İçeriğe geç

Tanrıya Karşı Söylev Kitap Alıntıları – Marquis de Sade

Marquis de Sade kitaplarından Tanrıya Karşı Söylev kitap alıntıları sizlerle…

Tanrıya Karşı Söylev Kitap Alıntıları

İnsan soyunun en büyük bölümü sonsuza dek bahtsızlığa mahkumsa, her şeyi bilen Tanrı şunu da bilmelidir: Bu canavar bizi niye yarattı? Mecbur mu kaldı? O halde özgür değil. Bilerek mi yaptı? O halde o bir barbar..
Ruhun bedenden farklı bir töz olduğunu söylemeye dört elle sarılan insanların sisteminden daha saçma bir şey elbette olamaz; onların hatası bu iç organın kendi derinliklerinden idealar çıkarma gücü olduğunu varsayma kibrinden kaynaklanıyor. Bu ilk yanılsamayla baştan çıkan bazıları zırvalığı, doğuştan bazı idealarla geldiğimize inanma noktasına kadar vardırdılar. Bu gülünç hipoteze göre, ruh dedikleri bölümü tek başına bir töz haline getirdiler ve onun tek kaynağı olan maddeyi soyut olarak düşünme hayali hakkını ona atfettiler. Sanki bu ideaların bize duyularımız üzerinde etkide bulunarak beynimizi değiştiren dışsal nesneler şeklinde gelebilecekleri doğrulanmamış gibi, bu canavarca fikirler, ideaların düşüncenin tek nesneleri olduklarını söyleyerek kendilerini doğrulamaktadır. Her idea kuşkusuz ki sonuçtur; ama, nedenine erişmek ne kadar güç olsa da, bir nedenden kaynaklanmadığını varsayabilir miyiz?
İnsanı kim yarattı? Cehennem işkencesiyle cezalandırması gereken tutkuları ona kim verdi? Sizin Tanrı’nız değil mi? Dolayısıyla, sersem Hıristiyanlar, bir yandan bu gülünç Tanrı’nın insana eğilimler verdiğini, diğer yandan ise bunları cezalandırmak zorunda kaldığını mı kabu ediyorsunuz?
Bize nedensiz sonuç olmadığı ciddi ciddi söyleniyor; dünyanın kendi kendine yaratılmadığı tekrarlanıp duruyor. Ama evren bir sonuç değil nedendir, asla bir eser değildir; yaratılmamıştır, o daima bizim gördüğümüz şeydir; varlığı zorunludur; kendi nedenidir.
Bana sözünü ettiğiniz bu Tanrı yüceyse, güçlüyse, adilse, iyiyse, kendisine hizmet etmemi ya da onu tanımamı bana bulmacalar ya da kaba şakalarla mı öğretmek ister? Yıldızların ve insan kalbinin devindirici hükümranı, bunların bazılarından yararlanarak bizi eğitemez mi ya da kalbe kazınarak bizimle konuşamaz mı? Günün birinde, hoşuna giden ve bize vermek istediği yasayı güneşin merkezine ateşten çizgilerle yazsın: Dünyanın bir ucundan öteki ucuna, bu yazıyı okuyan ve aynı anda gören bütün insanlar bu yasaya uymazlarsa suçlu olsunlar; onların inançsızlıklarını hiçbir özür meşrulaştıramaz.
Gözlemci ve filozof bir ruh üzerinde bu nedenlerin ne gibi bir ağırlığı olabilir! Bilge bir insan bu iğrenç masallar yığını içinde birkaç kişinin dalaveresinin tiksinti verici gürültüsünden ve çok sayıda insanın sözde saflığından başka ne bulabilir ki? Eğer Tanrı bizim bir dinimiz olmasını isteseydi ve gerçekten güçlü olsaydı, daha doğrusu, gerçekten bir Tanrı olsaydı, emirlerini bize bu kadar saçma yollarla mı bildirirdi?
Aptal, cahil, kötü coğrafyacı, berbat kronoloji uzmanı, iğrenç fizikçi bir Tanrı iyi bir doğa bilimci olabilir mi? Aslında olamaz, çünkü bize tavşan yememek gerektiğini, çünkü tavşanın geviş getirdiğini ve çatal ayaklı olduğunu söyler; oysa tavşanın ayağının yarık olduğunu ve geviş getirmediğini bilmeyen ilkokul öğrencisi bile yoktur.
Tanrı’nın dediğine göre kırk gün süren ama yine de yeryüzünde suyu ancak on sekiz parmak yükselten bir tufan olsa şimdi başınızın çaresine nasıl bakarsınız? Gökyüzünün büyük sağanaklarını, sizin kutsal kitaplarınızın verdiği boyutlara göre, Büyük Efendi’nin hayvan koleksiyonu dizisinin hepsini de kapsayacak büyük bir sandığın içine kapatılmayı ve bu amaçla hayvanların dünyanın dört bir yanından gelmesini bana nasıl açıklarsınız? Ve ancak sekiz kişiden oluşan Nuh’un ailesi bütün bu yaratıkları nasıl besleyip bakabilmiştir?
Yararlanılan bir bahçedeki bir ağacın meyvesini yemekle ilgili bu gülünç yasak da nedir? Böyle bir yasak koyan Tanrı ancak kötü biri olabilir; çünkü insanın yenik düşeceğini gayet iyi biliyordu; dolayısıyla bir tuzak kurmuştur. Ne aşağılık bir alçak sizin şu Tanrınız! Onu bir sersem olarak görüyordum; ama biraz daha yakından baktığımda hergelenin teki olduğunu anlıyorum.
Adem’in kaburga kemiği gülünç hikâyesini nasıl kabul ediyorsunuz?
Bu Tanrı niçin vaktiyle bunca mucize yaratmışken artık bizim için yapmak istemiyor? Üstelik de vaktiyle bunca sevgiyle davrandığı bu halkın yerini biz almışken
Öncelikle, engizisyonun binlercesini yaktığı Yahudilerin dört bin yıl boyunca Tanrı’nın gözdesi olduğunu kanıtlamak için ne yapmam gerek? Onların yasalarına hayran olan sizler, onları kendi yasalarına riayet ediyorlar diye neden öldürtüyorsunuz? Sizin barbar ve gülünç Tanrı’nız nasıl bu kadar adaletsiz olabildi de bütün dünyaya karşı önce küçük Yahudi kabilesini tercih etli, sonra da bu gözde halkı terk edip son derece daha küçük ve daha sefil bir başka kastı benimsedi?
Düzenbazlığın ve salaklığın damgasını taşımayan tek bir din var mıdır?
Bütün bu dinlerde benim gördüğüm nedir? Akla ziyan gizemler, doğayı ihlal eden dogmalar, yalnızca akıldışılık ve tiksinti esinleyen grotesk seremoniler.
Ama bütün dinlerin içinde özellikle ikisi bizim aşağılamamızı ve nefretimizi hak ediyorsa, ey Justine, bunlar Eski ve Yeni Ahid diye bilinen salakça iki romana dayananlar değil midir?
Bu durumda, dinler, en güçlünün zorbalığının en zayıfı ele geçirmek istediği frenden başka nedir ki! Bu niyetle dolu olan kudretli kişi, üzerinde egemenlik kurma iddiasında olduğu kişiye, vahşetiyle kuşatmasına imkân tanıyan prangaları Tanrı’nın hazırladığını söylemeye cüret etti; ve yaşadığı sefaletin sersemleştirdiği bu adam da ötekinin her dediğine ayrımsızca inanır.
Bu dalaverelerden doğan dinler saygıyı hak edebilir mi?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Doğanın bütün üretimleri onu esir eden yasaların sonuçlandırıcı etkileriyse; eğer doğanın daimi etki ve tepkisi özü için gerekli olan hareketi varsayıyorsa, bir efendi benimsemekte çıkarları olanların bu doğaya temelsizce atfettikleri egemen efendiye ne gerek var?
Ölmek, düşünmeyi, hissetmeyi, zevk almayı, acı çekmeyi bırakmaktır: Fikirlerin de seninle birlikte yok olacaktır; acıların ve zevklerin mezarda senin peşinden asla gelmez..
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bedenin ölümünden sonra ruhun hissedeceğini, düşüneceğini, haz alacağını, acı çekeceğini söylemek, bin parçaya bölünen bir saatin hâlâ çalışmaya devam edeceğini ileri sürmek demektir..
_Orrrrosspu çocuğu, kahbenin evladı, ciğeri 5 para etmez, domuz ahırında doğan cüzzamlı Yahudi piç’i Tanrınız yapmadınız mı? İğrenç şarlatan. Tanrı’yla bir kaltağın düzüşmesinden doğan bu soytarının kanını ve etini, şarap ve ekmek diyerek, meyhane yemeği gibi yiyip bağırsaklarınızdan geçirip, sıçıp tanrıyı boka dönüştürmediniz mi?
_Bir boka yaramaz Tanrı. Kıt zekalıları ürküten, bilgeleri güldüren. Boşuna tahlil ettim tanrılaşmış bu itin tekini. E beş para etmez Tanrı sakin sakin mastürbasyon yaparım senin tanrısallığın üzerinde ya da arkadan düzerim. Seni tabii eğer senin dayanıksız varlığın benim düşük uçkuruma sunabilirse bir kıç. Sonra güçlü bir kolla sökerim yüreğini. Seni ezemediğimden en azından faniler arasında yıkmak isterim tehlikeli mabetlerini ve kanıtlamak isterim Tanrı’nın hala esiri olanlara kendi zayıflıklarının taptığı bu eciş bücüş ödlek tutkulara.
_Rabbi, Peygamber Hoşea’ya, bir fahişe almasını ve orospu çocukları doğurtmasını emrediyor. Zavallı adam da ona itaat ediyor.

_Hortlak, iğrenç hayalet. tiksindirici kabus. Defol git. Doğduğun karanlıklara geri dön. Senden söz etmeyi aklından geçirmiş ilk sersem boğazlansaydı. Yeryüzünde ne çok cinayet engellenirdi.
_Bu canavar bizi niye yarattı? Mecbur mu kaldı? O halde özgür değil. Bilerek mi yaptı? O halde o bir barbar.
_Tanrı kuruntudur. Tanrıya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir ya da aptalın teki.
_Senin lanetli adın artık küfürle anılsın. Gelecekte seni yeryüzüne yeniden yerleştirmek isteyen kalleş düzenbaz sonsuza dek azap çeksin. Özellikle zengin besili rahiplerin yüreklerinin keyiften oynamasına yol açma.

_Cübbeli namussuzlar, kendileri kadar aşağılık ve bayağı bir tanrı oluşturmuş ve çocukça bir cehennem dogması uydurmuşlardır. Bu tiksinç puta kendi tutkularını en iyi okşayacak her şeyi söyletebilmeye, kendilerine kadın ve para sağlayabilmeye çalışmaktadır. Toplumun yapması gereken şey beş para etmez miskinler yığınını kökten temizlemek.
_Bana bir Tanrının eseri olarak verilmek istenen bu kutsal kitaplar aptal birkaç şarlatanın kitabından başka bir şey değildir ve ben burada tanrısal izler yerine aptallığın ve dalavereciliğin sonucunu görüyorum.

*_Ateizm için şehit olalım. En köklü ateizm tehlikeleri aşikar bir dinden evladır.
_Çoğunluğun değil, hakikatin peşinden gitmek gerekir.
_Felsefe meşalesinin en cılız kıvılcımıyla bile onları yok eder.
_Bunu rüyasında gördüğünü söyledi diyen insanlara nasıl güvenebilirsiniz?
_Ahlakın dine değil dinin ahlaka dayanması gerektiğine inanıyorum.
_Başka hayal ürünleriyle mücadele etmek için yeniden oluşturulması gereken kimi hayal ürünleri vardır.
_Bütün düzenbazlar mucize gösterdi ve bütün salaklar da onlara inandı.

*_İlk bilinmezi açıklayamazken ikinci bir bilinmeze neden ihtiyaç duyuyorsun? Başlı başına kanıta ihtiyaç duyan şeyleri kanıt olarak kabul etmemi sağlıklı bir mantıkla benden nasıl bekleyebilirsin? Eseri tanımlamaktansa işçiyi anlamam için daha fazla çaba sarf etmem gerekmez mi? Anlamadığım bir şey yüzünden daha az anlayacağım bir şeyi kabul etmemi benden nasıl isteyebilirsiniz?
_Yahudilerin yasalarına hayran olan sizler onları kendi yasalarına riayet ediyorlar diye neden öldürtüyorsunuz?
_Evren bir sonuç değil nedendir. Asla bir eser değildir, yaratılmamıştır. O daima bizim gördüğümüz şeydir. Varlığı zorunludur, kendi nedenidir. Özünün hareket etmek ve üretmek olduğu açıkça görülen doğa gözümüzün önünde yaptığı gibi işlevlerini yerine getirmek için kendinden daha meçhul görünmez bir devindiriciye ihtiyaç duymaz. Eylem tarzlarının çeşitliliği tek başına maddenin çeşitliliğini oluşturmaktadır. Bizler varlıkları bizim organlarımıza ilettikleri etki ya da hareketlerin farklılıklarıyla ayırt ediyoruz.
_İnsan, olmadığı şey olmak istemektedir. Türlerin incelenmesi özün her yerde aynı olduğuna ve çeşitliliklerin nesne için yalnızca tarz olduğuna sizi ikna edecektir. İnsanın insanı yaratan maddeden daha yüksek olmadığı ve insanla at arasında yükseklik varsa bunun yalnızca değişimlerde ya da biçimlerde olduğu sonucuna varacaksınız. Var olan bütün varlıklarda yalnızca madde görülür. İnsan en geniş hareketin sonucudur. Kaplumbağa ancak bir titreşimin sonucudur ama en kaba anlamıyla madde her ikisinin de nedenidir.
_Günün birinde eserinizi yok edebilecek olan her şeyi sonsuza dek ortadan kaldırın. Özgür insan hıristiyanlığın tanrıları karşısında asla eğilmez. Bu din bir cumhuriyetçiye uygun değildir. Hiçbirinin varlığını sürdürmesine izin vermeyin bir teki bile kalsa hepsini diriltmeye yeter.

_En aşağılık bir avuç insanın uydurmaktan hoşlandıkları şeye herkesin inanmasını istemek akla yatkın mıdır? Akla sağduyuya ve hakikate bağlı kalmak yerine bu düzenbazlara mı bağlı kalmak gerekiyor? Dalaverenin, yalanın ve en barbar politikanın ürünü olmadıklarına nasıl ikna olabiliriz? Başkalarının anlayış sapmalarına bağlı kalındığında hangi akıldışılıklara sürüklendiğimizi görüyorsunuz.
_Akıl yürütemeyen bütün bu Tanrıcılar sizi tehdit eder ama tehdidin zayıf ve basit insanın silahı olduğunu biliyoruz. Bize akıl gerekiyor, tehdit değil.
_Bütün bir ulusun hararetle ikna olmuş olması bu mucizelerin hakikatini kanıtlamamaktadır. Bu mucizeleri fanatizmin düzenbazlığın dalavereciliğin ve kibrin eseri olarak görebiliriz.
_İnsanları eğitmekle ve yönetmekle görevli olanlar, aydın ve erdemli olsalar onları hayallerle değil gerçeklerle yönetirlerdi. Ama düzenbazlar onları akıllı bir şekilde yönetmek yerine onları masallarla uyutmayı daha kestirme bir yol olarak görmüşlerdir.
_Birkaç zavallı salağı yatıştırma arzusunun milyonlarca dürüst insanı zehirleme çabasına değeceğini sanmıyorum
_Ruh vücudun izlenimlerine uyar. Gençken zayıftır, geçkin yaşta çökmüştür. Dolayısıyla bedenin etkilerini hisseder. Ruh gerçekten Tanrının eseri olsaydı bedenin bütün farklı değişimlerine ya da arazlarına neden maruz kalsındı ki?
_Ulusal eğitime dinsel bir masal karıştırmaktan uzak durun. Öğrencileriniz temel ilkelerin uydurukluğunu fark eder etmez kurduğunuz yapıyı çökerteceklerdir.
_Anlaşılması en güç şeyin en önemli şey olduğuna aklı başında insanları nasıl oldu da ikna edebildik diye soracaksınız. Onları müthiş korkutarak çünkü insan korktuğunda artık akıl yürütemez ve insanın bir kez aklı karıştığında her şeye inanır ve hiçbir şeyi incelemez. Tüm dinlerin iki temeli cehalet ve korkudur. Korku onda alışkanlık halini alır ve ihtiyaca dönüşür. Ümit edeceği ya da endişe duyacağı bir şey kalmadığında kendinde bir şeylerin eksik olduğuna inanır.
_Onları iyi birer yurttaş haline getirirsiniz iyi birer savaşçı, iyi birer baba, iyi birer eş yaparsınız. Ülkelerinin özgürlüğüne öyle bağlı insanlar olurlar ki akıllarına hiçbir kölelik fikri gelmez. Hiçbir dini korku onların dehasını bulandıramaz. Herkesin ruhunda gerçek yurtseverlik ortaya çıkacaktır. Tüm gücüyle ve tüm saflığıyla bu ruhlarda hüküm sürecektir çünkü tek hakim duygu halini alır ve hiçbir yabancı fikir onun enerjisini azaltamaz. Bu durumda ikinci kuşak güvenilir olacaktır ve sizin eseriniz onun tarafından sağlamlaştırılarak evrenin yasası halini alacaktır. Ama kaygı ya da ödleklik yüzünden bu öğütlere uyulmazsa yok edildiği sanılan yapının temellerinin varlığını sürdürmesine izin verilirse neler olur? Yapı bu temeller üzerinde yeniden inşa edilir ve aynı dev heykeller oraya yerleştirilir şu korkunç farkla ki
bu heykeller bu kez oraya öyle bir güçle yerleştirilir ki ne sizin kuşağınız ne de sonrakiler onları devirmeyi başarabilir.

_Din ve tiranlık_
_Bu çocuksu dinin bizim tiranlarımızın ellerinde ki en iyi silahlardan biri olduğunu gözden kaçırmayalım.
_Krallar ve din adamları her zaman birbirlerini destekler ve birlikte güçlenirler. Dini batıl inançların engellerini parçalamadan krallığın tiranlığını ortadan kaldırmanızın imkansız olduğunu unutmayın. Bunlar birbirine öylesine sıkı sıkıya bağlıdır ki ikisinden birinin varlığını sürdürmesine izin verirseniz ortadan kaldırmayı ihmal ettiğiniz hangisiyse onun nüfuzu altına bir süre sonra yeniden düşersiniz. Bir cumhuriyetçi artık ne hayali bir varlığın kucağında ne de aşağılık bir dalaverecinin kucağında dize gelmelidir. Onun tek tanrısı cesaret ve özgürlük olmalıdır
_Dinlerin despotizmin beşiği olduğundan kuşku duymayın. Tüm despotların ilki bir rahipti. Birini yok ederken diğerinin temellerini de dinamitlemek gerektiği artık gün gibi aşik ardır. Asla öldürmeyin, asla sürmeyin. Bu vahşilikler kralların ya da onlara öykünen hergelelerin
Vahşiliğidir. Bu vahşilikleri uygulayanları kendi yöntemleriyle korkutamazsınız. Yalnızca putlara karşı güç kullanalım onlara hizmet edenleri gülünç düşürmek yeter. Tanrı dan ya da dinden söz etmek üzere yanımıza gelecek bu kutsanmış şarlatanların ilkini maskaraya çevirelim gülünç düşürelim onu. Fransa nın en büyük şehirlerinin kavşaklarında çamura bulanmaya, mahkum edelim en saldırgan küfürler en ateist eserler tamamen serbest bırakılsın ki çocukluğumuzun bu korkunç oyuncakları insanların yüreğinden ve belleğinden tamamen sökülüp atılabilsin. Her şeyi kanıtlayarak yurttaşlarına tüm bu hortlakları kovalamaları için bir tırpan ve bunlardan nefret edecek düzgün bir yürek bırakan eserin mükafatı ulusça verilecek önemli bir ödül olsun.

_Sizin bayağı Tann’nız kötü bir fizikçi.
_Ödüllendirilmemi ya da cezalandırılmamı niçin isliyorsun?
_Hareketin nedeni bizim irademizdir. Bu neden hareketin bizim içimizde yaratacağı sonucu bilmiyorsa Tanrı fikri ne iğrençtir. Eğer biliyorsa onun suç ortağıdır. Tanrı bizim irademizle işbirliği etmek zorundadır. Dolayısıyla o baba katilinin kolundadır, kundakçının meşalesindedir fahişenin amındadır. Ceza, ödül, yasa, yasak, emir kargaşa kelimeleri yalnızca alegorik kelimelerdir.
_İnsanların eylemlerini ve iyiliğe ya da kötülüğe yönelmesini belirleyen şeyin doğanın insanlara verdiği mizaç olduğu yaşamlarının farklı koşulları eğitimi toplumları olduğu açık değil midir? Onlar kötüyse onu böyle yaratmak bu Tanrının hoşuna gittiğindendir. İnsana işkenceler layık görmek acımasızlıktır. Tutkuları bize vererek ibadetin hakikatinden kuşku duyduk diye bizi sonsuzca cezalandıran bu barbar Tanrı da kim ola? Bu ne zırvalık ne saçmalık.
_Tiyatroda, pandomimanın kostümleri farklı olsa da soytarı hep aynı soytarıdır. Bu ortak tavır bütün insanların eşit aptallığından ve zaaflarının evrenselliğinden başka neyi kantlamaktadır?
_Hiçbir davranış doğayı gücendirmez.
_ Gözlerim açılır açılmaz bu kaba saba hayallerden nefret ettim ve kendime onları ayaklar altında çiğneyecek bir yasa yaptım. Asla vazgeçmeyeceğime yemin ettim
_Bu kitabı Tanrı nın yazdırdığını söylesem o zaman bana bu Tanrı nın küstah bir cahil olduğu cevabını vermez misiniz? Musa nın bunu Ürdün dışındaki çölde yazdığını söylüyor desem yine aynı cehalet görülmez mi?
_Balinanın karnında üç gün kapalı kalan sizin Yunusla balinanın karaciğerini pişirip yeme fikri aklına gelen Herkülün hikayesinden bariz biçim de kopya edilmemiş mi?
_Din adamlarının hepsi de asla gerçek olmayan, değirmenleri dev sanan Don Kişot lara benzemiyor mu?
_Hayal mahsulü ve işe yaramaz varlık. Adın bile yeryüzünde hiçbir politik savaşın döktüremeyeceği kadar kan akıttı. İnsanlar çılgınca umutları ve gülünç korkularıyla ne yazık ki seni hiçlikten çıkartmaya cüret ettiler. Keşke geri girsen.
_Dünyada genel kabul görmeyen tek bir çılgınlık tek bir zırvalık yoktur hayranları ve müminleri olmayanı yoktur insanlar var oldukça deliler de olacaktır ve deliler oldukça tanrılar ibadetler cennet ve cehennem vs. olacaktır.
_Tanrı nasıl oluyor da her şeyi o yaratabilmişken, keyfince bir insan yaratamamıştır? Tanrı sonsuz önsezisiyle ortaya çıkacak sonucu gayet iyi biliyordu. _Her ulus kendi geleneklerine bilgi ve ortamına uygun olarak bu varlıkları yarattı. Bir süre sonra yeryüzünde ne kadar halk varsa o kadar din ortaya çıktı. Eger doğa sürekli hareket halindeyse tek kelimeyle motor neye yarar?
_Soğukkanlı biri ise kinci olamaz ama siz yine de Tanrınızın intikam aldığını ileri sürüyorsunuz. Bu berbat şey ancak sersemlerin ya da aklını kaçırmışların kıt zekasında var olabilir.

_Hortlak, varsan göster kendini. Benim gibi zavallı bir yaratık sana hakaret etmeye cüret etti. Sana meydan okudu. Seni hiçe saydı. Çık karşıma. İyi kalpli Musa ya göründüğün söylendiği gibi alev alev yanan çalılık halinde değil, senin oğlun olduğunu söyleyen beş para etmez cüzzamlıya göründüğün dağın tepesinden de değil. Yıldızın yakınından görün madem. Şanın, şöhretin buna bağlı. Bunu yapmaya cüret et ya da bütün zeki insanların senin iktidarını reddetmesine şaşma. Seni arzulayanlardan niçin gizleniyorsun ki? Onları ürkütmekten mi çekiniyorsun yoksa. Ah canavar nasıl da layıksın bu intikama. Kudretini acımasızlıkla mi göstermek zorundasın
_Ey Sen Dünyada Mevcut Her Şeyi Yarattığı Söylenen Hakkında En Ufak Bir Fikrim Olmayan Sen. Ancak Lafta Tanıdığım Ve Her Gün Yanılan İnsanların Bana Söyledikleri Kadar Bildiğim Sen. Tanrı Denen Acaip Ve Hayal Mahsulü Varlık. Kesinlikle Gerçekten Ve Herkesin Önünde İlan Ediyorum Ki. Sana En Ufak Bir İnancım Yok. Ve Bunun Da Nedeni Gayet Mükemmel Dünyadaki Hiçbir Şeyin Akla Yatkınlığına Kanıt Olmadığı. Saçma Bir Varoluşa Beni İkna Edecek Hiçbir Şey Bulamıyorum.
_Yanlışın ve fanatizmin kör ettiği zayıf ve saçma faniler tepesi tıraşlı rahiplerin batıl inancının sizi gömdüğü tehlikeli yanılsamalardan vazgeçin. Onların size bir Tanrı sunmalarındaki müthiş çıkarı bu tür yalanların sizin mallarınız ve ruhlarınız üzerinde onlara sağladığı itibarı düşünün. Yüreğinizde bir ibadet ihtiyacı duyuyorsanız tutkularınızın somut nesnelerine yönelin. Gerçek bir şey sizi en azından bu doğal saygı içinde tatmin edecektir. Ama tanrıya yönelik iki üç saatlik sofuluğun ardından ne hissediyorsunuz. Düşlere ve gölgelere tapınış olsaydınız da duyularınız aynı durumda olurdu. Din adamlarının hepsi de asla gerçek olmayan, değirmenleri dev sanan Don Kişot lara benzemiyor mu?
_Tanrınızı Hıristiyan dininin dogmaları aracılığıyla mı inceleyeceğim? Tutarsız ve barbar bir varlıktan başka ne görmekteyim ki?
_Tanrının emirleri ile doğa yasaları birbirine karşıttır. Tanrının adil olması gereken istençleri ile doğa yasalarındaki adaletsizlikler asla bir arada olamaz. Tanrının sürekli olarak iyiliği istemesi gerekir. Doğa ise kendi yasalarına hizmet eden kötülüğün karşılığı olarak iyiliği arzulamakladır. Doğanın sürekli hareket halinde olması gerekir.
_Bu aşağılık Tanrıdan daha güçlü bir varlık olan Şeytan kendi hükümranlığını daima koruyarak yaratıcısına her zaman meydan okuyabilir. Ezeli Varlıkın kendine ayırdığı sürüyü baştan çıkararak sefahate sürüklemeyi daima başarır.

_İsa_
Yahudi bir fahişenin bağrında, bir domuz ahırında dünyaya geldiği duyurulur. İşte ona atfedilen saygın soy sop. Ciğeri beş para etmez tek oğulun hangi ilişki sonucu edindiğini bilmiyorum. Çünkü insanın düzüşmesi gibi. Tanrısının da düzüşmüş olmasını istemiştir. Bu dalavereci suyu şaraba döndürür. Arkadaşlarından biri ölü numarası yapar bizim sahtekar da onu diriltir. İki ya da üç arkadaşının önünde öyle bir hokkabazlık gösterisi düzenler. Kendisine inanmayan herkesi coşkuyla lanetleyen bu kerata sözünü dinleyecek olan herkese de cenneti vaat eder. Kendini çarmıha gerdirtir ama kendisini izleyecek it kopuğu garantilemiştir. Muhafızları sarhoş ederler. Ceset kaldırılır salaklar kadınlar çocuklar ellerinden geldiğince Mucize diye ağlaşırlar. Bu yavan bayağı romana inanacak bir yığın bön bulunur. Dinin tarihi budur.
_ Bir kaltakla bir askerden dünyanın sözü bile edilmeye değmez bir yöresinde doğan cüzamlı bir Yahudi kimdir ki dünyayı yarattığı söylenen kişinin organıymış gibi geçinmeye cüret edebiliyor.
_ Bir rahibin yani yalana ve suça bulanmış itin tekinin arzusu üzerine gördüğümüz her şeyin yaratıcısı olan bu büyük Tanrı her sabah bir parça hamurun içine on on iki milyon kez inmek için küçülecek müminler tarafından sindirilip bir süre sonra onların bağırsaklarının dibinde en iğrenç dışkı halini alacaktır ve bunun da nedeni bu canavarca dinsizliği bir meyhane yemeğinde uyduran bu sevgi dolu iğrenç evladı memnun etmektir. Ekmek benim etim olacaktır onu böyle yiyeceksiniz ama ben Tanrıyım. O halde Tanrı sizin tarafınızdan yenmiş olacaktır dolayısıyla göğün ve yerin yaratıcısı boka dönüşmüş olacaktır.
_ Tanrının oğlu olduğunu söyleyen kişi tek bir satır bile yazmamış bu hödük. Hergeleyi Asmışlar ne önemi var? Ona hiç inanmazsam vay halime sonsuz eziyet ve işkenceler beni bekliyor.

_İncile Dair_
_Karışık_Doğanın bütün üretimleri onu esir eden yasaların sonuçlandırıcı etkileriyse eğer doğanın daimi etki ve tepkisi özü için gerekli olan hareketi varsayıyorsa bir efendi benimsemekte çıkarları olanların bu doğaya temelsizce atfettikleri egemen efendiye ne gerek var?
_Sekiz kişiden oluşan Nuh un ailesi bütün bu yaratıkları nasıl besleyip bakabilmiştir? Ey Yahudilerin kudretli Tanrısı bütün bu hayvanlar arasında senin kadar kıt zekalı bir teki bile yoktu.
_Tanrı nın karısı Medyenli olan Musaya yirmi dört bin erkeği öldürmesini çünkü içlerinden biri bir Medyenliyle yatmıştı. emrettiğini gördüğünüzde ilahi hakkaniyet hakkında ne düşünüyorsunuz.
_Sam son genellikle ancak ormanlarda yaşayan üç yüz tilkinin kuyruğuna meşaleler bağlayarak Filistinlilerin ekinlerini nasıl ateşe verebildi? Bir eşek çenesiyle bin Filistinliyi nasıl öldürdü?
_Hezekiel, bir genelev inşa ettiniz. Kamusal alanlarda fahişelik yaptınız eşek organına sahip olanlarla ve atlar gibi boşalanlarla yatmayı ateşli bir şekilde arzuladınız dediğinde beni hayretler içinde bırakıyor.

_Ruhun Ölümsüzlüğü Üzerine_
İdeaları ancak maddi tözlerden edinebiliyorsak idealarımızın nedeninin gayrimaddi olduğunu nasıl varsayabiliriz? Duyular olmadan idealara sahip olabileceğimizi ileri sürebilmek doğuştan kör birinin renklere dair bir fikri olabileceğini söylemek kadar saçmadır ruh denen bu ilkenin gizli hareketleri bizim içimizde saklı nedenlere bağlıdır. Bizim ruhumuz bildiğinden başka şey üzerinde bir şey yapabilir mi? Ya da hissettiğinden başka şeyi bilebilir mi? Ruhun daima bedene bağlı olarak onun da aynı mertebelerden geçtiğini görürsünüz. Dünyanın da tinsel evrensel bir ruhu olduğuna kendilerini ikna etmek için bu sahte ilkelerden yola çıkıyorlar ve kendi bedenlerinin uzantısı olan bu yeni kuruntuya tanrı adını veriyorlar. Buradan da dinler ve bütün saçma masallar doğuyor. Varoluşun sonsuzluğuna duyulan arzu zorunlu olur. Bu arzu bir süre sonra kesinliğe dönüşür ve daha acil olarak dogma halini alır. Hayal mahsulüne duyulan arzu bu hayal mahsulünün kanıtı hiç olabilir mi? En uzak çağlara uzandığımızda ruhun ölümsüzlüğü en kaba hatalara gömülmüş halktan başka bir şey ne yazık ki çıkmıyor. Bu korkunç budalalığı kabul ettirebilmiş nedenler incelenirse bunlar politikada terör ve cehalette bulunur. Bu saçmalık Mısırlılar arasından doğmuştur yani yeryüzünün en saf ve en batıl inançlı halkından. Musa onların okullarında yetiştirilmiş o lmasına rağmen Yahudilere bundan tek kelime söz etmemiştir. Bunu kullanmayı hayal edemeyecek kadar aptaldı. Dalaverecilerin ve düzenbazlann örnek aldığı İsa bu iğrenç şarlatan da ruhun ölümsüzlüğüne dair hiçbir kavrama sahip değildir. Bedeni asla ruhtan ayırmaz. Doğanın olguları tartışmasız biçimde ilktir yanlış bilinen yanlış yorumlanan fizik ikincil nedenlere imkan tanımış olmalıdır. Politika üçüncül nedendir.
_Bütün yanılgılar onları kabul edenlerin zihninde birbirine eklendiğinden bir yanılgıyla mücadele etmek ve ortadan kaldırmak için genellikle bir diğerini yeniden oluşturmak zorunda kalınır
_Bölünebilirlik maddenin temel özelliğidir bölünebilir olan şey değişime tabidir
_Tanrı nın kendinden kaynaklı bir tözü cezalandırması ya da ödüllendirmesi saçma olur.
_Yanlış bir kanaatin savunulmasında güçlükler yok edildiği sanıldıkça yeniden doğarlar.

_Cehenneme Dair_
Öyle dogmalar vardır ki başka dogmalarla mücadele edebilmek için kimi zaman kabul etmesek bile varsaymamız gerekebilir. Beni bağışlayacağınızı umut ediyorum bu iğrenç hortlağa inanacağıma kesinlikle ihtimal vermeyeceğinize eminim. Cehennem dogması kendi başına gerçek olmaktan öyle uzak bunu desteklemek için ileri sürülen argümanlar öyle zayıftır ve akla öyle aykırıdır ki bunlarla mücadele etmek zorunda kaldığım için neredeyse utanıyorum.
_Gehenne vadisi_Kudüs yakınlarında Gehenne vadisi denen bir yerin olduğu görülmüştür. Ateş işkencesi bu vadide kullanıldığından bu fikir gerçeğe çok yakındır. Bu vadi bir işkence ve eziyet yeriydi ve masallarinda sözünü ettiği yer hiç kuşkusuz burasıdır. Orada suçlular canlı canlı yakılıyordu. Kimi zaman dizlerine kadar gübrenin içine gömülüyorlardı. Boyunlarının etrafına ku maş parçası dolanıyor ve iki adam boğmak için her biri bir taraftan çekiyordu. Böylece ağızları açılınca içine erimiş kurşun dökerek iç organlarını yakıyorlardı. Yasayı ihlal eden Gehenne vadisinde yakılmalı ya da çöplüğe atılmalıdır

_Genel çıkar özel çıkara baskındır. Özel çıkar açısından bakıldığında canavarca adaletsiz görülebilecek yasaları haklı çıkaran şey işte budur.
_Bir oğul babasının kendisini acımasız eziyetlere mahkum edebileceğini hayal etseydi ona karşı saygı ya da sevgi duyabilir miydi? Buna inanabilecek sadece salaklar kalıyor.
_Bunca şatafatlı bir şekilde bana Tanrısından söz eden halkın için de en fazla inançsız bulunca ne düşünmeliyim? Ne yani bu Tanrı kendi halkını lütuflara ve mucizelere boğuyor ama bu sevgili halk da Tanrısına inanmıyor öyle mi?
_İnsanlar arasında yerleştirilen dinlerin hiçbiri diğerleri üzerinde hakkıyla hakimiyet kuramaz. Bir teki bile yoktur ki masallarla yalanlarla, sapkınlıklarla dolu olmasın.
_Teologlar ne tuhaf akıl yürütüyor. Şeylerin doğal nedenlerini keşfe demediklerinde doğaüstü nedenler uyduruyorlar açıklamaya çalıştıkları şeylerden daha karanlık sözcükler uyduruyorlar. Teologların maddeye pek az önem vermeleri aşina olmanın küçümsediklerindendir. Bize ruhun bedenden daha kusursuz olduğunu söylediklerinde hiçbir şey demiyorlar.
_Eh Juliette hep olmayacak olmanın kesinliği hiç olmamış olmaktan daha mı umut kırıcı?

_Hayaletten vazgeçtik. Akıl yürütmeyi bilen tüm insanların tek sistemi ateizmdir. İnsan aydınlandığı ölçüde hareketin maddeye içkin olduğunu kavradığı ölçüde bu hareketi yaratacak bir failin gerekliliğinin yanıltıcı bir varlık olduğunu anladı kuruntuların ürünü olan bu Tanrı nın onların ellerinde bizi zincirleyecek yeni bir araçtan başka bir şey olmadığı anlaşıldı. Musa İsa Muhammet tüm bu büyük hinoğluhinler bizim fikirlerimizin tüm bu büyük despotları kendi ölçüsüz tutkuları için yarattıkları ilahları bir araya getirmeyi bildiler. Bu hayaleti konuşturma hakkını yalnız kendilerine saklayarak bizi köleleştirmek için başvurular.
_Krallığı parçalamakla yetinmeyelim putları da sonsuza dek ezip toz edelim. Batıl inançla kralcılık arasında pek bir mesafe yoktur.
_Küstah bir hükümranı yüceliklerin doruğundan idam sehpasının dibine götürecek kadar bilge cesaretli bir halka inanalım. O ki bu son birkaç yıl içinde bunca önyargıyı parçalamayı bildi. Bunca gülünç engeli kırmayı bildi. O halde bir kraldan daha da aldatıcı olabilecek bir hortlağı mülkiyetin iyiliği için cumhuriyetin refahı için gömmeye muktedirdir.

_Ey kutsal hareketler kibirli izlenimler sonsuza dek saygımıza layık kalın gerçek bilgelerin ibadetine yalnızca bunlar sunulabilir yalnızca bunlar hep sevinç salabilir gerçekten kalplerine
_Çekinmeden vuralım ve asla kaygı duymayalım doğaya teslim ederken kendimizi cinayetler işlemekten.
_Kutsal hiçbir şey yok. Bu evrendeki her şey boyun eğmelidir ateşli kusurlarımızın sultasına. Biz çoğaldıkça çeşitlenecek alçaklık daha iyi hissederiz sertleşmiş ruhumuzda.

_Ölüm döşeğndeki adam, Papaza: Benim tek vicdan azabım doğanın bana kendisine hizmet edeyim diye vermiş olduğu yetileri vasat kullanmış olmamla ilgilidir. Zaman zaman ona direndiğimi itiraf etmeliyim. -Papaz: Yaratıcı, evrenin efendisidir. Her şeyi yaratan odur. -Adam: İlk güçlüğü açıklayamazken ikinci bir güçlüğe neden ihtiyaç duyuyorsun? Senin tanrına atfettiğin şeyi doğanın yapması mümkünken niçin doğaya bir efendi arıyorsun ki? Fizik bilgini yetkinleştirirsen doğayı daha iyi anlarsın aklını arındır önyargılarını yok et o zaman tanrına ihtiyacın olmayacak. -Papaz: Kör birine ışık tutulamaz. -Adam: En fazla kör olan kişi kesinlikle gözünü bağlayandır yoksa çözen değil. Sen uyduruyorsun, ben basitleştiriyorum. İkimizden hangisi kör? Kavramak inancın ilk besinidir. Anlamanın hiç etkili olmadığı yerde inanç ölüdür. Tanrın kuruntudur. Ona inanmam için ya deli olmam gerekir ya da aptalın teki. Ben sana minnet yerine yalnızca kin borçluyum. Senin tanrın, tutkularına hizmet etsin diye senin imal ettiğin bir makine ve onu keyfince hareket ettiriyorsun ama benim tutkularımı rahatsız ettiğinde onu alt etmek bana iyi geliyor. Benim zayıf ruhumun sükunete ve felsefeye ihtiyaç duyduğu an safsatalarınla gelip korkutmaya çalışma bunlar ikna etmiyor, ürkütüyor ruhumu, yatıştırmıyor, öfkelendiriyor. Ateş verildiğinde barutun tutuşması zorunlu değil mi? Evet. Peki bunda ne gibi bir bilgelik buluyorsun? Hiç. Demek ki bilgelik olmadan zorunlu olan şeyler vardır. Hiçbir bilgece ve akla yatkın neden yönlendirmeden her şey neyse o olabilir senin gördüğün şey olabilir. Tanrın gibi doğadışı nedenler varsaymak zorunda kalmadan doğal nedenleri olabilir. Bütün düzenbazlar mucize gösterdi ve bütün salaklar da onlara inandı. Bir mucizenin hakikatine beni ikna edebilmek için sizin mucize dediğiniz olayın doğa yasalarına mutlak anlamda zıt olduğuna emin olmam gerekir çünkü mucize olarak görülebilecek tek şey doğadışı olandır. Senin İsan Tuvanalı Apollonius un yaptığından daha eksantrik bir şey yapmadı ama yine de kimse çıkıp Apollonius u bir tanrı olarak görmedi. Tanrının var olduğu doğru olsaydı hükümdarlığını inşa etmek için mucizelere şehitlere ve kehanetlere hiç ihtiyaç duyar mıydı insan kalbi onun eseriyse kendi yasasının tapınağı olarak bu kalbi seçmez miydi? Hepsi de onu tek bir biçimde severdi. Hiçlik beni asla ürkütmedi. Ondan daha teselli edici ve basit bir şey görmüyorum. Bütün diğer sistemler kibrin eseri yalnızca o aklın. Ödüllendirilmemi ya da cezalandırılmamı niçin isliyorsun? Beni cezalandırmanın zevkini tatmak için beni yaratmak istemiş olabilir mi? Üstelik de bunu ha kim olmama izin vermediği bir tercihin sonucu olarak yapabilir mi?
_İnsanın bütün ahlakı yalnızca şu ifadede kayıtlıdır: Kendin ne kadar mutlu olmak istiyorsan, başkalarını da o kadar mutlu kıl ve bizim maruz kalmak istemediğimiz kötülüğü onlara yapma. İşte uymamız gereken tek ilke budur. Bu ilkeleri tatmak ve kabul etmek için ne dine ne tanrıya ihtiyaç vardır yalnızca iyi bir kalp yeterlidir. Bütün bu din dehşetinin adı bile yeryüzünde tüm diğer felaketlerden ve savaşlardan daha fazla kan döktürdü. Öteki dünya fikrinden vazgeç yok öyle bir şey ama bu dünyada mutlu olmaktan ve mutlu etmekten vazgeçme. İşte doğanın yaşamını iki misline çıkarman ya da geliştirmen için sana sunduğu tek tarz bu.

_Önsöz_
Moda Ateizm, bencil, konfotmist bir tutumdur. Gerçek Ateizm ise şiddetli bir fetihtir ve tarihsel olaydan ayrı değildir ve bu insanı afallatan şeyle yüzleşmek körelmeye karşı en iyi reçetedir. _Ateist düşüncenin tarihine keyfi bir son atfetmek burjuva ilerlemeciliğinin bir tuzağıdır.
_Ateizm aristokrattır diyordu Robespierre. Bunu derken elbette Marki yi düşünüyordu. Yüce Varlık bayramında Robespierrein yaktırdığı ateizm heykelinin küllerinden tanrıça Akıl doğuyordu. O dönemin Fransasının yüzde 80 köylülerden oluştuğu unutulursa ne bu sözler ne de Yüce Varlık politikası anlaşılır.
_Sade, doğruluktan şaşmaz ve alt edilemez. Sadenın sisteminde ateizm bir dürüstlük teminatıdır. Tavizsizdir ve dönemin sosyetik deizminin [yaradancılık] yapmacıklıklarından uzaktır. _Markiyi münzevi bir Prometheus olarak karanlıkçılığa karşı kahraman olarak sunmak aslında entelektüel bir namussuzluk olur ve döneminin felsefesini kavramamak anlamına gelir. _Kendi iyi niyetinden sürekli kendisi şüpheye düşmüştür. _O hücreden ziyade kendi döneminin içine kapanmış biridir. Onun romanesk evreni tıpkı yaşamı gibi kapalı ve hapistir.
_1789 Bastillde hapis olan Sade, Parisi altüst eden karışıklıkları karısından öğrenir. Bulunduğu kalenin tepesinden mahkumlar boğazlanıyor diye haykırır ve kalabalığı meydanı ele geçirmeye ve gelip kendisini kurtarmaya çağırır. Bastillein son yöneticisi De Launay dik başlı bu mahkumu Devlet bakanı de VilledeuiTe yazdığı dilekçede Sadeı hiçbir şeyin alt edemeyeceği biri olarak tarif ederek aldığı bu önlemi haklı gösterir. Bu koşullarda Sade ve Robespierre kendi kısır alternatifleri içinde tükenmişlerdir. Sadeye göre ahlaka karşı ateizm, Robespierre göre ateizme karşı ahlak. Biri -Sade-ilk günahla şekillenmiştir doğal kötülüğe inanır diğeri -Robespierre-doğal iyiliğe inanır. Hazza indirgenemeyen bir modern mutluluk anlayışı her ikisinde de eksiktir. Her ikisi de inancın sona ermesinin bir ahlaka imkan tanıdığını ve bunun da inşa edilmesi gerektiğini göstermeye çabalayan Baylenin programatik kaygısının berisinde kalmıştır.
_Spinoza paylaşıldıkça artan iyiliklerden daha önce söz etmişti. Mutluluk bu iyiliklerin yani cumhuriyetin yayılmasını ve üretici güçlerin yeterli gelişimini gerektirir. _Marxın bilimsel sosyalizminden önce politik karşı çıkışın kendiliğinden ifade biçimi ütopyadır
_Justine ve Juliette Devrim in Yetimleri. uliette altüst oluşu hayal eder Justine kardeşliği. Ama iki kız kardeş doruk noktasına varmış soyutlamalardır.
_Maximilien Robespierre (1758, 1794) Jakoben. Fransız devlet adamı, hukukçu ve Fransız Devrimi’nin önde gelen isimlerinden. idam edildi.
__________________________

Evren bir sonuç değil nedendir, asla bir eser değildir; yaratılmamıştır, o daima bizim gördüğümüz şeydir; varlığı zorunludur; kendi nedenidir. Özünün hareket etmek ve üretmek olduğu açıkça görülen doğa, gözümüzün önünde yaptığı gibi, işlevlerini yerine getirmek için, kendinden daha meçhul, görünmez bir devindiriciye ihtiyaç duymaz..
Değersiz ve ham bir maddenin zayıf kısmı olan bizler, ölümümüzle birlikte, yani bizi oluşturan elementler genel kütlenin elementleriyle birleştiğinde, sonsuza dek yok olacağız ve ne şekilde davranmış olursak olalım, bir an için doğanın potasından geçip başka biçimlerde yeniden fışkıracağız. Üstelik ömrü boyunca erdemi çılgınca göklere çıkarmış olan da, en korkunç suçlara gırtlağına dek gömülen de eşitlenecektir, çünkü hiçbir davranış doğayı gücendirmez ve bütün insanlar doğanın bağrından eşit olarak çıkmışlardır; yeryüzündeyken herkes bu ortak ananın itkileriyle davrandığından, hepsi de, yaşamlarından sonra, aynı sonu ve aynı yazgıyı paylaşacaktır.
İlk insanlar, onları şaşkına çeviren olaylardan ürkerek, bilmedikleri yüce bir failin ilerleyişi ve etkiyi idare etmiş olduğuna ister istemez inanmak zorunda kaldılar: Zayıflığın özelliği, ya gücü varsaymak ya da güçten ürkmektir. İnsan ruhu, kendisini şaşırtan bütün mekanizmanın iç gücünü oluşturan hareketin yasalarını doğanın bağrında bulamayacak kadar çocuk hâlâ; doğanın kendi kendinin motoru olduğuna inanmak yerine bu doğaya bir motor varsaymanın daha basit olduğu kanısında. Üstelik de bu devasa efendiyi inşa etmekte, tanımlamakta, eylemlerinin bize kanıtladığı kusurları ona atfettiği niteliklerle uzlaştırmakta daha fazla güçlük çekeceğini aklına bile getirmiyor. Evet, ne diyordum, onu şaşırtan şeyin nedenini doğayı inceleyerek bulmak ona daha fazla zahmet vereceğinden, bu ilk varlığı varsayıp ona tapacak kadar şaşkına döner ve körleşir. Bu andan itibaren, her ulus kendi geleneklerine, bilgi ve ortamına uygun olarak bu varlıkları yarattı. Bir süre sonra yeryüzünde ne kadar halk varsa o kadar din, ne kadar aile varsa o kadar tanrı ortaya çıktı. Bütün bu tiksinti verici putların altında, bu saçma hayaleti, insanın körleşmesinin ilk ürününü tanımak kolaydır. Pandomimanın kostümleri farklı olsa da, soytarı hep aynı soytarıdır; farklı yapmacık tavırlarla ona hizmet ediliyor olsa da ibadet hep aynıdır. Bu ortak tavır, bütün insanların eşit aptallığından ve zaaflarının evrenselliğinden başka neyi kanıtlamaktadır? Bundan çıkan sonuç, benim de onların budalalığını taklit etmem gerektiği midir? Daha derin incelemeler, daha olgun ve daha düşünceli bir zekâ doğanın sırlarını anlamaya, bunlara nüfuz etmeye, sonuçta, biraz önce size dediğim gibi, hareket doğanın içindeyse, devindirici bir güce hiç ihtiyaç olmayacağına beni ikna olmaya zorlarken, bu tiksinç kuruntunun utanç verici sultası altında sizin gibi yatışarak, onun hoşuna gitmek için yaşamın en donanımlı hazlarından vazgeçmem mi gerekiyor? Hayır Justine, hayır, eğer böyle davranırsam kaçığın biri olurum; insanların sersemliğinin ya da dalavereciliğinin bana her gün tekrar tekrar kurdukları tuzakları çözmekle doğanın bahşettiği bu akla layık olmayan bir deli olurum. Şu hayali Tanrı’ya inanmayı bırak artık çocuğum: asla var olmadı o. Doğa kendi kendine yeter; bir motora, devindirici güce hiç ihtiyaç duymadı: Bir temeli olmadan varsayılan bu motor doğanın kendi güçlerinin çözülmesinden başka bir şey değildir, okulda bize öğretilen savı kanıtsama denen şeydir. Tanrı’nın varlığı yaratmayı gerektirir, yani hiçbir şeyin olmadığı ya da her şeyin kaos içinde olduğu bir an olmalıdır. Bu durumların herhangi biri eğer kötülük idiyse, sizin sersem Tanrı’nız bunun varlığına niçin izin verdi? Yoksa iyi bir durum muydu? O zaman niçin değiştirdi? Eğer şimdi her şey iyiyse, sizin Tanrı’nızın yapacak işi yok demektir; peki eğer gereksizse, güçlü olabilir mi? Eğer güçlü değilse. Tanrı olabilir mi? Bizim saygımızı hak edebilir mi? Eğer doğa sürekli hareket halindeyse, tek kelimeyle, motor neye yarar? Eğer motor maddeyi hareket ettirerek madde üzerinde etkide bulunuyorsa kendisinin madde olmaması mümkün müdür? Zekânın madde üzerindeki etkisini ve maddenin, kendi kendine hiçbir hareketi olmayan zekâ tarafından hareket ettirildiğini düşünebiliyor musunuz? Siz Tanrınızın iyi olduğunu söylüyorsunuz; yine de, size göre, onun insanlarla yaptığı ittifaka rağmen, yalnızca bu ittifakı pekiştirmek amacıyla kendini Yahudiye’de astırmak için dünyaya gelmiş sevgili oğlunun kanının dökülmesine rağmen, bütün bunlara rağmen, insan soyunun üçte ikisi hâlâ sonsuz alevlerde yakılmaya mahkûm olacak öyle mi? Bunun da nedeni, ondan her gün diledikleri lütfü alamamaları olacak, öyle mi? Siz bu Tanrı’nın adil olduğunu mu söylüyorsunuz! Hoşuna giden bir ibadetin bilgisini dünyanın otuzda birine bahşedip de geri kalanı nihai işkenceyle cezalandıracağı bir cehalet içinde bırakması hakkaniyet midir? Sizin Tanrı’nız kadar adil olan bir insan hakkında ne düşünürsünüz? Bir de onun her şeye kadir olduğunu ekliyorsunuz. Ama bu durumda kötülük onun hoşuna gidiyor olmalıdır; çünkü yeryüzünde iyilikten çok kötülük var; hâlâ da kötülüğün sürmesine izin veriyor. Dolayısıyla burada ortalama diye bir şey yoktur: ya bu kötülük onun hoşuna gidiyor ya da buna karşı koyacak gücü yok. Her iki durumda da kötülüğe eğilim gösterdiğim için pişmanlık duymamalıyım; çünkü eğer o engelleyemiyorsa, elbette ki ben ondan daha güçlü olamam; ve eğer kötülük onun hoşuna gidiyorsa, benim de onu kendi içimde ortadan kaldırmama gerek yok. Siz onun hareketsiz olduğunu söylüyorsunuz; ama ben onun beş ya da altı kez halk, yasa, irade, duygu değiştirdiğini görüyorum. Zaten, hareketsizlik soğukkanlılığı gerektirir. Soğukkanlı biri ise kinci olamaz, ama siz yine de Tanrı’nızın intikam aldığını ileri sürüyorsunuz. Sizin bu hortlağa ne kadar çok gülünçlük ve tutarsızlık atfettiğinize bakıldığında; onu akla yatkın bir varlık haline getirmek için yandaşlarının onu karmaşıklaştırdıkça anlaşılmaz kıldıklarına bakınca; onu doğrulamaya çalıştıkça küçük düşürdüklerinin farkına varmadan, onu büründürmek zorunda kaldıkları gülünç ve çelişik nitelikler rahat rahat incelendiğinde, insan dehşet içinde ürperiyor. İnceleyip gerçeği saptayan, Justine, onun bütün sanlarının birbirlerini karşılıklı olarak yok edip yuttuğunu görün. Kimilerinin kaygısından, kimilerininse düzenbazlığından, ama herkesin cehaletinden doğmuş bu iğrenç varlığın, bizden bir an bile iman, bir an bile saygı hak etmeyen, insanı isyana sevk eden bir yavanlık olduğunu kabul edeceksiniz; zekâyı iğrendiren, kalbe isyan saçan ve insanlara eziyet edip aşağılamak için karanlıklardan çıkmış acınası bir zırvalık! Bu hayal mahsulünü lanetleyin; bu berbat şey ancak sersemlerin ya da aklını kaçırmışların kıt zekâsında var olabilir. Dünyada ondan daha tehlikeli hiçbir şey olamaz, insanların daha fazla korktuğu, daha fazla tiksindiği bir şey olamaz.
Kendisine inanmayan herkesi coşkuyla lanetleyen bu kerata, sözünü dinleyecek olan herkese de cenneti vaat eder. Cahil olduğundan hiçbir şey yazmaz; aptal olduğundan pek az konuşur; zayıflığı nedeniyle de pek az şey yapar; ve sonunda, pek ender olsa da kışkırtıcı söylevleri karşısında sabrı tükenen yüksek görevlilerin canını sıkan şarlatan kendini çarmıha gerdirtir, ama kendisini izleyecek it kopuğu garantilemiştir, onu ne zaman çağırsalar kendini yedirmek için onlara doğru inecektir. İşkence yapılır, sesini çıkarmaz. Babası olan mösyö, bu yüce Tanrı, ki onun oğlu olduğunu söylemeye cesaret etmektedir, ona en ufak yardım eli uzatmaz ve bu namussuz, haytaların bası olmaya bu kadar layıkken zavallı muamelesi görür.
Bu durumda, öğretisini yaydığınız korkunç Tanrı sizce ne düşünmektedir? Onun bir oğlu vardır, tek oğul, hangi ilişki sonucu edindiğini bilmiyorum; çünkü insanın düzüşmesi gibi. Tanrı’sının da düzüşmüş olmasını istemiştir o; kendisinin bu önemli parçasını gökyüzünden koparıp almıştır. Bu yüce yaratığın, göksel ışınların üzerinde, melekler kortejinin ortasında, tüm evrenin gözü önünde belireceği belki hayal edilmektedir Tek sözcük yok; Yeryüzünü kurtarmaya gelmiş Tanrı’nın, Yahudi bir fahişenin bağrında, bir domuz ahırının ortasında dünyaya geldiği duyurulur! İste ona atfedilen saygın soy sop! Ama onun bu şerefli görevi bizim zararımızı telafi edecek midir? Bir an için peşinden gidelim onun. Ne demektedir? Ne yapmaktadır? Bize hangi yüce görevi iletmektedir? Hangi esrarı açığa çıkaracaktır? Bize hangi dogmayı buyuracaktır? Onun büyüklüğü hangi edimler içinde kendini gösterecektir?
Oysa Tanrı, sonsuz önsezisiyle, ortaya çıkacak sonucu gayet iyi biliyordu. Böyle olunca da, bizzat kendisinin oluşturduğu yaratığı zevk için kaybediyor. Ne korkunç bir Tanrı bu! Ne canavar! Bizim kinimize ve dinmek bilmez intikamımıza ondan daha layık bir vicdansız, bir hergele olamaz! Bununla birlikte, bu kadar yüce bir uğraştan pek az memnun kalarak, inancını değiştirsin diye insanı boğar; onu ateşe atar, lanetler. Bu yaptıkları insanı asla değiştirmez. Bu aşağılık Tanrı’dan daha güçlü bir varlık olan Şeytan kendi hükümranlığını daima koruyarak yaratıcısına her zaman meydan okuyabilir.
Tanrı’ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir. Kimilerinin korkularının, kimilerinin zayıflığının meyvesi olan bu iğrenç hortlak, Eugenie, yeryüzünün sisteminde bir ise yaramaz: bu sisteme zarar verir, çünkü onun adil olması gereken istençleri doğa yasalarındaki temel adaletsizliklerle asla bir arada olamaz; onun sürekli olarak iyiliği istemesi gerekir, doğa ise kendi yasalarına hizmet eden kötülüğün karşılığı olarak iyiliği arzulamaktadır; onun sürekli hareket halinde olması gerekir, oysa bu daimi eylemi yasalarından biri kılan doğa onunla ancak daimi karşıtlık ve rekabet halinde olabilir. Ama, buna karşılık, Tanrı ile doğa aynı şeydir denebilir. Bu bir saçmalık değil midir? Yaratılmış olan şey yaratan varlığa eşit olamaz: Saat, saatçi olabilir mi? O halde, diye devam edilir söze, doğa hiçtir. Tanrı her şeydir. Bu da bir başka aptallık! Evrende zorunlu olarak iki şey vardır: yaratıcı fail ve yaratılan birey. Şimdi, yaratıcı fail kimdir? İşte çözülmesi gereken tek güçlük budur, cevaplandırılması gereken tek soru budur.
Eğer madde bizim bilemediğimiz bileşimlerle davranıyor ve hareket ediyorsa, eğer hareket maddeye içkinse, sonuçta, uzamın engin düzlüklerinde göz alabildiğine uzanan ve tek biçimli, değişmez işleyişi bizde hayranlık ve saygı uyandıran tüm gökkürelerini enerjisi nedeniyle yalnızca o yaratabiliyor, üretebiliyor, koruyabiliyor, sürdürebiliyor ve dengeleyebiliyorsa, bu aktif yeti esas olarak eylem halindeki maddeden başka bir şey olmayan doğanın kendisinde bulunduğuna göre, bu durumda, tüm bunlara yabancı bir fail arama ihtiyacı nereden doğmaktadır? Sizin Tanrı’ya ilişkin kuruntunuz herhangi bir şeyi aydınlatabiliyor mu? Bunu bana kanıtlayamayacağınıza bahse girerim. Maddenin iç yetileri hakkında yanıldığımı varsayalım, önümde en azından bir güçlük vardır. Siz Tanrı’nızı bana sunarak ne yapıyorsunuz? Önüme bir güçlük daha çıkarmış oluyorsunuz. Anlamadığım bir şey yüzünden, daha az anlayacağım bir şeyi kabul etmemi benden nasıl isteyebilirsiniz? Sizin korkutucu Tanrı’nızı Hristiyan dininin dogmaları aracılığıyla mı inceleyeceğim Kendime böyle mi tarif edeceğim? Bu dogmalar Tanrıyı bana tarif ediyor, bir bakalım

Bu aşağılık ibadetin Tanrı’sına baktığımda, bir gün bir dünya yaratan, ertesi gün inşa ettiği şeyden pişman olan, tutarsız ve barbar bir varlıktan başka ne görmekteyim ki? İnsanın dilediği alışkanlığa sahip olmasına asla izin vermeyen zayıf bir varlıktan başka nedir ki o? Bu yaratık, kaynağını insandan alsa da ona hâkim olur; ona saldırabilir ve böylelikle ezeli işkenceleri hak edebilir! Ne zayıf bir varlıktır bu Tanrı!

Sizin Tanrı’ya ilişkin kuruntunuz herhangi bir şeyi aydınlatabiliyor mu?
Bu aşağılık ibadetin Tanrı’sına baktığımda, bir gün bir dünya yaratan, ertesi gün inşa ettiği şeyden pişman olan, tutarsız ve barbar bir varlıktan başka ne görmekteyim ki? İnsanın dilediği alışkanlığa sahip olmasına asla izin vermeyen zayıf bir varlıktan başka nedir ki o? Bu yaratık, kaynağını insandan alsa da ona hâkim olur; ona saldırabilir ve böylelikle ezeli işkenceleri hak edebilir! Ne zayıf bir varlıktır bu Tanrı!
EUGENIE, (Madam de Saint-Ange’a): Gerçekten de, sevgili dostum, Tanrı’nın varlığı bir kuruntudan ibaret kalmaz mı?

MADAM DE SAINT-ANGE: Hem de en sefil kuruntulardan biri, kuşkusuz.

DOLMANCE: Tanrı’ya inanmak için insanın aklını yitirmesi gerekir.

Öteki dünya fikrinden vazgeç, yok öyle bir şey, ama bu dünyada mutlu olmaktan ve mutlu etmekten vazgeçme. İşte, doğanın yaşamını iki misline çıkarman ya da geliştirmen için sana sunduğu tek tarz bu
Akıl, dostum, evet, tek başına akıl hemcinslerimize zarar vermenin bizi asla mutlu etmeyeceği konusunda bizi uyarmalıdır ve kalbimiz de onların mutluluğuna katkıda bulunmanın doğanın yeryüzünde bize bahşettiği en büyük mutluluk olduğunu bize bildirmelidir. İnsanın bütün ahlâkı yalnızca şu ifadede kayıtlıdır:kendin ne kadar mutlu olmak istiyorsan başkalarını da o kadar mutlu kıl ve bizim maruz kalmak istemediğimiz kötülüğü onlara yapma.
Beni cezalandırmanın zevkini tatmak için beni yaratmak istemiş olabilir mi? Üstelik de bunu hâkim olmama izin vermediği bir tercihin sonucu olarak yapabilir mi?
Aklın yoluna gir, ahlâk dersi meraklısı, senin İsa’n Muhammed’den daha iyi değildir, Muhammed de Musa’dan, onların üçü de Konfüçyüs’ten daha iyi değildir. Filozoflar onları alaya almıştır, ayaktakımı inanmıştır.
Ah dostum, senin vaaz ettiğin tanrının var olduğu doğru olsaydı, hükümdarlığını inşa etmek için mucizelere, şehitlere ve kehanetlere hiç ihtiyaç duyar mıydı? Senin dediğin gibi, insan kalbi onun eseriyse, kendi yasasının tapınağı olarak bu kalbi seçmez miydi? Adil bir tanrıdan kaynaklandığı için hakkaniyetli olan bu yasa, karşı konulmaz bir şekilde bütün kalplere kazınmış bulurdu kendini ve evrenin bir ucundan öteki ucuna, bu nazik ve duyarlı organ aracılığıyla birbirine benzeyen bütün insanlar tanrı kabul ettiklerine gösterdikleri hürmetle de birbirlerine benzerlerdi, hepsi de onu tek bir biçimde severdi, ona tapmanın ya da ona hizmet etmenin hepsi için tek bir biçimi olurdu, dolayısıyla ne bu tanrıyı tanımamak ne de ona ibadet etme yönündeki içten gelen eğilime direnmek mümkün olurdu. Bunun yerine evrende ne görüyorum, ne kadar ülke varsa o kadar tanrı var. Ne kadar farklı kafa ya da hayal gücü varsa bu tanrılara hizmet etmenin de o kadar farklı biçimi var. İçlerinden birini madden seçmenin benim için imkânsız olduğu bu kanaat çeşitliliği sana göre adil bir tanrının işi midir?
Ah dostum, senin vaaz ettiğin tanrının var olduğu doğru olsaydı, hükümdarlığını inşa etmek için mucizelere, şehitlere ve kehanetlere hiç ihtiyaç duyar mıydı?
Bunun yerine evrende ne görüyorum, ne kadar ülke varsa o kadar tanrı var.
Bütün düzenbazlar mucize gösterdi, bütün salaklar da onlara inandı. Bir mucizenin hakikatine beni ikna edebilmek için, sizin mucize dediğiniz olayın doğa yasalarına mutlak anlamda zıt olduğuna emin olmam gerekir, çünkü mucize olarak görülebilecek tek şey doğadışı olandır.
PAPAZ

Ne yani, kehanetler, mucizeler, şehitler, bütün bunlar kanıt değil mi?

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Başlı başına kanıta ihtiyaç duyan şeyleri kanıt olarak kabul etmemi sağlıklı bir mantıkla benden nasıl bekleyebilirsin? Kehanetin kanıt olabilmesi için, öncelikle bu kehanetin olduğuna kesinlikle inanmam gerekirdi; tarihe kayıtlı olduğunda ise, benim için, dörtte üçü çok şaibeli olan tüm diğer tarihsel olgulardan başka bir güce sahip olamaz. Bunların yalnızca çıkarcı tarihçiler tarafından bana aktarılmış olduklarını da buna eklersem, gördüğün gibi, kuşku duymaya daha fazla hakkım olacaktır. Bu kehanetin sonradan yapılmadığına, adil bir kralın idaresinin mutlu bir hükümranlık olması ya da kışın don yapması gibi en basil politik bileşiminin etkisi olmadığına beni kim inandırabilir? Bütün bunlar böyleyse, kanıtlanmaya bu denli ihtiyaç duyan kehanetin kendisinin bir kanıt olabileceğini nasıl düşünebilirsin?

PAPAZ

Bu durumda size dinden söz etmek bana gerekli görünüyor.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Neden olmasın? Bu konuda, insanların fanatizmi ve salaklığı vardırdıkları aşırılığın bu kanıtı kadar beni eğlendiren hiçbir şey yok. Bu türden son derece olağanüstü sapmalarla, bence tablo, dehşetli olsa bile daima ilginçtir. Açık yüreklilikle cevap ver ve özellikle bencilliği bir yana bırak. Dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? Brahma’nın saçmalıklarındansa Konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, Peruluların yıldızına mı, veyahut Musa’nın ordularının tanrısına mı, Muhammed’in mezheplerinden hangisine kendimi teslim etmemi isterdin, hangi Hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir?

Sonuç olarak, senin tanrın hiçbir işe yaramadığından tamamen gereksizdir; gereksiz olanın ise hiç olduğunu, hiç olanın da hiçlik olduğunun besbelli olduğunu sana kanıtlamak istiyorum. Dolayısıyla, senin tanrının bir kuruntu olduğuna kendimi ikna etmek için onun kesin yararsızlığının bana sağladığından başka bir akıl yürütmeye hiç ihtiyacım yok.
PAPAZ

Mutlak erk sahibi ve mutlak anlamda bilge bir elden başka her şeyi mevcut haliyle kim düzenleyebilir?

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Ateş verildiğinde barutun tutuşması zorunlu değil mi?

PAPAZ

Evet.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Peki, bunda ne gibi bir bilgelik buluyorsun?

PAPAZ

Hiç.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Demek ki bilgelik olmadan zorunlu olan şeyler vardır ve sonuç olarak her şeyin bir ilk nedenden kaynaklanması, bu ilk nedende ne akıl ne bilgelik varken de mümkündür.

Dostum, bana maddenin hareketsizliğini kanıtla, o zaman senin yaratıcını kabul ederim, doğanın kendine yeterli olmadığını kanıtla, o zaman ona bir efendi varsaymana izin var. Kanıtlayana dek benden hiçbir şey bekleme, ben ancak gerçekliğe teslim olurum ve bu gerçekliği de ancak duyularımdan edinirim; duyularımın işlemediği yerde inancım güçsüz kalır. Güneşe inanıyorum çünkü görüyorum, onu doğadaki bütün tutuşabilir maddenin birleşme merkezi olarak düşünüyorum, düzenli hareketi hoşuma gidiyor ama beni şaşırtmıyor. Bu fiziksel bir işlem, belki de elektrik kadar basit, ama bunu anlamamıza izin yok. Sen tanrını fiziğin üzerinde tasarladığında, ben daha öteye gitmeli miyim, bunu yaparsam daha ilerde mi olurum? Eseri tanımlamaktansa işçiyi anlamam için daha fazla çaba sarf etmem gerekmez mi?
İnanmıyorum. Bunun da nedeni gayet basit; insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. Kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. Anlamanın hiç etkili olmadığı yerde, inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. Bana vaaz ettiğin tanrıya senin inandığını sanmıyorum; çünkü bana onu kanıtlayamazsın, çünkü onu tanımlamak senin elinde değil, sonuç olarak sen onu anlamıyorsun, onu anlamadığından bana akla yatkın hiçbir argüman sunamazsın ve tek kelimeyle, insan ruhunun sınırları üzerinde olan her şey bir kuruntu ya da gereksizliktir; senin tanrın bu şeylerden ancak biri olabileceğinden, birinci durumda ona inanmam için deli olmam gerekir, ikinci durumdaysa aptalın teki
Yani siz Tanrı’ya hiç mi inanmıyorsunuz?
PAPAZ

Bahtsız! Seni Socin’ci bir sapkın sanmıştım, seninle savaşmak için silahlarım vardı, ama görüyorum ki sen bir ateistsin ve yaratıcının varlığına dair her gün aldığımız sahici kanıtların enginliğini kalbin reddettiğinde sana söyleyecek tek lafım yok. Kör birine ışık tutulamaz.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Dostum, bir konuda anlaşalım, en fazla kör olan kişi kesinlikle gözünü bağlayandır, yoksa çözen değil. Sen kuruyorsun, uyduruyorsun, çoğaltıyorsun, ben yok ediyorum, basitleştiriyorum. Sen hata üstüne hata yığıyorsun, ben hepsiyle mücadele ediyorum. İkimizden hangisi kör?

Senin tanrına atfettiğin şeyi doğanın yapması mümkünken, niçin doğaya bir efendi arıyorsun ki? Senin anlamadığın şeyin nedeni belki de dünyanın en basit şeyidir. Fizik bilgini yetkinleştirirsen doğayı daha iyi anlarsın, aklını arındır, önyargılarını yok et, o zaman tanrına ihtiyacın olmayacak.
PAPAZ

Yaratıcı evrenin efendisidir, her şeyi yapan, her şeyi yaratan odur, mutlak kudretinin basit bir etkisiyle her şeyi sürdüren odur.

ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ ADAM

Büyük bir adam olduğu belli! Pekâlâ, söyle bana, bu kadar kudretli bu adam sana göre niçin çürümüş bir doğa yarattı.

Papaz:
Günahlarınız sizi nerelere götürüyor, safsatalarınız sizi nerelere sürüklüyor! Yaratılmış şeye yaratıcının bütün kudretini veriyorsunuz; sizin yolunuzu şaşırtmış olan bu bahtsız eğilimlerin, mutlak kudret atfettiğiniz bu çürümüş doğanın etkileri olduğunu görmüyor musunuz?
Benim tek vicdan azabım doğanın bana kendisine hizmet edeyim diye vermiş olduğu yetileri (sana göre canice, bana göre gayet sıradan bu yetileri) vasat kullanmış olmamla ilgilidir; zaman zaman ona direndiğimi itiraf etmeliyim. Senin sistemlerinin saçmalığıyla kör olduğumdan, çok daha tanrısal bir esinden almış olduğum arzuların bütün şiddetine karşı bu saçmalıklarla birlikte mücadele ettim ve itiraf ediyorum, bol bol meyve hasadı yapabilecek yerde yalnızca çiçekler derledim İşte pişmanlığımın asıl gerekçeleri bunlar. Başka pişman olacak bir şey bulamadığım konusunda bana güvenebilirsin.
Dinler, en güçlünün zorbalığının en zayıfı ele geçirmek istediği frenden başka nedir ki..
Kimilerinin kaygısından, kimilerininse düzenbazlığından, ama herkesin cehaletinden doğmuş bu iğrenç varlığın, bizden bir an bile iman, bir an bile saygı hak etmeyen, insanı isyana sevk eden bir yavanlık olduğunu kabul edeceksiniz; zekâyı iğrendiren, kalbe isyan saçan ve insanlara eziyet edip aşağılamak için karanlıklardan çıkmış acınası bir zırvalık! Bu hayal mahsulünü lanetleyin; bu berbat şey ancak sersemlerin ya da aklını kaçırmışların kıt zekâsında var olabilir. Dünyada ondan daha tehlikeli hiçbir şey olamaz, insanların daha fazla korktuğu, daha fazla tiksindiği bir şey olamaz..
Yeryüzünde iyilikten çok kötülük var; hâlâ da kötülüğün sürmesine izin veriyor. Dolayısıyla burada ortalama diye bir şey yoktur: ya bu kötülük onun hoşuna gidiyor ya da buna karşı koyacak gücü yok..
Şu hayali Tanrı’ya inanmayı bırak artık çocuğum: asla var olmadı o. Doğa kendi kendine yeter..
Pandomimanın kostümleri farklı olsa da, soytarı hep aynı soytarıdır; farklı yapmacık tavırlarla ona hizmet ediliyor olsa da ibadet hep aynıdır..
Kendin ne kadar mutlu olmak istiyorsan başkalarını da o kadar mutlu kıl ve bizim maruz kalmak istemediğimiz kötülüğü onlara yapma. İşte, dostum, uymamız gereken tek ilke budur. Bu ilkeleri tatmak ve kabul etmek için ne dine, ne tanrıya ihtiyaç vardır, yalnızca iyi bir kalp yeterlidir..
Ne kadar ülke varsa o kadar tanrı var. Ne kadar farklı kafa ya da hayal gücü varsa bu tanrılara hizmet etmenin de o kadar farklı biçimi var..
Bütün düzenbazlar mucize gösterdi, bütün salaklar da onlara inandı. Bir mucizenin hakikatine beni ikna edebilmek için, sizin mucize dediğiniz olayın doğa yasalarına mutlak anlamda zıt olduğuna emin olmam gerekir, çünkü mucize olarak görülebilecek tek şey doğadışı olandır..
Senin tanrına atfettiğin şeyi doğanın yapması mümkünken, niçin doğaya bir efendi arıyorsun ki? Senin anlamadığın şeyin nedeni belki de dünyanın en basit şeyidir. Fizik bilgini yetkinleştirirsen doğayı daha iyi anlarsın, aklını arındır, önyargılarını yok et, o zaman tanrına ihtiyacın olmayacak..
İnsanları eğitmekle ve yönetmekle görevli olanlar daha aydın ve erdemli olsalar, onları ham hayallerle değil gerçeklerle yönetirlerdi.
Çoğunluğun değil hakikatin peşinden gitmek gerekir.
Cehennemin Tanrı’nın bakışından yoksunluk anlamına geldiğini ileri sürüyorlar; ki bu durumda cehennem zaten bu dünyada başlar, çünkü bu Tanrı’yı zaten hiç görmüyoruz. Gerçi buna çok da üzülüyor değiliz. Bize tasvir edildiği gibi, gerçekten bu tuhaf Tanrı mevcutsa, cehennemin insanlar için onu görmekle başladığından kuşku duymayalım!
Aklımdan başka rehberim yoktur.
Hiçlik beni asla ürkütmedi. Ondan daha teselli edici ve basit bir şey görmüyorum; bütün diğer sistemler kibrin eseri, yalnızca o aklın.
sonsuza dek saygımıza layık kalın,
gerçek bilgelerin ibadetine yalnızca bunlar sunulabilir,
yalnızca bunlar hep sevinç salabilir gerçekten kalplerine,
doğa yalnızca onları sunar mutluluğumuza!
Var mıdır ihtiyacım, aklımın inkâr ettiği Tanrı’ya
hak vermek için doğanın yasalarına?
Doğada hareket eder her şey, ve onun yaratıcı bağrı
her an hareket eder yardımı olmadan bir etkenin.
Felsefenin eserinin despotizmin eserinden daha zahmetli olduğundan nasıl kuşku duyabiliriz?
hareketsizlik soğukkanlılığı gerektirir.
yeryüzünde iyilikten çok kötülük var.
Zekânın madde üzerindeki etkisini ve maddenin, kendi kendine hiçbir hareketi olmayan zekâ tarafından hareket ettirildiğini düşünebiliyor musunuz?
insanların sersemliğinin ya da dalavereciliğinin bana her gün tekrar tekrar kurdukları tuzakları çözmekle doğanın bahşettiği bu akla layık olmayan bir deli olurum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir