçbir şey yok. Böyle olmaz. Yahut aksini alalım, bunun tersi noktada yer alan bir arkadaş da oturuyor, Osmanlı tarihinin müesseselerini göklere çıkarıyor, her sayfasında birkaç yanlış var, maddi yanlış.
Tarihçinin kaynakları iyi kullanması lazım, kendi tezini hurda ve mesnetsiz lâfızla, vesikasız iddialarla da yanlış, saptırılmış vesika kullanımlarıyla desteklememesi lazım, bir de o tehlike vardır. Yani aynı malzemeyi farklı şekilde kullanırsın, saptırırsın. Onun için tarih yaptığımız an, bir kere her şeyden evvel tarih bileceksiniz.
Türk milleti maalesef tarih bilgisinden uzak, tarih şuuruna sahip olmayan bir millettir. Bu millet insanları şu anda sol kanatta da, sağ kanatta da maalesef tarihin kendisiyle değil, kendilerine göre yazılmış, ısmarlama inşa edilmiş bir tarihle düşünmeyi tercih ederler ve gerçek anlamda bir tarih bilgisinin getirebileceği bir üsluptan da yoksundurlar.
Hıristiyanlık bilmeyiz. Bizde hiçbir şekilde Hıristiyan uzmanı yoktur. Ne gerici denen ne de ilerici denen arkadaşlar arasında iyi bir Hıristiyanlık uzmanımız yoktur. Biz Batılılık ve Batı tarihi falan da bilmeyiz. Yunancasız ve Latincesiz Fransızca, İngilizce aydınların değil, liman hamalı ve otel resepsiyonistlerinin Fransızcasıdır, İngilizcesidir.
İnsanlar işlerine gelmeyen fikir sahiplerini çok tenkit ederler, onu koruyanlar da öbür vatandaşlardır. Dolayısıyla bizde bir fikir adamının, bir sanatçının tarafsız kalması mümkün değildir, bir tarafa kapaklanır. Mesela siz sol kesimin işine gelmeyen bir tarih yazın veya sağ kesimin işine gelmeyen bir tarih yazın ve terminoloji getirin, bakın ne kadar çok tenkit alacaksınız.
tarihçi olmak, belirgin bir iletişim geleneği istiyor, belirgin bir şekilde konuşma yeteneği istiyor ve asıl önemlisi kuvvetli bir hafıza istiyor. Bu özelliklerin hepsinin toplanması veya yoktan var edilmesi ve geliştirilmesi mümkün değil. Onun için galiba tarihçi olunmaz, doğulur diyorum. Müzisyen doğulur, ressam doğulur, sporcu doğulur aslında. Sonraki antrenman insanları belirli bir yere kadar götürebilir. Esas olan kendi iç cevherimizdir, ona inanıyorum.
Ama Türk halkı Müslüman’dır. Bunu da herkesin bilmesi ve o değerlere saygı göstermesi lazım. Bir toplumun bazı şeyleri kabul etmesi ve uyuma gitmesi lazım; bizim yolumuz çizilmiş, Türkiye laik bir Müslüman devlettir. Bunun aksi düşünülemez ve bu tarafıyla da üstün ve kuvvetlidir. Kimse bundan dolayı bize düşman değildir. Bütün İslam ülkelerinde bize karşı saygı ve gıpta vardır. Çünkü biz üreten tek İslam ülkesiyiz. Birilerinin çıkarttığı petrolü satarak geçinmiyoruz veya fakir sefil değiliz.
Az okumak ve az bilmek. Bu çok önemli bir eksiklik. Benim zamanımda daha cahildik, şimdi öyle değiliz. Çok çabuk değişiyoruz. Şimdi bu ikili ekstrem değişiyor, orta kanal gelişiyor. Gelişmesi de lazım. Biz ne Batı’dan ne Doğu’dan nefret edebiliriz.
Gençliği kazanırsanız istikbali de kazanırsınız. Gerisi boştur.
Yaşamaya bak, unut, maziyi unut, öne yürü . Oysa hiçbir yere yürüyemezsin arkayı bilmeden. Kin tutmak için değil, bilmen lazım.
Bence bir kavmin oluşumundaki en önemli unsur, o topluluğun müşterek dile ve dine sahip olmasına rağmen bir şeyleri beraber yapmasıdır. Tarihi birlikte yaşamasıdır. Bu gündelik hayat değildir. Yani yeme içme değildir. Birlikte yaşamaktır.
Goethe 3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır diyordu. Biz gerçekten biliyor muyuz tarihimizi? Gelecek için planlar yapıyoruz. İlerlemek için, kendimizi geliştirmek için, ailemizle rahat bir gelecek yaşamak için, çocuklarımıza iyi bir gelecek vermek için, ülkemiz için çalışıyoruz. Ama geleceğe yön verebilmek için geçmişi bilmek gerekmez mi? Ağacın köküne su dökmeden meyve almak mümkün değilse, tarihimizi bilmeden geleceğe adım atmak da mümkün değildir.
Bizde yüksek tahsil ve para, daha iyi barbekü partisi yapmak demek.
Milliyetçi, muhafazakâr dediğimiz kesimin, bizdeki gibi kasabalı, içine kapanık, dünyayı bilmeyen, lisan konuşamayan, onlarla birlikte bir mekânı ve bir havayı soluyamayan insanlar olması düşünülemez.
Okuma özrü, gevezelik özründen geliyor. Türk toplumu, konuşmayı seviyor. Her şeyi konuşarak hallediyor Dedikoduyu konuşarak, aşk ilişkisini hatta seks ilişkisini bile onunla tarif ediyor. Gayet geniş bir porno edebiyatı var Türkçede. İnanılmaz da böyle konuşuluyor.
Bizim milletimiz tarih bilmez. Sadece tarih okumamaktan, tarihi sevmemekten dolayı bilmez.
Tarihi tanımama bugünün çok önemli bir sorunudur. Dolayısıyla bilgisizlikten ileri gelen bir itme var. Bilgisizliği meşrulaştırma çabası.
Mücevher yağmasına hemen katılmazsan, sahte mücevher yağmalamış adam olarak makaraya alınmazsın.
Ben sıkılırım cahil insanlardan açıkçası.
“Ama Türk halkı Müslüman’dır. Bunu da herkesin bilmesi ve o değerlere saygı göstermesi lazım. Bir toplumun bazı şeyleri kabul etmesi ve uyuma gitmesi lazım; bizim yolumuz çizilmiş, Türkiye laik bir Müslüman devletidir. Bunun aksi düşünülemez ve bu tarafıyla da üstün ve kuvvetlidir. Kimse bundan dolayı bize düşman değildir. Bütün İslam ülkelerinde bize karşı saygı ve gıpta vardır. Çünkü biz üreten tek İslam ülkesiz. Birilerinin çıkarttı petrolü satarak geçinmiyoruz veya fakir sefil değiliz.”
“Bugün bütün İslam dünyasında, bütün Ortadoğu’da millet şuuru Türklerde var. Çünkü bu şuur savaşlarda, muharebelerde kazanıldı. Arkasında fütuhata dayanan uzun bir tarih var.”
“Millet, tarihten ve coğrafyadan gelen bir oluşumdur.”
Goethe, “3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır” diyordu. Biz gerçekten biliyor muyuz tarihimizi? Gelecek planları yapıyoruz (…) Ama geleceğe yön verebilmek için geçmişi bilmek gerekmez mi? Ağacın köküne su dökmeden meyve almak mümkün değilse, tarihimizi bilmeden geleceğe adım atmak da mümkün değildir.
Zavallı adamlar 70 sene evvelinin ayrı bir dünya olduğunu zannediyorlar. Ayrı bir dünya değildir. Köprülü orada yaşıyor, sosyalizm orada yaşıyor. Şefik Hüsnü’nün eski Aydınlık’ta çıkan bir sürü yazısını okuyup anlayamazsın. Halbuki Osmanlı İmparatorluğu’nun insanı 20. yüzyılın insanıdır, bizimle anlaşabilecek bir insan. Ama onu okuyamıyoruz. Bu milletin, okumuşları, 70 sene evvelinin yazısını okuyamadan gezebiliyor! Bunu ben son derece gülünç buluyorum. Harf devrimi başka, o çok lazımdı, ama bu demek değildir ki, öbürünü de bilmeyeceksin.
“Tarihe merakı olmayan, tarih bilinci gelişmemiş bir toplumuz. Bunun sorumlusu kim? Eğitmenler mi, eğitim sistemi mi, aileler mi?”
“Anne babalar. Artık bayağı yüksek tahsilli bir jenerasyon da çıktı, ama değişen bir şey yok. Bizde yüksek tahsil ve para, daha iyi barbekü partisi yapmak demek.”
“Osmanlı tarihinin Türk tarihi üzerinde örtülmüş kara bir şal olduğu yönünde iddialarda bulunanlar var. Osmanlı tarihi Türk tarihinin üzerini örtünmüş kara bir şal mıdır?”
“Bunlar hurda lafları. Birtakım adamlar bana diyorlar ki, “Efendim Osmanlı’yı bırakın Selçuklu mühim.”Neden Selçuklu Osmanlı’dan mühim? Adam, “Selçuklu daha liberal,” diyor. “İslam’a karşı daha fazla eski kültürümüzü muhafaza etmiş,” diyor. Bunlar boş laflar, hiçbir manası yoktur. Adam bununla gidecek sizi 1300’den 1900’e boş bırakacak, 6 asırlık bir sır. O kadar. Vardır Türkiye’de de maalesef böyleleri. Farkında değiller ne kadar çok gülünç bir duruma düştüklerinin.”
“Türk milleti maalesef tarih bilgisinden uzak, tarih şuuruna sahip olmayan bir millettir. Bu millet insanları şu anda sol kanatta da, sağ kanatta da maalesef tarihin kendisi ile değil, kendilerine göre yazılmış, ısmarlama inşa edilmiş bir tarihle düşünmeyi tercih ederler ve gerçek anlamda bir tarih bilgisinin getirebileceği bir üsluptan da yoksundurlar. Tarih yazanların tarih bilmediği metinlerden ve tercümelerinden anlaşılır.”
“Tarih isteseniz de istemeseniz de orada sizin hücrenizde duruyor. Tarih cehaletten dolayı “reddettim” deyince reddedilemez. Zannediyor ki adam, pasta keser gibi bir tarih yapabilir. Mümkün değil. Böyle bir keyfiyet olabilir mi? Bir kere cumhuriyeti kuranlar Osmanlı paşaları. Osmanlı Erkan-ı Harbiye’si, cumhuriyeti kuranlar bunlar. Demek ki bir reddi miras, sosyal düşünceye, sosyal realiteye uymayan bir şey. Tarihi tanımama bugünün çok önemli bir sorunudur. Dolayısıyla bilgisizlikten ileri gelen bir itme var. Bilgisizliğin meşrulaştırma çabası.”
“İşte diyorlar ki, “Dilimizi ihmal etmiş.” Ne edecek? Başka dil bildiği yok ki adamın. Yine diyor ki; “Yobazlar çok hakimdi, bizi geri bıraktırmışlar.” Evet bir yobaz var. Yobazsız toplum olmaz, ama Osmanlı, yobazı kılıçla bir anda da kaldırmayı bilendir. Üstüvani Mehmet efendi taifesine Köprülü’nün yaptığı belli. Osmanlı idaresi bu konuda kimseye pabuç bırakmaz. Bu tür yaklaşımlar tümüyle yanlış veya yetersizdır. Bir takım adamlar hep işin kolayına kaçıyorlar.”
Tarih isteseniz de istemeseniz de orada sizin hücrenizde duruyor, tarih cehaletten dolayı reddettim diyerek reddedemezsin.
“Tarihe merakı olmayan, tarih bilinci gelişmemiş bir toplumuz. Bunun sorumlusu kim? Eğitmenler mi, eğitim sistemi mi, aileler mi? Anneler babalar. Artık bayağı yüksek tahsilli bir jenerasyon da çıktı, ama değişen bir şey yok. Bizde yüksek tahsil ve para, daha iyi barbekü partisi yapmak demek.”
