İçeriğe geç

Tanrı’nın Krallığı Yüreğinizdedir Kitap Alıntıları – Lev Tolstoy

Lev Tolstoy kitaplarından Tanrı’nın Krallığı Yüreğinizdedir kitap alıntıları sizlerle…

Tanrı’nın Krallığı Yüreğinizdedir Kitap Alıntıları

İsa’nın öğretisi, günümüz insanının karşısına nicedir en ince ayrıntısına kadar çok iyi bir şekilde bilinen ve günümüzde anlaşıldığından daha başka şekilde anlaşılamayacak bir öğreti olarak çıkmaktadır.
Adil davranmak, adaletsiz davranmaktan; bir hakarete katlanmak, hakareti yapana şiddetle karşılık vermekten -hatta günlük yaşamımızdaki ilişkilerde bile- kıyas kabul edilmeyecek oranda daha az tehlikelidir. Eğer tüm insanlar kötülüğe kötülükle karşı koymamaya karar vermiş olsalardı dünyamız ne mutlu bir dünya olurdu.
İnsanların kurmuş olduğu hiçbir hükümeti tanımıyoruz. İnsanlığın üstünde yalnız tek bir yönetici, tek bir yargıç, tek bir kral ve tek bir yasa koyucu olduğunu kabul ediyoruz. Bütün dünyayı vatanımız olarak görüyor, bütün insanları da yurttaşlarımız olarak kabul ediyoruz. Yaşadığımız ülkeyi de ancak diğer ülkeleri sevdiğimiz kadar seviyoruz. Bizim için Amerikan yurttaşlarının hak ve çıkarları tüm dünyadaki insanların hak ve çıkarlarından daha değerli değildir. İşte bu yüzden hiçbir ulusal hakaret ya da zararın intikamını alacak bir vatanseverliğe izin veremeyiz.
Bir bedel karşılığında satın alındınız, insanlara köle olmayın!
Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilenden korkun.
Hükümetlerin ve yönetici sınıfların hala ayakta kalması, bunların faydalı olmasından değil, iktidarları altında bulunanların, bilimin de yardımıyla bu durumdan kurtulamayacak şekilde şiddet çemberi içine kıstırılmalarının başarıyla organize edilmesindendir. Günümüz hükumetleri -en despot hükümetlerden en liberallerine kadar hepsi- Herzen’in çok iyi belirttiği gibi Telgraflı Cengiz Han gibi olmuşlardır; kısacası en kaba biçimde keyfiliğe dayanan, bilimin özgür ve eşit insanların barışçıl toplumsal yaşamı için icat etmiş olduğu bütün gelişmelerden nüfuz ve baskıyı arttırmak için yararlanan bir şiddet organizasyonu. Bir devlet örgütlenmesi içinde biraraya gelerek gönül rahatlığı içinde vicdanlarına aykın işler gerçekleştiren insanların hüneri, asıl olarak insanların eşit olmadığı yalanına ve bunun sonucunda meydana gelen iktidar ve kölelik sarhoşluğuna dayanıyor. Bu sarhoşluğun, iktidar ve kölelik sarhoşluğunun etkisi altında bulunan insanlar kendilerini gerçekte olduklan gibi değil, yani insan olarak değil özel varlıklar -soylular, tüccarlar, valiler, yargıçlar, subaylar, çarlar, bakanlar, askerler olarak görürler. Başka bir deyişle, alışılmış insani görevlerinden çok tüccar, vali, yargıç, subay, çar, bakan, asker olarak -nüfuz sahibi oldukları- diğer tuhaf görevlerine bağlıdırlar.
İnsanların çoğu vicdanlarının göstereceği yolda yaşam tarzlarını değiştirecekleri yerde , vicdanlarını susturmak için ellerinden geleni yapıyor.
Yaşamın bütün ağırlığını bizzat hissediyoruz, bu yaşam düzeninin, eğer devam ederse kesin olarak bizi yok edeceğini görüyoruz.
İnsan kendi yaşamını değiştiremez, çünkü özgür değildir; özgür değildir, çünkü bütün davranışları mevcut şartlar tarafından belirlenir.
Çalmış olduğu paranın binde birini herhangi bir kamu kuruluşu, bir hastane, bir müze, bir okul için kullanırsa, bütün serveti sömürüye ve ahlaksızlığa dayanmasına rağmen halk tarafından hayırsever biri olarak görülür.
İktidarda bulunanlar şiddet tehlikesinden, çoğu zaman da gelecekte öngördüklerini ileri sürdükleri şiddetten söz ediyorlar, ama gerçekte kendileri sürekli olarak şiddet uyguluyorlar.
Kim olursam olayım, ister zengin baskıcı sınıfa mensup olayım, ister ezilen işçi sınıfına mensup olayım, her iki durumda da reddetmenin avantajları itaat etmekten daha büyük olacaktır.
İhtiyaç duyduklarında insanların kendilerini aldatabilmeleri ne inanılmaz bir şey.
İnsan kötü olduğuna inandığı şeyi yapmayı bırakabilir, ama kötü olan şeyi kötü bulmayı bırakamaz.
Avrupa’da yılda 60.000 intihar olayının meydana gelmesi bizleri şaşırtıyor, oysa bu sayı sadece bilinen ve kayda geçmiş rakamlardır, Rusya ve Türkiye bunun dışındadır.
Savaş ahlaki bir davranış olmaktan çıkmış durumda. Savaşçılar için, katlanmak zorunda oldukları yorucu ve tehlikeli askeri kamplarda galip gelmekten başka bir sevinç yoktur, kaybetmekten başka da üzüntü yoktur. Bana kalkıp da onların vatanlarına hizmet ettiklerini söylemeyin.
”Kendi mahvımıza yol açıyoruz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Üst sınıfların tüm yaşamı sürekli bir çelişkidir, insanın vicdanı ne kadar duyarlıysa bu çelişki ona o kadar acı verir.
Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.
(Lk 12, 33-34)
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hıristiyan olan insanların çoğu İsa’nın öğretisinin gerçek anlamından haberdar değildir.
İnsan ruhunu etkilemek ve onu serseme çevirmek için mimarlıktan tutun da şiire kadar bütün sanat dalları kullanılır ve bu etki sürekli devam ettirilir.
Herhangi bir çağda, herhangi bir yerde insanlar bir şeylere inanırlar; ancak bu inanış, inanılan şeyin gerçekliğinin ölçütü olmak zorunda değildir.
Bir ağacın bütün dalları kökten gelir, ama bu hiçbir şekilde her dalın biricik dal olduğunu göstermez.
Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak. Tanrı ruhtur, onun için Tanrı’ya ruhta ve gerçekte ibadet etmek gerekir.
(Yu 7, 32.46)
Suçluyu asıyoruz, böylece toplumu bir suçludan kurtarmış oluyoruz, ne var ki bu sabık suçlunun yarın değişip değişmeyeceğini bilemediğimiz gibi, infazımızın boşuna bir gaddarlık olup olmadığını da hiç öğrenemeyeceğiz.
İnsan davranışlarının sorumluluğunu kendi üzerinden atamaz.
Hükümetlerin ve yönetici sınıfların hala ayakta kalması, bunların faydalı olmasından değil, iktidarları altında bulunanların, bilimin de yardımıyla bu durumdan kurtulamayacak şekilde şiddet çemberi içine kıstırılmalarının başarıyla organize edilmesindendir. Günümüz hükumetleri -en despot hükümetlerden en liberallerine kadar hepsi- Herzen’in çok iyi belirttiği gibi Telgraflı Cengiz Han gibi olmuşlardır; kısacası en kaba biçimde keyfiliğe dayanan, bilimin özgür ve eşit insanların barışçıl toplumsal yaşamı için icat etmiş olduğu bütün gelişmelerden nüfuz ve baskıyı arttırmak için yararlanan bir şiddet organizasyonu. Bir devlet örgütlenmesi içinde biraraya gelerek gönül rahatlığı içinde vicdanlarına aykın işler gerçekleştiren insanların hüneri, asıl olarak insanların eşit olmadığı yalanına ve bunun sonucunda meydana gelen iktidar ve kölelik sarhoşluğuna dayanıyor. Bu sarhoşluğun, iktidar ve kölelik sarhoşluğunun etkisi altında bulunan insanlar kendilerini gerçekte olduklan gibi değil, yani insan olarak değil özel varlıklar -soylular, tüccarlar, valiler, yargıçlar, subaylar, çarlar, bakanlar, askerler olarak görürler. Başka bir deyişle, alışılmış insani görevlerinden çok tüccar, vali, yargıç, subay, çar, bakan, asker olarak -nüfuz sahibi oldukları- diğer tuhaf görevlerine bağlıdırlar.
Yeryüzündeki tüm devletlerin Tanrı tarafından kurulmuş ve tanınmış olduğu; ABD, Rusya ve Türkiye’deki bütün iktidarların da Tanrı’nın iradesi ile başa geçtikleri dogması gülünç olduğu kadar aynı zamanda mukaddesata küfürdür.
Bir bedel karşılığında satın alındınız, insanlara köle olmayın.
(1 Kor 7, 23)
Emekçinin toprağı yoksa, en doğal hakkı olan topraktan kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayamıyorsa, bunun nedeni halkın isteğinin bu yönde olması değil, toprak sahibi olan bir kısım insanın, işçilerin toprağı kullanmasına izin verme ya da reddetme hakkını ellerinde tutuyor olmalarıdır.
Her halükarda, insan edimlerinin nedeni belirli bir gerçekte değil gerçekle nasıl bir ilişki kurulduğunda, sonuç olarak hangi gerçeğin bir eylemi gerçekleştirmek için yeterli esası oluşturduğunun kabulünde aranabilir.
Tanık olmuş olduğum olayda olduğu gibi, devlet düzeni öyle bir şekilde örgütlenmiştir ki, toplumsal piramidin hangi basamağında bulunursa bulunsun, her bir insanın sorumsuzluk seviyesi aynıdır. İnsan bu piramidin ne kadar üst basamağında ise, o kadar aşağıdan gelecek olan isteklerin etkisi altındadır ve yukardan gelecek emirlerin etkisine o kadar az tabidir, bunun tersi de geçerlidir.
Bakan da, çar da ve bütün devlet otoriteleri de aynı durumdadır. Tek farkla ki, ne kadar yüksek makamda bulunurlarsa, mevcut düzenin tek mümkün rejim olduğuna o kadar fazla inanmak zorunda oluyorlar çünkü bu düzenin dışında şimdi bulundukları mevkiye eşdeğer bir yerde bulunmaları mümkün değildir.
İnsanlar tarafından yeni bir gerçeğin benimsenerek yaşama geçirilmesinin nedeni, insanların yalnızca o gerçeğe peygambervari bir sezgiyle ya da yaşam tecrübesiyle varması değil, aşağı bir kültür seviyesine mensup insanların, belirli bir yayılma seviyesine ulaşan bu gerçeği, sırf kendilerinden önce bu gerçeği kabul edenlere olan güvenlerinden bir anda benimseyerek yaşamlarına tatbik etmeleridir.
Gerçekte sorun şundan ibarettir: Bazı insanların iyi olarak gördüğü şeyi başkalarının kötü olarak görmesinde ya da bunun tam tersi durumda bu uyuşmazlığı nasıl çözeceğiz? Hasmım hakkında kötü düşündüğüm için, onun iyi bulduğu her şeyi kötü olarak değerlendirmem bu soruna bir çözüm getirmez. Bunun sadece iki çözümü olabilir: Ya neyin kötü olup olmadığına dair güvenilir ve tartışılmaz bir kriter bulunur ya da kötülüğe kötülükle karşı koyulmaz.
Eğer bir arı uçabilecegi halde uçmayı denemezse, diğerleri de hiçbir zaman harekete geçemez ve kovanın konumu değişmeden kalır
İnsanlar karanlığı ışığa tercih ettiler, çünkü yaptıkları işler kötüydü.
İnsan ulaşılmak istenen noktaya ulaşmak için bu noktanın da ötesini hedefleyerek var gücüyle kürek çekmelidir.
Herhangi bir çağda, herhangi bir yerde insanlar bir şeye inanırlar; ancak bu inanış, inanılan şeyin gerçekliğinin ölçütü olmak zorunda değildir.
Kendin karar ver, insana mı yoksa Tanrı’ya mı itaat etmek daha doğrudur?
Bir insan cinayet işleyemez, işlerse suçlu duruma düşer ve cani olur. Aynı şeyi iki, on, yüz kişi yapsa, cani olurlar. Oysa bir devlet ya da ulus canı istediği kadar cinayet işleyebilir, bu cinayet sayılmaz; bu iyi övgüye deyer bir davranıştır. Mümkün olduğu kadar çok insanı bir araya getirin, o zaman on bin insanı katletmek masum bir davranış sayılacaktır.
(eskiden köleler vardı, şimdi bu köle sözcüğü yerine rahatlıkla işçi sözcüğünü koyabilirsiniz)
”insanların çoğu vicdanlarının göstereceği yolda yaşam tarzlarını değiştirecekleri yerde, vicdanlarını susturmak için ellerinden geleni yapıyor. ”
Bizim güvencemiz Tanrı’ dadır, insanda değil. İnsan korumasını reddetmişsek bizi dünyanın üstesinden gelen imandan başka ne ayakta tutabilir ki? Tabi tutulduğumuz yargılamaları görünce şaşırmayacağız, aksine İsa’ nın acılarına iştirak edenler kadar mutlu olacağız.
Biz küçük miktardaki hiçbir yanlış anlaşılmayı, yanlış beyanı ve karalamayı önceden tahmin edip ona göre davranamayız. Bize karşı ayaklanmalar meydana gelebilir. Gurur ve iki yüzlülük, hırs ve zulüm, devleti yönetenler ve yetkililer bizi ezmek için bir araya gelebilirler. Örnek alıp elimizden geldiğince benzemeye çalıştığımız Mesih’ e de böyle davranmışlardı. Biz onların teröründen korkmamalıyız.
”Kendi mahvımıza yol açıyoruz, diyor Frederic Passy,
Londra’da 1890 tarihli son Evrensel Barış Kongresi öncesinde
yaptığı konuşmada, gelecekte yapılacak delice insan katliamlarına
katılmanın yolunu hazırlayarak, ya da geçmişten
bize miras kalan çılgın ve canice katliamların borçlarının faizlerini ödemeye katılarak kendi mahvımıza yol açıyoruz. Birbirimizi
öldürebilme imkanını yaratabilmek için açlıktan ölüyoruz
Despotik hükümetler halkı aydınlatan kitapları yasaklar, halkı uyandırabilecek insanların hepsini de ya sürgüne gönderir ya da hapse tıkarlar.
Человечество-это не что иное, как сценарий..
Как можно любить людей в это ужасное время, когда завтрашний день просто представляет угрозу.?
Давайте озвучим эти факты, которые не оставляют места для сомнений, объявим, что война-это позор!
Без государства и правительства народы были бы порабощаемы соседями.
Всегда, по мере продолжительности и усиления власти, терялись ее выгоды для тех, которые подчинялись.
Мир даруется лишь сильным и решительным.
Öldürmek bir suç ise, birçok kişiyi öldürmek hafifletici bir sebep teşkil edemez; çalmak utanılacak bir davranışsa yağmalamak (ganimet edinmek) şerefli bir davranış olamaz. Kuşkuya yer bırakmayacak bu gerçekleri dile getirelim, şavaşın da rezalet olduğunu ilan edelim.
Мы во власти тех законов, которые мы сами понаделали, чтобы защитить себя, и которые угнетают нас.
Человек не может возложить ответственность за свое поведение на себя.
Поведение людей в мире неизбежно меняется в зависимости от их убеждений.
Yarın devlet liderinden biri budalaca bir söz söyleyecek, bir başkası da ona başka bir budalaca sözle karşılık verecek ve ben de bana hiçbir şey yapmamış olan, ve üstelik de sevdiğim insanları öldürmeye giderken ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım!
Bir kölenin özelliği efendisinin elinde bir insan değil bir eşya, bir maşa muamelesi görmesidir. Yöneticilerin, bakanların keyfiyetine bağlı olarak ölmeye ve öldürmeye giden askerlerin, subayların ve generallerin durumu da böyledir.
Barış herkesin ağzında, buna rağmen hükümetler her yıl daha çok silahlanıyorlar, yeni vergiler getiriyorlar, yeni borçlara giriyorlar, böylece akılsız politikalarımızın hatalarını düzeltmeyi gelecek kuşaklara bırakarak borçlarını büyük ölçüde arttırmış oluyorlar.
Ordunun ve savaşın gerekli olduğunu kabul etmeyiz ama savaş giderleri ve askeri birliklerin bakımı için gerekli korkunç mali yükü kaldırmak zorunda kalırız.
Üst sınıflar dernekleri, grevleri, 1Mayıs’ları görürler ve kendilerini tehdit eden tehlikeyi hissederler, ve bu korku tüm yaşamlarını zehir eder, bir savunma ve bir nefret içgüdüsüne dönüşür.
Hepimiz kardeşiz; ama ben cinayet işlemeye hazırlanacağım bir görevi üstleniyorum; cinayet işlemeyi öğreniyorum, silah, barut yapmayı öğreniyorum, kaleler inşa ediyorum.
Bilincin yeni uyanmaya başlamasıyla birlikte çocuğa yalan şeyler öğretilmeye başlanır; ona tumturaklı bir şekilde eğitmenlerin kendilerinin bile inanmadığı şeyler öğretilir, ve bu öyle bir beceriyle ve sebatla yapılır ki, bu inançlar alışkanlık haline gelerek onun doğasına yerleşir. Çocuk hayattaki en önemli konu hakkında da özenle kandırılır. Bu yalan onun zihninin derinliklerine kök saldığında, onu oradan çıkarmak imkansız hale gelir.
Hükümete itaat etmenin bir görev olduğunu kabul eden ve kendisi tarafından gerçekleştirilen kötü işlerin sorumluluğunun yöneticilerin üzerine kalacağını düşünenler kendilerini aldatıyor.
Bazı kişiler, nedendir bilinmez, hiç akıl yürütmeden hemen, devlet kararlarının sorumluluğunun tamamen bu kararları yürürlüğe koyanların sırtında olduğunu ya da mevcut hükümetin ve yönetenlerin yurttaşlar için neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar verdiğini, yurttaşlara da yalnız bunlara itaat etmek düştüğünü düşünürler.
Bir insan cinayet işleyemez, işlerse suçlu durumuna düşer ve cani olur. Aynı şeyi iki, on, yüz kişi yapsa cani olurlar. Oysa bir devlet ya da ulus istediği kadar cinayet işleyebilir, bu cinayet sayılmaz;bu iyi bir davranıştır. Mümkün olduğu kadar çok insanı bir araya getirin, o zaman on bin insanı katletmek masum bir davranış sayılacaktır.
Yeryüzündeki tüm devletlerin Tanrı tarafından kurulmuş ve
tanınmış olduğu; ABD, Rusya ve Türkiye’deki bütün iktidarların da Tanrı’nın iradesi ile başa geçtikleri dogması gülünç olduğu kadar aynı zamanda mukaddesata küfürdür.
O, içinde yetiştiği ve acı çekmeden vazgeçemeyeceği tüm
alışkanlıkların, yalnızca ezilen emekçilerin durup dinlenmeksizin,
hatta ölümüne çalışmaları pahasına; yani Hıristiyanlığın,
insanlığın ve adaletin, ve hatta bilimin (ekonomi biliminin)
ilkelerinin en kaba biçimde ihlal edilmesi pahasına tatmin
edilebileceğini bilir. Kardeşlik, insanlık, adalet, bilim
ilkelerini savunur ama içine sinmese de işçilerin baskılanmasına
muhtaçtır ve tüm yaşamı bu baskıdan elde edeceği
çıkara dayanır. Dahası, inandığı her şeye tamamen zıt olan
bu düzenin ayakta kalması için de elinden geleni yapar.
Ülkemizdeki dini eğitim beni hayretler içinde bırakıyor..
Tolstoy, bu eşsiz eserinde devlet, mülkiyet, askerlik,
savaş ve genel olarak şiddet karşıtligını son derece tutarlı
ve mantıklı bir temele oturtmaktadır.
Öte yandan, şiddeti ve savaşı meşrulaştıran ve
öldürmeye onay veren Kiliseyi Hristiyanlık karşıtı bir
kurum olarak gören Tolstoy. Kilise Hristiyanlıgını,
dünyanın en yozlaşmış dini olarak niteler. Tolstoy’•
karşı çıkışı. başta Hıristiyanlık olmak üzere tÜm dinlerin
kurumsal temellerine yönelik bır reddiyedir. Daha
şiddeti kanıksamış olan bugünün dünyasına açık ve
dogrudan bir eleştiridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir