İçeriğe geç

Tapınak Kitap Alıntıları – William Faulkner

William Faulkner kitaplarından Tapınak kitap alıntıları sizlerle…

Tapınak Kitap Alıntıları

&“&”

Yoksulları gene yoksulların kolladığı gibi, budalaları da budalalar kolluyor.
Tanrım, bazen çocukların dışında hepimizin çocuk olduğunu düşünüyorum.
Bir adamın bir şeyi sırf doğru olduğu, dünyanın genel uyumuna gerektiği için, gerekli olduğunu düşündüğü için, yapabileceğini aklın almıyor mu?
Saatin aydınlık kadranında aynı hareket, kapı aralıklarında aynı akbaba kılıklı gölgeler…
Belki de kötülüğün mantıklı bir düzeni olduğunu fark ettiğimiz, itiraf ettiğimiz anda ölüyoruz.
Zaman o kadar da kötü bir şey değil. Doğru kullanırsan istediğin kadar çekip uzatabilirsin. Lastik gibi. Sonunda bir yerde kopar ve sen iki elin parmakları arasında iki küçük düğümdeki tüm trajedi ve umutsuzlukla kalırsın.
Boyalı küçük yüzleri, kısa, canlı renkli giysileriyle tıpa tıp birbirinin aynı yapma çiçekler gibiydiler.
Kimlikleri, birbirlerine kırpıştırarak baktıkları ölü gözlerine gizli, mat dalgalar halinde yeni yeni dönmekteydi.
Oğlanlar bütün kızların ancak giyinikken güzel olduğunu düşünür. Yılan, Havva’yı birkaç gündür gördüğü halde, ona ancak Âdem incir yaprağını taktırdıktan sonra dikkat etmiş.
Dünya, böğründeki eski yaralarla yeni felaketlere ve karanlığa doğru dolu dizgin dönüyordu.
Zaman o kadar da kötü bir şey değil. Doğru kullanırsan istediğin kadar çekip uzatabilirsin. Lastik gibi. Sonunda bir yerde klar ve sen iki elin arasında iki küçük düğümdeki tüm trajedi ve umutsuzlukla kalırsın."
Rastlantıyla da olsa, kötülüğe yalnızca bakarken bile, o sana bulaşır. Kokuşmuşlukla pazarlık edemezsin, alışveriş yapamazsın
Belki de, diye düşündü, kötülüğün mantıklı bir düzeni olduğunu fark ettiğimiz, itiraf ettiğimiz anda ölüyoruz.
Rastlantıyla da olsa, kötülüğe yalnızca bakarken bile, o sana bulaşır. Kokuşmuşlukla pazarlık edemezsin, alışveriş yapamazsın.
&” &‘Kara kara kokuyor’ diye düşündü Benbow; &‘başını kaldırdıklarında, Madam Bovari’nin ağzından duvağına akan şu kara nesne gibi.&”
&” Ben Tanrıyı hep bir adam gibi düşledim, dedi kadın. &”
&”… acaba diyordu, kötülüğün, belli mantık bir kalıbına göre öldürüldüğümüzün, o an mı farkına varıyordu da, böyle boyun eğiveriyoruz? &”
&” Kendimi bir tabut içinde görmeye başladım. Tabutun içinde öyle tatlıyım ki, anlıyor musunuz bilmem beyazlar içinde, gelin duvarına benzer bir duvağım vardı, böyle tatlı olduğum halde, ölü oluşuma mı ne, ağlıyordum. Yok yok ondan değildi, içinde ölü yattığım tabuta mısır kabukları konmuştu da ondan herhalde… &”
&” Kadınlık, üstünde birbirine benzer ampuller asılı bir tel boyunca akan ceryandı sanki. &”
&” &‘Hiçbir zaman haksızlığı yenemezsin Horace &‘
dedi. Miss Jenny.
&‘Yenemezsem , hiç olmazsa olayların arkasında gizlenen olayı anlarım.’
dedi Horace. &”
&” Bir gün kaldı! Zavallı bir piç daha gitti demek. Cennette bana yer yok desene. Cehennemde bana yer yok! Desenize hapiste de yer yok sana! &”
&”… zorba toprağın çoktandır biçim verdiği sıkıntılı, sert, üzgün, yavaş işleyen nasırlı eller ve kendinden geçmiş yüzler üzerinden, tahta taklidi möblelerden ve ya taş taklidi pavyonlardan gelen bu sesler, sanki insan sesleri değildi. &”
&” Kendi karınla evlendiği zaman hemen hemen bir hiçten başlıyorsun, bir başkasınınkiyle evlendiğindeyse on yıl gecikmeyle, başka birinin bir hiçten başlamasından on yıl sonra. Üstünde yatabileceğim bir tepecik arıyordum yalnızca. &”
&” Bense, öldürülen çiçekleri kokluyordum; ince, ölü çiçekleri; gözyaşlarını, gözyaşlarını kokluyorum, derken yüzünü aynada gördüm… Onun arkasında da, benim arkamda da birer ayna vardı, o arkamdaki aynada kendini seyrediyordu, içinde yüzünü görebileceğim öbür aynanın farkında değildi, başımın arkasını saf bir ikiyüzlülükle seyrettiğini görebileceğimin farkında değildi… İşte bu yüzden doğa dışıdır, ilerleyişse erkek… Doğa asmayı yaratmış, ilerleyişse aynayı…&”
Ben Tanrıyı hep bir adam gibi düşledim" dedi kadın.
Kızlardan biri şöyle dedi, yılan Havva’yı kimbilir ne zamandan beri görüyordu da, Âdem önüne bir ağaç yaprağı koydurtmadan farkında değildi çıplaklığının. “Ne biliyordun?” diyorlardı, o da yılanın orda Adem’den önce olduğunu söylüyordu, çünkü Cennet’ten ilk atılan oydu, hep oradaydı o. Ama onların amacı başkaydı. “Ne biliyorsun?” deyip duruyordu Temple.
Karanlıkta bile insan varlığı duyuluyor. Görmek şart değil.
Tabutun içinde gördüm kendimi,çok tatlıydım bilirsiniz :Beyazlar içinde.Gelin gibi duvaklı.Öldüğüm için ağlıyordum ya da çok hoş göründüğüm için ya da öyle bir şey".
Ne de olsa fena şey değil şu zaman dediğin. Doğru kullanırsan istediğin şeyi çekip uzatabilirsin, lastik gibi tıpkı, ama bir de bakarsın kopuverir…
İşime yarasın-yaramasın, arkadaş arkadaştır.
Darbe yemiş böğründe eski yaraların baş döndürücü bir hızla yeni felaketlerin pusu kurduğu karanlıklara, geleceğe doğru yuvarlanan, sessiz ve gizli derinliklerinde karışık ve gölgeli dünyanın düzenli bir kaosunu meydana çıkaran ve ağır ağır bir kristal küre hâline gelen kadranın gölge içindeki yuvarlak bir delik olmaktan çıkıp ilk kaosta boşlukta asılı kalan yassı bir yuvarlağa döndüğünü gördü.
Alkolün içine küçük bir bok böceği at, al sana koskoca bir bok böceği. Alkolün içine tutup bir Missisipili at, al sana bir centilmen.
Hey Tannm, ne derseniz deyin siz, kötü denen şey bulaşıveriyor insana, değmeden uzaktan baksan bile, hatta karşına durup dururken kendiliğinden çıksa bile…
Cennette yer yok sana! Cehennemde yer yok! Yer yok sana beyazların hapisanesinde! Ey zenci, nereye böyle? Nereye gidiyorsun sen?
Hep dediğim gibi, bir adamın dostları her zaman dostudur, oylarını nasıl verirlerse versinler. Çünkü bana yararı olsa da olmasa da dost dosttur.
“Öyle sanmıştım niyetini. Paramız olmadığını da söylemiştim. Eh bu durumda başka ne yapabilirdim ki.”
“Niyetimin öyle olmadığını senin de bilmen gerekirdi. Bir şey sırf doğru olduğu için, nesnelerin ortak ahengine gerekli olduğu için yapılabileceğini anlıyamıyor musun?
Saatin üstünde toplanan son ışık parıltısını gördü. Darbe yemiş böğründe eski yaraların baş döndürücü bir hızla yeni felâketlerin pusu kurduğu karanlıklara, geleceğe doğru yuvarlanan, sessiz ve gizli derinliklerinde karışık ve gölgeli dünyanın düzenli bir kaosunu meydana çıkaran ve ağır ağır bir kristal küre haline gelen kadranın gölge içindeki yuvar bir delik olmaktan çıkıp ilk kaosta boşlukta asılı kalan yassı bir yuvarlağa döndüğünü gördü.
“Efsaneleri yaratan insan, ölümlü kanlı adamdı.”
Doğuştan yaşlıyım ben. Daima sulh, sükûn ararım.
Kadının bunu bildiğini de biliyordu çünkü onlardaki kadınsı bir birikim bütün insanların davranışlarına amansız bir kuşkuyla bakmalarını sağlar; bu ilk başta kadınların kötülüğe karşı duydukları doğal bir yatkınlıktan başka bir şey değilmiş gibi görünse de, aslında yararlı bir bilgeliktir.
Vagon uyuyanların horlamalarıyla doluydu; insanların yarı yerleri koridora taşmış, ani ve korkunç bir felaketle karşılaşmış gibi başları düşmüş, ağızları açılmış, boğazları bir bıçak darbesi bekler gibi yukarı dönmüştü.
Biri sarsarak onu pembe-gül rengi bir sabaha uyandırdı.
Acaba neden erkekler evlendikleri ya da doğmasına neden oldukları kadınların belki kötü yola düşebileceklerini kabul ederler, ama evlenmedikleri ya da doğumasına neden olmadıkları her kadının mutlaka kötü yola düşeceğine inanırlar?
Büyükler kötüdür ama onlar en azından bilirler ki, bir insan yasalara eğlence olsun diye karşı gelmez.
Rastlantıyla da olsa, kötülüğe yalnızca bakarken bile, o sana bulaşır. Kokuşmuşlukla pazarlık edemezsin, alışveriş yapamazsın.
Bu insanlar senin insanların değil. Neden onlar için böyle şeyler yapasın?
Bir gün kesinlikle ölecek olanlarla, şimdiden ölmüş sayılan adamın, cenneti, yorgunluğu anlatan şarkılarını dinlemek için duruyorlardı
Doğduğumda fazla yaşlıydım, şimdiyse ölesiye bıkkınım ve sükûnete ihtiyacım var."
Dünya bir karar vermesi gereken ana yaklaşmaktaydı; ya dönmekte devam edecek ya da sonsuza dek hareketsiz kalacaktı."
Büyükler kötüdür ama onlar en azından bilirler ki, bir insan yasalara eğlence olsun diye karşı gelmez."
Gerçekten korkacak yürek yok sende, âşık olacak yüreğin de olmadığı gibi."
Parayı nasıl ödeyeceğiz sana?" dedi kadın.
"Unut onu. Ödedin bile. Sen anlamazsın, ama ruhum kırk üç yıl bu yolda çalıştı. Yaşının iki misli. Görüyorsun ya delilik de, tıpkı yoksulluk gibi ödülünü kendinde buluyor."
Bir zamanlar görmüş olduğu ölü bir çocuğun gözlerindeki ifadeyi anımsayarak hareketsiz, derinliklerinde, dünyanın küçük birer aksini canlandıran iki kürecik bırakarak dinen kızgınlığı, geçen ümitsizliği, daha bir çok ölünün gözlerinde de görmüştü; acaba diyordu, kötülüğün, belli, mantıkî bir kalıbına göre öldüğümüzün, o an mı farkına varıyor da, böyle boyun eğiveriyoruz?
Bunlar zenci", dedi Virgil.
"Elbette zenci", dedi Clarence. "Ama şunu görüyor musun sen?" Yeğeninin burnuna doğru bir banknot salladı. "Renk nedir anlamaz bu".
Olur a, kocasıdır belki"
"Dur hele. Acele etme." dedi Virgil.
Beklediler. Adam çıktı, taksiye binip gitti.
"Kocası olamaz," dedi Fonzo. "İnsan karısını bırakır da gider mi hiç? Yürü hadi."
Ne de olsa fena şey değil şu zaman dediğin. Doğru kullanırsan istediğin şeyi çekip uzatabilirsin, lâstik gibi tıpkı, ama bir de bakarsın kopuverir, şahadet parmaklarınla baş parmakların arasında iki düğümcük sana; felâket ve çaresizlik içinde kalıverirsin."
Horace orada durmuş manastırın çanını dinleyerek Eee sonra?" diyordu. "Sonra hiç. Bitti artık."
Dedim ki: &‘Evli değilsen ben ne yapayım. Senin kadar ben de istemiyorum burada kalmanı.’ Dedim ki: &‘Senin cinsten kimselerden hiç yardım görmeden yaşadım bugüne dek, ne hakla benden yardım beklersin, sen?’
Kumrular gibi mutluyduk", diye inledi boğulur gibi.
Paranızın üstü", dedi dükkâncı.
"Senin olsun", dedi "Daha çabuk zengin olursun".
… Elinden geldiği kadar kötü düşünmemeye çalış benim hakkımda. Yani demek istiyorum ki, deliliğimin ne olduğunu öğrensen bile, beni düşünmemezlik etme.
Hey Tanrım, ne derseniz deyin siz, kötü denen şey bulaşıveriyor insana, değmeden uzaktan baksan bile, hatta karşına durup dururken kendiliğinden çıksa bile. Gel de sen içi çürümüş bir şey ile pazarlık et, alışveriş et.
Araba kullanmayı bir türlü öğrenemedim. Hiçbir şey öğrenmeden geçirdiğim zamanı bazen düşünüyorum da…"
Kadınlık, üstünde birbirine benzer ampuller asılı bir tel boyunca akan ceryandı sanki.
Bu insanlar neyin oluyor ki didinesin bu kadar?"
"Bir yana çekilip haksızlığı görmek…"
"Hiçbir zaman haksızlığı yenemezsin Horace", dedi Miss Jenny.
"Yenemezsem, hiç olmazsa olayların arkasında gizlenen olayı anlarım."
Bir gün kaldı! Zavallı bir p*ç daha gitti demek. Cennette bana yer yok desene. Cehennemde bana yer yok! Desenize hapiste de yer yok sana!"
Karnının ortasında göbek yerinde bir tabanca vardı. İçmezdi, güya içince köpek gibi kıvranıyormuş, konuşmazdı da bizimle; hiçbir iş yaptığı yoktu, yalnızca orayı burayı kolaçan eder, suratı asık hasta bir çocuk gibi sigara içer dururdu.
Kızkardeşi fazla konuşmaya alışık değildi. Tarla yerine kapalı bir bahçede büyüyen buğday veya mısır gibi durgun bir bitki yaşamı yaşıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir