İçeriğe geç

Tarihi Hoşça Kal Lokantası Kitap Alıntıları – Şermin Yaşar

Şermin Yaşar kitaplarından Tarihi Hoşça Kal Lokantası kitap alıntıları sizlerle…

Tarihi Hoşça Kal Lokantası Kitap Alıntıları

Yaşamak zor, anlatmak kolay
Acılar kademe kademe, yaşadıkça dozu artıyor, tesiri azalıyor..
“Aşk kalpte demlenir; içini temizlemezsen içemezsin.”
“Acıdan öleceğimi sanmıştım. Ölmedim. Zamanla ağlamamayı, sızlanmamayı, anne olmayı, annem gibi anne olmayı öğrendim.”
Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar
“Sana tahsis ettik yürek denilen arsayı; koy in cin top oynasın; koy anılar cirit atsın.”
“Dilimin tespihi oldun.”
“Çok fena saldık kendimizi canımın içi, çık gel karanlığından da topla bizi.”
Bilmiyorum demekten nasıl korkuyorduk ya Rabbi!
Konuşana kadar herkes sıradan, herkes birbirinin aynısıydı; dertlerimizle farklılaşıyorduk, anlattığımızda birbirimizden ayrılıyorduk
Ona baktığım zaman ister istemez elemin ve neşenin bu dünyada kesinlikle eşit taksim edilmediğini düşünüyordum.
En büyük ihanet alışkanlıklara yapılan ihanettir
En büyük umutsuzluk neyi aradığını bilmeden aramaktır
Beden üşüse çaresi var işte, eyvah ki ruh üşüyorsa..
Temizle kalbini..Yılmadan bıçağın ucuyla falan, canını acıta acıta da olsa uğraştığında, ta içine çöreklenmiş tortuyu kaldırabilirsin. Yoksa dediğim gibi aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen, içemezsin..
Yıllarını anılarını temizlemeye vermiş ağır bir işçi kelamı bırakabilirim şuraya; barış geçmişinle her gün yeniden, yeterince uğraşırsan eser kalmıyor kirden.
Aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen; içemezsin
Geçti diyebilirsin, benim için güzel bir deneyimdi, ayrılıklar da bir tecrübe, dilerim mutlu olur diyebilirsin. Bir Attila İlhan alabilirsin araya; çünkü ayrılık da sevdaya dahil De bunları. Temizle kalbini
Ruhundaki rutubeti keşfetmen zaman alır; fark ettiğinde, kollarını sıva, kendi çocukluğunu kendin temizleyeceksin.
Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar…
Konuşana kadar herkes sıradan, herkes birbirinin aynısıydı;dertlerimizle farklılaşıyorduk, anlattığımızda birbirimizden ayrılıyorduk.
Kitaplar güzeldir ama gerçek hayatı da kaçırmamak lazım.’
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Evimizin kapısını kim o demeden açmayacak kadar temkinli ama her ‘benim’ diyene kapıyı açacak kadar da saf bir millettin evlatlarıydık.
Beden üşürse çaresi vardı işte, eyvah ki ruh üşüyorsa..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Geçti diyebilirsin, benim için güzel bir deneyimdi, ayrılıklar da bir tecrübe, dilerim mutlu olur diyebilirsin. Bir Attila İlhan alabilirsin araya; çünkü ayrılık da sevdaya dahil De bunları. Temizle kalbini
Dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar..
Kitaplar güzeldir ama gerçek hayatı da kaçırmamak lazım.
Birini anlayabilmek için anlatmasını bekliyorlar. Oysa, anlam zaten orada. Gösteriyor kendini, keskin bir taş gibi duruyor insanın üzerinde. Anlamak için, yaralanmayı göze alıp yaklaşmak, gözünün kenarındaki çizgiler arasında kendine bir yer edinmek, o çizgilerin birinin kaç yıl, kaç acı, kaç hayal kırıklığı, kaç yitim, kaç sızı ettiğini hesaplayıp yerleşmek göz kenarına
Nasıl bir hayatsa insanoğlunun yaşadığı, yaşlanınca öldüklerini sanıyorlar; oysa ölerek yaşlanıyorlar..
Beş dakika gecikince, Kusura bakma dersin; birine kazara omuz geçirince dersin, üstüne yanlışlıkla çay dökülünce dersin. Fakat insanın kalbini dağlayınca denilir mi? Yine de kusura bakmadım
Kalbim, tüm vücudum içerisinde, hassaten jeolojik bir öneme sahiptir. Şimdi şu çorak halini görünce insanın inanası gelmiyor tabii ama sizi temin ediyorum, buralar eskiden hep dutluktu
Yeni bir aşk inşa edemiyoruz; tam başlayacak oluyoruz senin yattığın yere denk geliyor, dozerler çalışmıyor, kepçeler kırılıyor,gelen korkup kaçıyor.
Acılar kademe kademe, yaşadıkça dozu artıyor, tesiri azalıyor.
Kaybetmek bizim işimizdir.
‘Kalbim, tüm vücudum içerisinde, hassaten jeolojik bir öneme sahiptir. Şimdi şu çorak halini görünce insanın inanası gelmiyor tabii ama sizi temin ediyorum, buralar eskiden hep dutluktu. Öyle ki, bakmaya doyamazdınız.’
Hiç iyi bir fikrim ve iyi bir hayalim olmadı. Hepsi suya düştü.
Beş dakika gecikince, ‘Kusura bakma’ dersin; birine kazara bir omuz geçirince dersin, üstüne yanlışlıkla çay dökülünce dersin. Fakat insanın kalbini dağlayınca denir mi?”
Kalbim, tüm vücudum içerisinde, hassaten jeolojik bir öneme sahiptir. Şimdi şu çorak halini görünce insanın inanası gelmiyor tabii ama sizi temin ediyorum, buralar eskiden hep dutluktu. Öyle ki, bakmaya doyamazdınız.
Bilmiyorum demekten nasıl korkuyorduk Ya Rabbi!
Topal Seyit iki paket sigara alır gider, onun hüznü bakkalda kalır.
Beden üşüse çaresi vardı işte, eyvah ki ruh üşüyorsa
Bazen düşünüyorum da, şunlara aşık olacağıma Pavlov’a köpek olsam daha kolay öğrenirdim, kime yaklaşmam kime yaklaşmamam gerektiğini. Öğrenemedim. Sınırsız bir affedicilikle harmanlanmış kalbim, sabır ve sessizlikle iyice demlenince, yumuşak bir içimi oldu tabii kişiliğimin. Her sevgilinin birkaç bardak üst üste içtiği, devamında açık olsun, limonlu olsun diye diye sonunda kaşığı üstüne kapattığı beraberliklerimde, çok ziyade olsun duydum. Öyle oldu. Ziyadesiyle aldatıldım, ziyadesiyle terk edildim, ziyadesiyle yalnız kaldım
Anladım, sensiz bana bu dünya dar. Kabulümdür; kalbimin senin gibi bir yatırı, birlikte geçen yılların kadim bir hatırı var.
Vurulmak can yakıyor. İnsan olsun, kuş olsun. Kanadına taş değmesin istiyorsun
Çekip gitmeyi özgürlük sanıyorsunuz, gidenlerin arkasından kahır çekiyorlar, kuşlara özenme demek, birini yolundan çevirmek istiyorum. Öyle ki, bu gelen bir daha yalnız gelmesin.
Yalnızlar ağır yürür, o da öyle yürüyecek.
Aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen; içemezsin
Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar
Birini anlayabilmek için anlatmasını bekliyorlar. Oysa, anlam zaten orada. Gösteriyor kendini, keskin bir taş gibi duruyor insanın üzerinde. Anlamak için, yaralanmayı göze alıp yaklaşmak, gözünün kenarındaki çizgiler arasında kendine bir yer edinmek, o çizgilerin her birinin kaç yıl, kaç acı, kaç hayal kırıklığı, kaç yitim, kaç sızı ettiğini hesaplayıp yerleşmek göz kenarına
Ben hariç herkes günlük güneşlik, üzerime yağan yağmurun ne olduğunu ise, anlayan yok
Bir de yanında yoldaşı olmayanlar, gidecek yeri, engebeli arazide elinden tutacak kimsesi olmayanlar var, benim gibi. Onlar işte kendi yürek yaralarında gezerler. Herkesten uzak bir dağ başında yaşamak kimilerinin emeklilik hayaliyken; bir ömür boyunca kalbinin ortasında koca bir dağ taşımak nasıldır sadece onlar bilirler. Anlatabilseydim, derdim ki: ‘Ben bildim.’
“Barış geçmişinle her gün yeniden, yeterince uğraşırsan eser kalmıyor kirden…”
“Aşk, kalpte demlenir; içini temizlemezsen; içemezsin…”
“Bir Attila İlhan alabilirsin araya; “ çünkü ayrılık da sevdaya dahil”…”
“Dikiş tutmayan ilişkilere müptela olanlar bilirler, her giden kalın bir kireç tabakası bırakır kalpte.”
“Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar…”
“Yaşlandım mı? Bilmem. Belki zaten yaşlıydım.”
“Otuz yaşımdaydım. Ama kırk yaşında, elli yaşında da olsan annen hayattaysa ona hep ihtiyaç duyuyorsun.”
“Konuşana kadar herkes sıradan, herkes birbirinin aynısıydı; dertlerimizle farklılaşıyorduk, anlattığımızda birbirimizden ayrılıyorduk.”
“İnsan insanın zehrini alır derler.”
“Kitaplar güzeldir ama gerçek hayatı da kaçırmamak gerekir.”
“Evimizin kapısını kim o demeden açmayacak kadar temkinli ama her “ benim “ diyene kapıyı açacak kadar da saf bir milletin evlatlarıydık.”
Beden üşüse çaresi vardı işte, eyvah ki ruh üşüyorsa
“İnsan taşıyabileceğinden fazlasına yaklaşmamalı.”
“Vurulmak can yakıyor. İnsan olsun, kuş olsun. Kanadına taş değmesin istiyorsun.”
“İnsan oğlunun ruhuna kötülüğün nasıl sızdığını kuşlar bile anlamıyor.”
“Kırk yıl kuru temizleme yaptık. Kırk yıl yanıldık. Ülkenin yarısı 10 liralık gömlek ararken, diğer yarısının gömleğini 10 liraya temizledik… Asıl sazan bizdik.”
“Ben hariç herkes günlük güneşlik, üzerime yağan yağmurun ne olduğunu ise anlayan yok…”
“Acılar kademe kademe, yaşadıkça dozu artıyor, tesiri azalıyor.”
“İnanmak istemediğimiz her şey yalan zaten.”
Evimizin kapısını kim o demeden açmayacak kadar temkinli ama her ‘benim’ diyene kapıyı açacak kadar da saf bir milletin evlatlarıydık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir