İçeriğe geç

Spinoza – Bir Başlangıç Kitap Alıntıları – Diego Tatian

Diego Tatian kitaplarından Spinoza – Bir Başlangıç kitap alıntıları sizlerle…

Spinoza – Bir Başlangıç Kitap Alıntıları

Tanrı, netice olarak, cahilliğin sığınağıdır. Açıklamalarımız her tükendiğinde, “bunun sebebi tanrının böyle istemiş olmasıdır” deriz.
Monoteist dinlerin hiçbiri hurafeden muaf değildir.
Spinoza, diğer başka insanların Avrupa’nın her yerinde din için ve din yüzünden can verdikleri bir zamanda, heretik ve dinden çıkmış bir kişi olarak aforoz edilmiştir. Bahsettiğimiz vaziyeti gözlerimizin önüne getirelim: Engizisyon ateşlerinde yanarken kurtar bizi ilahisini söyleyerek ölenlerin haberleri Amsterdam’a geldiği sırada, yirmi yaşından biraz büyük bir delikanlı, anılan dinin hurafe olduğunu ileri sürmekteydi.
Teolojik-Politik İnceleme’de teolojik nefretten bahsedilir ve teoloji açıkça nefretle ilişkilendirilir; ki burada biyografik bir unsur bulunması da muhtemeldir. XVII numaralı başlıkta, sofuluktan ve aşırı dindarlıktan doğan nefretten daha derini ve inatçısı yoktur denilir. Dinlerin genel olarak nefret kaynağı olduklarını geçmiş tecrübeler göstermiştir.
Spinoza, insanlığa dinden daha fazla engel çıkaracak bir şey bulunmadığını düşünmektedir, ki burada bahsedilen, törenlerden ve kiliselerden müteşekkil dindir.
Hobbes’a göre, insanlar sürekli biçimde kendileri arasında kıyaslama yaparlar ve başkalarının üstünden geçip onları aşarlar. Hobbes için mutluluk, diğerlerine üstün duruma gelmekten ve onlar üzerinde hırs, açgözlülük ve hakimiyet tutkularını ifa etmekten ibarettir; bu tutkular diğeri üzerinde hakimiyet kurmaya, diğerinden daha zengin olmaya ve diğerinin sahip olduğundan daha fazla şana ulaşmaya karşılık gelir.
“Başkalarından daha mutlu ve daha talihli olduğu için kendini mutlu addeden kişi, gerçek mutluluktan ve ebedi saadetten habersizdir; çünkü bu şekilde tecrübe ettiği neşe hali, eğer basitçe çocuksu bir şey değilse, kıskançlıktan ya da kötü kalplilikten başka bir şeyden ileri gelmemektedir.”
“Bir bedenin ne yapabileceğini bilmiyoruz,” bilmiyoruz çünkü bedenler her daim, egemenliklerini teminat altına alsınlar diye, politik ve dini iktidarlarca engellenmiştir.
Mutluluk erdemin kendisidir ve mutluluk mükafatına sahip olacağımızı düşünerek ihtirasları, arzuları ve diğer başka şeyleri bastırabilmek mümkün değildir. Aksine, yalnızca tastamam bir mutluluğun keyfini sürmekteysek eğer, ihtiraslarımızı bastırabilme yeteneğine sahip olabiliriz; ki tastamam bir mutluluğun keyfini sürmekle, Spinoza, bilhassa düşünmeyi, düşünme özgürlüğüne sahip olabilmeyi kastetmektedir.
Bu felsefe, ne bir ideal adına gösterilen negatif tepkiyle, ne herhangi bir mahşer günüyle, ne dünyanın dışında bir tanrı ile, nede vuku bulan şeyler karşısında dehşete düşen ahlakla ilgilidir; o, mevcut bulunanın farkına varmak, hayat biçimleri ve ihtimallerle dolu deneysel duyularla gerçek olanı düşünmeye çalışmaktır; mümkün olan en dolu şekilde diğerleriyle birlikte yaşamaya çabalamaktır. Spinoza budur ve burası Spinoza felsefesinin merkezidir.
Düşüncenin sınırlarına gelinen her seferde, ilahi iradenin gizeminden yardım istenmektedir; Spinoza’nın baktığı yerden ve aynı zamanda Hegelci bir açıdan değerlendirildiğinde, bu, hile yapmak anlamına gelir ve böyle bir oyunun kuralları felsefi anlamda dürüst değildir.
Dünyanın yoktan yaratılması felsefi bir skandaldan ibarettir.
Euklides’e ait Unsurlar adlı kitap, bütün bir XVII. asır felsefesi için temel bir eser niteliğindedir; ve bu kitap, Galileo, Descartes ve Hobbes için bir düşünce modeli olmanın yanında, Etika’nın geometrik kanıtlama yönteminin kaynağını aldığı yerdir. Hobbes, skolastik uykusundan bu eser sayesinde uyandığını bizzat bildirir.
Spinoza, Etika’nın bir yerinde, tanrıyı fikirsel bir biçimde sevdiğimizden ve tanrının bizi sevmesini istemenin saçma olduğundan söz eder; çünkü o, bir kişi-tanrı ya da sevebilecek “bir kimse” değildir. Fikirsel tanrı sevgisi, şeylerin sevgisidir; bu sevgi, bir dünya sevgisidir.
Yirmiyahu Yovel’in söylediği gibi, Spinoza ilk seküler yahudidir. “İnsanlık” hakkında düşünen bir erken aydındır o. “Seçilmiş kavim” bir yana, “kavim” kabulleriyle bile fikir yürütmeyip, insanlar arasındaki ayrımın ardında bulunan sebeplerin açıklığa kavuşturulmasını gerektiren bir insanlık kavramını düşünmektedir.
“Dininin ne olduğuna bakılmaksızın, müslüman, hristiyan ya da yahudi olsun, ruhbanların hepsi, eşitlik, adalet ve hakikatten çok, otoriteye heveslidir; ve yine, bunlardan her biri, aynı eza isteğiyle hareket etmektedir.”
Spinoza’nın yaptığı şey, tam olarak, bütün bu insan suretine büründürme işini, Tanrı’ya atfedilen bütün insani hususiyetleri adım adım parçalamaktan ibarettir.
“Mutluluk erdemin ödülü değil o, erdemin kendisidir.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tutkular, insanî güdülerin en müştereği ve doğalıdır.
“Neden meşgûl olayım ölümle? Ben varken o yok, o varken de ben yokum işte.”
“Dininin ne olduğuna bakmaksızın, Müslüman, Hristiyan ya da Yahudi olsun, ruhbanların hepsi, eşitlik, adalet ve hakikatten çok, otoriteye heveslidir; ve yine, bunlardan her biri, aynı eza isteğiyle hareket etmektedir.“
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
bir bedenin ne yapabileceğini bilmiyoruz ; bilmiyoruz, çünkü bedenler her daim, egemenliklerini teminat altına alsınlar diye, politik ve dinî iktidarlarca engellenmiştir.
ne yaparsanız yapın günah işlemezsiniz; yalnızca kendinizin ve başkalarının hayatını mahvedersiniz.
Korkudan kaynaklanan, kendiliğinden sebeplere sahip bulunmayan ve oluşumunun nasılından haberi olmayan irrasyonel itaat problemi, itaat edenin kendi çıkarları aleyhinde pasif bir boyun eğişiyle ilgilidir. Politikanın felsefe içinde tecelli ettirdiği esrar, kendiliğinden itaate değil, fakat irrasyonel boyun eğişe dairdir. İnsanlar bu tür bir itaate niçin eğilimlidir? Çünkü mesele yalnızca korkudan,gelenekten, konfordan ve intibaktan ibaret değildir; bazen, Kominist Manifesto’da tarif edildiği gibi, zincirlerden başka kaybedilecek hiçbir şeyin olmadığı ihtimaller belirir.
Monarşi, insanlar kendi kölelikleri için savaşsınlar diye hurafeden destek alır; modern terimlerle konuşsaydık, “yanlış bir bilince sahip olmaları için” diyecektik. Demek oluyor ki, din, marx’ın yanlış bilinç ve ideolojiden bahsederek kullandığı anlamda ideolojik bir işleve sahiptir
( ) klasik ahlak bütünlerinin hepsi şöyle söylemektedir, geç şimdi bu gözyaşı vadisinden erdemlice ve erdeminin (yani kendini tutmanın ve bastırmanın,çile doldurmanın, belli şeylere heöen müsaade buyurmamanın) mükafatı olarak başka bir hayatta mutluluk seni beklemektedir. Spinoza ise bunu aksine şöyle söyler: mutluluk erdemin ödülü değildir. O, erdemin kendisidir. Ve erdem, ahlaki buyruklara itaat değildir: erdem düşünmektir, yaşamak ve dünyanın keyfini sürmektir.
İşte bu yüzden der spinoza, bir şeyi iyi olduğu yargısına vardığımız için sevmeyiz, ona iştah ve arzu beslemeyiz, heves etmeyiz, fakat tam tersine, ona heves ettiğimiz, onu istediğimiz, ona iştah ve arzu beslediğimiz için onun iyi olduğu hükmünü veririz
Aslında, önyargıların akılda ne türlü bir inatla kökleştiklerini, dindarlık kisvesi altında ruhun içine işlediklerini biliyorum. Halk takımını korkudan ve hurafelerden kurtarmanın ne denli imkânsız olduğunun da pekâlâ farkındayım. Son olarak, halk takımının sebat gösterdiği şeyin inatçılık olduğunu ve bunların aklı rehber edinmeyip, hem övgüler düzmek, hem de ayıplamak amacıyla, dürtüler tarafından sürüklendiklerini biliyorum.
Spinoza’da günah kavramı bulunmamaktadır. Günah yoktur, çünkü günahın varolması için evvela günaha karşı, baba öznitelikli bir Tanrı’nın mevcudiyeti lâzımdır.
Matta, 5, 38-44 arasında şunlar yazılıdır: Dişe diş, göze göz denildiğini işittiniz hepiniz. Fakat ben size diyorum ki: kötüye direnmeyesiniz bunun yerine, sağ yanağınıza vurana diğer yanağınızı da çevireceksiniz; siz dava edip de mintanınızı çıkarmak isteyene abanızı da vereceksiniz; sizi bin adım atmaya mecbur edenle iki bin adım yürüyeceksiniz. Sizden isteyene verin, ödünç isteyeni çevirmeyin. Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin denildiğini işittiniz. Fakat ben size şunu söylüyorum: düşmanlarınızı seveceksiniz ve size lanet okuyanlara hayır duası edeceksiniz, size nefret besleyene siz iyilik edeceksiniz, size kötülük ve zulüm yapanlar için siz dua edeceksiniz.
“İnsanlar, bir meyvenin tohumlarını içinde taşıması gibi, içlerinde ölümü taşırlar.”
İşte, bu yüzden, der Spinoza, bir şeyi iyi olduğu yargısına vardığımız için sevmeyiz, ona iştah ve arzu beslemeyiz, heves etmeyiz, fakat tam tersine, ona heves ettiğimiz, onu istediğimiz, ona iştah ve arzu beslediğimiz için onun iyi olduğu hükmünü veririz.
Tek bir töz vardır ve bu da Tanrı ya da Tabiattır ( )
Tanrı’yı, şeyleri tanıdığımız ölçüde tanırız.
Dininin ne olduğuna bakılmaksızın, Müslüman, Hristiyan ya da Yahudi olsun, ruhbanların hepsi, eşitlik, adalet ve hakikaten çok, otoriteye heveslidir; ve yine, bunlardan her biri, aynı eza isteğiyle hareket etmektedir.
Spinoza, metnin yazarına göre, akıldan nasibini almamış habis bir ate idi. Bütün gece çalışır, karanlık kitaplarının çoğunu gece saat on ile sabaha karşı üç arasında yazardı. Sabahlara dek çalışmaktan bitkin düşen filozofun sağlığı böylece bozulmaya başlamıştı. Yine de, hayat hakkında durmadan düşünüyor ve kapısındaki ölüm gelip aklına düşüyordu .
Zihin, fikir oluşturma kapasitesidir. O, bedenin eyleme geçmesi sebebiyle eyleme geçmez. Bunlar bir birlik oluştururlar ve aynı şeyin veçheleridirler.
Başkasının bahtsızlığında benim kendi talihime katkı koyacak tek bir şey yoktur.
İnsanların çoğunluğu, her devirde, sanki söz konusu olan özgürlükleriymişçesine, kölelikleri için savaşırlar.
Mesele şu ki ,zihinlerin ve yüreklerin vahyi engelleyip onu saklayan her şeyden sıyırdığı , yani tutkulardan ve hurafeden arınmayı başardığı ölçüde iletilmektedir vahiy.
Başkalarının fakirliği ve cahilliği , başka kişilerin talihsizliği ,benim mutluluğumu , hoşnutluk ve bilgeliğimi hiçbir şekilde artırmayacaktır.
Başkalarından daha mutlu ve daha talihli olduğu için kendini mutlu addeden kişi , gerçek mutluluktan ve ebedi saadetten habersizdir , çünkü bu şekilde tecrübe ettiği neşe hali , eğer basitçe çocuksu bir şey değilse , kıskançlıktan ya da kötü kalplilikten başka bir şeyden ileri gelmemektedir.
İnsanların çoğunluğu neden kendi çıkarı aleyhine hareket etmektedir.
Bu gönüllü köleliğin gizemdir. Kölelik her biçimiyle gönüllü bir şeydir.
Monarşi ,insanlar kendi kölelikleri için savaşsınlar diye hurafeden destek alır.
Bir bedenin ne yapabileceğini bilmiyoruz çünkü bedenler her daim , egemenliklerini teminat altına alsınlar diye , politik ve dini iktidarlarca engellenmiştir.
Mutlu olacağımızı düşünerek arzu ve ihtiraslarımızı bastırabilmek mümkün değildir.
Mutluluk erdemle bahşedilen bir armağan değil , fakat erdemin kendisidir , mutluluğu sürdürmemizin sebebi ihtirasları bastırmamız değildir, aksine ihtiraslarımızı bastırabilmemizin sebebi mutluluğun keyfini sürmemizdir.
Tutkuları kavramak , tutkular üzerinde sahip olduğumuz yegane kudrettir.
İnsanların şeyleri neden yaptıklarını mı bilmek istiyorsunuz ? Öyleyse tutkuları tetkik etmek gerekir.
Örneğin dört köşeli bir çember mevcut değildir ,çünkü bunu imkansız kılan ve kendi özünün ayrılmaz parçası durumunda bir neden vardır.
Dünyanın yoktan var edilmesi felsefi bir skandaldır.
Felsefenin felsefe olabilmesi için duyguları bir yana koymak gereklidir.
Hegel “ ya Spinozacı olursunuz ya da felsefeden vaz geçersiniz, başka bir alternatif yoktur “ demiştir.
Spinoza ise hep birlikte içinde bulunduğumuz gemiyi seyir halindeyken onararak yola devam etmeyi
Rüzgarlar dalgaları uçsuz deniz üstünde karıştırmaktayken, karadan bakıp başkasının çektiği zahmeti izlemek ne tatlıdır, bunun sebebi ,başkasının acı çektiğini görmenin bize keyif verip bizi mutlu etmesi değil , fakat belalardan uzak olduğumuzu düşünmenin keyifli olmasıdır.

Lucretius

Spinozacı bir politika, esasen, toplumun tümünün, kendi içinde, niteliksel ve niceliksel genişlemesi için elinde tuttuğu özgürlük tohumlarının güçlendirilmesidir.
Kendini sevmek kibirden fazlası olmayıp, egoizmden ve kendine güvenden başka bir şey değildir.
Tutkusal bir Tanrı sevgisi, Ümit ve korkudan ve diğer başka tutkulardan kaynaklanır. Tutkular bir dini ne denli etkilerse, o dinde o denli hurafe vardır.
Düşüncenin tutkular üzerindeki gücü ve baskılama kudreti değil bir anlayış kudretidir.
Bir Tutku, der Spinoza, onun nedenini kavradığımız ölçüde ve kendimizin şeylerin tabii düzeni içerisindeki yaratılmış olduğumuzu idrak ettiğimiz derecede, üzerimizdeki negatif etkisini kaybeder.
Diretme irademiz bir stratejiden ibarettir: kaçınmak, direnmek, bizi yok edeni yok etmek, bizi tehdit edenden kaçıp gitmek; vücut verdiğimiz yaşamın yararına olan her şeyi aramak, benimsemek ve kendimizle birleştirmek. Etik, bir stratejiden ne fazla bir şeydir, be de onun daha azıdır.
Felsefede “tabiattan” bahsedildiğinde, atıf yapılan yalnızca duyularla kavranabilen tabiat değildir genellikle; tabiat denilen şey mevcut bulunandır, gerçek olandır, yani gerçekliktir. Gerçekliğe de deneysel bir bakışla ve yalnızca algılar vasıtasıyla erişilir
Tabiat düşünülebilir bir şeydir ve tabiatın düşünülmesi gerekir.
Felsefede gizem kelimesini kullanmak kötü niyetliliktir. Bu kelimeyi kullananlar daima Tanrı üzerinde düşünmeyen kişiler olup, bunlar, O’ndan cehaletin sığınağı olarak istifade eden kimselerdir. Düşüncenin sınırlarına gelinen her seferde, ilâhi iradenin gizeminden yardım istenmektedir; Spinoza’nın baktığı yerden ve aynı zamanda Hegelci bir açıdan değerlendirildiğinde, bu, hile yapmak anlamına gelir ve böyle bir oyunun kuralları felsefi anlamda dürüst değildir.
Tanrı’yı fiziksel biçimde sevdiğimizden ve Tanrı’nın bizi sevmesini istemenin saçma olduğundan söz eder; çünkü O, bir kişi Tanrı ya da sevilecek “bir kimse” değildir. Bu sevgi bir dünya sevgisidir. Tanrı’yı şeyleri tanıdığımız ölçüde tanıtız.Tanrıyı bilmenin, yani dünyanın ve tabiatın bilgisine sahip olmanın en yüce biçimi üçüncü tür bilgidir.
Bahşedilmiş aşkların en cömerti, sevilmeyi beklemeden sevmektir.
Bir şeyi, o şey iyi olduğu için isteriz ve kötü olduğu için reddederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir