İçeriğe geç

Subliminal Kitap Alıntıları – Leonard Mlodinow

Leonard Mlodinow kitaplarından Subliminal kitap alıntıları sizlerle…

Subliminal Kitap Alıntıları

&“&”

İnanmak istediğimiz gerçekleri biz seçeriz.
Güdülenmiş muhakeme bilinçdışı olduğundan; insanlar gerçekte kendi çıkarlarına hizmet eden kararlar verirken bile, önyargılardan yahut kendi çıkarlarından etkilenmediklerini samimiyetle iddia edebilirler.
Steve Jobs’un dediği gibi, Noktaları ileriye bakarak birleştiremezsiniz; noktalar ancak geriye doğru baktığınızda birleşir. Bu yüzden gelecekte, yol boyunca noktaların bir şekilde bağlanacağına güvenmeniz gerekir."
Ressam Salvador Dali Bir keresinde şöyle demişti: Her sabah uyandığımda son derece büyük bir haz duyuyorum ve hayran hayran soruyorum bu Salvador Dali Acaba bugün ne gibi olağanüstü şeyler yapacak?" Dali tatlı bir adam yahut tahammülfersa bir egomanyak olabilir fakat geleceğine bu aşırı ve arsızca iyimser bakışının harikulade bir tarafı var.
öz yaşam öyküsünde Charles Darwin beagle gemisi ile yaptığı tarihi yolculuğa katılma şansını yalnızca görünüşü, özelliklede iri ve şişkin burnu yüzünden kaçırmasına ramak kaldığını anlatır. darwin’in kendisi de daha sonra burnunu şaka yoluyla akıllı tasarıma karşı bir argüman olarak kullanmış şöyle yazmıştır: lütfen bana dürüstçe söyler misiniz… sizce benim burnumun şeklinin herhangi bir akıllı gerekçeyle takdir edilmiş ve tasarlanmış olması mümkün müdür?"
erkekleri gelince, bir grup araştırmacının yaptığı bir araştırma neticesinde, erkeklerin olası rakiplerine kıyasla egemenlik hiyerarşisinde bulunduğunu düşündükleri yere uygun olarak, seslerinin tonunu bilinçdışı bir şekilde yükseltip alçalttıklarını keşfetmişlerdir.
kadınlara sakallı esmer erkekleri, sinekkaydı tıraşlı sarışınlara yahut bir Ferrari’nin koltuğunda oturan her türlü görünüşten erkeği diğerlerine tercih edip etmeyecekleri sorulduğunda ihtilafa düşebilirler. fakat göremedikleri ama sesini duydukları erkekleri değerlendirmeleri istendiğinde mucizevi şekilde görüş birliğine varmaktadırlar. kalın sesli erkekler daha çekici bulunmaktadır.
gözden kalbe giden ama akıldan geçmeyen bir yol vardır.
g.k. chesterton
Walter Lippman’ın fark ettiği gibi içinde yaşadığımız toplum tarafından tanımlanan kategorileri içselleştirmekten kaçınamayız.
Bedeniniz başka bir şey söylüyorken ettiğiniz dostça sözlerin hiçbir anlamı yoktur."
İnsan türü olarak bizler sahte anılara öylesine eğilimliyizdir ki, bazen öyle laf arasında birine gerçekten olmamış bir olayı olmuş gibi söylemek bile yeterli olabilir. Zaman içinde o kişi olayı hatırlayabilir" ama o anının kaynağını unutabilir. Bunun sonucunda, bu kişi o hayali olayı kendi gerçek geçmişiyle karıştıracaktır.
Kant’ın söylediği gibi, bir Dan Din an sich, olduğu gibi olan bir şey vardır, bir de Das Ding für uns, bizim bildiğimiz haliyle bir şey vardır.
…bilinçdışı zihinlerimiz etkin, bir amaca yönelik ve bağımsızdır. Bilinçdışı saklı olabilir, fakat etkileri böyle olmaktan çok uzaktır…
Kalbin kendine özgü, mantığın anlamadığı sebepleri vardır. Blaise Pascal
yüzler insan davranışında özel bir rol oynar. bu nedenle erkek zihninin genel olarak meşgul olduğu şeylere rağmen, truvalı helen’in bin gemi kaldırılacak bir yüzü olduğu" söylenmiştir; "uğruna bin gemi kaldırılacak memeleri" olduğu değil.
Gözden kalbe giden ama akıldan geçmeyen bir yol vardır…
Her birimizin,sürekli olarak,bilinçdışı bir şekilde tarafımızdan,aracılığımızla ve içimizde kurgusu sürüp giden bambaşka birer hikayemiz vardır…Oliver Sacks
Gören göz yalnızca fiziksel bir organ değil,aynı zamanda ait olduğu kişinin içinde yetiştiği gelenek tarafından şartlandırılmış bir algı aracıdır…R.Benedict
gören göz yalnızca fiziksel bir organ değil aynı zamanda ait olduğu kişinin içinde yetiştiği gelenek tarafından şartlandırılmış bir algı aracıdır.
ruth benedict
Bedeniniz başka bir şey söylüyorken ettiğiniz  dostça sözlerin hiç bir anlamı yoktur. "
Araştırmalar gösteriyor ki, insanların düşündüğünü sandıkları şeyleri gerçekten düşündüklerine güvenemezsiniz."
Evrim bize bilinçdışı bir zihin vermiştir çünkü bilinçdışı muazzam miktarda bilgi girişini ve bu bilgilerin işlenmesini gerektiren bir dünyada hayatta kalmamızı sağlayan şeydir. Duyusal algımız, anılarımızı hatırlamamız, gündelik kararlarımız ve faaliyetlerimiz bütünüyle çaba göstermeden olup bitiyormuş gibi görünür; ne var ki bunun yegâne sebebi, bunların gerektirdiği çabanın, beynimizin farkındalığımızın dışında kalan kısımlarında harcanıyor olmasıdır.
Bilim eski teorilerin cenaze törenleriyle ilerler.
Çocukken, yaptıklarımı haklı çıkarmak için arkadaşlarımın yaptıklarını örnek gösterdiğimde, annem şöyle derdi: “Demek ki Joey kendini bir volkanın içine atsa, sen de öyle yapacaksın öyle mi?” Şimdi, aradan on yıllar geçtikten sonra, anlıyorum ki şöyle demem gerekirmiş: “Evet anne. Araştırmalara bakılırsa, öyle yaparmışım.”
İnsanları ait oldukları sosyal kategoriye göre yargılamak öteden beri var olan bir gelenektir; ezilenler için mücadele edenler arasında bile.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bilim insanları sosyal acının aynı zamanda beynin anterior singular korteks adı verilen yapısıyla bağlantısı olduğunu keşfetmişlerdir; bu yapı aynı zamanda fiziksel acının duygusal bileşeniyle de ilişkilidir. Ayak parmağınızı çarptığınızda duyduğunuz acıyla, ilgi gösterdiğiniz biri tarafından küçümsenmenin verdiği acının beyninizde aynı alanı paylaşması büyüleyici bir durumdur.
Erkeklerin dişi vücuduna o denli güçlü bir çekim hissetmelerine yahut kadınların erkeğin fiziksel görünümüne onca önem vermelerine rağmen, insan beyninde kadınların sıkı kalçalarını yahut erkeklerin güçlü kaslarındaki nüansları ayırt etmeye adanmış bir kısmın bulunmadı gerçeği, yüzlerin ne kadar önemli olduğunu yansıtır.
“İnsanlar bir üründen aldıkları zevkin o ürünün kalitesine bağlı olduğunu düşünürler ama ne hissedecekleri aynı zamanda, büyük ölçüde, o ürünün nasıl pazarlandığına bağlıdır” diyor Rangel.
Ürünleri kutularına, kitapları kapaklarına ve hatta kurumların yıllık raporlarını basıldıkları parlak kağıtlara göre değerlendiririz.
Ama aşkın kaynağı nedir? Sevilen erkeğin gülüşü, cömertliği, zarafeti, cazibesi, duyarlılığı yahut kol kaslarını ne kadar gelişmiş olduğu mu?
Freud’un tahayyül ettiği bilinçdışı, bir grup sinir bilimcinin sözleriyle, “seksi ve ıslaktı; şehvet ve öfkeyle dolup taşıyordu; halüsinasyonlar görmeye yol açıyordu, ilkel ve mantık dışıydı.” Oysa yeni bilinçdışı “daha iyi, daha yumuşak ve gerçeklikle daha bağlantılıdır.”
Başımıza gelen her şeyin bu subliminal boyutları gündelik hayatımızda pek az rol oynuyor gibi görünebilir. Fakat bunlar adeta bilinçli düşüncelerimizin görünmez kökleridir.
– Carl Jung
Hayatla karşı karşıya gelirken gerçekçi olmayan iyimserlik sizi suyun üzerinde tutan bir can yeleği olabilir. Modern hayat da tıpkı ilkel geçmişimiz gibi ürkütücü engellerle doludur.
Kendi imgemizi güzelleştirmek için anılarımızı bile iyi yönde değiştiririz.
Subliminal sözcüğü latincedir ve eşiğin altında" anlamına gelir.Psikologlar bunu "bilinç eşiğinin altında" anlamında kullanır.
İlk olarak, insan hafızası olayların ana hatlarını hatırlamak konusunda iyi, ayrıntıları hatırlamak konusunda kötüdür; ikinci olarak hatırlamadığı ayrıntılara ilişkin olarak baskı altında kaldığı zaman, doğruyu söylemek için samimi çaba gösteren en iyi niyetli insanlar bile, kaçınılmaz olarak boşlukları uydurma şekilde dolduracaktır; üçüncü olarak, insanlar uydurdukları anılara inanırlar.
(John)Bargh’ın sözleriyle, Hepimiz ruhumuzun kaptanı olduğumuzu, denetimin bizde olduğunu düşünmeyi severiz ve öyle olmadığımız düşüncesi son derece korkutucudur.Aslına bakarsanız psikoz dediğimiz budur; gerçeklikten koptuğunuz,kontrolün elinizde olmadığı duygusu ve bu bütün insanlar için çok korkutucu bir duygudur."
İnanmak istediğimiz gerçekleri biz seçeriz. Ayrıca arkadaşlarımızı, sevgililerimize ve eşlerimizi sırf bizim onları nasıl algıladığımıza değil, onların bizi nasıl algıladığına bağlı olarak da seçeriz. Olayların genellikle şu ya da bu teoriye uygun olarak gerçekleştiği hayatta, fizikteki olguların aksine, gerçekte neler olduğu büyük ölçüde bizim hangi teoriye inanmayı seçtiğimize bağlıdır.
Her birimizin, sürekli olarak, bilinçdışı bir şekilde tarafımızdan, aracılığımızla ve içimizde kurgusu sürüp giden bambaşka birer hikayemiz vardır.
Oliver Sacks
Bir insan, doğası gereği, başkalarının duygularını ve niyetlerini hissetmekten kendisini alıkoyamayan bir varlıktır.
iktidarın sırrı hata yapmayacağınız inancıyla geçmiş hatalardan ders çıkarma gücünü birleştirmektir.
George Orwell
Gözden kalbe giden ama akıldan geçmeyen bir yol vardır.
G. K. Chesterton
Hepimizin dayandığı,alışkanlık halinde düşünce biçimleri ve davranışlar,içkin yapılar vardır
Bedeniniz başka bir şey söylüyorken ettiğiniz dostça sözlerin hiçbir anlamı yoktur.
James Borg
Gören göz yalnızca fiziksel bir organ değil, aynı zamanda ait olduğu kişinin içinde yetiştiği gelenek tarafından şartlandırılmış bir algı aracıdır.
Ruth Benedict
Kalbin kendine özgü, mantığın anlamadığı sebepleri vardır.
Blaise Pascal
Başımıza gelen her şeyin bu sübliminal boyutları gündelik hayatımızda pek az rol oynuyor gibi görünebilir. Fakat bunlar adeta bilinçli düşüncelerimizin görünmez kökleridir.
Carl Jung
minnettarım, hem hafızamda tutabildiklerim hem de hepsini hafızamda tutma yeteneğine sahip olmadığım için.
İnsan davranışı, hem bilinçli hem bilinçdışı düzeyde, sonsuz bir algı, duygu ve düşünce akışının ürünüdür. Davranışlarımızın çoğunun nedenlerinin farkında olmadığımız düşüncesi, kabul edilmesi zor bir şeydir.
Tarafsız olduğuna inandığımız içsel hesaplamalarımız,tarafsız bilgisayarların yapacağı türden hesaplamalar değildir;aksine,kim ve neyin peşinde olduğumuzdan büyük ölçüde etkilenirler.
Evrim,insan beynini kendi kendisini doğru bir şekilde algılaması için değil hayatta kalmamıza yardımcı olmak için tasarlanmıştır.Kendimizi ve dış dünyayı gözlemler ve gördüklerimizden idare etmemize yetecek kadar anlam çıkarırız.
Sahici ifadeleri taklit etmek mümkün değildir.
Bedeniniz başka bir şey söylüyorken ettiğiniz dostça sözlerin hiçbir önemi yoktur.
Dil çok kullanışlıdır, fakat biz insanlar sözleri aşan ve bilinçli düşünce gerekmeksizin iletilen ve anlaşılan sosyal ve duygusal bağlantılara sahibizdir.
babam gece boyunca anneme dikiş dikmeyi öğretti.
İnanmak istediğimiz gerçekleri biz seçeriz. Ayrıca arkadaşlarımızı, sevgilerimize ve eşlerimizi sırf bizim onları nasıl algıladığımızda değil, onların bizi nasıl algıladığına bağlı olarak da seçeriz.
kendine inanmak sonuç olarak hayatta olumlu bir güçtür.
Fakat güzel bir teori, her zaman doğru bir teori olmuyordu
Öfkeli olduğumuz için titremez ve üzgün olduğumuz için ağlamayız; tam tersine, öfkeli olduğumuzu fark ederiz çünkü titriyoruzdur ve üzgün hissederiz çünkü ağlıyoruzdur.
bilinçdışı zihnimiz eksik verileri alır, resmi tamamlamak için bağlamı ve başka ipuçlarını kullanır; bu bilgilere dayalı olarak tahminlerde bulunur ve bazen doğru, bazen doğru olmayan; ama her defasında ikna edici olan resimler oluşturur. Zihnimiz, insanları yargılarken de boşlukları doldurur ve yargıladığımız insanın üyesi olduğu kategori de bunu yapmak için kullandığımız verileri dahildir.
Bilinçdışı zihnin amacı, ilgisiz ayrıntıları yok ederken, önemli olan bilgileri korumaktır.
Birinin gözlerinin içine hangi süreyle bakacağımızı bağıl sosyal konumumuza göre otomatik olarak ayarlarız ve bunu genellikle yaptığımızın farkında olmadan yaparız.
Sosyal egemenlik korkudan ziyade hayranlığa dayalıdır ve fiziksel güçten ziyade sosyal başarılarla kazanılır. Sosyal egemenliğin Rolex takmak yahut Lamborghini sürmek türünden işaretleri, erkek babunun göğsünü dövmesi kadar kesin ve açık olabilir. Fakat servetini bu kadar doğrudan göstermeyi reddederek; beklenmedik ölçüde yıpranmış, marka olmayan bir kot pantolon ve eski bir marka tişörtle ortaya çıkmak yahut üzerinde marka işareti olan herhangi bir şeyi asla giymemek suretiyle, daha incelikle belli edildiği de olur.
doğuştan kör ve başka birinin yüzünü hiç görmemiş bebekler de gören bebeklerinkinin neredeyse aynısı olan, bir dizi kendiliğinden gerçekleşen duygusal yüz ifadesi sergilerler.
Eğer bir çocuğa yavaş öğreniyor etiketi takarsanız, tam da öyle yapacaktır.
her nereye gidersem gideyim ve her ne yaparsam yapayım yolumu başarıyla bulabileceğimi hissettirmişlerdir. Bana böyle şeyler söylediklerinden değil, ama her nasılsa bunu hissettim ve benim için her zaman büyük bir güç kaynağı oldu.
Sosyal olarak reddedilmek sadece duygusal acıya yol açmakla kalmaz; fiziksel varlığımızı da etkiler.
anılarımız ilave bir karmaşıklığa sahiptir ve depoladığımız veriler zaman içinde değişime uğrar
İnsanlar uydurdukları anılara inanırlar.
İnsan hafızası olayların ana hatlarını hatırlamak konusunda iyi, ayrıntılarını hatırlamak konusunda kötüdür
Bilinçdışı saklı olabilir, fakat etkileri öyle olmaktan uzaktır; çünkü bu etkiler bilinçli zihnimizin dünyayı algılayışı ve gösterdiği tepkileri şekillendirmek açısından çok önemli bir rol oynarlar.
Sözel olmayan iletişim pek çok açıdan sözcüklerimizden daha zengin ve daha köklü bir sosyal dil oluşturur.
İnsanları ait oldukları sosyal kategoriye göre yargılamak öteden beri var olan bir gelenektir; ezilenler için mücadele edenler arasında bile.
Bir insan, doğası gereği, başkalarının duygularını ve niyetlerini hissetmekten kendisini alıkoyamayan bir varlıktır. Bu yetenek beyinlerimizin yapısında vardır ve onu devreden çıkarmanın bir yolu yoktur.
İnsan zihni hem bilim insanı hem de avukat gibi davranmak üzere tasarlanmıştır; hem nesnel gerçeğin bilinçli arayıcısı hem de inanmak istediklerimizin bilinçdışı, tutkulu avukatı."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir