İçeriğe geç

Tanrı Yanılgısı Kitap Alıntıları – Richard Dawkins

Richard Dawkins kitaplarından Tanrı Yanılgısı kitap alıntıları sizlerle…

Tanrı Yanılgısı Kitap Alıntıları

İçten İnanan Bir İnançsız
Albert Einstein “Kafamda insan suretinde bir Tanrı canlandırmaya çalışmam; dünyanın yapısı karşısında, onu kavramaya yetersiz algılarımızın el verdiği ölçüde huşu duymak yeterlidir. ” Hakli itibar
birlikte dinin olmadığı bir dünya hayal edin. İntihar bombacılarının, 9/11’in 1 2 , 7/7’nin 2 , Haçlı Seferleri’nin, cadı avlarının, Barut Komplosunun 3 , Hintliler ile PakistanlIların ayrılmalarının, İsrailFilistin savaşlarının, SırpHırvatMüslüman katliamlarının, ‘İsa katilleri’ yakıştırmasıyla Yahudilere yapılan eziyetin, Kuzey İrlanda ‘sorunlarının’, ‘namus cinayetlerinin’, saf insanların paralarını ellerinden alarak onları soyup soğana çeviren parlak takım elbiseli, kabarık saçlı televaııjelistlerin’ olmadığını hayal edin.Tanrı canınız yanana kadar vermenizi istiyor.’) Antik heykelleri yıkıp yok eden Taliban’ın olmadığı, kafirlerin halk içinde kafalarının kesilmediği, kadınların vücutlarının, birkaç santimetresini gösterdikleri için kırbaçlanmadığı bir dünya hayal edin.
Xristian tanrısı dəhşətli dərəcədə xoşagəlməz bir varlıqdır:amansız,qisasçı,şıltaq və ədalətsiz
Mən Spinozanın ,özünü ətrafımızda mövcud olan dünyadakı nizamlı harmoniyada aşkara çıxan Allahına inanıram,ancaq ayrı-ayrı insanların taleyi və işləriylə məşğul olan Allaha inanmıram
Mən şəxsləndirilmiş ilahiliyə inanmıram .
‘Bir köşesinde meleklerin olduğuna inanmadan da, bir bahçenin güzel olduğunu görmek yeterli değil midir?’
Eğitim ve çalışmayla, siyah burkamızı yırtarak ve çok küçüğün, çok büyüğün ve çok hızlının sezgisel kavrayışını (matematiksel kavrayış gibi) kazanarak kendimizi Orta Dünya’dan azat edebilecek miyiz? Cevabı gerçekten bilmiyorum fakat insanoğlunun kavrayışın sınırlarını zorladığı bir zamanda, (sonunda sınırların olmadığını keşfetmiş olabileceğimiz zamandan bile daha iyi bir zamanda), yaşadığım için çok heyecanlıyım.
Karmaşık hayatın evrimi, aslında hayatın bir evrende fizik kuralarına uygun varlığı, muhteşem şaşırtıcıdır veya şaşırmanın sadece, bu şaşırtıcı sürecin bir ürünü olan beyinde olabilen bir duygu olması gerçeği sayesinde olabilir. Varlığımızın şaşırtıcı olmaması gerektiği gibi bir insancıl his vardır. Bunun aşırı derecede şaşırtıcı olduğunda ısrar eden insan dostlarımı temsil ettiğimi düşünmek hoşuma gider.
Bilimi anlatmamak bana ters gelir. Aşık olduğunuzda bunu dünyaya haykırmak istersiniz.
Hiçbir zaman tekrar gelmeyeceğidir
Hayatı bu kadar tatlı yapan
Zayıf zihinlerin altında diz çöküp itaat ettikleri yaltakçı önyargıların yol açtığı bütün korkuları üzerinden at. Mantığı sandalyesinde düzelt her gerçek ve fikir için onun mahkemesine başvur. Bir tanrının varlığını bile cesurca sorgula çünkü eğer bir tane varsa, mantığa olan saygıyı gözü kapalı korkudan daha çok takdir edecektir..
İnanıyorum ki öldüğümde çürüyeceğim ve egomdan geriye hiçbir şey kalmayacak. Genç değilim ve yaşamı seviyorum.
Fakat yok olma düşüncesinin dehşetiyle titremeyi küçümsemek zorundayım. Mutluluk her şeye rağmen gerçek mutluluktur çünkü mutlaka bir gün biter; sevgi ve felsefe de değerlerini yitirmez çünkü bunlar da sonsuza kadar sürmez. Çoğu zaman insan ancak darağacına gidince gururunu hatırlar; hiç kuşkusuz aynı gurur bize insanın dünyadaki konumu hakkında içtenlikle düşünmeyi öğretmelidir. Bilimin açılmış pencereleri ilk başta bizi geleneksel efsanelerin sıcacık içtenliği için endişelendirmiş olsa da, sonuçta, taze hava güç kazandırır ve büyük boşlukların kendine has bir ihtişamı vardır.
Mark Twain’in ölüm korkusundan kurtulma yöntemi farklıdır: “Ölümden korkmuyorum. Ben dogmadan milyarlarca ve milyarlarca yıl önce ölmüştüm ve bundan en küçük bir rahatsızlık duymamıştım.”
Bir filozof, yaşlı bir adamın öldüğü anın özel bir durum olmadığını belirtebilir. Bu, yaşamı aniden son bularak değil ama yaşlanarak uzun zaman önce “ölmüş” bir çocuktur. Shakespeare’in kahramanlarının her biri, her yedi senede bir değişim geçirerek “ölürler.” Bu noktadan bakıldığında, yaşlı adamın sona eren yaşamı, yaşamı boyunca başına gelen yavaş “ölümler”den sadece sonuncusudur.
Dennet, Büyüyü Bozmak kitabında, Tanrıya inanmakla, inanca inanmak arasındaki farkı açıklar: Her ne kadar sahte olsa da, inanılması çekici olan bir inanç: “Tanrım, inançsızlığım konusunda bana yardım edeceğine inanıyorum” (Mark 9: 24). İnançları sallantıda olan ama yine de dine sadık olan insanlar, bunları diğer insanlara öğretmeye teşvik edilirler. Bir şeyi yeterince tekrarladığınızda, kendinizi bunun gerçek olduğuna ikna etmeyi başarabilirsiniz. Sanırım hepimiz dinsel inanç görüşünden yararlanıp, inanç karşıtı saldırılara içerlerken aynı zamanda da inançsız olduklarını gönülsüzce itiraf eden insanlarla tanışmışızdır.
Dinin insan yaşamında başlıca dört rolü olduğu öğretilir: Açıklama, tavsiye, teselli ve telkin.
Tanrı insanların psikolojik bir gereksinimidir (bir hayali arkadaş, bir baba, bir ağabey, günah çıkarılan bir papaz, bir sırdaş olarak) ve Tanrı var olsun ya da olmasın bu mutlaka karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Diğer yandan, Tanrı farklı bir şeyle doldurduğumuzda bizim için daha yararlı olacak bir boşluğu dolduruyor olabilir mi? Bilim, sanat, bir arkadaş ya da hümanizm Tanrının yerini alabilir mi? Ahretteki yaşamı arzulamak yerine, gerçek dünyadaki yaşamı sevmek bizim için daha yararlı olabilir mi? Belki de doğa sevgisi ya da büyük böcek bilimci E.O Wilson’un deyimiyle Biophilia (canlıları ve yaşayan sistemleri sevmek) bu boşluğu en güzel şekilde doldurabilir değil mi?
Yırtıcılar, kurbanlarını yakalamak için çok güzel tasarlanmış gibi görünürken, avlar da kaçabilmek için eşit şekilde güzel tasarlanmış gibi görünür. Peki Tanrı kimin tarafındadır?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Fosil kayıtlarında gelişim sürecinin bir kopukluk yaşadığı görülmekte. Bir kurbağa bir eşeğe dönüşse idi, bir sürü eşek kurbağalarımız olmaz mıydı?
Başpiskopos Wayne Malcolm
Burka sadece kadınlara eziyetin bir aracı olmakla kalmayıp özgürlüklerine ve güzelliklerine yapılmış dini bir baskıdır da; sadece korkunç erkek acımasızlığı değil, acı şekilde zorlanmış bir dişi teslimiyetidir.
Hiçbir zaman bir daha gelmeyeceğidir
Hayatı bu kadar tatlı yapan.
“ Dönerken eve işten, kafamın içinde bir fısıltı işittim. Ne kadar zamandır vardı bu fısıltı kafamın içinde? Bilmiyorum. Derken ses biraz yükseldi ve şöyle dedi:
Tanrı yok! Duymazlıktan geldim; ama ses biraz daha yükseldi:
Tanrı yok! Tanrı yok! Aman Tanrım, Tanrı yok!
Sallandım yerimde. Kayıyorum hissettim.
Düşündüm sonra; dedim ki kendi kendime: Hayır, yapamam! Tanrı’ya nasıl inanılmaz, bilmiyorum ki!
Tanrı’ya gereksinimim var benim. Yani, bir geçmişimiz var bizim Tanrı’ya nasıl inanılmaz, bilmiyorum ki! Nasıl yataktan kalkarsın? Nasıl gününü geçirirsin? Düşecekmiş gibi oldum.
Tamam, tamam Sakın ol! dedim kendi kendime, bir an, ama sadece bir an Tanrıya inanmama gözlüğünü tak gözüne ve onunla bakıver çevrene; sonra da hemen çıkar at onu! işte böyle dedim ve taktım gözlüğü gözüme. bakındım çevreme.
Bunu söylemek istemezdim ama başım döndü önce; sonra şunu düşündüm: Dünya nasıl duruyor bir boşluk ta? Nasıl fırıl fırıl dönüyoruz uzayda? Nasıl oluyor bu? Dışarı fırlayıp düşen dünyayı tutmak geçti içimden.
Sonra, birden anımsadım, tamam, buldum! dedim, güneşin çevresinde daha uzun zaman bizi döndürüp durduracak yerçekimi ve açısal hız değil mi?’”

“Önce annem aradı ve ilk tepkisi bir çığlık koparmak oldu: Ateist mi! ATEİST Mİ?!?! Sonra babam aradı, dedi ki: Ailene ihanet ettin. Okuduğun okula, içinde yaşadığın kente ihanet ettin. Sanki ben Ruslar adına casusluk yapıyorum! İkisi de benle konuşmayacaklarmış artık. Cenazeme bile gelme dedi babam. Telefonu kapattıktan sonra şöyle dedim kendi kendime: Elinizden geleni ardınıza komayın, e mi!”
“Artık bir daha Tanrı’ya inanmayacağımı söyleseydim, annem ve babamın tepkisi ben ateistim dediğimde gösterdikleri tepkiden daha hafif olabilirdi.

“Geçmişten kopmak çok ama çok güç bir şey.
Düşünün bir kere, bir anda içinde yetiştiğiniz bir ortamı, tüm toplumsal yapıyı, yıllardır bağlı olduğunuz bir inanç sistemini bırakıyorsunuz. Kimi zaman da dostlarınızı, ailenizi terk etmeniz, gerekiyor. Artık onlar için siz yoksunuz.
“Taşlar ve sopalar kemiklerimi kırabilir, fakat sözler asla beni incitemez.” Bu atasözü ancak sözlere inanmadığınız zaman geçerli olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Her köyde öğretmen denen yanan bir ateş var; ve yine her köyde papaz denen ve bu ateşi söndüren biri var.
Eğer bilim tarihi bize harhangi bir şey ispatlayacaksa bu, cahilliğimize ‘Tanrı’ ismini vererek bir yere ulaşamayacağımızdır.

Jerry Coyne

İnanca inanmak, inancın kendisi yanlış bile olsa inanmanın arzu edilir olduğuna inanmaktır.
Bu üç Ibrahim dininin en eskisi ve diğer ikisinin bariz atası Yahudiliktir: aslen cinsel yasaklara hastalıklı bir şekilde takıntılı, yanmış insan eti kokusu eşliğinde, rakip tanrılar karşısında üstun görülen ve seçilmiş bozkır kabilesinin ayrıcalıklı sayıldığı öfkeli, oldukça kaba bir tek Tanrı’ya dayalı kabile inancı. Hıristiyanlığın temeli, Filistin’in Roma işgali sırasında Tarsuslu Paul tarafından, Yahudiliğin daha merhametli ve daha az ayrıcalıklı tek tanrıcı bir mezhebi olarak atılmış ve dünyanın geri kalanına Yahudilerden yayılmıştır. Birkaç yüzyıl sonra, Muhammed ve takipçileri Yahudi orijinalinin katı tektanrıcılığına yeniden döndüler ama ayrıcalığını bir kenara ittiler. Ve inancı yaymak için güçlü bir askeri fetih ideolojisi ekleyerek, yeni kutsal kitap Kuran’ın üzerinden İslam’ı kurdular. Hıristiyanlık da, ilkin İmparator Konstantin’in bu inancı dış merkezli bir mezhep olmaktan çıkarıp resmi inanç konumuna yükseltmesinin ardından Romalıların, ardından Haçlı savaşçılarının ve daha sonra vurguncular ve misyonerler eşliğindeki diğer Avrupalı işgalci ve sömürgecilerin kullandıkları kılıçlar sayesinde yayılmıştır.
Birçok insan düşündüğünden daha önce ölecektir. Aslında zaten öldüler.
Tutucu din, sayısız masum, iyi niyetli ve hevesli genç beyne yönelik bilimsel öğretimi yıkmanın tutkusuyla hareket eder. Tutucu olmayan, ‘duyarlı’ din bunu yapmıyor olabilir. Ancak, çok küçük yaşlardaki çocuklara sorgusuz sadakatin bir erdem olduğunu öğreterek dünyayı tutucular için güvenli bir yer haline getirir.
Dinsel inancın tehlikesi, sıradan insanların çılgınlık meyvelerini toplamalarına ve bu meyvelerin kutsal olduklarına inanmasına imkân vermesidir. Her yeni neslin çocuklarına dinsel konuların diğer konular gibi haklı çıkarılmasına gerek duyulmadığı öğretildiğinden, medeniyetler hâlâ akılsız ordularıyla dolup taşmaktadır. Bugün bile birbirimizi eski literatüre dayanarak öldürmekteyiz. Bundan daha üzücü ve saçma bir şey olabilir mi?

Bir düşünün, hangi insan inançsızlığı uğruna savaşmak ister?

Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm sulandırılmış teizmdir.
• Çocuklarınızın beynini yıkamayınız. Onlara şahsi menfaatleri yönünde fikir yürütmeyi ve herhangi bir konuyla ilgili iddiaların nasıl değerlendirileceğini öğretin. Ve sizinkilerden farklı fikirler üretmeyi nasıl başaracaklarını anlatın.
• Sonsuza kadar yaşamayacağınızı aklınızdan çıkarmayarak günü değerlendirin.
Bana öyle geliyor ki Tanrıya inancımız aniden kayıplara karıştığında, hepimizin duygusuz ve bencil bir hedonist gibi hareket edeceğimizi ve şefkatten uzak, merhametsiz, cimri, iyilik sıfatını hak edecek hiçbir vasıf taşımayan kişilere dönüşeceğimizi düşünmek için oldukça düşük bir özsaygı gerekecektir.
Dostoevsky’nin bu görüşte olduğuna geniş ölçüde inanılır. Bunun sebebi herhalde Ivan Karamazov’a laf yapıştırmak için kaleme aldığı şu yorumları olabilir:
[Ivan] kutsal gözleminin ardından şöyle bir sonuç çıkardı; doğada insanın insanoğlunu sevmesi için bir kural kesinlikle yoktur ve eğer sevgi şimdiye dek tüm dünyada varolsaydı, bu doğa kanunlarının bir erdemi sayılamaz, bütünüyle insanın kendi ölümsüzlüğüne olan inancından kaynaklanırdı.
Ayrıca kesin sözlerle şunu ekledi; doğa kanunlarını oluşturan etmen, ismen, insanın kendi ölümsüzlüğüne olan inancı bir kez yok olduğunda, insan yalnızca sevgi yeteneğini yitirmekle kalmayacak aynı zamanda bu dünyadaki yaşamını destekleyen yaşamsal etkileri de kaybedecek. Bundan başka, artık hiçbir şey ahlak dışı olmayacak, yamyamlık dahil her şey serbest olacak. Ve neticede, sanki tüm bunlar yetmezmiş gibi şunu ilan etti; siz ve benim gibi her birey (örneğin, kendi ölümsüzlüğüne ya da Tanrıya inanmayan birisi) için, doğa kanunu aniden değişerek eski din temelli kanunun tam zıt halini alacak ve egoizm, suç işlemeyi de kapsayarak, yalnızca hoşgörülebilır olmakla kalmayıp aynı zamanda insanyaşantısının en akılcı hatta en asil varoluş sebebi olarak zorunlu kılınacak.
“Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya da ödüllendirileceklerini umut ettikleri için iyi kalplilerse, o halde gerçekten çok acınacak haldeyiz.”
“Dünyadaki konumumuz pek tuhaf.
Her birimiz, sebebini bilmeden burayı kısaca ziyaret ederiz ancak görünen o ki bazılarımız için bunun ilahi bir amacı var. Oysa gündelik hayatın bakış açısıyla bir değerlendirme yapılırsa gerçekten bildiğimiz bir şey var: insan diğer insanlar uğruna burada; elbette biz yani gülümsemeyi ve iyi kalpli olmayı en önemli değerler sayarak mutlu olabilenler için.
A L B E R T E I N S T E I N
Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ve ödüllendirileceklerini umut ettikleri için iyi kalplilerse, o hâlde gerçekten çok acınacak hâldeyiz.
Joseph Smith, Mormonizm’in girişimci, yalancı mucidi, tamamen yeni bir kutsal kitap toparlamak için elinden geleni ardına koymaz; Mormon Kitabı, baştan aşağı sahte bir Amerikan tarihi anlatır ve baştan aşağı sahte bir on yedinci yüzyıl İngilizcesiyle yazılmıştır. Hâlbuki Mormonizm on dokuzuncu yüzyılda üretildikten sonra evrim geçirmeye başlamıştı ve şu anda Amerika’nın en itibarlı dinlerinden biri haline geldi; aslında en hızlı gelişen din olduğunda ısrar edilir ve hatta başkan adaylarının seçim konuşmalarına konu olur.
Çoğu din evrim geçirir. Hangi dinsel evrim teorisini benimsersek benimseyelim, doğru koşullar altında, dinsel evrim sürecinin şaşırtıcı hızını açıklayabilecek yeterlilikte olmalıdır.
Dinin birçok yüzünün bir yönü de, bu doğaüstü kişiye odaklanmış, (örnek Tanrı), şiddetli aşk ve buna ek olarak bu kişinin ikonlarına gösterilen derin saygıdır. İnsan hayatı geniş ölçüde bencil genlerimiz ve destek süreçleriyle güdülür. Daha kesin bir destek dinden kaynaklanır: Sevilmenin ve tehlikeli bir dünyada korunmanın sıcak ve rahatlatıcı hisleri, daha az ölüm korkusu, zor zamanlarda edilen dualara yükseklerden gelen yardım ve benzerleri. Bunun gibi, gerçek bir kişiye duyulan romantik aşk (genelde diğer cinsiyetten) diğer ve ilgili kesin destekler üzerinde benzer şiddetli yoğunlaşmalar ortaya koyar. Bu duygular diğer kişinin simgeleriyle tetiklenebilir; mektuplar, fotoğraflar ve hatta Viktorya zamanında olduğu gibi saç bukleleri. Aşık olma halı birçok fizyolojik etkiyi yanında getirir kı buna bir fırın gibi yanmayı örnek verebiliriz.
Her köyde bir meşale bulunur, öğretmen isminde, ve bir de yangın söndürücü vardır, papaz denilen.
Kendi inancının saçmalıklarına bakmadan, diğer inançları aşağılıyordu.
Acıyı ölçmek zordur ve ayrıntılar muhtemelen şüphelidir.
Artık bir inançlının bir kuşkucudan daha mutlu olduğu görüşü, bir sarhoşun bir ayıktan daha mutlu olduğu görüşü kadar isabetli bir saptama değildir.
Zaman, çaba, acı ve gizlilik gerektiren dünyanın dört bir yanını sarmış dinsel ayin saçmalıkları, bir evrim psikoloğu için dinin insanoğluna hiçbir şekilde uyum sağlayamayacağının en belirgin işaretleridir.
Mark Kohen
Aşırı tutucu din, sayısız masum, iyi niyetli ve hevesli genç beynin bilimsel eğitimini yıkmayı kafasına koymuştur. Aşın tutucu olmayan, makul din bunu yapmıyor olabilir. Ancak, çocuklara küçük yaşlarından itibaren sorgusuz inancın bir erdem olduğunu öğreterek dünyayı aşırı tutuculuğa uygun hale getiriyor.
Bir Tanrının varlığını bile cesurca sorgula; çünkü eğer bir tane varsa, mantığa olan saygıyı gözü kapalı korkudan daha çok takdir edecekti
Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya da ödüllendirileceğini umut ettikleri için iyi kalplilerse, o halde gerçekten çok acınacak haldeyiz.
Dinin gerçekten de kötü etkilerinden biri, anlamadan tatmin olmanın bize bir erdem olduğunu öğretmesidir.
Bir yanılgıdan bir kişi acı çekiyorsa, buna delilik denir.Bir yanılgıdan birçok insan acı çektiğinde ise buna Din denir.
Eğer uygun ve düzgün bir biçimde bütün bilimsel kanıtlar kendilerine gösterilmiş olan çocuklar büyüyüp İncil’de yazanların kelime anlamlarıyla doğru olduğuna veya gezegenlerin hareketlerinin yani burçların hayatlarını yönettiğine karar verirlerse bu onların hakkıdır. Buradaki önemli nokta, ne düşüneceklerine karar vermenin çocukların kendi hakları olması ve ebeveynlerinin çocuğa zorla kabul ettirme haklarının olmamasıdır.
Tanrı’ya inansanız iyi edersiniz çünkü eğer haklıysanız, sonsuz mutluluğunuz sorunsuzca ilerleyecek, ancak eğer inanıp da yanılıyorsanız herhangi bir kaybınız olmayacaktır. Diğer taraftan, eğer Tanrı’ya inanmazsanız, yanıldığınızı anladığınızda sonsuz bir yıkım içerisine girersiniz, ancak eğer inanmamakta haklıysanız yine bir kaybınız olmayacaktır. Tanrı’ya inanmamak, bu durumda, düşük bir zihinsel başarının ürettiği bir fikirdir. Tanrı’ya inanın.
Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm sulandırılmış teizmdir.
Eğer eşcinsellere hakaret etmemi engellemeye çalışırsanız, bu benim önyargı özgürlüğüme tecavüz etmektir. Ancak şunu diyerek kurtulabilirsiniz, Bu benim din özgürlüğüme tecavüz etmektir
Carl Sagan bunu çok güzel ifade eder : Tanrı eğer sadece ve sadece kainata hükmeden fiziksel kanunlar serisiyse, o halde böyle bir Tanrının varlığı çok açıktır. Bu Tanrı duygusal yönden tatmin edici değildir yer çekimi kanununa dua etmenin pek anlamlı olduğu söylenemez.
Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm sulandırılmış teizmdir.
Üstün zekalı erkeklerin çok büyük çoğunluğu Hıristiyanlık dinine inanmaz ancak bu gerçeği toplum içinde ört bas ederler çünkü kazançlarını kaybetmekten korkarlar.
Bir mucizenin kanıtlanması için şahitlik yeterli değildir ancak, bu şahitlik kanıtlanmaya çalışılan gerçeklikten daha mucizevîyse durum değişir.
“Bilim nasıl sorularıyla ilgilidir ve yalnızca ilahiyat neden sorularını yanıtlayabilecek donanımdadır” sözü can sıkıcı bir beylik sözüdür. Dünyada ne olup bittiği neden sorusuyla mı alakalıdır? (ve diğer birçok basmakalıp sözün aksine, bunun doğru olduğu bile söylenemez) Neden sözcüğü ile başlayan her İngilizce tümce haklı değildir. Boynuzlu atlar neden eşelenirler? Bazı sorular yalın bir biçimde bir yanıtı hak etmezler. Soyutlama ne renktir? Umut nasıl kokar? Bir sorunun dilbilimsel açıdan doğru olan İngilizce bir tümceyle ifade edilebilmesi o soruyu anlamlı kılmaz ya da pür dikkat kesilmemizi gerektirmez. Hatta soru gerçek olsa bile bu, bilim cevaplayamazken din cevaplayabilir anlamına gelmez.
Bir çok tutucu kişi, kendilerinin inançlarını ispat etmeleri gerektiğini değil,
şüphe edenlerin kabul edilmiş olan inançları çürütmesi gerektiğini söyler.
Birçok ortodoks kişi, kendilerinin dogmaları ispat etmeleri gerektiğini değil, şüphe edenlerin kabul edilmiş olan dogmaları çürütmesi gerektiğini söyler. Bu elbette bir hatadır. Eğer ben Dünya ve Mars arasında, Güneş etrafında, eliptik bir yörüngede dönen bir Çin demliği bulunduğunu öne sürseydim ve bu demliğin en güçlü teleskoplarımızla bile ortaya çıkarılamayacak kadar küçük olduğunu da iddiama ekleseydim, hiç kimse bunun aksini ispatlayamazdı. Fakat konuşmama, iddiamın aksi ispatlanamayacağı için insan mantığının iddiamdan şüphelenmesinin tahammül edilemez bir küstahlık olduğunu söyleyerek devam etseydim, kesinlikle saçmaladığım düşünülecekti. Oysaki eğer böyle bir demliğin varlığı eski kitaplarda bildirilse, her pazar kutsal bir gerçek olarak aktarılsa ve okul çağındaki çocukların zihnine yavaş yavaş aşılansaydı, varlığına inanmakta çekimser davranmak elbette bir tuhaflık belirtisi halini alırdı. Ve bu şüpheci kimse aydınlık bir çağda psikiyatristlerin, daha önceki çağlarda ise Engizisyon Mahkemesi’nın ilgisini hak ederdi.
Seçilebilmek için ya yalan söylemişlerdir ya da gerçek hislerini gizlemişlerdir.
İkna etmek zorunda oldukları seçmenler bu durumdayken onları kim suçlayabilir ki? Evrensel olarak, herhangi bir başkan adayının ateizmi kabul etmesinin politik bir intihar olacağı kabul edilir.
Ne de olsa gökkuşağını bilimsel tanımıyla açıkladığımızda muhteşemliğinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.
Nobel ödüllü (ve ateist) fizikçi Steven Weinberg, Son Kuramın Değeri isimli kitabında basit bir açıklamayla taşı gediğine oturtmuştur:
Bazı insanların öylesine geniş, öylesine esne Tanrı görüşleri vardır ki her nereye bakarlarsa baksınlar Tanrıyı bulacaklarına hiç şüphe yoktur. Onlara sorduğunuzda, Tanrı en büyüktür ya da Tanrı bizim en üstün yaradılışlı halimiz ya da Tanrı kainattır diyeceklerdir. Elbette, tıpkı diğer kelimelerde olduğu gibi Tanrı kelimesine de istediğimiz anlamı verebiliriz. Eğer Tanrı enerjidir demek isterseniz, onu bir avuç kömürün içinde de bulabilirsiniz.
İnsanların en sarsılmaz görüşleri,dinsel inançlarıdır.
Önsözden
Ruhsal karmaşanın bir belirtisi olup olmadığı konusunda sözü Zen Ve Motosiklet Bakımı Sanatı Robert M. Pirsig’e bırakmak isterim. Kendisi şöyle demiştir: Yanılgıdan bir kişi acı çekiyorsa, buna delilik denir. Yanılgıdan birçok insan acı çektiğinde ise buna Din denir.
Tanrının varlığını bile cesurca sorgula; çünkü eğer bir Tanrı varsa, akla saygıyı gözü kapalı korkudan daha çok takdir edecektir.
Her şeyi sına; gerçeklere karşı olan fikirlerini daima gözden geçir ve en değer verdiğin inancından bile, gerçeklere uymuyorsa vazgeçmeye hazır ol.
Yeterli düzeyde ilerlemiş herhangi bir teknoloji büyüden ayırt edilemez.
Kosova’dan Filistin’e, Irak’tan Sudan’a, Kuzey İrlanda’dan Hint Yarımadasına, rakip gruplar arasındaki inatçı düşmanlığı ve şiddeti görebileceğiniz dünyanın herhangi bir bölgesine dikkatle bakın. Orada insanları gruplara ayıran baskın etiketlerin dinler olduğunu bulup bulamayacağınızı garanti edemem. Fakat bu iyi bir bahis olur.
Acaba Yunanlar, Romalılar ve Vikingler bu tür çok tanrısal muammaların üstesinden nasıl geldiler?
Venüs, yalnızca Afrodit’in bir diğer ismi miydi yoksa iki farklı aşk tanrıçası mıydılar? Thor baltası ile birlikte Wotan’ın bir simgesi mi yoksa farklı bir tanrı mıydı? Kimin umurunda? Hayat bir ya da birçok hayal ürünü arasındaki ayrımı kafaya takmaya gerek bırakmayacak kadar kısadır.
‘Eğer onları alt edemiyorsan onlara katıl’
“Bir çağın dini, bir sonrakinin edebi eğlencesidir. ”
“Diğer dostlarımızın inancına saygı göstermek zorundayız ancak bu saygı yalnızca karısının güzel, çocuklarının da akıllı olduğu teorisine gösterdiğimiz anlayışta ve boyutta olmalıdır.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir