Kolektif kitaplarından Tarih Ütopya İsyan kitap alıntıları sizlerle…
Tarih Ütopya İsyan Kitap Alıntıları
İktidarların dinsel yaklaşımına göre dinin en sıradan görevi uyruğa itaati aşılamaktı, kötü bir kralın suiistimalleri karşısında sabretmekten ve dua etmekten başka bir yol önermemekti. Böylelikle ortodoks dinsel pratiklerle, toplumsal yapı itaatkar kılınmakta ve iktidar kendini toplumdan koruyabilmektedir.
Din, gitgide egemen sınıfların tekellerinde olan bir mülkiyet oldu ki bu sınıflar, onu aşağı sınıfların dizginlerini elde tutmak için basit bir yönetim aracı olarak kullanıyorlardı.
Ütopya, gerçekleşmesi olanaksız düşlerin yazınsal anlatımı olarak, geleceğe ertelenmiş istemlere dair bir eleştiri olmaktan öteye gidemez. Ancak dönemin ruhuna ve gerçekliğine uygun olarak, gerçekliği farklı bir bağlamda üreterek ütopyayı aşacak bir gücü yaratabilir.
Tüm dinler, insanların eşitliğine, özgürlüğüne ve mutluluğuna dair yapılan vurguyu öteki dünyaya ötelerken toplumlar, cenneti yeryüzünde yaşamak istiyorlardı. Bunun için de var olan durumun değişmesi, bir tersine dönme yaşanması gerekiyordu.
Dil, kişisel ve tarihsel belleğin malzemesidir. Yıllar içinde kalıcı bir ben duygusunu sağlamakla kalmaz, kişinin geleceğini doğru konumlandırması için tarihsel belleğini kullanmasına yardım eder.
Yaşamlarını üretmeleri gerektiği için insanların tarihleri vardır
Hakk’a erişmek, insanın kendi saf varlığına erişmesi demektir. Ancak bu yolları gösteren bilim adamlarına karşı saygılı olmak yerinde olur. Bu yolları gösteriyoruz diye, ortaya çıkan ‘hatip, imam ve ilim adamı gibi cemaat büyüklerinin’ dileği Hak olmazsa, bunlardan uzaklaşmak gerekir. – Şeyh Bedreddin
Kuran’da bahsi geçen huriler, köşkler, ırmaklar, ağaçlar ve benzeri şeylerin hepsi cisim aleminde değil, hayal aleminde gerçekleşir. Çirkin ve iğrenç her şeye cehennem ve ateş denildiği gibi yüksek ve şerefli her mertebeye de cennet ismi verilir.
Toprağın tek sahibi Tanrı’dır. Rumeli’nde görülen malikane sahipleri yüzünden insanlar bu nimetten mahrum kalmaktadırlar Tüm dünya zenginlikleri insanların ortaklaşa kullanımları içindir Çalışıp üretmeden yemek yasa dışı sayılmalı
Tanrı yaratıcılığı, ‘yoktan varediş’ değil, Tanrı özünden dışa taşmadır Tüm nesneler, türlerine ve niteliklerine göre sıralandıkları evrende bir bütünlük oluştururlar. Bu bütünlük Tanrı’dır.
Bedreddin’e göre insan tanrıya en yakın varlıktır. Tanrı insanın özündedir. Bu nedenle insan Tanrı, Tanrı insandır. İnsanla, doğayla Allah arasında hiç fark gözetmeyen bu düşünce, panteizmin en gelişmiş biçimidir.
İnsanların bir kısmı gümüş, altın veya büyüklüğe, bir kısmı da yiyecek ve içilecek şeylere tapıyorlar da, Allah’a ibadet etmekte olduklarını sanıyorlar.
Ona göre inanç, insanoğlunda cisimleşen ustan başka bir şey değildi. İşte bu nedenle cenneti öbür dünyada değil, içinde yaşadığımız gerçek dünyada aramak gerekiyordu. İnanç sahibi kişilerin başlıca görevi, gönüllerine doğan Tanrı çağrısına uyup cenneti yeryüzünde gerçekleştirmek olmalıydı. Öbür dünyada ne cennet vardı ne de cehennem. Şeytansa insanların içindeki kötülüklerden, onların doymak bilmez isteklerinden başka bir şey değildi.
Umarım ki Tanrı gerçeğin örtüsünü kaldırır ve insanlar da, ona inanma fırsatını bulurlar.
Cehalet döneminde insanlar, elle tutulur gözle görülür putlara inanıyorlardı. Şimdilerde ise gönüllerini görünmez putlara verdiler.
Ütopya, gerçekleşmesi olanaksız düşlerin yazınsal anlatımı olarak, geleceğe ertelenmiş istemlere dair bir eleştiri olmaktan öteye gidemez. Ancak dönemin ruhuna ve gerçekliğine uygun olarak, gerçekliği farklı bir bağlamda üreterek ütopyayı aşacak bir gücü yaratabilir.