Tara Westover kitaplarından Talebe kitap alıntıları sizlerle…
Talebe Kitap Alıntıları
Ne kadar kalırsan, gitme ihtimalin o kadar azalır.
Dışarıda kocaman bir dünya var Tara, dedi. Üstelik babam kulağına kendi dünya görüşünü fısıldamadığı gün, gözüne çok daha farklı görünecek bir dünya.
İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip
“ sinirsel çöküşün meselesi şu ki, böyle bir şey geçirdiğiniz ne kadar bariz olursa olsun, her nasılsa size bariz görünmez. bir şeyim yok, diye düşünürsünüz. ne olmuş dün aralıksız yirmi dört saat televizyon izlediysem? dalıp gittiğim falan yok. tembelim sadece. stres altında olduğunuzu düşünmektense, tembel olduğunuzu düşünmek neden daha iyidir, bilemiyorum. sadece daha iyi olduğunu biliyorum. daha iyiden de öte, hayati olduğunu. “
“ zamanla edindiğim kanaate göre kendini yaratma denen şeyin merkezinde birçok fikri, birçok tarihi, birçok bakış açısını değerlendirebilme yetisi yatıyordu. şimdi teslim olmam demek, bir savunudan çok daha fazlasını yitirmek demekti. kendi aklımın velayetini yitirmek…”
“ne garip değil mi, insan bu kadar değiştiği halde söyledikleri hala on yedi yaşımızdaki gibi gelebiliyor kulağa, “ dedi.
“sadece belli bir ışıkta parlayan ahmak altını değilsin sen. neye dönüşürsen dönüş, kendinden nasıl birini çıkarırsan çıkar, bil ki sen hep oydun. o senin içinde daima vardı.”
“hiçbir geleceğin ikisini birden barındıramayacağını anlıyordum, hiçbir kader aynı anda hem adama hem de kadına müsamaha edemezdi. ya ebediyen çocuk olarak kalacaktım ya da onu kaybedecektim. “
“‘dışarıda koca bir dünya var Tara,’” dedi. ‘üstelik babam kulağına kendi dünya görüşünü fısıldamadığı gün, gözüne çok daha farklı görünecek bir dünya. “
“..içgüdüler hayatım boyunca tek bir doktrin öğretmişti bana: sadece kendine bel bağlarsan, şansın daha yüksek olur. “
Geçmiş güzeldir çünkü insan asla bir duyguyu yaşadığı anda anlamaz. Duygu sonradan açılıp, genişler. Bu yüzden şimdiyle ilgili tamama ermiş duygularımız yoktur, sadece geçmişle ilgili vardır.
“Seni sen yapan şeyin en güçlü belirleyicisi kendi içinde yatıyor” dedi.”Profesör Steinberg Pygmalion diyor buna.Hikayeyi düşünsene, Tara.”Duraksadı, bakışları çakmak çakmak,sesi deliciydi.”Pygmalion üstüne güzel giysiler geçirmiş,sıradan bir Doğu Londralıydı.Ta ki kendine inanana dek.O noktadan sonra ne giydiğinin önemi kalmadı.”
Ailelerde olur bazen; çocuklardan biri uyumsuzdur, ritmi bozuktur, göstergesi yanlış kanala ayarlıdır.
Katliam kelimesi geliyordu akla çünkü katliamdı bunun karşılığı.Tek tarafın savunma yapamadığı bir savaşın karşılığı olan kelime buydu.
Maceraperest bir şövalye, yenilgiye uğrayan, sonra da kendini bir imparator olarak bulan kişidir.
“İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip.”
Kendi annem bile bana inanmayınca, ben de kendime inanmaktan vazgeçtim..!
Ama düşünüyorum da bazen hastalıklarımızı kendimiz seçiyoruz, bize bir şekilde yarar sağlıyorlar çünkü.
İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
İnsanın sevdiklerinle,kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip.
Öncelikle neler yapabildiğini bul, sonra kim olduğuna karar verirsin .
Zihinsel kölelikten kurtarın kendinizi. Bizden başkası özgürleştiremez zihnimizi.
Kim bilir, belki de gerçeklik büsbütün kararsız değildi. Belki açıklanabilir, öngörülebilirdi. Belki akla yatkın kılınması mümkün olabilirdi.
Kim bilir, belki de gerçeklik büsbütün kararsız değildi.
üstelik babam kulağına kendi dünya görüşünü fısıldamadığı gün, gözüne çok daha farklı görünecek bir dünya.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
nefesimi tutarcasına yaşadım.
Katliam kelimesi geliyordu akla çünkü katliamdı bunun karşılığı. Tek tarafın savunma yapamadığı bir savaşın karşılığı olan kelime buydu. Çiftlikte de onu kullanıyorduk. Katlediyorduk tavukları, onlarla savaşmıyorduk.
Kendisi eğitim almamış bir anneden bir çocuk nasıl eğitim alacaktı ki?
Suçluluk kişinin kendi sefilliğinin korkusu. Başkalarıyla ilgisi yok.
“Benim ellerim kirli olabilir”, demişti bana göz kırparak ve içi kara tırnaklarını göstererek, “ama bu gördüğün, alın terinin kiridir.”
Dudaklarını genelde muzip bir sırıtışla sımsıkı kapardı; koca dünya gönlünce gülebileceği gibi onunmuşçasına.
Zihinsel kölelikten kurtarın kendinizi
Bizden başkası özgürleştiremez zihnimizi
Bizden başkası özgürleştiremez zihnimizi
Pozitif özgürlüğün olması;kişinin kendi aklının kontrolünü ele alması,akıl dışı korku ve inançlardan,bağımlılıklardan,batıl inançlardan,kısaca özbaskının tüm formlarından bağımsızlaşmasıdır.
Benim ellerim kirli olabilir, demişti bana göz kırparak ve içi kara tırnaklarını göstererek, ama bu gördüğün, alın terinin kiridir.
İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip.
Bir daha asla beni, anlamadığım bir çatışmanın neferi yapmalarına izin vermeyecektim.
Üniversite ne demek? dedim. Üniversite ilk seferde öğrenemeyecek kadar ahmak insanların gittiği ek bir okul, dedi Babam.
Zihinsel kölelikten kurtarın kendinizi Bizden bakası özgürleştiremez zihnimizi
Neye dönüşürsen dönüş, kendinden nasıl birini çıkarırsan çıkar, bil ki sen hep oydun. O senin içinde daima vardı.
Kusurun bende olduğuna inanmak rahatlatıcı çünkü gücün elimde olduğunu gösteriyor.
Bir daha asla beni, anlamadığım bir çatışmanın neferi yapmalarına izin vermeyecektim.
Çocukken ailem kasabadakilerle aynı kiliseye gittiği halde,dinimizin aynı olmadığının farkındaydım. Onlar iffete inanırdı,biz iffeti hayata geçirirdik. Onlar Rab’bin şifa kudretine inanırdı,biz yaralarımızı Rab’be teslim ederdik.
Öncelikle neler yapabildiğini bul, sonra kim olduğuna karar verirsin.
Sadece kendine bel bağlarsan, şansın daha yüksek olur.
“Hayatın kendisi meczup gibi görünürken, deliliğin nerede olduğunu kim bilebilir?”
“Kitapları odama götürüp bütün gece okudum. Mary Wollstonecraft’ın hararetli yazılarına bayıldım ama John Stuart Mill’in bir cümlesi vardı ki, okuduğumda dünyam yerinden oynadı: ‘Hiçbir şeyin nihai olarak bilinemeyeceği bir konudur bu.’ Mill’in sözünü ettiği şey, kadın tabiatıydı. Yazar yüzyıllardır tatlı dille kandırılan, dil dökerek ikna edilen, ezilip bükülerek çeşitli feminen çarpıklıklara sıkıştırılan kadınların, doğal beceri ve ihtiraslarını tanımlamanın artık imkansız hale geldiğini savunuyordu.”
“O halde nedir Isaiah Berlin’in iki kavramı? dedi eğitmen. Hemen hemen herkes el kaldırdı. Oxford’da okuyan öğrenciye söz verildi. ‘Negatif özgürlük,’ dedi çocuk. ‘yani harici engeller ve kısıtlamalardan bağımsız olmak. Birey ancak bir eyleme geçmekten fiziksel olarak alıkonmadığı ölçüde özgürdür.”
“İnsanın sevdiklerine, kendi üstünde bu kadar güç sahibi olma hakkını vermesi ne garip.”
“Mesele yaptığım şeyin yanlışlığı değil, varoluş biçimin yanlışlığıydı.”
Rab’bin desteğini hak etmek için ödemem gereken bir bedel olduğunu düşünüyordum
Kim bilir belki de babamın buraya gelmemi istememesinin nedeni buydu; onlarla, inancı daha az olanlarla yaşayarak onlara benzeme tehlikesini göze alıyordum.
Günler, korkulan bir şey yaklaşırken hep olduğu gibi su gibi akıp geçti.
Merak tohumları içime ekilmişti bir kere, büyümesi için zaman ve can sıkıntısından başka bir şeye ihtiyacım yoktu.
Dudaklarını genelde muzip bir sırıtışla sımsıkı kapardı; koca dünya gönlünce gülebileceği gibi onunmuşçasına.
bazen hastalıklarımızı kendimiz seçiyoruz, çünkü bize bir şekilde yarar sağlıyorlar.
Pozitif özgürlüğün olması; kişinin kendi aklının kontrolünü ele alması, akıl dışı korku ve inançlardan, bağımlılıklardan, batıl inançlardan, kısaca özbaskının tüm formlarından bağımsızlaşmasıdır,
Negatif özgürlük dedi çocuk, yani harici engeller ve kısıtlamalardan bağımsız olmak. Birey ancak bir eyleme geçmekten fiziksel olarak alıkonmadığı ölçüde özgürdür.
Bipolar ebeveyn çocukları çifte risk altındadır, diyordum: Birincisi, kalıtımsal olarak duygudurum bozukluklarını yatkındırlar, ikincisi stresli ortama ve bu tür bozuklukları olan evebeynlerin yetersiz ebeveynliklerine maruzdurlar.
Öncelikle neler yapabildiğini bul, sonra kim olduğuna karar verirsin.
O kızın dersliği hurdalıktı. Kitaplari hurda levhaları.
Sadece kendine bel bağlarsan şansın daha yüksek olur.
Kötü yazılmış bir cümle, kötü tasarlanmış bir fikirdi
Seni sen yapan şeyin güçlü belirleyicisi kendi içinde yatıyor.
Hayatın kendisi meczup gibi görünürken,deliliğin nerede olduğunu kim bilebilir?
Düşünüyorumda bazen hastalıklarımızı kendimiz seçiyoruz, bize bir şekilde yarar sağlıyorlar çünkü.
Zihinsel kölelikten kurtarın kendinizi
Bizden bakası özgürleştiremez zihnimizi
Bizden bakası özgürleştiremez zihnimizi
İnsanlar mucize ister. Kendilerine umut verecekse, iyileştiklerine inandıracaksa, ne versen yutarlar.
Savaçilarin cesaretlerinin olası bir sonucu,katliamdı.
Kendileri kahraman olarak ölmüşlerdi, karılarysa köle olarak.
Kendileri kahraman olarak ölmüşlerdi, karılarysa köle olarak.
Bu üstün zekalı sosyalistler var ya diyordu babam, tepelerine çatı yapmasan yağmura baka baka boğulurlar.
Suçluluk kişinin kendi sefilliğinin korkusu. Başkalarıyla ilgisi yok.
Üniversitesi ne demek dedim.
Üniversite ilk seferde öğrenemeyecek kadar ahmak insanların gittiği ek bir okul dedi babam.
Üniversite ilk seferde öğrenemeyecek kadar ahmak insanların gittiği ek bir okul dedi babam.
Kusurun bende olduğuna inanmak rahatlatıcı çünkü gücün elimde olduğunu gösteriyor.
Günler, korkulan bir şey yaklaşırken hep olduğu gibi su gibi akıp geçti.
Bu içgüdüler hayatım boyunca tek bir doktrin öğretmişti bana : Sadece kendine bel bağlarsan, şansın daha yüksek olur.