İçeriğe geç

Talan Şiirleri Kitap Alıntıları – Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz kitaplarından Talan Şiirleri kitap alıntıları sizlerle…

Talan Şiirleri Kitap Alıntıları

ben şiirlerle infaz edildim,
lirik sözlerde irin ve çıban
yara gecesi, lanet gecesi ve talan gecesi hazda ölüm, ölümde haz?
ve kızlar adı konulmaz olan
biri vardır her zaman nerde
bir al gelincik varsa, ordadır;
beyaz duvağıyla kızlığı talan
dolunay kuyuya yavaşça düştü;
gece, damda, büyük laciverdî
yorgana yıldızlar üşüştü
konak büyükbabamın, âh, otopark oldu şimdi
beyazın adı, hayır! yok artık;
bitti beyaz ve cas
Sapla saman karıştı, hüznün hak edilmiş
günleridir; burada, artık, sen Yahşi,
arabesk bir orman! sendeki vahşî
gürültü; bendekiyse nedamet ve talan
nerdeler? onlar, şimdi bildır yağan
rüzgârın portakal sesindeler
sarı yaz’ın senin, âh benim Yahşi’m, döndü siyaha
biraz yeşil ateşti, biraz gizli bahçe;
sinemalar orda, el ele? -olmaz!
âh, bir güle yazılan masaldı, kaldı
o taşta, bin bir kış ve bin bir yaz
âh enkaz ve siyah şimdi o aşklar; bakışlardı
kızlar, etekleri meltemdi, bir naz
bir naz tedirgin, kaçamak, ürkek
dokunuşlar, hayali bile talanda
şehir iyi kalpliydi, yollarsa yoldaş;
aşklardı, eskiden bembeyaz dururdu Kıztaşı’nda
melekler yol verirdi bize
ve bundan böyle kovanı yağma ve talan
Biraz durdun ve O’na yazdın: ‘Tanrım vakt erişti’
arılar göründü, yaklaş
‘adı Aşk’ olan hüzünler hüznüne
O, dedi ki:
Rilke, hamdı,
şimdi pişti
ve şimdi yaz ‘
yine içlendin işte altın bir zarftaydı
kalbin, bir ağaç altında.
sen gittin, birden çok büyüdü yaz
büyüdü, sığmadı o aydınlık odaya
sen gittin ve aşklar birden uçuştu,
oraya buraya ev talan, kırıldı en/cam
bak! yaşam bir yük,
taşı! surlar önünde azap
büyük saltanatı şiirin
çoktan bitti kör kazma
kazdığı yerde ağıt ve irin
sen de üzgünsün. şairim, çok!
ne yaprakları sûbesû iri gül
ne hüzün ne âşinâlar yok! yok!
aşklarsa baştan başa kül
eski hazan bahçeleri yok
şairim, hepsi talanda
bir hatıra zevki bile yok
şairim, onlardan artakalanda
Gayb’a giden bir de;
o ateş denizinde talan olmak için
ve şiirin yolcu olması için,
mumdan gemilerde
‘vaktim yok, ölüme yetişmem gerek’
dedin. Hüsn ü Aşk’tan dizeler, bir bir
güzel atlara bindiler! terkilerinde
elbette Beyhan ve Divân-ı Kebîr
seni andık ve nerden
geldi, bilemedik, gün sümbül oldu;
akşamdır artık celvette halvet;
evlât, bu kokuyu duyuyor musun?’
dedi babam ve birden kıyamet!..
‘ velhasıl, talanda lirik mülkümüz şimdi ‘
-duymadılar
bir atık gibi yaşayıp
ve bizden bir şeyler
anlamaz oldular artık
niye sustu? yolu, kalp yoluydu oysa
kalp, batık!..
kimsesiz bir aşkta yerini
almak için gidiyor, gidişi
asla bir meçhule doğru değildi
gemiler geçti ve yolcuları
duydular ummanın en derini
olan musikileri,
sessiz
bayrağı Fütühât’ı sen, Şeyhü’l Ekber:
sensin Vakt’in büyük oğlu, sensin, bir ipek
Simurg ve müstesnâ bir sümbül teber
gibi, Tevhid’in arkasında duran o melek
sanki orda imzaya açıldı hüzün,
bağlandı Kalü belâ’yla akit;
işte tastamam, işte tam o vakit
‘evet’ ve ‘hayır’la açtın, Söz’ün.
senin göğ[s]ünden doğan güneş
dağıldı hilmi’nin yazlarına, bir bir,
ay’ın doğurduğu yer, burası, Merakeş
âh, kalpleri talan eden bu şehir
‘kalbin tutsaktı o zaman ‘
işte bu son talanı ömrümüzün;
aşklar, acıya emanet.
dahası, yok bahası
satıldı erguvanlar
mayıs bıçaklandı
haziran bir anıttı
yıktılar onu
ağustos kirlendi
ve atlar, güzel atlar
doludizgin Gayb’a doğru:
Aşkar ya da Rahşan
her şey talan!
mevsimidir
kalbindeki gülden
artakalan.
‘ne yapmalı?’
diye sordum;
şâirane barınmak,
nerde mümkün ve nasıl?
kederlerde mi,
talanlarda mi
şimdi?
kırık parçaları aynanın,
hiçbir şeyi göstermiyor
şimdi
varlığın evi metruk,
eşyalar bile terk etti beni.
sözler, mühürlendi
bir sandıkta
güneşin karardığı günler
şimdi
o
yaşasaydı
hüznüyle yaşardı
-sonra?
sonra her şeyi
bir rüyaya yazdı.
-rüyaya mi, mermere mi
ya da belki taşa?
ölümden bir orman
‘gibiyiz’dik ve işte
tam o zaman
talanız
ve talan edilmişiz
hani her birimiz
içindi hüznümüz?
bendim işte, o ‘hanginiz’
bir ifrit ve akbabalar
dolaşıyor üstümüzde;
zirâ cesediz artık,
cesediz,
hepimiz
kalbimizi bir kibrit
ile yangın
ve küle verdik.
geriye sadece,
gülden kalan iz
kurtul artık ey şair!
henüz vakit varken,
kurtul!
talandan değil artakalan’dan
yaşlı hüzünler
var artık;
en/gerekli yerlere
yani, kalbe
çöreklenmiş olan
şiir değil, şahmaran!
bense bedeni talan
edilmiş
bir düzyazıyım.
ve şiirin üzerinde
bir yılan
bağlı değilmiş gibi bağlısın,
her şey
kederdi ve talandı
ne kadar yakınsan da
hüzün
can ‘neresi?’ kadar yakındı
neye yaradı, diye sordum
hançer,
bir yaraya yaradı
yaşamın kendisi de öylesine
derinden, hep derinden
kanıyordu, hep kanadı
kalbimde yangınlar,
depremler,
talanlar
açmadım, dâimâ kendime
karşı bir asi
ve isyanı, dâimâ
bir güz bahçesi
gibi târümâr
yaşam bir söylem
ve baştan başa
bir keder bahsi’!
Öyle beyazdım ki ben
bende uyudun, -yaz’dın!
ıssız bir odaydım
yüzüm duvarda ayna
kalbin camlarımdı benim
sen
bende yürüdün, -yaz’dın!
ıssız kır yollarıydım
ayak seslerin
kalbimin sesleriydi.
sana yazamadıklarımı
kalbime böyle yazdım
ki sen şimdi artık
her gülde solansın
ve hâlâ
göğsünden, yarılmış, şerha şerha
gül akıyor;
nasılsa bulaşıyor her şeye.
ve bu sefil iştiha! doymuyor
acılara: daha, daha, daha
sen şimdi artık hep
kendinde kalansın
konuksun, ancak hüzünlerde
mülk sahibi.
Kaba saba aşklara kaldık
-gidiyoruz, hilmi yavuz
sen, ben ve Orpheus,
[epey yol aldık]
Hades’e!
-geri dönmezsin, değil mi?
ya dönerse?
işte o,
o her şeyi
ebrulî olan
bu ülke: Eurydike!
‘buraları yıkılıyo
benden yıkılıyo ‘
şiirler bir talana
doğru gidiyor;
kendini yağmalata yağmalata;
toy mu, potlaç mı? öyle bir şey;
ne denirse!
sözler daraldı
azala azala.
Her şey ayaklar altında;
Kalbim, paspas!
ve kalbim paspas!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir