İçeriğe geç

Sputnik Sweetheart Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından Sputnik Sweetheart kitap alıntıları sizlerle…

Sputnik Sweetheart Kitap Alıntıları

Rüya görüyorum. Bazen bunun tek doğru şey olduğunu düşünüyorum.
Her insanın, özel bir zamanında elde etme şansına sahip olduğu birtakım özel şeyler vardır. Bunlar, küçük birer kıvılcım gibidirler. Dikkatli ve şanslı olanlar, bunları özenle korur, büyütür, meşale olarak kullanır. Ancak bir kez kaybedince o kıvılcım bir daha geri gelmez.
Ama aşık olmak akıl almaz bir şeydir. Aşk bir anda seni ele geçiriverir.
Önemli olan, başkalarının düşündüğü büyük şeylerden ziyade, küçük de olsa kendi düşündüklerimizdir.
“Yalnızım” diyor. Ama onun yanında Myu var. Benim kimsem yok. Benim, kendimden başka kimsem yok. Her daim olduğu gibi.
İnsanın, hiç tanımadığı birinin hatasını eleştirmesi çok kolay bir şeydi ve de kendini iyi hissettiriyordu.
Böyle şikayet ediyor olsam da aslında ben kendim de hayattan ne beklediğimi bilmiyordum.
Bu dünyada sınırsız bir tutku duyduğum şeyler sadece kitaplar ve müzikti. Ve doğal olarak da yalnız bir insana dönüşmüştüm.
Eğer tek bir kitap açıklamaya yetiyorsa hiç açıklamamak daha iyi.
ben “hassas” insanların başkalarını incittiklerini defalarca gördüm.
“Ben artık roman yazamayabilirim. Son zamanlarda sık sık bunu düşünüyorum. Roman yazacağım diye tutturmuş, dünyadan bihaber, aptal kızlardan biriyim ben de işte; halimi düşününce, gerçekleşmeyecek bir hayalin peşinde koşmuşum. Piyanonun kapağını kapatıp sahneden inmeliyim belki de. Çok geç olmadan önce.”
O zaman henüz genç olduğumdan, böylesine renkli olaylar yaşamımda sık sık yer alacak herhalde diye düşünmüştüm. Sonra öyle olmadığını anladım.
Eğer insanların eşit olmadığını düşünürsek, siz kendinizi nerede konumlandırırdınız?
İnsan yaşamında bir kez olsun vahşi tabiatın içine karışmalı, ne kadar sıkıcı olursa olsun sağlıklı bir tek başınalığı deneyimlemeli. Tamamıyla kendine bel bağlamak zorunda olduğunu keşfedip, sonrasında kendi içindeki gerçeği, içinde gizlenmiş gücü öğrenmeli.
Her konuda böyledir; en faydalı bilgi, deneyimleyerek ve bedelini ödeyerek edindiğindir.
Gözlerimi kapattım, kulak kesildim. Sputnik’in, dünyayla tek bağları yerkürenin çekim gücü olan, gökyüzünde dolaşmaya devam eden torunlarını düşündüm.
İnsanın hiç tanımadığı birinin hatasını eleştirmesi çok kolay bir şeydi.
Ben çok hassas biriyim ve dünyayla uzlaşamıyorum.
Dışarıdan bakıldığında, tek bir şeyin bile değiştiği anlaşılmayacak. Fakat, içimde bir şeyler yanıp kül olmuş, yok olmuş olacak. Bir yerlerde kan akmış, içimde bir şeyler kopmuş olacak. Yüzüm düşecek, dilim tutulacak. Kapılar açılıp kapılar kapanacak. Işıklar sönecek. Bugün bu benim için son gün. Bu son günbatımım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“I must be in love with this woman, she realized with a start. No mistake about it. Ice is cold; roses are red. I’m in love. And this love is about to carry me off somewhere. The current’s too overpowering; I don’t have any choice. It may very well be a special place, some place I’ve never seen before. Danger may be lurking there, something that may end up wounding me deeply, fatally. I might end up losing everything. But there’s no turning back. I can only go with the flow. Even if it means I’ll be burned up, gone for ever.”
İnsanın, hiç tanımadığı birinin hatasını eleştirmesi
çok kolay bir şeydi ve de kendini iyi hissettiriyordu.
The Earth, after all, doesn’t creak and groan its way around the sun just so human beings can have a good time and a bit of a laugh
Tekbaşına olmak, yağmurlu bir akşam üzeri, suların denize dökülüşünü izleyip durmak gibi bir duygu.
Her konuda böyledir; en faydalı bilgi, deneyimleyerek ve bedelini ödeyerek edindiğindir.
“Insan (…) carpismadan kacinmak icin ne yapsa iyi olur? Teorik olarak soylersem, bu basit bir seydir. Yanit, ruya gormek. Ruya gormeye devam etmek. Ruya alemine girip oradan cikmamak. Sonsuza dek ruya aleminde yasamak.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Gozlerimi kapattim, kulak kesildim; Sputnik’in, dunyayla tek baglari yerkurenin cekim gucu olan, gokyuzunde dolasmaya devam eden torunlarini dusundum. Bu yapayalniz metal kutleler uzayin dipsiz karanliginda birdenbire karsilasiyor, birbirlerinin yanindan gecip gidiyorlardi, bir daha asla karismamak uzere ayrilarak. Birbirlerine ne soyleyecekleri bir sey vardi, ne de yerine getirmek uzere verecekleri bir soz. “
Her hikayenin anlatılacak bir zamanı vardır diye açıkladım Myu’ya. Eğer anlatılmazsa insanın yüreği hep o sırrın hapsinde kalır.
“Anlamak dedigimiz, halihazirdaki yanlis anlamalarimizin butununden baska bir sey degildir.”
“-Bazen cok daraliyorum. Sanki butun yapi darmadagin olmus. Cekim gucuyle artik bagin kalmamis, uzayin kapkara bosluguna tek basina savruluyormussun gibi bir duygu. Hangi yone gittigimi bile bilmiyormusum gibi.
+Kayip bir Sputnik gibi mi?
– Oyle de denebilir.”
“Sabah uyanip aynaya baktigimda, bazen baska biri gibi gorunuyorum gozume. Cok dikkat etmezsem, sanki ben bile kendimi taniyamacakmisim gibi.”
“ Dunyadaki pek cok kisi, kendini bir kurmacanin icinde yetistirir. Elbette ben de onlardan biriyim. Arabanin sanzimanini dusun. Bu durum, kati gercekleri olan dunya ile aramizdaki sanzimandir. Disaridan gelen gucu alir, her seyin senkronize calismasi icin vites kullanarak degistiririz. Bu sekilde koruruz icimizdeki kirilgan kismi…”
“…Ancak ben “hassas” insanlarin baskalarini incittiklerini defalarca gordum. “ Durust ve acik” insanlarin, istediklerini almak icin islerine geldigi gibi davrandiklarini gordum. “ karsisindakinin yuregindekileri anlamakta becerili” olan kisilerin hic de icten olmayan ovgulere kolayca kandiklarini gordum. Bu durumda bizler kendimiz hakkinda gercekte ne biliyor olabiliriz ki?…”

Bunlari dusune dusune de kendim hakkinda anlatabilecegim seyleri( boyle bir durumun olmasi halinde) icimde tuttum. Ote yandan kendi disimdaki birisi hakkinda, az olsa da objektif olarak bir seyler bilebilmeyi isterdim. Ve bu sekilde ozel durumlar ya da insanlarin, icimde nasil yerleri oldugunu ayrimsamak ya da bunlarin benim icimde olusturduklari denge uzerinden ben denilen varligi olabildigince objektif olarak anlamayi isterdim…”

Sanki varoluşçu bir tiyatro oyunu gibiydi. Bu oyunda her şey çıkmaza giriyor, hiç kimse bir yere gidemiyordu.
“Şüphe yok (buz soğuktur, gül kırmızı). Ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam neredeyse olanaksız. Bana tek bir seçme hakkı bile verilmiş değil çünkü. Sürüklenip götürüldüğüm yer bugüne değin hiç görmediğim özel bir dünya olabilir. Belki de çok tehlikelidir. Orada gizlenmiş olan şeyler beni derinden, öldürücü şekilde yaralayabilir. Şimdi sahip olduğum her şey elimden çıkıp gidebilir. Ama artık dönüş yok. Kendimi bu akıntıya bırakmak dışında bir şey yapamam. Yanıp kül olsam da, yok olup gitsem de.”
mükemmel olmayan yaşamlarımızda boşa harcanmış zamanların da yeri önemli değil midir? Eğer bu mükemmel olmayan yaşamlarımızdan tüm bu boşa harcanmışlıkları çıkaracak olursak, yaşamlarımız mükemmel olmama özelliğini bile yitiriverir.
Rüya görüyorum. Bazen bunun tek doğru şey olduğunu düşünüyorum.
Sanki varoluşçu bir tiyat­ro oyunu gibiydi.
Bu oyunda her şey çıkmaza giriyor, hiç kimse bir yere gidemiyordu.
Bir şey düşünüp,sonra bir şey düşünmemeye çalıştım.Ancak bu ikisi arasında aslında pek bir fark yoktur.
“İnsan yaşamında bir kez olsun vahşi tabiatın içine karışmalı, ne kadar sıkıcı olursa olsun sağlıklı bir tek başınalığı deneyimlemeli. Tamamiyle kendine bel bağlamak zorunda olduğunu keşfedip, sonrasında kendi içindeki gerçeği, içinde gizlenmiş gücü öğrenmeli.”
“Biliyor musun, kafamın içi yazmak istediklerimle dolu. Akıl almaz büyüklükte bir ambar gibi orası.”
İnsanın hiç tanımadığı birinin hatasını elestirmesi çok kolay bir şeydi ve de kendini iyi hissettiriyordu.
Ve ben şimdi buradaydım işte, kapalı bir çember içindeydim. Hiçbir yere varamayacağımı biliyor ve buna engel olamıyordum. Ama devam etmek zorundaydım.
Devam etmezsem hayatta kalmayı başaramazdım ki.
Bu da elbet geçecek.
Dayan. Geçip gittikten sonra mutlaka komik bir hikaye halini alacak.
Duygularımı gizlemeye devam edersem,böyle böyle silinip ortadan yok olacağım
Zaten kim ayırabilir ki deniz ile üzerine yansıyanı.
Ya da yağmurun yağışı ile yalnızlık birbirinden ayrılabilir mi ?
Yeterince bildiğimizi düşündüğümüz şeylerin arkasında, bir o kadar da bilmediğimiz şeyler gizlidir.
Düşünmek denen o basit temel eylem bile benim için çok ağır yük oluyor.
O zaman anladım; biz harika yol arkadaşlarıydık,ancak, sonunda her birimiz kendi rotasına gidecek yalnız bir metal kütlesinden başka bir şey değildik. Uzaktan bakınca kayan yıldızlar kadar güzel görünüyorduk. Gerçekte ise tek başımıza uzaya hapsolmuş, hiçbir yere gidemeyen tutsaklar gibiydik.
Bütün güzel şeyler bir gün mutlaka biter.
Çocukluğumdan beri daima yalnız hissettim kendimi. Evde annem, babam ve ablam vardı ancak ben hiçbirini sevemedim. Ailemden hiç kimseyle duygularım uyuşmadı. Bu yüzden beni evlatlık aldıklarını hayal ederdim hep.
Kötü günlerin iyi tarafları da vardır: İnsanları tanırsın, Özellikle yanında sandıklarını.
Ben bu kadına aşık oldum.Şüphe yok. Ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam neredeyse olanaksız. Bana bir tek seçme hakkı bile verilmiş değil çünkü. Ama artık dönüş yok. Kendimi bu akıntıya bırakmak dışında bir şey yapamam. Yanıp kül olsam da yok olup gitsem de.
Mükemmel olmayan yaşamlarımızda boşa harcanmış zamanların da yeri önemli değil midir? Eğer bu mukemmel olmayan yasamlarimizdan tüm bu boşa harcanmışliklari çıkaracak olursak, yaşamlarımız mukemmel olmama özelliğini bile yitiriverir.
.
Yani hayatımızı böyle yaşıyoruz. Kaybımız ne kadar derin ve ölümcül olursa olsun, bizden çalınan elimizden kapılmış olan şey ne kadar önemli olursa olsun, tamamen değişmiş, daha önceki derimizin sadece dış tabakasıyla kalsak bile, oynamaya devam ederiz.

Hayatımızdan bu şekilde, sessizce. Tahsis edilen zamanımızın sonuna her zamankinden daha fazla yaklaşıyoruz, arkadan uzaklaşırken ona veda ediyoruz.

Günlük hayatın bitmeyen eylemlerini genellikle ustaca tekrarlamak. Ardında ölçülemez bir boşluk hissi bırakarak.

O yanımda olunca, yalnızlık denen o somut duyguyu bir süreliğine unutabiliyordum. O benim bulunduğum dünyanın sınırlarını genişletiyor, derin derin nefes almamı sağlıyordu.
Ben bu kadına aşık oldum. Şüphe yok. Ve bu aşk beni sürükleyip bir yerlere götürmeye çalışıyor; öyle güçlü bir akıntı ki ondan kendimi korumam neredeyse olanaksız. Bana tek bir seçme hakkı bile verilmiş değil çünkü. Ama artık dönüş yok. Kendimi bu akıntıya bırakmak dışında bir şey yapamam. Yanıp kül olsam da yok olup gitsem de.
İyi şeylerin yetişmesi zaman alır.
Saçma esprilerin yakıt olarak kullanıldığı bir araba icat edilirse, sen çok uzaklara gidebilirsin.
Bir tehlike olduğunu ben de biliyorum. Nasıl ifade edebilirim acaba? Bazen çok daralıyorum. Sanki bütün yapı darmadağın olmuş. Çekim gücüyle artık bağın kalmamış, uzayın kapkara boşluğunda tek başına savruluyormuşsun gibi bir duygu. Hangi yöne gittiğimi bile bilmiyormuşum gibi.

Kayıp bir Sputnik gibi mi?
Öyle de denebilir.

Romanlardan konuşurduk. dünyadan, etraftaki manzaradan, lisandan.
Puşkin’in de dedigi gibi;

Yoktu isteği
Zamanın yığdığı
Çöp dağının altında
Gömülü olanları eşelemeye

Ben çok hassas biriyim ve dünyayla uzlaşamıyorum
Her konuda böyledir; en faydalı bilgi, deneyimleyerek ve bedelini ödeyerek edindiğindir. Kitaplardan edindiklerin değil.
Bu dünyada sınırsız bir tutku duyduğum şeyler sadece kitaplar ve müzikti. Ve doğal olarak da yalnız bir insana dönüştüm.
Güzellik denen şey neydi acaba, nasıl bir değeri vardı?
Yazması gereken pek çok şey vardı. Anlatması gereken bir sürü öyküsü. Tek bir doğru çıkış kapısı bulabilse, tutkulu hisleri ve düşünceleri lav gibi fışkıracak, oradan da entelektüel açıdan dolu dolu, orijinal eserler ardı ardına doğacakı.
Dış görünüş açısından Sumire’nin annesi, bunu söylemeye biraz çekiniyorum ama ‘silik’ bir kişiydi . Sanki geriye bir adım atıverse, arkasındaki duvara karışıp gidecekmiş gibi görünüyordu.
İnsan yaşamında bir kez olsun vahşi tabiatın içine karışmalı, ne kadar sıkıcı olursa olsun sağlıklı bir tek başınalığı deneyimlemeli. Tamamıyla kendine bel bağlamak zorunda olduğunu keşfedip, sonrasında kendi içindeki gerçeği, içinde gizlenmiş gücü öğrenmeli.
Gözlüğünü çıkarınca gözleri aydan toplanıp getirilmiş taşlar kadar soğuk göründü.
Tüm bedenim sayısız iple çekiliyormuş gibi bir histi bu.
Önemli olan, başkalarının düşündüğü büyük şeylerden ziyade, küçük de olsa kendi düşündüklerindir.
yazdıklarına insan ruhu ve kaderine dair her şeyi katmaya çalışıyordu.
Ancak ne zaman kendimden söz etmeye kalksam aklım karışır : Ben kimim?
Çok uzun bir süre düşünceler kimseyle paylaşılmayınca, sonunda tek kişilik bir bakış açısının dışına çıkılamadığını anladım. Tamamen tek başına olmanın korkunç bir yalnızlık olduğunu düşünmeye başladım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir