İçeriğe geç

Tanrı’nın Beğenmediği Kadın Kitap Alıntıları – Ali Bayram

Ali Bayram kitaplarından Tanrı’nın Beğenmediği Kadın kitap alıntıları sizlerle…

Tanrı’nın Beğenmediği Kadın Kitap Alıntıları

Garson , hayalleri iptal et masadan kalkıyoruz.
Garson, hayalleri iptal et kalkıyoruz.
Ey vefasız yâr sinsi bakışlı,
Hasretini giydim nasıl yakıştı,
Bu sana son söz, en son bakıştı,
Gittiğin yerlerde bulama huzur,
Senin de kanına girsin bir hınzır,
Hakka tövbe borçlusun bana da özür
İşte böyle sürüp gitti gece
Ağladıklarında; yanaklarından süzülen o gözyaşları toprağa düştüğünde, toprak bile ağlar. O toprak ki bir çocuğun gözyaşı bana düştü diye gökyüzüne küser. Bir çocuğun acı dolu gözyaşları taşa düşmüş olsa; taş ikiye parçalanır. Çünkü onlar dünyalarında öyle masum, öylesine saf yaşarlar ki onları mutlu etmek çok basittir. Bana bir sakızla mutlu olacak, gülümseyecek binlerce insan gösteremezsiniz ama bir adet sakızla, dünyadaki milyonlarca çocuğu güldürebilirsiniz.
Bugün Ankara’nın soğuk ayazı nedense içimi bile üşütüyordu. Çinçin’in yok olan varoş hali, gecekondu komşuluğunun yitip giden sohbetleri Sabahın erken saatlerinde, at arabalarıyla, çöplüklerden toplanan kağıt ve plastiklerle kazanılan üç beş kuruşluk umutlar Sanki kişneyen katırların ve atların o acı çığlıkları da giderek yok oluyordu.
Yaşam ile ölüm arasında aldığımız nefeslerin aşka dönüşmesidir ömür
Yaşam ve ölüm birbirinden bağımsız iki çizgidir, biri beyaz iken, diğeri siyahtır. Serin bir esinti gibidir yaşamak; tropikal ormanlarda kopan sert bir fırtına, bir hortum gibidir ölüm. Minik bir serçenin yuvasındaki ağzı açık yavruların yakarışlarıdır acılar
Bu şehir mi zıvanadan çıkmış. Yoksa insanlar mı çıldırmış?
İnsanlar kelimeleri çok kullanınca, çok şey anlattıklarını düşünürler. İşin özü; gözlerin milyonlarca kelimeye eş değer bakışı, baktıkları insanların kalplerine nakış gibi işledikleri şiirlerin mısraları vardır.
-Büyük şehirlerde insan kalabalığında insan nasıl kaybolur anlayamadım.
-Öyle deme balıkçı, insan asıl büyük kentlerin insan kalabalığında daha çabuk kaybolur.
-Her taraf insan doluyken mi amirim?
-Evet, insanı ya aşk kaybeder, ya da insan kalabalığında yalnızlığı tüketir.
İnsanın öfkesi yağmur gibidir. İlk önce şimşek çakar, peşinden yağmur bardaktan boşanırcasına yağar. Toprak ıslanır, bitkiler suya doyar. Sonrasında ise parlayan bir güneş
Yaşam ile ölüm arasında aldığımız nefeslerin aşka dönüşmesidir ömür
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.
Eğer daha çok başarılı olmak istiyorsanız kadın sayısını artırın.
Ben Adnan Oktar’ı Cumhurbaşkanı adayı, kediciklerini de Bakan olurlar diye düşünmüştüm.
Kaybolursam, Müge Anlı’ya değil, Polise gidin!
Cinayetten çok aşkları ortaya çıkarıyor hatun.
Gidişine en çok moralim değil, ağzım bozuluyor
İnsan hiç azrailini görebilir mi demeyin ! ben ona ”seni seviyorum ” bile dedim .
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?
Bütün odasını tıkıştırdığı çantasından tek seferde tel tokasını bulan kıza; Benim gibisini bulamazsın deme.
bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu
susarsın bir silahsızlanma akşamı
susarsın dudaklarında ıslıklar kanar
öpülmez dudakların ıslık yarası
mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası
hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
sonra derler haklıdır sevdası
geç olur ki artık onarmaz rakılar
geç olur bir yaraya rakının dağılması
Herkes hayata farklı pencereden bakar, buna saygım var; ama bazı insanların camını, çerçevesini indiresim var.
Ahh!.. bu meret Kalbime kan pompalamaktan başka ek görev verince saçmalıyor
Çocukken her şeyin sahibi olmak için ‘büyümek’ isterdik. Büyüdük; şimdi her şeyden uzak kalmak için hep ‘çocuk kalmak’ istiyoruz.
Herkes hayata farklı pencerede bakar , buna saygım var..
Ama bazı insanların camını, çerçevesini indiresim var..
Sen beğenmezsin tuza ekmek banmayı, Sen bilmezsin Çorakta yar sevmeyi
Garipliğimize bakıp aldanma sakın,Sen içeriden çıkmış bir adam var dersin
Sevdasına içeri de yatanı göremezsin
Sen yemezsin tarhanayı, sevmezsin kuru soğanı,
Tanımazsın Fakirlik bağrından kopmuş gönül kervanını
Sevemezsin, sen benim gibi garip bir adamı,
Kolumuzu ısırarak yapardık saatleri küçükken,
sanki zamanın canımızı acıtacağını anlarmış gibi..
Bana diyorsun ki beni affet..

Sen hiç içinden kurt çıkan elmayı, gönül rahatlığıyla yemeye devam edebilir misin ?

Gelene Hoş Geldin Diyebiliyorsa İnsan..Gidene de Hoşt Git Diyebilmeli
Göle maya çalan hoca misali sevdim ben seni Ya severse!..
Ama tutmadı, mayadan olduk napalım..))))
Barmene fal baktırmak gibi bir şeydi oysa sana aşık olmak,
Barmen baksaydı Falıma;
-3 duble rakı’dan sonra her şey güzel olacak dedi
Çocuksu fikirlerim vardı.
Mesela sana yakın yerlerde ağlarsam,
gelip sarılacağını düşünürdüm..
Bir gün ayrılmak varsa kaderimizde sudan sebepler olsun ayrılık nedenimiz.
Mesela bütün şehri su bassın ve boğulup ölelim ikimiz..
Ankara’nın unutulmuş sokaklarında Çinçin kanunları geçerlidir.
Çinçin bebesi olmak suçun kalbi olmaktır
Sen bana sırtını ezberlettin.
Bu şehir mi zıvanadan çıkmış, yoksa insanlar mı çıldırmıştı. Bilborda öyle bakma! Başkentin fail-i firar suçlarında polisle oynanan hangi satranç oyununun hangi karesinde kaçıncı hamlesin? ŞAH MAT YAPMADIĞIN SÜRECE SEN DE KURBANSIN
Bir travesti kadar erkek veya kadın olamayanların sıra dışı hikayeleri vardı
Önünden geçen her kızın kalçalarına bakana kadar; arada bir açıp kendininkine bak.
”Bir kadınla bir ömür geçirecek g*t var mı bende diye. ”
İşte o zaman ADAMIN DİBİSİN .
Ve Tanrı onu bir katilin kucağına itti
Tutunacak bi el aradığınızda o elin sahibi yoksa yanınızda yalnızsınızdır… Başka herkes elini uzatsa da değişmez bu gerçek. O elin sahibi onun elleridir önemli olan. Gerisi hikaye…
Nedir ki zaten geçmiş dediğimiz,
İçinde közler bulunan külden başka
Bazen sadece yorgun oluyor insan,
Ne küs, ne yalnız, ne de aşık. . .
Ne de sensiz
Bu hayatın hep kiracısı olmuştu kadın. Başkalarına ödenmiş bir ömrün, kalan kısmını düşünüyordu. Köşeleri tutulmuş gürültülü bir şehrin iniş çıkışlı dar sokaklarında lambaların ilişememiş kaldırımlarındandı. Artık kendine taşınmalıydı. Kuşandı ruhundaki renkleri Elleri, kolları, beli kıvır kıvrım, parmakları zil çalmakta. Hadi başla yeniden ey hayat!.. deyip tenine çıplak bir ömür bıraktı kadın.
Yolda dilenen dilenci bile geçen güzel hatunlardan para dilenmiyor.
Bugün sordum niye istemiyorsun dedim?
-Abi boyadan bize para kalmıyor ki!
İnancım gereği domuz eti yemem diyenler ;
Sıra kul hakkı yemeye geldim mi!
Dibini sıyırıyorlar
Nasıl bir iş?
Boynun neden bükük, neden hep hüzünlüsün diyorlar?
Anasız büyümüş bu garibe yeniden gülmeyi öğretebilir misin? diyorum.
Tasavvuf yazıyorsun.
Omzuna dövme yaptırmışsın.
Biz görmesek de, yaradan görüyor elbet.
Dediler ki yaşından çok olgunsun Evet dedim.
Çünkü; büyüklük hep bende kaldı.
Devlet bazılarına TC Kimlik numarası yerine, motor şase numarası verse yeridir.
Bağlamam pas tutsun duvarda, telleri paslansın zamansız
Kıldan ince ve kılıçtan keskin cümleler kurayım.
Kalbini tam on ikiden vurayım.
O zaman gör beni!
Kim bilir;
Belki beni unuttuğun o kıyıda demli bir çay içiyorumdur.
Kirli bir romanın sayfalarında düşlediğin ve hayali sevgiliyi yazmak var iken, ümitsiz bir sabaha yine depresyonlarla uyanmış bir sevdayı yazarsın. Geceden kalma sokak başı kirli pazarlıkları görmüşsündür. İşte onu yazamazsın .yazamazsın .çünkü yazdırmazlar.
Bu şehir gecesinde koca karı, gündüzünde ise makyaj yapılmış genç bir kız gibidir.
Kaldır kadehi ey sevgili, önce gelişine sonra gidişine. Dibini bulunca gelmişine geçmişine !
Bazen düşlerimi çalan bir küçük çocuk görüyorum rüyalarımda, alıp kaçıyor ve hızla uzaklaşıyor. Koşuyorum koşuyorum arkasından, bir türlü yakalayamıyorum. Uyanıyorum kan ter içinde, ne düşlerim var, ne de sen varsın.Diyorum ki! gerçekmiş .
Sahildeki rengarenk taşlar gibiydik. Ben gri, sen beyaz, Hırçın Dalgalar döverdi ikimizi de, şimdi ben bir kum tanesiyim.Sen hala çakıl bir taşsın.
”Siz hiç çocuk iken gelin oldunuz mu? Arzularına hükmedemeyen bir nefse boyun eğdiniz mi? ”
Bir insan ne kadar çok merhametli ise o kadar çok kazık yer.
Güzelim sen ismini kola şişelerinde arama senin ismin ya peynir, ya da manav reyonunda!
Köy sobası gibiydi umutlarımız,
Kömürümüz olur. Odunumuz olmazdı.
Her iki olur. Sobayı yakmak için çıramız bulunmazdı.
Hep nedenleri sorgulamadığımızdan kaybettik.
Acıları,
Aşklarımızı,
Kaybettiklerimizi hüzünlerimizden sorgulamadık.
Hep birlikte kaybettik.
Benim doğduğum Coğrafyada önce Kadınlar uyanır…Sonra Güneş doğardı…Güneşi Kadınlar doğururdu.
Artık kalmadı be Usta.
Güneş bile bize küstü.
” Sevgi, karın doyurmasa da yürekleri tok tutar.. ”
Bir gün
Çok bunalırsan
..
Sakın unutma gökyüzüne bakmayı
Gökyüzü senindir
Gökyüzü herkesindir
Ankara’ya yağmur yağdı.
Puslu havasında su damlaları yine temizleyemedi
Onca pisliği ve acıyı
Birine iyilik yaparken ;
Tebessüm ilave edin ki,
Gönül hassastır ;
İncinmesin..!
Bir tebessüm.
Orantısız.
Çarpık.
Varla yok arası.
Ama orada.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir