İçeriğe geç

Suçumuz İnsan Olmak Kitap Alıntıları – Oktay Akbal

Oktay Akbal kitaplarından Suçumuz İnsan Olmak kitap alıntıları sizlerle…

Suçumuz İnsan Olmak Kitap Alıntıları

&“&”

İnsanoğlu bir bilmecey­di. Çözemezdi onu kimse. Kendi kendini bile. Kişi kendini bile tanıyamazdı. Anlayamazdı, insanoğlu, hele çağımızın insanı sorumsuz bir yaratıktı. Kopmuştu. Paramparçaydı. Çıkmazdaydı hep. İnanç­lar, güvenilir bağlar, sistemler, düzenler yoktu. Kişi yeryüzünde tek başınaydı. Anlayıştan, dostluktan yoksun. Her biri başka bir dünya­da. Çoğu defa bu dünyalar arasında, hiçbir ilgisi yoktu. Olamazdı.
Ne kadınla erkek ne iki dost ne çocukla ana baba arasında. Suç kim­ deydi?"
İnsan, çoğu zaman bile bile yanlış adımlar atardı. Boşlu­ğa, çıkmaza doğru yürürdü. Bunda kimsenin suçu yoktu. Vardı belki de… O da insan olmaktı. Bu bildik dünyanın insanı olmaktı."
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli. Yetmez mi baş­langıçlar?"
Sessizlik, yalnızlık ülkesinin kralıydı."
Derdi­mi ummana döktüm
Asumana inledim…”
“Hepimiz çamur içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara bakar.”
Olamaz mı bir defacık da olmayacak gibi kabul edilen şeyler? Gerçek denen şeyler bir defacık, bir defacık da düşlerden doğamaz mı?"
İnsandı sonunda. Suçu varsa buydu. Bu kadarcık bir şeydi. Hayatın üzerinde fazla düşünmeye gelmezdi. Hele büyütmeye hiç…
Hiç bir şeyin sonunu düşünmemeli. Yetmezmi başlangıçlar"
İnsandı sonunda. Suçu varsa buydu. Bu kadarcık bir şeydi. Hayatın üzerinde fazla düşünmeye gelmezdi. Hele büyütmeye hiç..
İnsanoğlu kendisi için neler yapmazdı. Neleri yok etmezdi. Bunun iyilikle, kötülükle ilgisi yoktu. Sadece insanoğlu olmak yeterdi.
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli. Yetmez mi başlangıçlar?
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli. Yetmez mi başlangıçlar?"
İnsanın hayatında bir an gelirdi ki, değerli bildiği ya da öyle diye bellediği bütün ölçüler yitip giderdi. İnsanoğlu bir başına kalakalırdı.
Oscar Wilde’dan alınmış bir mısraydı bu: Hepimiz çamur içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara bakar."
İnsan neydi ki? Tabiatın elinden ne yapsa kopamayan, onu aşamayan, bilgisine, aklına, düşlerine rağmen tabiatın bir parçası olduğunu bilen, buna katlanan yaratık."
Belki de aynı ruh hallerinin kolay rastlanmaz iki ortağıydılar."
Sessizlik, yalnızlık ülkesinin kralıydı."
Korkunç bir işkenceydi bu susuş."
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Hep dıştan tanıdı baharı, içine giremeden. Baharlar ona ne bir umut getirdi ne içinde ölen, hep ölmekte olan bir şeyleri diriltebildi."
Kadınlar hep güzel, cana yakın.
Hayatı olduğu gibi kabul etmeliydi.
Kişi yeryüzünde tek başınaydı.
Aşk insan için bir teselli bir avunmaydı.
Ama boşuna bir avunma. Dipsiz, temelsiz, süreksiz…
Kişinin tam mutluluğa ermesine engel olan bir şeyler vardı hayatta.
Ama insanoğlu bunları önceden göremez, bilemezdi. Bilse de, görse de hareketlerini durduramaz, değiştiremezdi. İnsan çoğu zaman bile bile yanlış adımlar atardı. Boşluğa, çıkmaza doğru yürürdü. Bunda kimsenin suçu yoktu.
Vardı belkide. O da insan olmaktı…
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Gerçekleşemez, gerçekleştirilemez şeyler vardı hayatta. Onları zorlamamak gerekliydi. Zorlanırsa güzel olan, anlamlı olan ne varsa yitip giderdi. Boş, anlamsız, çirkin oluverirlerdi.
Düşüncelerini, hayallerini kurtarmaya çalıştı.
Olmadı. Olmuyordu. Olamazdı.
Suç insan olmakta.
Aşksız birleşen dudakların, vücutların iğrençliğini düşündü.
Bir kadını kendine bağlamak nedir bilmiyordu.
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli.
Yetmez mi başlangıçlar?
Güzeldir Üsküdar, deniz.
Hayal kurmayı sever, şiir okur hatta yazar bile.
Hepsi bu vıcık vıcık dünyanın içindeydiler.
Boğulmuşlar çamura.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Artık aşksız bir dünyada yaşadığına, yaşayacağına inanmıştı.
Hep aynı eski yalanlar, düzensizlikler, boş sözler, yapma kelimeler…
Umudun, hayalin yer almadığı, insanın saplanıp kaldığı, bu sıkıntılı bataklıktan kendini çekip sıyıramadığı bir yaşayış.
Bir çamur denizi içindeymiş gibi.
Hep aynı hikayeydi, yaşananlar hep aynı şeylerdi.
Amaaan, bir tanıdık mı, görmemezlikten gel!
Şu koskoca şehirde yalnızdı.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Kadın, olabildiği kadar kendini pahalıya satmalıydı.
Hayaller beni aldattı.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Şimdiki hayat asfalt bir yol…
Bir zamanlar, düzene girmez, hırçın bir insandı. Anarşistti bir bakıma. Bir ihtilalci. Dıştan herhangi bir insanın görünüşü altında. Zamanla, bu asi kişiliğini, hayatın rüzgarları farkına bile varılmadan yitirip yok etmişti.
Her şey sıkıntı, uyku kokuyor.
Hayal etmeyi çoğu zaman gerçekten üstün sayardı. Gerçek dedikleri de neydi zaten?
Hayal içinde akıp geçti bunca yıl.
Şu vapurun içindeki her insanın buna benzer gizli, açıklanmaz nice suçları vardı. Dış görünüşleri aldatmıyordu. İnsanın içi iğrenç bir şeydi. Çıkılmaz bir labirentti..
İnsan, çoğu zaman bile bile yanlış adımlar atardı.Boşluğa çıkmaza doğru yürürdü.Bunda kimsenin suçu yoktu.Vardı belki de… O da insan olmaktı.
Aşk bir insanın ötekini istemesi, ona hayran olması, onu arzulaması mıdır?
Hayatta, yaşamada bazen insanoğlu bir sanat eseri kurar gibi, bir mısra yaratır gibi şeyler duyardı.
Daima elinde olmayan şeyleri ister.
Hiçbir şeyin sonunu düşünmemeli. Yetmez mi başlangıçlar?
Kendimi hem çok kabahatli hem çok kabahatsiz hissediyorum.
O otoriter, gururlu bakışına, çevresindekileri ezen hallerine dayanamıyordu.
Sessizlik, yalnızlık ülkesinin kralıydı.
İnsanın hayatında bir an gelirdi ki değerli bildiği ya da öyle diye bellediği bütün ölçüler yitip giderdi.
Gerçek denen şeyler, bir defacık, bir defacık da düşlerden doğamaz mı?
En yakını olan insan, şimdi çok uzaktaydı ona.
Yer üstünde sayısı milyonları aşan mutsuz, sıkıntılı, yalnız bir hayatı yılların uzunluğunca sürdürmeye mahkum kadınlardan biriydi.
Çirkinlikler, acılar, bayağılıklar atılıp unutulmalı. Yaşanmamış gibi olmalıydı.
Hayatta insanın karnı tok, sırtı pek olmalı" derdi. "Gerisi kendiliğinden gelir."
Korkunç bir işkenceydi bu susuş.
Küçük yaşından beri yoksunluklar, fakirliğin üzüntüleri, umutsuz düzeni içinde onu yaşatan hep bu hayal gücü olmuştu.
Ömrünün tek bir anına sığıyordu o insanın varlığı.
Hayallerde de yaşandığı sürece her şey var gibi geliyor ya insana!
Hayal etmeyi çoğu defa gerçekten üstün sayardı.
Oturduğu yerdedir, çevresi hep o bildik çevredir ama o başka bir dünyaya uçup gidivermiştir, orada yaşamaktadır.
Çok hayalleri olmak da ne kötü! Gerçek hayatın dışına çıkar o anlarda sanki.
Hepsi bilinen, hiçbir yeniliği olmayan şeyler. Bir dişlinin hep aynı, sürekli sonuçsuz dönüşü gibi.
Yalnızca şu çirkin, anlamsız, her zamanki hayat vardı. Gündelik yaşamın endişeleri…
Dairenin tozlu, uyuşuk, insanın içinde aydınlık umudu ne varsa hepsini karartan havası.
Hem zaman da nedir? Var mı öyle şey!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir