Behzat Ay kitaplarından Sürgün kitap alıntıları sizlerle…
Sürgün Kitap Alıntıları
Dönüp botan çayına baktılar . Yörede kanlı Botan denen çay bozbulanık akıp gidiyordu . Bu çayda kimler boğulmamıştı ki…
Hasankeyf ‘e geldiler. Asfaltın kıyısındaki mağara evlere şaşkın şaşkın bakıyordu.
Türküler , kaval sesleri arasında , surlardan genç kız memesi gibi dışarı fırlayan Diyarbakır’a geldiklerinde yol yorgunluğunu duymaya başladılar.
Yaşanılası dünyamızı şaşılası ettiler…
Belirli bir süre yaşanacak dünyada , insan gibi yaşamak daha iyi.
Okula girdiklerinde seksen kayıtlı öğrencinin yirmi ikisinin devam ettiğini öğrenen Basri Altınay, nedenini öğretmene sorduğunda şu yanıtı aldı:
Ötekiler, Adana,Mersin gibi yerlere aileleri ile birlikte göç ettiler.Güzün bir ay kadar okula gelirler,sonra dediğim yerlere ve daha başka yerlere çalışmaya giden aileleriyle birlikte giderler.Her yıl göç varmış ama bu yıl daha çok oldu. On beş günlük dinlenme tatilinde memleketim Konya’ya gidiyordum. Adana’da öğrencilerimden ikisini dilencilik yaparken gördüm. Bilseniz ne kadar sarsıldım.
Gece, yapılan yataklara sokulan Kaymakam, Basri Altınay ve öğretmen soğuktan başlarına çektikleri yorgan altında köy sorunlarını konuştular,boğuk boğuk duyulan sözlerle.Üç mum ışığı gibiydiler bu karanlık, kapkaranlık gecenin içinde. Evet, yalnız üç mum ışığı gibiydiler. Mum ışığının zayıflığı, yalnız mumun çevresini ışıtması gibi söyledikleri, diledikleri kendilerinden öte uzanamıyordu.
Kış bütün şiddetiyle başladı.Okulun sobası yok. Köylü yoksul.Toprağı,suyu olmayan bir köy. Bu köyün eski adı Kânikan. Kürtçe köy burada, çeşme nerede demek. Adını değiştirmişler köyün, durumunu değiştirmemişler.
Dershaneye girdiğinde burnu delinerek küpe takılmış, ikinci sınıftaki bir kız öğrenciyi göstererek anlatmaya başladı öğretmen Muhsin:
İki gün sonra evlenecek.Üç bin liraya sattılar. Engel olmak olanaksız.Gerektiğinde gelişmiştir diye rapor alırlar. Evleneceği adamın da iki karısı var. Ve kırk yaşlarında. Dinsel nikah yürürlükte buralarda. Ancak karılardan birinin resmen nikahı olur. Çocuklar onun üzerine kaydettirilir. Öteki karılar daha çok iş gücü için alınır.
Basri Altınay,öğretmene okulu açtırdı.Acı acı duvarlara,kırık dökük sıralara baktı.Duvardaki asılı fişlere, yazılara göz gezdirdi. Konuşamıyordu Hıçkırmamak için kendini zor tuttu.
Başkentin burnu dibindeki küçük küçük köylerin okullarını görüyorum,okulculuğumuzu düşünüyorum.Verim,yok denecek denli az.Bir de öğretmenlerin engellenmeleri, çengellenmeleri yüzünden yaratılan huzursuzluk
Basri Altınay, soruları bir kez daha okumaya başladı özenle:
1 – Köylümüzün perişan olduğunu, can güvenliklerinin kalmadığı konusunda karamsar ve kötüleyici yazılar yazdığınız;
2 – Karamsar ve kötüleyici fikirlerinizi öğretmen
topluluğuna ve köylülere aşılamayı amaç edindiğiniz;
3 – Konuşmalarınızda ebe ile öğretmen aylıklarını kıyaslayarak, öğretmenlerin haklan verilmemiştir dediğiniz;
4 – Köylülerden emekçi diye söz ettiğiniz;
5 – Dışardan ilkokulu bitirme sınavlarına gelenlere müsamaha gösterilmeli, okutulmadılarsa suç kendilerinde değil, gelmiş geçmiş hükümetlerdedir dediğiniz;
6 – Ülkemizin geri kalmış bir ülke olduğunu, bu durumu şimdiki iktidarın düzeltemeyeceğini söylediğiniz;
7 – Öğretmenlere dergi ve kitap tavsiye ettiğiniz;
8 – Özellikle sık sık köyleri gezmeyi ilke edindiğiniz, bu gezilerinizde görevinizin dışına çıkarak köylülere karamsar fikirlerinizi aşıladığınız;
9 – Halkın işsizlikten ötürü göç ettiğini yazdığınız;
10- Dünyada, işçilerin iş başında olduğu ülkelerin daha çabuk
ilerlediğini anlattığınız iddia edilmektedir. Bu iddiaları tek tek cevaplandırmanızı rica ederiz.
İnsanoğlu koyun değildir. Görevlerini yaptıkları kadar, haklarını da isteyebilmeli insanlar. Öğretmenlerin haklarının tam olarak verildiği savında bulunmak ise gülünçtür.
Öğrenmişsiniz bir Anayasa! Anayasa
öyle diyorsa, babayasa da böyle emrediyor.
Düşünce özgürlüğü denen şeyi düşünüyordu. Düşündüğünü söyleyemeden, yazamadan sözü
edilen düşünce özgürlüğünün gülünçlüğünü düşünüyordu
Yün eğiren muhtarın evli kızını göstererek anlatmaya başladı: Muhtar bu kızını üç yıllığına bir çobanla evlendirdi. Çoban, muhtarın koyunlarını güdecek, buna karşılık da kızıyla evli kalacaktı. Üç yıl sonra yine anlaşırlarsa, evliliklerini sürdürecekler. Anlaşamazlarsa çoban muhtarın koyunlarını gütmeyi bıraktığı gibi muhtarın kızını da bırakacak. O zaman muhtar kızını aynı biçimde başka biriyle evlendirir. Burada, kız gelir getirme bakımından önemli. Tekmil tarla gibi
onlar ve efendileri, yaşanılası dünyamızı şaşılası ettiler.
Yıllar öncesi Mevlâna ne demiş biliyor musun? diye sordu. Ve yanıt beklemeden okumaya başladı:
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bir gün emekli olursam, hazırlamakta olduğum dosyayı aynen yayımlayacağım. Gelecek kuşaklar, nelerle uğraştırıldığımızı, nasıl kıyılarak sürgünlere gönderildiğimizi öğrensinler
Emek sözcüğü niçin öcü gibi gösteriliyor? Emek sözcüğünden çekinmek, korkmak değil, saygı duymak gerektiği kanısındayım.
Gerçekleri susmakla geçiştirmenin karşısındayım. İnsanoğlu koyun değildir. Görevlerini yaptıkları kadar, haklarını da isteyebilmeli insanlar!
Haksızlığa boyun eğersen, şerefini de yitirirsin!
Halkımızın gerçekleri bilmesi, hakkını istemesi çok kişilerin işine gelmiyor. Bu çok kişilerin önemli yerlerde adamları var. Biraz korkusuzca, yurtseverce, hak ve halkseverce davrananlara iyi gözle bakmıyorlar.
Öğrencileri daha iyi yetiştirmek, öğretmenlere yararlı olmak, yurdumuzun, insanlarımızın sorunlarını daha iyi anlayabilmek için kitaplar, dergiler, gazeteler okurum. Okuduklarım beni düşündürür. Konuşturur
Muhtar, bu kızını üç yıllığına bir çobanla evlendirdi. Çoban, muhtarın koyunlarını güdecek, buna karşılık da kızıyla evli kalacak. Üç yıl sonra yine anlaşırlarsa, evliliklerini sürdürecekler. Anlaşamazlarsa, çoban muhtarın koyunlarını gütmeyi bıraktığı gibi, muhtarın kızını da bırakacak. O zaman muhtar kızını aynı biçimde başka biriyle evlendirir. Burada, kız, gelir getirme bakımından önemli. Tekmil tarla gibi
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Mağarada oturan insanların trahomdan kör olmuş gözlerini, cüzzamdan parçalanmış yüzlerini, hayvan sidiğine karışarak açık şarap rengine dönüşmüş içme suyunu düşünüyordu. Sonra kendisini
Ne biçim kelimeler söylüyorsun! Yeğlemek, kanıtlamak, tanıtlamak
Türkçe sözcükler.
Sus! Suuss! Solcular dilimizi bu hale getirdi işte!
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Kılavuz yol boyunca Taşlı’dan Gündikevir diye söz ediyordu. Kaymakam,
Gündikevir ne demek? diye sordu. Kilavuz açıklamaya başladı:
Gündi köy demek, kevir de taş Böyle biliyoruz biz begim. Yani Taşköy demek Bizi, köyümüzü dengiştiremeyince hökümat, köylerimizin adını dengiştiriyor.
Doğuda ağa ve şeyhin yasası egemen. Yerel olan bu yasa, bildiğimiz genel yasadan daha güçlü buralarda
Basri Altınay, gösterilen koltuğa oturdu. Vali;
Sana susmayı, yazmamayı söylemiştim.
Anayasaya göre
Sus be! Öğrenmişsiniz bir Anayasa! Anayasa öyle diyorsa, babayasa da böyle emrediyor
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Okumak, ülkücü olmak insanların başına dertler açıyor. Kıyım üzerine kıyım, sürgün üzerine sürgün. Günlük gazete bile okumayacak denli bilisizleri, çıkarcıları ödüllendiriyorlar.
Korkunç burjuvazi büyük düşüncelerden, yaratıcılıktan yoksundur.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
beklenen şeyler bunlar. Aday artıklarıyla doldurulmuş bir Bakanlık örgütünden başka ne beklenebilir ki. Onlar açıkça politikanın içindeler. Biz ise, yurtseverlik görevimizin gereğini yerine getirince politika yapmış oluyor, horlanıyor, soruşturuluyor, kovuşturuluyor ve sonunda sürgün ediliyoruz.
Ağlanacak durumumuza gülmekle geçiyor günler.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Bana kötülük yapmak için bir şeyler düşünmeyin. iyiliğinizi de istemiyorum.
Asıl yapılması gerekenler yapılmıyor.
Halkın gerçekleri bilmesi, hakkını istemesi çok kişilerin işine gelmiyor.
Devirler gördüm, bu kadar kötüsünü görmedim.
Ülkemiz gerçekten geri kalmış bir ülkedir.
Biriniz türkü söyleyin de dinleyelim.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Susmak bir yarar sağlamaz ki.
Güzel şeyler düşünmeye çalışıyorum.
Bir Mustafa Necati, bir Saffet Arıkan, bir Hasan Ali Yücel zamanında öğretmenlerin durumu böyle miydi?
Arkadaşlar! dedi. Balığın baştan koktugunu biliyoruz.
Solcu sayısı şehrimizde hızla artıyor
— Solcu oldugu için müfettişlikten atılan öğretmen aramızda
— Sicilli bir solcu şehrimizde.
— Azılı bir komunist.
— Solcu yazar öğretmen.
— Komunizmle Mücadele Derneği görevini yapacaktır!
Bana kötülük yapmak için bir şeyler düşünmeyin, iyiliğinizi de istemiyorum. Ben sessiz sessiz çalışmak istiyorum. Okadar! Bıktım artık, karşımdaki engellerden, çengellerden, ikiyüzlülüklerden!
Ne karanlık günlere kaldık! Tünel içinde gibiyiz
Şaka maka sinirlerim de yoruldu. Gerçekten hangi sinir doktoruna gitsem rapor alabilecek bir duruma soktular. Ne bu yahu!
Bizim insanlarımız nedense dana altında buzağı arıyorlar. Benim kimseden çekindiğim, korkum yok. Davranışlarımdan pişman olmadığım gibi, öfkem, kızgınlığım da arttı.
Bu kadar öğretmen sürgünü, kıyımı oluyor, eğer tümü komunist olsaydı Türkiye’de komünistten geçilmezdi.
Haksızlığa boyun eğersen şerefini de yitirirsin.
Devirler gördüm, bu kadar kötüsünü görmedim!
Artık okulun, okumanın ne gereği var ki! Zaten okulumuzu da düşman eşkıyalar yıkıp virana çevirdiler. Biz şimdilerde okul mokul düşünmüyoruz. Canımızı kurtarmanın yoluna bakıyoruz. Yaşayabilmenin yollarını arıyoruz
— Ama susuyorsunuz!
— Ne yapalım?
— Zalimin zulmü karşısında susulur mu?
— Bunu güzel söyledin. “zulüm makinası” adında bir kitabın hazırlanmakta olduğunu duydum
— Yakışıyor
— Daha önceleri “öğretmen kıyımı” adlı bir kitap yayınlanmıştı.
— Ne yazsanız haklısınız.
Emek sözcüğü gibi işçi sözcüğü de öcü olarak ileri sürülüyor. İşçiden söz etmemiz suç sayılıyor. Hangi doğru davranışımız suç sayılmıyor ki!
Öğretmenler, öğrettikleri kadar öğrenmek zorunda olan kimselerdir.
Köylüler emekçi değiller mi? Üretici değiller mi? Emek sözcüğü niçin öcü gibi gösteriliyor?
Gerçekler karşısında ne yapabilirdim? Ögretmeni korkutarak susturmalı mıydım? Gerçekleri susmakla geçiştirmenin karşısındayım. İnsanoglu koyun degildir. Görevlerini yaptıkları kadar, haklarını da isteyebilmeli insanlar.
Ülkemizde gerçekçi ve ilerici oldun mu, susturmak, hatta ezmek isterler
Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
Testide donan su testiyi çatlatır. Çünkü donan su içinde bulundugu yere sığamaz olur. Bu örnekte olduğu gibi, susa susa patlayacak gibi oluyoruz. Böylece susamıyoruz!
Gördüklerim, duyduklarım karşısında susmak elimden gelmiyor
”Doğuda ağa ve şeyhin yasası egemen. Yerel olan bu yasa, bildigimiz genel yasadan daha güçlü buralarda “
İlk işim bilmediğim konuları, anlattıklarınızı öğrenmek için kitaplar edinmek, bol bol okumak olacak.
Onlara sadece gülüyorum. Kızamıyorum bile. Düşünden yoksun düzeysiz bön kişiler onlar.
Şöyle böyle okumaya zaman ayırdığım oluyordu ama, siz burada oldukça galiba daha çok okuyacağım.
— Bir vali ile nasıl konuşacağınızı da öğrenmelisiniz!
— Saygıda kusurum olmadığı kanısındayım.
— Ne biçim kelimeler söylüyorsun! Yeğlemek kanıtlamak tanıtlamak!!
— Türkçe sözcükler
— Sus! Suuss! Solcular dilimizi bu hale getirdi işte
Ah iyi şeyler görebilsek! Bu değil mi istediğimiz? O zaman sevinerek, gönenerek yazarım.
“ Sorunlarımız öylesine çıkmazda öylesine karmaşık ki insanı derinden yaralıyor.”
Sonra kimi kime şikayet etmiş olacağım ki!.. Danışıklı döğüş bunlar.
Bozuk bir düzen içindeyiz. Bu bozuk düzen içinde çalışmalarımız, bu düzenin belli kalıpları içinde çalışmalarımız verimsiz de oluyor.
Bu çevredek Nadir Ağa ne derse o olur. O, şu partiye oy vereceksiniz dedi mi, tamam! Öteki partilere tek oy çıkmaz. Seçimde bu böyle oldu. Yalnız bu degil, daha neler neler