Tufan Gündüz kitaplarından Tarih Bizi Çağırıyor kitap alıntıları sizlerle…
Tarih Bizi Çağırıyor Kitap Alıntıları
Vefalı Türk geldi yine Selam Türk’ün bayrağına. İşte sözün bittiği yer. Türk bekleniledir!
Yedi dağ ötede bir Türk’ün ayağına diken batsa acısını buradan duyacak hassasiyetimiz olması gerekir.
Devlet inşa etmek heves değildir. Her tuğlasında hiç kimsenin bilmediği çok güçlü bir ruh vardır ve devleti için kendinden bir şey feda etmemiş olanlar, devlet için evlatlarını feda eden insanları anlayamazlar.
Osmanlıların çekildiği bütün sahalar istikrarsızlığa neden oldu.
Türk beklenilendir!
Milli Mücadele bir oyun değildi. Önceden kurgulanmış bir savaş senaryosu hiç değildi. Mondros’tan sonra bizi anavatanımızdan sürme projesine yiğitçe direnişti. I. Dünya Savaşı’nın sonunda cetvelle çizilmesi planlanan yeni sınırlara itirazdı. Barış diye dayatılan Sevr Antlaşması saçmalığına topyekûn direnişti. Bu ruhun içinde Türk Milleti’nin tamamı vardır.
Ateşe koşan kelebekler gibi, vatansever subaylar Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanmış, düzenli bir ordu meydana getirilmiş, İnönü ve Sakarya zaferleri kazanılmış, güneyde Antep ve Maraş kurtulmuş, doğuda Ermeniler temizlenmiştir. Sırada Yunanlıları Anadolu’dan atmak ve onların Küçük Asya Harekatını Küçük Asya Macerasına döndürme zamanı gelmiştir.
Devlet inşa etmek heves değildir. Onun her tuğlasında hiç kimsenin bilmediği çok güçlü bir ruh vardır ve devleti için kendinden bir şey feda etmemiş olanlar, devleti için evlatlarını feda eden insanları anlayamazlar.
Ne görkemli bir yürüyüştü o, ne kötü bir bitiş
Bosna-Hersek’te görev yaptığım sırada, vaktiyle Yugoslavya’ya göçüp bir Boşnak hanım ile evlenen bir Türk’e rastlamıştık. Kırık bir Türkçeyle konuşuyordu. Türkçeyi unutmuşsun Beyamca dedik. Acı acı baktı yüzümüze; Ne yapayım duvarlar Türkçe konuşmuyor ki. diye cevap verdi.
Duvarlar örüldükçe kaybettiğimiz şeyin sadece toprak olmadığını da anlamalıyız.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz
Gelmişiz dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz!
Zulüm ile abad olunmayacağı tecrübeyle sabittir.
Türk beklenilendir!
Siz Türk’sünüz. Geleceğinizi biliyordum.
Bosna bize Fatih’in emanetiydi. Biz onu Allah’a emanet ettik, çaresiz.
“Türk tarihimin dönüm noktası kesinlikle İslam’a giriştir.”
“Türk Devletini dışarıdan gelen güçlerin yıkamayacağına, içerden ortaya çıkacak fitnenin göğün basmasından yerin delinmesindeb daha tehlikeli…”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Dünya tarihi Türkler olmadan eksik yazılır.”
“Türkiye; Selçuklu’dan, Osmanlı’dan aldığı mirası reddemez. Tarih buna izin vermiyor. Bu yüzden “Tarih bizi çağırıyor.” Yeniden eski şanlı günlere dönmek için…”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“… Osmanlı barışına ihtiyaç var. Yani büyük sancağın gölgesinde olmak… eskiden olduğu gibi barış ve huzur içinde yaşamak… Bundan daha doğal bir talep başka ne olabilir ki?
İşte tarihin çağrısı buradadır.
Osmanlı’nın mirasçısı olarak Türkiye Cumhuriyeti, eski Osmanlı sahasında meydana gelen hiç bir olaya arkasınu dönemez. Tarih buna izin vermez ve vermiyor da. Hiç beklenmedik bir zamanda Lübnan’da, Filistin’de, Bosna-Hersek’te, Makedonya’da, Kosova’da Türk bayrakları açılıyorsa sizin ilgi alanınıza girmiştir.”
“Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesi sadece Türklere değil ki, bütün tebaaya zarar verdi. Rumlar, Ermeniler, Sırplar, Arnavutlar… Herkes zarar gördü.
Kuzey Afrika’da beş tabe devlet doğdu. Arabistan yarımadasında on tane… Kafkaslar kaybedildi, ğç devlette orada doğdu. Sekiz tane Balkanlarda… Kırım gitti. Kıbrıs, Grit, Ege Adaları elden çıktı.
Bütün bunlar elden çıktı ama huzursuzluklar, çatışmalar, felaketlerde başlarına yağdı. Osmanlıların çekildiği tüm sahalar istikrarsızlığa sürüklendi.”
“Türkiye Cumhuriyet Devleti de Göktürklerden Osmanlılara kadar tüm devletlerimizin yükünü omuzlarına almıştır. Yani onların ruhu Türkiye Cumhuriyeti’nde yeniden şekil bulmaya başlamıştır. Böyle olunca Türkler ile kader birliği yapmış olan tüm toplumlar -bugün hangi halde olursa olsunlar- Türklere ve Türk Devleti’ne karşı sempatiyle bakıyorlar.”
“Siz Türk’sünüz. Geleceğinizi biliyordum.”
“Savaşın hep kaybedeni çocuklar.”
“Türk beklenilendir.”
Devleti için kendinden bir şey feda etmemiş olanlar, devleti için evlatlarını feda eden insanları anlayamazlar.
Üstelik bir kişinin mensup olduğu milletti sevmesi kadar doğal ne olabilir ki? Herkes ailesini sevdiği gibi soyunu sopunu da sever. Çünkü Kur’an’da buyurulduğu üzere, Her kavmin âdetleri kendisine hoş gösterilmiştir.
Devletler, tarihten çekilmişlerdir ama meydana getirdikleri ruh hâlâ yanı başımızda duruyor.
Türk devletsiz yaşayamaz.
Türk beklenilendir.
‘’Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti?’’
‘’Bir şey daha oldu. Azerbaycan Türklerinin Türkiye Türkleri ile bağlarının koparılması gayretiyle Azeri kelime bir lehçe tanımlamasından çıkarılıp ulus adı haline getirilmek istendi. Buna İran ideolojisi de sımsıkı sarıldı.’’
‘‘Hem oku atan bizi, hem hedefte duran.’’
‘’Düzeltmek gerek artık. Azerbaycan Türklüğü vardır, Azeri adı yanlıştır.’’
‘’Yedi dağ ötede bir Türk’ün ayağına diken batsa acısını buradan duyacak hassasiyetimizin olması gerekir.’’
‘’Türkiye; Selçuklu’dan, Osmanlı’dan aldığı mirası reddemez. Tarih buna izin vermiyor. Bu yüzden ‘Tarih bizi çağırıyor.’ Yeniden eski şanlı günlere dönmek için…’’
2009 yılıydı. Bosna-Hersek’te görev yaptığım sırada, vaktiyle Yugoslavya’ya göçüp bir Boşnak hanım ile evlenen bir Türk’e rastlamıştık. Kırık bir Türkçeyle konuşuyordu. ”Türkçeyi unutmuşsun Beyamca ” dedik. Acı acı baktı yüzümüze; ” Ne yapayım duvarlar Türkçe konuşmuyor ki. ” diye cevap verdi.
Kim olduğumuzu hem kendimizin hem de dünyanın asla unutmaması dileğiyle
Osmanlı tarihine bakıldığında akla gelen tek şey: Ne görkemli bir yürüyüştü o, ne kötü bir bitiş
Tarihten kaçmak sadece geçici bir körlük yaratıyor, tarihe yaslanmak ve onun çağrısına uymak ise yeni bir gelecek vadediyor.
Bosna her Türk için bir kalp ağrısıdır.
2. Bayezid bu tehdide cevap vermedi. Herhalde bir savaşı göze almamış olmalıdır. Ama tahtı da sallandı. Şehzadeler arasında taht kavgaları çıktı. Yavuz Sultan Selim padişah oldu. İlk işi ise İran meselesini çözmek.
Vatan, atalarımızın mezarlarının olduğu ve ruhlarının dolaştığı yerlerdir.
Yedi dağ ötede bir Türk’ün ayağına taş batsa acısını buradan duyacak hassasiyetimizin olması gerekir.
Yedi dağ ötede bir Türk’ün ayağına diken batsa acısını buradan duyacak hassasiyetimizin olması gerekir.
-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun; Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun, Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın, Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın – kanadlandım mı – eb’âda; Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda, Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır? Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır? Hayır, mâtem senin hakkın değil
Mâtem benim hakkım: Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda! Ne husrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu, SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ’lerin, FATİH’lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN’ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın! Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden YILDIRIM Hân’ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN’ın! Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)
Türk dilini öğreniniz, çünkü onların uzun sürecek egemenlikleri olacaktır.
Türk tarihinin dönüm noktası kesinlikle İslam’a giriştir
Çünkü Kur’an’da buyrulduğu üzere, Her kavmin adetleri kendisine hoş gösterilmiştir.
Yedi dağ ötede bir Türk’ün ayağına diken batsa acısını buradan duyacak hassasiyetimizin olması gerekir.
Toplumsal barışı sağlamanın en kolay yolu adalettir.
Çünkü Türk devletsiz yaşayamaz.
Vefalı Türk geldi yine Selam Türk’ün bayrağına.
Tarihten kaçmak sadece geçici bir körlük yaratıyor, tarihe yaslanmak ve onun çağrısına uymak ise yeni bir gelecek vadediyor.
Osmanlı Devleti hasta düşmüştü ama son nefesine kadar başucunda duranlar Türklerdi.Diğerleri mirastan pay kaçiran mirasyediler gibi sağa sola saldırıyorlardı.Ermeniler de dağılan devletten bir pay çıkarmak istiyorlardı.
Toplumlar başka bir kültür dairesinin içine girdiklerinde dillerini muhafaza ettikleri sürece milli benliklerini de korurlar,dil kaybolunca kültür de kaybolur.
Aslında bir toplumun milli benliğini kaybetmesi, dini durumları ile doğrudan ilişkili degildir. Toplumlar başka bir kültür dairesinin içine girdiklerinde dillerini muhafaza ettikleri sürece milli benliklerini de korurlar, dil kaybolunca kültür de kaybolur.
-Peki Vatan neresidir?
-Vatan, atalarımızın mezarlarının olduğu ve ruhlarinin dolaştığı yerlerdir.
Azerbaycan Türklüğü ile Anadolu arasında hiçbir fark yoktur. Bir Azeri adıdır tutturuldu, gidiyor. Doğrusu Azerbaycan Türkü’dür. Tıpkı Türkiye Türkü der gibi. Düzeltmek lazım artık. Azerbaycan Türklüğü vardir. Azeri adı yanlıştır.
Türkiye, üzerinde taşıdığı tarihi miras yüzünden kader ve inanç birligi ettiği ama tarihin cilvesiyle bugün ayrı düştüğü bütün toplumlarla ilgilenmek zorunda. Işte bu yüzden Bosna-Hersek’te, Suriye’de, Mısır’da, Afganistan’da, Yemen’de, Irak ‘ta, Filistin’de, Kosova’da meydana gelen her olay Türkiye’nin sorumluluk sahasına giriyor.
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan’a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı.
Osmalı Devleti hasta düşmüştü ama son nefesine kadar başucunda duran Türklerdi.
Diğerleri mirastan pay kaçıran mirasyediler gibi sağa sola saldırıyorlardı.
Dolayısıyla Türkler sadece savaşçı bir toplum olarak değil,birlikte yaşama sanatını geliştiren ve uygulayan bir toplum olarak da belirginleşir.
Doğrusu Azerbaycan Türkü’dür.Tıpkı Türkiye Türkü der gibi.Düzeltmek lazım artık. Azerbaycan Türklüğü vardır, Azeri adı yanlıştır.
Üstelik bir kişinin mensup olduğu milleti sevmesi kadar doğal ne olabilir ki? Herkes ailesini sevdiği gibi soyunu sopunu da sever.Çünkü Kuran’da buyurulduğu üzere Her kavmin âdetleri kendisine hoş gösterilmiştir .
Osmanlılar çağında, Balkanlarda Islam
Türkler eliyle yayıldığından Batı literatüründe Müslüman olmak Türk olmak şeklinde anıldı.
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz. der Mehmet Akif merhum.
Tarih bize Göktürklerden, Osmanlı’ya, Selçuklu’dan, Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar asırlar boyu varlığımızı devam ettirmeye imkan verdi. Pek çok milletin kaderi bizim kaderimizle birlikte yazıldı. Birlikte savaştık, barıştık, sevdik, ayrıldık, birlikte türküler söyleyip halaylar çektik. Birlikte üzüldük, sevindik. Bu yüzden tarihe karşı da sorumluluğumuz var.
Devlet inşa etmek heves değildir. Onun her tuğlasında hiç kimsenin bilmediği çok güçlü bir ruh vardır ve devleti için kendinden bir şey feda etmemiş olanlar, devleti için evlatlarını feda eden insanları anlayamazlar.