“Din ile devletin ayrılması Yahudilik ve Müslümanlıkta imkânsızdır. Çünkü her iki din, insanların yirmi dört saatini ayarlar. Sadece devletle olan ilişkilerini değil özel hayatlarını, nasıl yiyip içeceklerini, nasıl temizleneceklerini, karı-koca arasındaki ilişkiyi ve tabii ki devletle olan ilişkiyi belirler.”
Ben sıkılırım cahil insanlardan açıkçası. Sıradan insanlardan çok sıkılırım . İyi insanlar olsa da sıkılırım.
Tarihçi olmasaydınız ne olurdunuz?
Yine tarihçi olurdum.
Yine tarihçi olurdum.
Gençliği kazanırsanız istikbali de kazanırsınız. Gerisi boştur.
Tarih bilinci şu: Bir kere doğru dürüst tarih okuyacaksın. Büyük devletler, büyük milletler gibi tarih okuyacaksın. Dünya tarihine eğileceksin. Muhtelif dilleri öğreneceksin, öğreteceksin.
Savaş ve Barış’ta Tolstoy kendisinden 70 yıl öncesini yazmıştır, orada görüyorsun değil mi Tolstoy’un ne kadar büyük bir tarihçi olduğunu? Ya da Puşkin, Yüzbaşının Kızı’nı yazarken ne yaptı? Pagaçov İsyanı diye ayrı bir kitap daha yazdı, hiç de fena bir tarihi eser değil. Şimdi bu adamlar tarihçi kardeşim! Bu kadar basit.
Türkler tarihçi bir millet değil. Tarihi olmak, tarihçi olmak demek değildir.
Bize Türkiye ismini 12. asırda İtalyanlar koymuştur. Ülkenin çoğunluk halkı Türk olduğu için bize Türkiye, ‘Turchia veya Turchmenia’ gibi isimler koymuşlardır.
Dünyayı anlamayan bir adam, dünya imparatorluğu için nasıl konuşabilir? Osmanlı bir cihan imparatorluğu.
Okuma özrü, gevezelik özründen geliyor. Türk toplumu konuşmayı seviyor. Her şeyi konuşarak hallediyor.
Tarihçiye engel tarihçi meslektaşından gelir, okumuştan gelir. Şunu diyemezsin bunu diyemezsin derler. Bir şey dediğin an bir tarafın adamı olursun.
Esas olan kendi iç cevherimizdir, ona inanıyorum.
Tarihçi olmak, belirli bir iletişim geleneği istiyor, belirli bir şekilde konuşma yeteneği istiyor ve asıl önemlisi kuvvetli bir hafıza istiyor. ( ) Onun için galiba tarihçi olunmaz doğulur diyorum.
Tarihin içinde miyiz, tarihin dışında mıyız derseniz bende şöyle söylerim: Tarih realitedir ondan kaçamayız.
3000 yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır.
Goethe, 300 yıllık geçmişin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır diyordu. Biz gerçekten biliyor muyuz tarihimizi? Gelecek için planlar yapıyoruz. Ilerlemek için, kendimizi geliştirmek için, ailemizle rahat bir gelecek yaşamak için, çocuklarımıza iyi bir gelecek vermek için , toplumumuz için, ülkemiz için çalışıyoruz. Ama geleceğe yön verebilmek için geçmişi bilmek gerekmez mi?
Zamanlar ve mekânlar üzerinde gidip gelmeden bir kültür milleti olunmaz.
Okuma özrü, gevezelik özründen geliyor. Türk toplumu konuşmayı seviyor. Her şeyi konuşarak hallediyor Dedikoduyu konuşarak, aşk ilişkisini hatta seks ilişkisini bile onunla tarif ediyor. Gayet geniş bir porno edebiyatı var Türkçede. İnanılmaz bir imaj. Bunlar hep gevezeliğe dayanan şeyler. En ilginci edebiyat da böyle konuşuluyor. Hadi edebiyatı geçtik, bilim böyle konuşuluyor. İlber Ortaylı