İçeriğe geç

Tanzimat’ın Götürdükleri Kitap Alıntıları – İhsan Süreyya Sırma

İhsan Süreyya Sırma kitaplarından Tanzimat’ın Götürdükleri kitap alıntıları sizlerle…

Tanzimat’ın Götürdükleri Kitap Alıntıları

Ey iman edenler, eğer bir fâsık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman kimseler olursunuz.

Hucurat Suresi 6. Ayet

Bazı menfaatler ve makamlar karşılığında, Allah’ın kitabla indirdiği ahkamı gizleyip söylemeyenler, karınlarına ateşten başka bir şey yemiş olmazlar

Bakara Suresi 174. Ayet

Şecaat arzederlerken, sirkatlerin söylemezler merd-ı kıpti gb (Kıpti mertliğini anlatırken hırsızlığını söylemez)

Deyimin aslı:   Şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler (Şecaat arz ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler)

Hep öveceksin, tenkid etmeyeceksin! zihniyeti insanımızı o derecede ibtidaileştirmiş, bağnazlaştırmıştır ki; inandıkları ilkeleri din haline getirmiş olan bu güruh yanında – ne kadar bilimsel ve de belgesel olursanız olun – tabulaştırdıkları konuları tenkide kalkıştınız mı; kıyameti koparıyorlar
Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi de tamamladım ve size din olarak (her türlü hayat nizamı ve sistem olarak) İslâm’ı seçtim ve bundan razı oldum.
|Mâide Sûresi, 3
Tanzimat, Müslümanlara yutturulan bir Batıya teslim olma yaftasıdır.
Tanzimat’ın ilanıyla Fransa’nın o zamanlar İstanbul’da bulunan sefiri devletine şu bilgileri vermektedir: Ekselanslarının çok iyi bildiği gibi,bizim bu reformlardan maksadımız,Osmanlı Devletini kalkındırmak değil, Ayasofya üzerinde parlamakta olan hilâli indirip,yerine tekrar Hristiyan haçını koymaktır (Fransız Hariciye Arşivi,N.S.Turquie,1976,s.38)
Tanzimat zihniyeti, Mustafa Reşid Paşa’dan itibaren el değiştire değiştire ve daima Müslüman’a düşman, gayrimüslime yâr bir tavır içerisinde, günümüze kadar geldi; getirildi.
Tanzimat, sadece Avrupa emperyalizminin, Osmanlı Devletinde göstereceği faaliyetleri kolaylaştıracak olan azınlıklara yaramıştır.
Bazılarının hoşuna gitmezse de; Tanzimat, Müslümanlara yutturulan Batıya teslim olma yaftasıdır.
İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyonlar yapan, inkılablar gerçekleştiren, devletler kuran!..
Yükselme ve teknolojik, ekonomik, hatta politiko-sosyolojik hamleler, başarılar; kendi öz varlığından bazı değerleri atmakla, onları inkarla, kalıpları uymadığı halde Avrupa kılığına sokmakla elde edilmiyor.
Bazılarının hoşuna gitmezse de ; Tanzimat , müslümanlara yutturulan bir “ Batıya teslim olma “ yaftasıdır .
Herkesin bildiği üzere, Tanzimat kafalı İttihat ve Terakki hükümetinin, -Almanları memnun etmek gayesiyle- Osmanlı Devletini adetâ itekleyerek soktukları Birinci Cihan Savaşından Almanya yenik çıkınca, itilaf devletleri olan İngilizler, Fransızlar İstanbul’u ve Anadolu’nun bir çok yerini işgal ettiler, bunu takip eden senelerde Osmanlı Devleti tamamen yıkıldı.
Tanzimatın ürünü olan bu kafalar artık Kur’an’ı ve Sünnet’i değil, Batı’yı örnek ve kaynak alıyorlardı eylem ve düşüncelerinde.
Meşrutiyet’in getirdiği hürriyet ve eşitliğe rağmen, gayrimüslimler kendi milliyetçiliklerinden vazgeçmemişler, evvelâ muhtariyet, daha sonra istiklâl kazanmak için çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Sadrazamlarında Reşid Paşa’nın ölümüne düşürülmüş olan enteresan bir tarih zikrediyor.
Reşid Paşa’ya cennet oldu makam (1274).
Tanzimat fermanıyla Müslüman tebaayı Batı kanalıyla azınlıkların emrine sokan Mehmet Reşit Paşa’ya bu tarihi kim düşürerek ona cenneti makam yaptı, tesbit edemedik.

Ne de ucuzmuş bu cennet?.. Hayatlarını İslâm’a adamış olan Sahabe bile, Cennet’e gireceklerine kesin emin değillerken; gayri müslimlerin emir ve direktifleriyle İslâm ülkesini bu hâle sokan Mustafa Reşit Paşa’ya cennet oldu makam diyebiliyor.

Ne var ki bu kanundur: Bir Müslüman, Allah’ın kesin emrine rağmen; Müslüman kardeşini değil, gayr-i müslim’i mevlâ edinirse, işin neticesi bu olur!.. Dün öyle olduğu gibi, bu gün de öyledir

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bizim muhterem mütefekkirlerimiz, Batılılaşmayı, soysuzlaşmada, başkalaşmada, kendi öz varlığına yabancılaşmada aradılar da, yanıldılar. Onlar zannettiler ki, gelenek ve göreneklerimizi, hars ve örfümüzü, kısaca dinimiz olan İslâm’ı terk ederek, kalkınacağız, çağdaşlaşacağız ve ileri ülkeler seviyesine çıkacağız!..
Aslında bunun böyle olduğunu durmadan Osmanlı Devleti’ne reformlar empoze eden batı devletlerinden Fransa’nın şu bilgileri vermektedir:

Ekselanslarının çok iyi bildiği gibi, bizim bu reformlardan maksadımız, Osmanlı Devleti’ni kalkındırmak değil, Ayasofya üzerinde parlamakta olan hilâli indirip, yerine tekrar Hıristiyan haçını koymaktır.

Kim bir kavme benzemek isterse, O ondandır!
Hz. Muhammed (s.a.s)
Hep öveceksin, tenkid etmeyeceksin! zihniyeti, insanımızı -isterse bu insan en yüksek makamlara gelmiş olsun- o derecede ibtidaileştirmiş, bağnazlaştırmıştır ki; inandıkları ilkeleri din haline getirmiş olan bu gürûh yanında ne kadar bilimsel ve de belgesel olursanız olun; tabulaştırdıkları konuları tenkide kalkıştınız mı; kıyameti koparıyorlar: İlkeler elden gidiyor! diye
Tanzimat, müslümanın şahsiyetini elinden almış, onu kendine yabancılaşmıştır.
Reşit Paşa, Batıyı Mevla edinmişti kendisine, ve her meseleye bu mevlânın menfaati açısından bakıyordu. Tıpkı bugün Hristiyan ve Yahudiler için çalışıp, onları cennete sokabilmek için çağdaş tefsirler yazan din memurları gibi .
Bu fasid düşünce uğruna, Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem ) i bile feda etmekten çekinmiyor bu çağdaş din memurları; ve gayri müslimlerin rızasını kazanmak için İslam tevhid inancında, Hz. Muhammed’i kabul etme diye bir esas yoktur diyebilmektedirler..!!
Müslümanlar, Kamil paşadan yüz çevirdiler fakat bütün bu rezaletlerin müsebbibinin Mustafa Reşit Paşa olduğunu bir türlü anlamadılar; ve bugün hala anlamak istememektedirler..!
Çünkü biz, ortaçağ nominalizminden kalma bir alışkanlıkla kelimelere fazla inanıyoruz. İnkılap kelimesinin her şeyi değiştirebileceğini, inkılap nutuklarının bizi Batı seviyesine yükseltebileceğini, demokrasi kelimesinin bize hürriyet, adalet, müsavat getireceğine sanıyoruz ve Batı’dan hep kelime, kelime kelime ithal ediyoruz..

Peyami Safa

Her türlü terakkinin, öz benliği inkârla elde edileceğine inanan mütefekkirleri insan görünce, üzülmüyorda kahroluyor tefekkür adına
Fermanın anlaşılmayan tarafı şu ki, üzerinden yüz bu kadar sene geçmiş olmasına rağmen, fermanın hala bir kurtarıcı, bir Hızır olarak gösterilmesi ve uykuya doymak bilmeyen biz müslümanların bir türlü uyanarak kendimizin ve de dinimizin ölümü demek olan bu fermanı yargılamamamızdir !
O, kafa yapısını değiştiremediği insanına, Avrupa kisvesini giydirince, insanının değişeceğini sanmıştı. Ama yanıldı. İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyonlar yapan, inkılablar gerçekleştiren, devletler kuran!
Gözlerin görmek istemediği şey, Nübüvvet gerçeğiydi ki, felsefeyle ona ulaşılamaz ve de Nübüvvet nizamı felsefenin daima teoride kalan ve her gün bir yenisinin yekdiğerini yalanladığı veya çürüttüğü nazariyelerle anlaşılamaz, yönetilenezdi. İşte görülmek istenmeyen gerçek budur.
Bazılarının hoşuna gitmezse de; Tanzimat, Müslümanlara yutturulan Batıya teslim olma yaftasıdır.
Hep öveceksin, tenkid etmeyeceksin zihniyeti, insanımızı o derece bağnazlaştırmıştır ki inandıkları ilkeleri din haline getirmiş olan bu gürûh yanında ne kadar bilimsel ve de belgesel olursanız olun; tabulaştırdıkları konuları tenkide kalkıştınız mı; kıyameti koparıyorlar: İLKELER ELDEN GİDİYOR! diye
Su yapmak için, hidrojeni nasıl karbonla değil, oksijenle
bireştiriyorsak; Allah’ın kabul ettiği tek din olan İslâm adına endişe
edince de, Allah’ın emrettiği şekilde hareket etmemiz lâzımdır.
Allah’ın değil,meseleleri hâlâ kendi hevâ ve hevesimizle, ‘Batı’yı memnun etme gayretkeşliğinden başka bir şey olmayan hümanistliğimizle çözmeye kalkışırsak, arpa boyu yol alamayacağımız gibi, Avrupa’nın
lağımlarında çalışan işçiler olmaya devam ederiz!
Ne var ki dünyevi makamlar, en büyük dostları dahi karşı karşıya getirir..
Bazılarının hoşuna gitmezse de; Tanzimat, Müslümanlara yuttulan bir Batıya teslim olma yaftasıdır. Ve bunu hazırlayanlar,
Müslümanları kandırmış, onlara ihanet etmişlerdir.
Nerede bu medeniyetten beslenen, terakki eden, kesifler yapan, muasır medeniyet seviyesine çıkanlar?
Bir şey olabilmeniz için yetmedi mi bunca seneler, hatta yüzyıllar?
Biz ortaçağın nominalizminden kalma bir alışkanlıkla kelimelere fazla inanıyoruz.
İnkılap kelimesinin her şeyi değiştirebileceğini, inkılap nutuklarının bizi Batı seviyesine yükseltebileceğini, demokrasi kelimesinin bize hürriyet, adalet getireceğini sanıyoruz ve Batı’dan hep kelime ithal ediyoruz.

Nominalizm: Kavramları gerçek saymayıp, her şeyi birer isimden sayma akımı.

“ Gerçekten insan , hırsına düşkün yaratılmıştır . Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır . Ona hayır dokununca da çok cimridir “
Tanzimat adına camiler kiliselere çevrildi
Aslında Islahat Fermanı , gayr-i Müslimlere hak ve imtiyazları verme fermanıdır .
Onlar zannettiler ki, gelenek ve göreneklerimizi , hata ve örfümüzü , kısaca dinimiz olan İslam’ı terk edersek ; kalkınacağız , çağdaşlaşacağız ve ileri ülkeler seviyesine çıkacağız !..
Tanzimat , sadece Avrupa emperyalizminin , Osmanlı Devletinde göstereceği faaliyetleri kolaylaştıracak olan azınlıklara yaramıştı .
“ Hep öveceksin , tenkid etmeyeceksin ! “
Artık Müslümanlar medeniyetlerinin İslam’da değil, İslam öncesinde, yani dinsiz dönemlerde olduğu kanaatine vardı, ve bu konudaki bütün masraflarını, bütçelerini putperestlik dönemlerine ayırdılar.
İslam’ın Zafer ️ döneminde, yani Batı’nın ortaçağ skolastik düşüncesinin karanlıkları içerisinde bulunduğu bir dönemde, Yunan felsefesine neden ihtiyaç duyuldu?
Devletin uçuruma gitmesini, inançta meydana gelmiş olan çarpıklık ve çatlaklıkta değil; müesseselerin şeklinde arıyorlardı. İşte yanlışlık buradan kaynaklanıyordu.
Başka bir deyişle Avrupalılaşmaya başladığımızdan beri ne istediğimizi, derdimizin ne olduğunu bilemez olduk..
İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyonlar yapan, inkılablar gerçekleştiren, devletler kuran .
Allah bizi Tağut uşaklarından, şeytanın dostlarından ve sahtekâr menfaatperestlerin şerlerinden korusun.
Amin
Allah’ı unutmayalım ki O da bizi terketmesin.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeni ya da Yahudi bir kadının başını hiç kimse açamazken, Müslüman kadının başörtüsüne herkes karışabiliyor. İşte Tanzimat zihniyetinin meyvesi budur. Ve haklı olarak Müslüman kadın kendi kendine soruyor:
– Atalarımın cihad ederek fethettikleri bu topraklarda, benim bir Ermeni, ya da Yahudi kadını kadar mı hakkım yok ???
Tanzimat’ın günümüzde en çok tezahür eden yönlerinden birisi de Hristiyanlaştırma propagandalarının artmış olmasıdır. Müslüman çocukları, bazı menfaatler karşılığında kandırılarak kiliselere götürülüyor, Hristiyanlaştırılmıyorlarsa da, hiç olmazsa dinsizleştiriliyorlar.
Günümüz Tanzimatçılarının en belirgin vasıfları, eskiden olduğu gibi sinsice değil, açıkça İslam ve Müslüman düşmanlığı yapmalarıdır.
4) Tanzimat Müslümanın şahsiyetini elinden almış, onu kendine yabancılaştırmıştır.
Artık Müslümanlar medeniyetlerinin İslam’da değil, İslam öncesinde, yani dinsiz dönemlerde olduğu kanaatine vardı, ve bu konudaki bütün masraflarını, bütçelerini putperestlik dönemlerine ayırdılar.
3) Azınlıklar, yani Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim olan tebaası, Müslümanlarla eşit haklara sahip oldular. Hatta gayrimüslimlerin askere gitme mükellefiyetlerinin olmadığı nazarı itibara alınacak olursa, bunların Müslümanlardan fazla da haklara sahip oldukları görülecektir. Çünkü Müslümanlar askerlik yaparken, gayrimüslimler evlerinde oturuyor, durmadan para kazanıyorlardı. Bu arada çocuklarını en güzel şekilde yetiştirebiliyor, Tanzimat zihniyeti de onları en kritik makamlara getirebiliyordu.
Tanzimat zihniyeti, Mustafa Reşid Paşa’dan itibaren el değiştire değiştire ve daima Müslüman’a düşman, gayrimüslime yâr bir tavır içerisinde, günümüze kadar geldi; getirildi.
İşte, Mustafa Reşid Paşa’nın Tanzimat fermanıyla getirdiği zihniyet buydu: Müslüman’la Hristiyan’ın, Yahudi’nin, Ermeni’nin farkı olmayacaktı. Kur’an istediği kadar, Müslüman’la gayrimüslimin hukuklarını ayrı tayin etsindi Devletin başında -kukla da olsa- bir Halife (!) var ya; Müslümanların gözünü boyamaya, devlet idaresini İslamî göstermeye, gayri İslamî işleri bile fetvaya uydurmaya yeterdi.
Aslında Islahat Fermanı, gayr-i Müslimlere hak ve imtiyazları cerme fermanıdır. Yahut başka bir tabirle, Tanzimat Fermanı ile gayr-i Müslimlere gizlice verilen hakların açığa çıkarılması için çıkarılan bir fermandır.
Yüz elli seneden bu yana, batıcılarımızın en büyük hamlesi, din düşmanlığıdır. Romanlarında din düşmanlığını konu aldıkları gibi batılılaşma adına yaptıkları faaliyetlerin tümünün odak noktasını bu teşkil etti. Öyle bir imaj sergilendi ki; sanki, münevver olmanın ilk koşulu din düşmalığı oldu.
Özellikle bizdeki batıcıların anladıkları, ya da anlamış gibi göründükleri batılılaşma; kendi öz benliğinden tamamen sıyrılıp, Victor Hugo’nun veya Şopenavır’ın kişiliğine bürünmek gibi saçma ve varsayımı bile mantığa ters düşen akımsa; böylesi ters ve fıtraten imkansız bir hayal peşine düşmek, safdillikten öte psişik bir vak’adır. Çünkü bir adam, Victor Hugo gibi şarap içmeye çalışsa, ona benzemez; onun gibi domuz yese, Fransızlaşmaz.
İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyonlar yapan, inkılablar gerçekleştiren, devletler kuran !..
Allah bizi Tağut uşaklarından, şeytanın dostlarından ve sahtekâr menfaatperestlerin şerlerinden korusun. Amin.
Bazılarının hoşuna gitmezse de; Tanzimat, Müslümanlara yutturulan bir Batı’ya teslim olma yaftasıdır. Ve bunu hazırlayanlar; Müslümanları kandırmış, onlara ihanet etmişlerdir.
Bazılarının hoşuna gitmezse de; Tanzimat, Müslümanlara yutturulan bir “Batı’ya teslim olma” yaftasıdır. Ve bunu hazırlayanlar; Müslümanları kandırmış, onlara ihanet etmiştir .
Yahut başka bir tabirle, Tanzimat fermanı ile gayri müslimlere gizlice verilen hakların açığa çıkarılması için çıkarılan bir fermandır ..(ıslahat fermanı)
Başka bir deyişle Avrupalılaşmaya başladığımızdan beri ne istediğimizi, derdimizin ne olduğunu bilemez olduk ..
Devletin uçuruma gitmesini, inançta meydana gelmiş olan çarpıklık ve çatlaklıkta değil; müesseselerin şeklinde arıyorlardı. İşte yanlışlık buradan kaynaklanıyordu.
İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyon yapan, inkılablar gerçekleştiren, devletler kuran!
Genellikle geri kalmış ülkelerde; ve özellikle Türkiye’de ilim emperyalizmi, ya da tekelciliği, o denli acımasızdır ki; gözünüzün içine bakıla bakıla gerçekler inkar edilir. Öylesine yobazca hareket ediliyor ki, itiraz bile edemiyorsunuz!
İnsanların kisvesi değil, ruhlarıdır aksiyonlar yapan, inkılaplar gerçekleştiren, devletler kuran

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir